ŞEHİD
Şehid, kelime olarak kesin bir haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir hadiseye şahid olan, şahitlik eden. Dinî anlamda, Allah rızası için, O’nun yolunda canını fedâ eden müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun Yüce Allah’ın huzurunda yaşıyor bulunması yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan doğruya Daru’s-Selâm’da (Cennet’te) bulunması veya Allah tarafından çeşitli mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır.
Arapça bir kelime olan şehid, “şehi-de” fiilinden türemiş olan bir isimdir. Mastarı, şehâdettir. Şehidin çoğulu, “şuhedâ” ve “eşhâd” olarak gelir (el-İsfahânî, el-Müfredât, 267 vd.; et-Tahtavî, Haşiye ala Merâki’lFelâh, Mısır 1970, 516 vd).
Kur’an’da otuz beş dolayında “şehid” kelimesi ve yirmi civarında da, çoğulu olan “şuheda” kelimesi geçmektedir. Aynı kökten gelen kelimelerle beraber, Kur’an’da geçen “şehid” kelimesi, daha çok şâhid manasınadır. Şehid, aynı zamanda Yüce Allah’ın isimlerinden biridir. Bir kaç âyette de, bu manayı ifâde etmektedir. Bu âyetlerden birinin meâli şöyledir:
Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarında âyetlerimizi göstereceğiz ki o (Kur’an)’ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabb’inin her şeye şâhit olması, (her şeyi görmesi) yetmez mi?” (Fussilet, 41/53). Bu anlamdaki şehid için, “Şehâdet” ve “Şâhid” maddelerine bakınız.
Burada konumuz olan şehid ise Kur’an’da daha çok “ka-te-le” fiilinin mechûlü ile, Allah yolunda öldürülme anlamında kullanılmaktadır. Şehidlik büyük bir derecedir. Şehidler hem Allah’ın övgüsünü ve hem de Hz. Muhammed (s.a.s)’in sevgisini kazanan bahtiyar insanlardır.
Yüce Allah, şehidlerin ma’nen ölmediklerini, onlara ölüler denilmemesinin gerektiğini, Kur’an’ın değişik yerlerinde dile getirmiştir:
Allah yolunda öldürülenleri, ölüler sanma. Hayır, (onlar) diridirler. Rabb’leri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarında henüz (şehid olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığı, onların da üzüntüye uğramayacakları müjdesiyle sevinmektedirler. Allah’ın nimeti ve keremiyle ve Allah’ın mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler” (Âlu İmran, 3/169, 170, 171).
Mesrûk (r.a) Abdullah’a bu âyette zikredilen şehidlerin halini sormuş, o şöyle cevap vermiştir: Biz de bunu Hz. Muhammed (s.a.s)’e sormuştuk. Bize şu cevabı vermişti: “Şehidlerin ruhları yeşil kuşların karnındadır. Onların arşa asılı kandilleri vardır. Diledikleri gibi cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandillere geri dönerler” (Müslim, İmâre, 121; Ebû Davûd Cihâd 25; Tirmizî, Tefsiru Sure, 3/19; İbn Mâce, Cenâiz, 4; Cihâd, 16).
Allah yolunda ruhunu teslim eden şehidlerin amellerinin boşa gitmeyeceği, büyük ecir ve sevap kazanacakları, Kur’an’da şöyle haber verilmiştir:
Dünya hayatını âhiret hayatı karşılığında satarlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz” (en-Nisa,4/74).
“(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurur. Nihâyet onları iyice vurup sindirinceye kadar bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lütfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb ağırlığını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız). Allah dileseydi, (kendisi) onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor). Allah yolunda öldürülenler (yok mu, Allah) onların yaptıkları işleri zâyi etmeyecektir” (Muhammed 47/4).
Şehidlerin günahlarının af olunacağı da, Kur’an’da müjdelenmiştir:
Rabb’leri onlara karşılık verdi: Ben, sizden erkek, kadın, hiç bir çalışanın işini zâyi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler… Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. (Yaptıklarına), Allah katında bir karşılık olarak (bu nimetleri vereceğim). Şüphesiz karşılıkların en güzeli Allah katındadır” (Âlu İmrân, 3/195). Hz. Muhammed (s.a.s)’in, şehîd olmanın fazileti hakkında söylemiş olduğu iki hadisin meali de şöyledir:
“Cennete giren hiç bir kimse, dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile, dünyaya dönmek istemez. Ancak şehid müstesnadır. O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on defa daha öldürülmeyi (şehid olmayı) temenni eder” (Buhârî, Cihâd 6; Müslim, İmâre,108,109; Neseî, Cihâd 33).
“Muhammed’in nefsi, elinin kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşmak ve öldürülmek, sonra savaşmak ve yine öldürülmek, sonra yine savaşmak ve öldürülmek isterdim” (Buhâri, İman, 26; Müslim, İmâre,103,107; Neseî, Cihad, 37).
Şehid olmada ölçü, Allah’ın rızasıdır. Allah rızası için mücâdele eden, O’nun adını yüceltmek için çaba sarfeden, cihâd içinde bulunuş ve bu yolda canını veren de, şehid olmuş olur.
Bir a’râbî Hz. Muhammed (s.a.s)’in huzuruna gelerek: “Ya Resûlullah! Bir adam ganimet için, diğeri şöhret için, öbürü riya ve gösteriş için savaşır. Hangisi Allah yolundadır?” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s) şu cevabı vermiştir:
Kim Allah’ın adını, hükmünü yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır” (Buhârî, İlim, 45; Cihâd,15; Müslim, İmre,150,151; İbn Mace, Cihad,13; Ahmed b. Hanbel, IV, 392, 397, 402, 405, 417).
Diğer bir hadiste de, Hz. Peygamber (s:a.s) önemli olan üç hususu misâl olarak ortaya koymuştur: Şehid olmak, âlim olmak ve hayırsever zengin olmak. Bu üç önemli ve faziletli durumda olan insanlar, Allah’ın rızasını düşünmeyerek, çeşitli menfaat, riya ve gösteriş duyguları ile hareket ettikleri takdirde, şehid, âlim ve hayırsever olmanın kendilerine hiç bir faydası olmaz. Bunların akıbetleri Cehennemdir:
“Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.s) şöyle buyurmuş:
“Kıyamet gününde aleyhine hükm olunacak halkın birincisi, şehid edilen bir adam olacaktır. O kişi Allah’ın huzuruna getirilir. Allah, ona verdiği nimetleri bir bir anlatır. O da bunları bilir, hatırlar. Yüce Allah ona:
-Bu nimetlerin arasında ne yaptın? diye sorar. O, şu cevabı verir:
-Senin rızan için savaştım ve nihâyet şehîd oldum. O zaman Allah şöyle der:
-Yalan söylüyorsun! Fakat sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın ve netice de de bu söz söylendi. Allah’ın emri üzerine o kişi yüzüstü sürüklenerek Cehenneme yollanır.
İkinci olarak, ilim öğrenmiş, başkalarına öğretmiş, Kur’an’ı okuyan biri Yüce Allah’ın huzuruna getirilir. Allah, ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bu nimetleri anlar, kabul eder. Yüce Allah ona şöyle sorar:
-Bu nimetlerin içinde bulunurken, benim için ne yaptın? O kişi, şu cevabı verir:
-Senin rızan için ilim öğrendim, Kur’an’ı okudum ve başkalarına da öğrettim, okuttum. Ondan sonra AIlah ona şöyle der:
-Sen yalan söylüyorsun! Sana âlim, ne güzel okuyor, denilsin diye okudun. İlim öğrenmeyi, Kur’an’ı okumayı, başkasına öğretmeyi ve okutmayı, riya ve gösteriş için yaptın. Nihâyet senin için bu övgüler de yapıldı. Allah’ın emri üzerine bu adam da yüzüstü sürüklenerek Cehenneme atılır.
Üçüncü olarak, Allah’ın kendisine zenginlik ve çeşitli mallardan verdiği bir kişi getirilir. Allah, bu kişiye de verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da, bu nimetleri bilir, hatırlar. Yüce Allah ona da şu soruyu sorar:
-Bu nimetlerin arasında bulunduğunda, ne gibi hayırlı işlerde bulundun? Kişi şu cevabı verir:
-Senin rızan için, sevdiğin her türlü hayır yollarına harcamada bulundum. Allah, onun bu cevabı üzerine söyle der:
-Sen yalan söylüyorsun! Sana cömert desinler diye bu hayır yollarına harcamada bulundun. Bu yardımları, riyâ ve gösteriş için yaptın. Sonra, Allah’ın emri üzerine bu kişi de, yüzüstü sürüklenerek Cehenneme yollanır” (Müslim, İmâre, 52; Neseî, Cihâd, 22; Ahmed b. Hanbel, III, 322).
Hanefî mezhebi âlimlerinin görüşlerinin istikametinde, şehîdleri üç kısma ayırmamız mümkündür:
1-Dünya ve âhiretin şehîdi: Kâfirlerle savaştığı sırada, düşman tarafından öldürülen veya asiler, yol kesen soyguncular tarafından öldürülen yahut evine giren hırsızların ağır bir cisim veya kesici bir alet kullanarak öldürdükleri kimsedir. Savaş alanında yaralı bulunan, yaralarından, göz veya kulağından kanlar akan ve bu durumda vefât eden kişi de, bu kısım şehîdlerdendir. Mal, can, namus ve benzeri müdafaalarda, zulüm ve haksızlıkla, suçsuz yere öldürülen kişi, kimin tarafından öldürülürse, öldürülsün, bu şehîdlerden sayılır. Müslüman, âkil, baliğ olduğu halde, hayız, nifas ve cünüplükten temiz olarak şehîd olanlar yıkanmaz, kefenlenmez, kanları ve elbiseleriyle gömülürler. Ancak onların üzerindeki kürk, palto, parke, silah, mest ve benzeri fazlalıklar çıkarılır. Yıkanmadan gömülmeleri, Hz. Muhammed (s.a.v)’in: Onları kanlarıyla gömün” (Neseî, Cenâiz, 82, Cihâd, 37; Ahmed b. Hanbel, III, 299, V, 431) şeklinde hadisine dayanmaktadır. Bu kısım şehîdlerin her birine, “hükmî şehîd” denir. Bu kısma giren şehîdler, elbiseleriyle gömülünce, elbiseleri onlar için kefen sayılır. Vücutlarının her tarafı elbiseleriyle örtülür. Elbiseleri vücutlarını örtmek için yetmezse, başka bir şeyle örtülmeleri temin edilir.
2-Âhiretin şehîdi: Bir kısım şehîdler de, yalnız âhiret hükmü bakımından şehîd sayılırlar. Hata yoluyla öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya asilerle çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefât eden müslüman gibi…
Âkil ve baliğ olmayan yahut hayızlı, nifaslı veya cünüp iken şehîd olanlar da, bu kapsama girmektedirler.
Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürler.
Bir de, yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, vebâ gibi salgın hastalıklardan vefât eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim yolunda ya da cuma gecesinde vefât eden müslümanlar da bu hükümdedir. Doğumdan vefat eden kadın da böyledir. Hz. Muhammed (s.a.s)’in bu kısma giren, savaş dışındaki şehîdler hakkında söylemiş olduğu hadisler vardır (Bakınız, Buhârî, Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu’l-Cihâd, 14; Ahmed b. Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325).
3-Dünya şehîdi: Kalbinde Allah rızasını taşımayan, başka duygu ve düşüncelerle hareket eden riyâkâr ve gösteriş ehli münafıklar, müslümanlarla beraber savaşa katıldıkları zaman, kâfirler tarafından öldürülürlerse, dünya hayatında şehîd muamelesine tabi tutulurlar. Bunlar da “hükmî şehîd” sınıfından kabul edilir, yıkanmaz, cenâze namazları kılınır ve elbiseleriyle gömülürler. Fakat, yukarıdaki hadislerde ifâde edildiği gibi, Allah onların kalbini bilir. Âhirette kendilerine herhangi bir mükâfat yoktur. Cehennem ateşi ile cezalandırılırlar. Böyle insanların gerçek yüzünü Allah bilir. İnsan olarak bizler, tam manasıyla bilemeyiz. Onların hakkında, dış görünüşlerine, hal, hareket ve davranışlarına göre hükmederiz (İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, Mısır tsz. I, 848 vd; el-Meydanî, el-Lubâb, İstanbul, tsz, I, 135 vd; Abdurrahman el-Cezirî, Kitabu’l-Fıkhi ala’l-Mezahibi’lArbaa, Mısır, tsz. I, 527 vd).
Hz. Muhammed (s.a.s)’in zamanından günümüze kadar, çok sayıda insanlar, Allah rızası için, Tevhid mücâdelesi için, Allah’ın adını yüceltmek ve emrini hakim kılmak için canını verip şehid oldu. Bunların başında Yasir ve hanımı Sümeyye gelmektedir. Ammar b. Yasir’in babası Yasir, bir köle idi. Bir cariye olan Sümeyye ile evlendirilmişti ve bu evlilikten Ammar dünyaya gelmişti. Bu mütevazi ailenin fertleri, hep beraber müslüman olmuşlardı. Bekir oğulları, bunların üçünü de azad etmişlerdi. Müşrikler onlara çok eziyette bulundular. Yasir ve hanımı Sümeyye, müşriklerin zulmü neticesinde şehid olmuşlardı. Ammar anasız ve babasız kalmıştı. Hz. Muhammed (s.a.s), onlara dua etmişti. Yasir ilk erkek ve hanımı Sümeyye ilk kadın şehid olmuştu. Bu şehidlik kervanı, herhangi bir yer veya zamanda noktalanmadı ve noktalanmayacak, kıyâmete karar devam edecektir (es-Suheylî, er-Ravdu’l-Ünf, Kahire, 1965, III, 201, 220; İbn İshâk, es-Sire, mad. 239, 240; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, V, 3131).
Şehid olan insanların kul hakkı dışındaki bütün günahları affedilir. Şehid olmak, herkese nasib olmayan büyük bir şereftir ve mü’minler için mükemmel bir nimettir. Güzel bir şekilde yaşamak, ondan sonra Allah yolunda O’nun rızası için şehid olmak, her mü’minin hayal ettiği bir mutluluktur. İmân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile yaşaması, Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ne kadar güzel bir şekilde övülmüştür!..: “Şehid olmayı Yüce Allah’tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir” (Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce, Cihâd, 15).
Nureddin TURGAY