SUBÛTU ZANNÎ (Zanniyü’s-Sü’bût)
Sübût; sabit olma, tahakkuk (gerçekleşme) ortaya çıkma, doğru çıkma, sahih olma, vukû bulma, var olma anlamlarına gelir. Zann; bir şeyin doğruluğuna ve gerçekliğine dair yarıdan (% 50’den) fazla ihtimal vermektir. Bir şeyin gerçeklik ve vukuuna dair ihtimal yarıdan fazla %100’e (yüzde yüze) doğru arttıkça zann kuvvetlenir. İmanda şeksiz ve şüphesiz tasdik şarttır. İmanda zann, ne kadar kuvvetli olursa olsun, geçersizdir. Bir şeyin “sübutu zanni”dir demek, gerçekliği ve doğruluğu yarıdan fazla ihtimal taşımakla birlikte, kesin ve kat’i değildir, demektir. Bir şeye dair bilginin sıhhati ve gerçekliği kesin ise, o şeyin sübutu kat’idir denilir. Bir şeye dair bilginin sıhhati ve gerçekliği yarıdan fazla ihtimal taşımakla beraber, kat’i ve kesin değilse o şeyin sübutu zannidir, denilir.
Kur’an âyetleri ve mütevatir hadislerin dışındaki haberlerin sübutu (Hz. Peygamberin söylemiş olması) zannidir. Ahad haberlerin yani tek tek raviler tarafından rivayet edilen hadislerin sübutu zannidir. Çünkü bunların Hz. Peygamberin haberi olduğuna dair bir takım şüpheler ortaya çıkmaktadır. Haber-i Rasûl, ya onun zamanında bulunup onun ağzından işitmekle, ya da tevatür yoluyla rivayet edilmekle kesin bilgiyi ifade eder. Aksi takdirde haber-i rasûlün sübûtu zanni olur.
Medlülüne kesin olarak delâlet etmeyen ve ondan her türlü ihtimali kaldıramayan delillere zanni deliller denilir. Zanni olan nakli deliller 3 kısımdır:
a) Sübûtu kat’i olup da manâya delâleti kesin olmayan bazı ayetler ve mütevatir hadisler gibi. Bunların, sübutu kat’i olduğu için, peygamber tarafından tebliğ edilip söylendiğinin inkârı küfrü gerektirir.
b) sübûtu zannî ve manaya delâleti kat’i olan haberler. Ahad hadisler gibi.
c) sübûtu da manâya delâleti de zanni olan deliller ve hadisler. Muhtelif manalara ihtimali bulunan ahad hadisler gibi.
Akaid sahasında nakli olan zanni deliller, sübutu ve delâleti kesin olan bir delile ve kat’i bir asla istinad etmedikçe makbûl sayılmazlar. Her şeyden önce, nakli delilin akaidde delil sayılabilmesi için, sübûtu zanni olmayıp kat’i olmalıdır. Sübûtu zanni bir delil ile sabit olan bir hükmün inkârı küfrü gerektirmez. Kelâmcılar, hadis ıstılahınca sahih bile olsa, sübûtu kat’i bulunmadığı için ahad hadisleri akaidde kesin delil kabûl etmezlerse de, bunların fıkıhta, ameli ve ahlâki hükümlerde delil olacağını söylemişlerdir.
Zanni olan akli delillerle elde edilen bilgilerin sübutu (gerçekliği) zannidir. Böyle bilgiler kesin olmadıkları için ilim değildirler. Kelâm ıstılahınca, kesin ve kat’i bilgiye ilim denilir. Yakiniyyat (zorunlu ve kesin bilgiler) ancak bürhanlarla elde edilirler.
Zanni olan akli deliller de şunlardır:
1- Meşhürat: insanların hepsi veya bir kısmı tarafından doğru kabul edilen mukaddimelerdir. Kim olursa olsun herkese adaletle muamele etmek güzeldir gibi.
2- Makbûlat: Peygamberler gibi masûm olmayan fakat haklarında güzel zan beslenilen âlim ve otoritelerin sözleridir. Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” sözü gibi.
3- Müsellemât: İlmi tartışmalarda hasım tarafından doğruluğu kabul edilen hükümlerdir. Hz. Peygamberin mi’racını inkâr eden bir hıristiyana Hz. İsâ’nın mi’racını (göklere çıkışını) misal vermek gibi.
4- Kesin olarak medlüle delâlet etmeyen bir takım ipuçları ile hüküm vermek ki buna zanniyât da denilir. Gece yarısı sokaklarda dolaşanın hırsız olduğuna hükmetmek gibi.
5- Muhayyelât: Şiir, güzel ve secili sözler gibi psikolojik nefret uyandırmak veya neşe verip teşvik etmek için söylenen sözler: Şarab seyyâl bir yakuttur, bal ise iğrenç bir kusmuktur, gibi. Muhayyelât, batıla insanları çekmek için çok kullanılır.
Bu anlatılan deliller ve mukaddimelerle meydana gelen bilgilerin sübûtu (gerçekliği ve doğruluğu) zannidir. Kesin değildir.
Muhiddin BAĞÇECİ