TESBİH
Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etme, ululama, Allah’a seri bir şekilde ibâdet ve “sübhânellah” deme. “Sebbehe” fiilinin masdarıdır. İsim olarak tesbih, Allah’ın sıfatlarını tesbih ederken, sayı saymak için kullanılan ve otuzüç veya katları kadar tanenin ipe dizilmesiyle meydana gelen halka demektir.
Tesbih’in çoğulu tesâbihtir. Tesbih, subbûh ve subhan gibi kelimelerle aynı kökten gelmektedir. Bu kelimelerin kökü, “sebeha”dır. O da, havada veya suda hızlı hareket etmek, geçip gitmek demektir (el-İsfahanî, el-Müfredât, İstanbul 1986, 324, sebeha mad.).
Tesbih kelimesi türkçede tespih şeklinde de kullanılır. Namazdan sonra 33 defa sübhanellah, 33 defa elhamdülillah ve 33 defa Allahuekber dualarını okumaya da tesbih denir. Bunların ilki subhanellah olduğu için, hepsine birden bu isim verilmiştir.
Tesbih kelimesinin kökünden gelen ve Yüce Allah’ı tesbih eden, ululayan kelimeler Kur’an’da yüze yakın yerde geçmektedir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, tesbihi zikirle berâber anmıştır: “Ey inananlar! Allah’ı çok zikredin (anın) ve O’nu sabah akşam tesbih edin” (el-Ahzab, 33/41, 42).
Bu ayette Yüce Allah, imân sahibi olan insanlardan hem Allah’ı zikretmelerini ve hem de tesbihte bulunmalarını taleb etmiştir. Zikir ve tesbih, berâber işlenmiştir. Zaten tesbih, zikrin bir çeşididir. Zikir kelimesi, çeşitli tasavvufi kavramları kapsamaktadır. Bunlardan biri de tesbihtir. Bu ayette geçen tesbih için, alimlerin çeşitli açıklamaları vardır. Bazı alimler bunu, esas manası olan Allah’ı her türlü noksanlıklardan berî kılma diye yorumlamışlardır. Bunu namaz ve dua manalarında kabul eden alimler de vardır (el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, IV, 409).
Yine Kur’an’da, yerde ve gökte bulunan her şeyin Allah’ı tesbih ettiği haber verilmiştir: “Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmiştir. O, Aziz’dir, Hakîm’dir” (el-Hadîd, 57/1 ).
Bu ayet, Kur’an’da iki yerde daha olduğu gibi tekrar edilmiştir. (el-Haşr, 59/1; es-Saf, 61/1). Her üç yerde de, surelerin ilk ayetidir.
Ayetteki “Her şey Allah’ı tesbih etmiştir” ifâdesi, çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Canlı varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri, O’nun her çeşit noksanlıklardan ve yüce şanına yakışmayan şeylerden berî olduğunu dil ile ifade etmeleridir. Bütün alimler, canlı varlıkların Allah’ı bu şekilde tesbih ettiklerini söylemişlerdir. Fakat, canlı olmayan varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı alimlere göre, canlı olmayan varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri, O’nun yaratıcılığına, gücünün her şeye yettiğine delil olarak gösterilmeleridir. Bu şeylerin varlığı, Allah’ın yüceliğini göstermektedir. Onların bu hali, tesbihleridir. Bazı alimler de, cansız varlıkların canlı varlıklar gibi Allah’ı zikrettiklerini söylemişler ve bu hususta delil olarak da şu ayeti göstermişlerdir:
“Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm’dir, çok bağışlayandır” (el-İsrâ, 17/44) .
Bu görüşü savunan alimlere göre, cansız sanılan her şeyde, insanların fark edemedikleri bir canlılık vardır. Bütün eşya, atomlardan meydana gelmiştir. Atomun çekirdeği etrafındaki elektronlar, akla şaşkınlık verecek bir hızla dönmektedir.
Diğer bazı âlimlere göre, ise, kâinattaki her şey, canlı ve cansız bütün varlıklar, Allah’ın emrindedirler. Yüce Allah, dilediği gibi bu varlıklarda tasarrufta bulunur. Her şey onun emrinin karşısında teslimiyet içerisindedir. Onların tesbihleri, bu teslimiyetleridir (Muhammed Ali es-Sabûnı, Safvetü’t-Tefâsîr, İstanbul 1987, III, 319 vd.).
Bir de yukarıdaki ayette, “her şey Allah ‘ı tesbih etmiştir” derken, mazi fiil kullanılmıştır. Yani geçmiş zaman ifâdesi ile anlatılmıştır. Başka birkaç ayette aynı mana dile getirilmiş; ancak muzari fiil kullanılmıştır. Bu durumda mana: “Her şey Allah’ı tesbih eder” (el-Haşr 59/24; el-Cuma 62/1; et-Teğâbun 64/1) şeklinde olur. Kur’an’da, bu gibi durumlarda fiil mazi olarak kullanılsa da, muzari manasında kabul edilir ve aynı mana ile yorumlanır. Buna göre, Her şey Allah’ı tesbih etmiştir” ve “Her şey Allah’ı tesbih eder” ayetinin manası aynıdır (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Mısır 1977, VI, 81).
Tesbih ile ilgili diğer bazı ayetlerin meâli şöyledir:
Sen Rabb’ini hamd ile tesbih et (O’nu övecek sözlerle an, subhânellâhi velhamdulillâhi de) ve secde edenlerden ol” (el-Hicr, 15/98).
Melekleri görürsün ki, arşın etrafını çevirmiş olarak Rabb’lerini övgü ile tesbih ederler, anarlar. (O gün) aralarında hak ile hükmedilmiş ve Hamd âlemlerin Rabb’ine mahsustur denmiştir” (ez-Zümer, 39/75).
“(Ey Muhammed, sen) sabret. Allah’ın va’di mutlaka gerçektir. Günahına da istiğfar et ve akşam sabah Rabb’ini överek tesbih et. (O’nun şanının yüceliğini an)” (el-Mü’min, 40/55)
“Rabb ‘inin yüce adını tesbih et (O ‘nun eksikliklerden uzak olduğunu an)” (el-A’lâ 87/1).
Hz. Muhammed (s.a.s) de, her hususta olduğu gibi tesbih konusunda da ümmetine tavsiyelerde bulunmuş, onlara örnek olmuştur. Tesbih hakkında söylediği bazı hadisler şöyledir:
“Dile hafif, mizanda ağır ve Rahman’a sevimli iki cümle (vardır): Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ve hamd ile tesbih ederim. Büyük olan Allah’ı tesbih ederim, O’nun şanı ne yücedir!” (Muhammed b. Allan Deilü’l-Fâlihîn, Mısır 1971, IV, 210).
“Allah’a göre sözlerin en sevimlisini sana haber vereyim mi? Allah’a göre sözlerin en sevimlisi, şüphesiz ki: Sübhânellâhi ve bihamdihi cümlesidir”(Muhammed b. Allan, a.g.e., IV, 214).
Ebu Hüreyre (r.a)’dan nakledildiğine göre, Muhacirlerin fakirleri Hz. Muhammed (s.a.s)’e gelerek şöyle dediler:
“Mal sahipleri yüksek derecelere, sonsuz nimetlere erişip gittiler. Bizim gibi namaz kılıyor ve oruç tutuyorlar. Onların fazla malları var. İstedikleri zaman haccediyor ve umre yapıyorlar; cihat ediyor ve sadaka veriyorlar”. Bunun üzerine Hz. Muhammed(s.a.s):
“Ben size, sizi geçenlere erişebileceğiniz, sizden sonrakileri geride bırakacağınız ve sizin yaptığınızı yapandan başka hiçbir kimsenin sizden daha üstün olamayacağı bir şeyi öğreteyim mi?” diye buyurdu. Ashap:
“Evet, ey Allah’ın Resulu (öğretiniz)” dediler. Hz. Muhammed (s.a.s):
“Her namazın peşinden otuz üçer defa tesbih, hamd ve tekbir okursunuz” buyurdu (Ebû Dâvud, İmâre, 20; Ahmed b. Hanbel, V, 196).
Yine Ebu Hureyre (r.a)’ın anlattığına göre, Hz. Muhammed (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kim her namazın peşinden otuz üç defa Allah’ı tesbih eder, otuz üç defa Allah ‘a hamd eder ve otuz üç defa da Allah ‘ı tekbir eder, yüzü tamamlamak için de: Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamd ve huve ala külli şeyin kadîr, derse, hata ve günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır” (Müslim, Mesacid, 144, 145, 146).
Bir de Hz. Muhammed (s.a.s) uyumadan önce tesbihte bulunurdu (Ebu Davud, Edeb, 98). Aynı zamanda, “Her tesbih sadakadır” (Müslim, Musâfirûn, 84, Zekât, 53; Ahmed b. Hanbel, V, 167, 168) diyerek, tavsiyede bulunmuştur. Özel olarak tesbih namazı vardır. Bu namazda çok tesbih okunduğu için, Tesbih namazı denmiştir.
Tesbih ederken, sayı saymak için kullanılan ipe dizili bulunan halka halindeki tesbihe gelince, ya doksan dokuzluk veya otuzüç taneden oluşur. Namazın sonunda tesbih çekmek namazla beraber başladığına göre, sayı için kullanılan tesbihin yapılışı da, o zamanlarda başlamış olması gerekir. Tesbihlerin başında, diğer tanelerden farkı olarak uzun bir tane bulunur. Bu taneye imâme adı verilir. Doksan dokuzluk tesbihlerde, her otuz üç tanenin arasında konulan farklı yapıda birer tane daha bulunur ki, bunlara da nifane denir. Her iki çeşit tesbihlerin ucunda uzun ince bir süs bulunur. Bu süse püskül veya kamçı adı verilir.
Tesbihler çeşitli maddelerden, türlü şekillerde yapılır ve şekillerine göre ad alırlar. Tesbihlerin bir sanat eseri sayılacak derecede güzel olanları vardır.
Nureddin TURGAY