URVLTU’L-VUSKA
“Çok sağlam kulp, tutanak, sap” anlamında Kur’ânî bir kavram.
“A-ra-ya” filinden türeyen urve(tun) “kenarların (uçların) kendisiyle birbirine bağlandığı şey” veya “devenin kendisine bağlandığı ağaç” anlamlarına geldiği gibi “kova ve bardak” gibi şeylerin kulpu, elbisenin ipliği, sık ağâçlık, kışın yaprağı dökülmeyen ağaç, kıymetli mal, arslan, şehir banliyosu, güvenilen” manalarını da gelir.
“Ve-su-ka: Kuvvetli, dayanıklı, sağlam oldu” fiilinden türeyen “vuska” ise “mevsık (ahd)” kelimesinin manasına çok yakın olup “çok sağlam, muhkem, güvenilir” anlamındadır (Rağıp el-İsfahanî, el Müfredad Fi Garib’il-Kur’ân, 496, 804, el-Mu’cem’ul-Vasit, V, 597, 1011).
Kur’ân’da iki âyette yer alan urvetü’l-vuska kavramı çok geniş manalıdır. Bu kavramın geçtiği âyetleri müfessirler uzun uzadıya açıklamışlardır. Bu âyetlerden biri: “Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak batıldan iyice ayırmıştır. Artık kim tağutu inkâr edip Allah’a iman ederse kopması mümkün olmayan sağlam bir kul Urvetu’l-Vuskal’a sarılmıştır. Allah Semi’dir, Alimdir” (el-Bakara, 2/256) âyetidir ki manası şudur: Kim tağutu inkâr eder, Allah’a da iman ederse, o kendisi için hiçbir şüphenin asla çözemeyeceği son derece sağlam bir kulp, bir düğüm atmış ve ona yapışmış demektir.
Allah’a iman edip de tağutu inkâr eden kimsenin yapışmış olduğu bu kulpun kopması söz konusu değildir. Burada tağutu inkâr edip Allah’a iman eden kimse, asla kopmak bilmeyen bir kulpa sıkı sıkıya yapışmış bir kimseye benzetilmektedir. Bu kulpun kopmayış sebebi ise, yapısıyla son derece sağlam ve güçlü olması, bağlantısının oldukça kuvvetli olmasındandır. Rasûlüne iman kitabına ve dinine iman da Allah’a imanın kapsamı içerisindedir. Çünkü bütün bunlar imanın gerekleri arasında yer alır.
“Küfür, elbette küfre layık olan şeylere yönelecektir ki, bu da “tağut” kelimesi ile ifade edilen puttur. İman ehli olanların da mü’mine yaraşan bir yöne dönmesi lazımdır; o da şüphesiz Hak Teâlâ’nın kendisidir.
“Tağut” kelimesi “tuğyan” masdarından alınmış bir kelimedir. Tağut, hakka, hakikate ve imana karşı gelen, Allah Teâlâ’nın kulları için çizdiği nizamı ve hududa tecavüz eden bir şeyi ifade eder. Onda Allah mefkûresinden eser bulunmaz. Allah’ın koyduğu şeriat ile alâkası yoktur. Put ile ifade edilen tağut; bir şahıs olabileceği gibi, Allah nizamından alınmamış her türlü sistem, Allah’a sağlanmayan her çeşit fikir, düşünce, âdet ve alışkanlık da olabilir. Kim bütün bunları ne şekilde olursa olsun reddeder de bir tek Allah’a iman edip bağlanırsa ve sadece Allah Teâlâ’nın kanun ve nizamlarını alırsa hiç şüphe yok ki kurtulmuştur ve onun kurtuluşu, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sağlanan kişininki gibidir” (Seyyid Kutup, Fi Zilali’l-Kur’ân, İstanbul,1972, II, 47)
Yukarıda geçen âyette “kim tağutu inkâr eder Allah’a iman ederse” ifadesinden anlaşılıyor ki, kim halis kalb ile “La ilahe illallah” diyerek baştan tağuta, azgınlara veya azgınlıklara karşı gelir, onları, reddeder, sonra bütün varlığıyla Allah’a iman ederek Allah’ın gönderdiği Rasûlleri, Resûllerle beraber gönderilmiş hakkı tasdik ederse, işte o kimse öyle metin bir ipe yapışmış olur ki, o ip, o tutamak ne kopar ne de kırılır. Tağutların, Firavunlar, Nemrutlar, sihirbazlar, kahinler şeytanlar gibi azgın, sahte mabutların çürük kulplarına yapışmak değil, ezelden ebede kadar hayy ve kayyum olan, şaşmaz yanılmaz, uyumaz, göklerin ve yerin tek ve gerçek sahibi; izni olmadan huzuruna varılmayan, izni olmadan şefaata cüret edilmeyen, her şeyin sahibi, gizli açık, cüzi külli her şeyi bilen, her şeyden haberdar, ilminin künhüne erişilemeyen, kendisi bildirmedikçe hiç bir şeyin bilinemeyeceği, ulvi kudreti pek yüksek olan, şanı ve azameti ölçülemeyen Allah Teâlâ’nın kopmaz kırılmaz urvetü’l-vuskasına iki eliyle seve seve yapışmak, benzeri olmayan o ilahî kürsiden uzatılmış kopmaz bir metin ipin kulpuna, tutamağına, sapına benzeyen ve dinin temeli olan tevhidi hakka güzel bir inanç ile iman edip gerektirdikleriyle amel etmek, onu hiç bırakmamaktır. İşte böyle bir imana sahip olan böyle bir kulpa yapışmış olur.
Ancak bu iman ve itikad sözde ve yalnız kalbde kalmamalı, ağız, gönül ve amelde bir, iç ve dışta eşit olmalıdır. Çünkü âyetin sonunda belirtildiği gibi Âllah Semi’ ve Alimdir’ ; her sözleri işitir, hem niyetleri bilir. Ağızından “La ilâhe illallah” deyip içinde küfür saklayan münafıkların ve bilhassa içinden hakkı bilip ağızından küfür savuran kafirlerin yaptıklarından Allah gafil değildir.
Bu konuyla ilgili Buharî ve Müslim’de Abdullah b. Selam’dan şöyle bir hadis-i şerif rivâyet edilmektedir: Rasûlüllah (s.a.s) döneminde bir rüya gördüm. Onu Peygamber (s.a.s)’e anlattım. Rüya şuydu: Yemyeşil bir bahçe içindeymişim. (İbn Amr şöyle dedi: Bu bahçenin yeşilliğini ve genişliğini de zikretti) Onun ortasında demirden bir direk vardı. Bunun alt tarafı yerde, üst tarafı da semadaydı. En üst tarafından da bir kulp bulunmakta idi. Bana “Bu direğe çık” dediler. Ben “Gücüm yetmez” dedim. Derken bir hizmetçi geldi. Arkamdan elbiselerimi kaldırıp “tırman” dedi. Ben de kulpu yakalayıncaya kadar tırmandım. Bana: “Kulpa yapış” dedi. Derken bu kulp elimde olduğu halde uyandım. Rasûlüllah (s.a.s)’ın yanına gittim. Bana şöyle dedi: “Gördüğün bahçe İslâm bahçesidir. Direk de İslâmın direğidir. O kulp ise sapasağlam olan kulptur. Sen ölene kadar İslâm üzere kalacaksın” Bu bakımdan sahabe-i kiram Abdullah b. Selam (r.a) hakkında şöyle derlenmiş: “Cennet ehlinden bir kişi görmek isteyen, buna,(Abdullah b. Sellam)’a baksın (Müslim, Fedailu’s-Sahabe,150; İbn Mâce, Rüya, 10; Buharî, Tabir, 23).
Bu kavramın geçtiği diğer âyet-i kerime de şöyledir: “Kim ihsan ederek yüzünü (kendini) Allah â teslim ederse muhakkak ki o en sağlam kulpa sarılmıştır. Bütün işlerin sonucu Allah’a aittir” (Lokman, 31/22) Kopmayan, kırılmayan, parçalanmayan kulpa, sarılanı gizli, açık her yerde kurtaran, yolun zikzaklarında düşürüp bırakmayan, gecenin karanlıklarında yolunu yitirip kaybolmasını önleyen, fırtına ve kasırgalarda yürümesini sağlayan en sağlam kulpa.
Buradaki “Urvet’ul-Vuska (sağlam kulp)” ifadesi, Allah’a teslim olan mü’min’in gönlünde Rabbına karşı güven ve emniyet bağının ifadesidir. Allah’dan gelen her şeyi sevinçle karşılamanın, ilahî takdirini, memnuniyet veren emniyetin, hadiseler karşısında insanı bağlayan bağın, bollukların üstüne çıkıp şımarmanın, darlıklar karşısında küçülmemenin, ani karşılaşılan olaylar karşısında bocalamamanın ve iman yolunda ne kadar engellerle karşılaşılırsa karşılaşılsın çekinmeden yürümenin ifadesidir.
Elbette hayat yolculuğu uzun ve yorucu olduğu kadar tehlikelerce de doludur. Bu yolculukta zenginliğin ve bolluğun tehlikesi, mahrumiyetin ve sıkıntıların tehlikesinden hiç de az değildir. Rahatın meydana çıkardığı tehlike, sıkıntının ortaya çıkardığı tehlikeden basit ve önemsiz değildir. Kopmayan bir kaynağa, kırılmayan bir ipe dayanmak her zaman için insanın içinde mevcut olan bir ihtiyaçtır. Kopmayan kulp Hadis-i Şerifte belirtildiği gibi elbette İslâm’dır. Allah’a teslim olup ihsan etmektir. “Ve işlerin sonucu Allah’a aiddir”dönüş ve varış onadır. Durum böyle olunca daha başlangıçta insanın kendisini ona teslim etmesi ve ona giden yolda güven ve aydınlık içerisinde yürümesi elbette kendisinin hayrınadır.
Muammer ERTAN