SİBGATULLAH
Allah’ın boyası. Onun boyası ile boyanma manasına gelen bu tamlama, İslâmi ıstılahta bir deyim haline gelmiştir. Her yönüyle müslüman olan, İslam’ın emir ve yasaklarından sakınan, kısaca Kur’an hükümlerini hayatına hakim kılan bir insan Allah’ın boyası ile boyanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu tür insanlar övülmekte ve şöyle buyurulmaktadır: Âllah’ın boyası (ile boyan). Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir! Biz ancak O’na kulluk ederiz” (el-Bakara, 2/138).
Ayet-i kerimede tanımlanan Allah’ın boyası ile boyanmak, müslüman olduğunu iddia eden bütün insanların görevidir. Rasûlüllah’ın Kur’an ahlâkıyla ahlâklandığı gibi müslümanlar da, kendi iç dünyalarını, aile hayatını, toplum hayatını, kısaca bütün yer yönü Kur’an ilkelerine göre şekillendirir, hayatlarını Kur’an’a uydururlarsa o zaman âyette tanımlanan mü’minler sınıfına dahil olurlar. Zira Allah’ın boyası ile boyanmak “ancak O’na kulluk etmekle” mümkün olur. Yalnız Allah’a kulluk gerçekleşmediği sürece, Allah’ın boyası değil; kişilerin üzerinde başka ilahların, başka güçlerin boyası vardır. Bir insan “müslümanım” dediği halde; onun giyimi, konuşması, yeme içmesi, başkalarıyla olan ilişkileri; dünyaya, hayata, ölüme, ölüm sonrası hayata bakışı kâfirlerinkinden farklı değilse, onun müslüman olduğu nereden anlaşılabilecektir? “Allah’ın boyasıyla boyandım” diyenin, dışarıdan bakıldığı anda müslüman olduğu anlaşılmalıdır. O kişi her şeyiyle diğer insanlardan farklı bir müslüman olduğunu hissettirmelidir. Kişilerin şahsında geçerli olan bu kural, aile hayatında da kendini göstermesi gerekir. Karı-koca ilişkileri, anne-çocuk, baba-çocuk ve hatta akrabalar arası ilişkiler hangi dünya görüşüne, hangi kurallara göre yürütülüyor? O ailenin yaşantısı İslam kurallarına göre mi, yoksa televizyon kültürüyle mi şekilleniyor? Evlenme, boşanma, miras hükümleri hangi hukuk kurallarına göre yürütülüyor? İslam’ın mı, yoksa beşeri düşünce sistemlerinin günübirlik değişen medeni hukukuna göre mi? Bu aile yalnız ve yalnız Allah’a mı itaat, ibadet ediyor; yoksa başka güçlerin etkisinde mi yaşıyor?
Yine insanların topluca yaşadıkları köyler, kasabalar, şehirler, ülkeler… Buralarda hangi kanunlar yürürlüktedir? Çarşı-pazar, okullar, hastahâneler, mahkemeler; ekonomi, siyaset, hukuk hangi kurallara göre işliyor? Allah’ın kitabı bu alanlarda söz sahibi mi? Ülkeyi idare eden meclisler, kendilerini kime karşı sorumlu sayıyorlar? Kendilerinin üzerinde bir Allah’ı kabul ediyorlar mı, etmiyorlar mı? Kiminle dostluk kuruluyor, düşmanlıklar kime karşı yürütülüyor? İşte bütün bu sorulara karşı verilecek cevap o toplumun hangi boya ile boyandığını, hangi rengi aldığını gösterir. Dilleriyle müslüman olduklarını söyleyenler, kendi hayatlarında, aile içerisinde, yaşadıkları toplumda İslam’ın kurallarını yürürlüğe koymamışlarsa, henüz o kişi ve o toplum Allah’ın boyasıyla boyanamamış, gerçek müslüman olamamıştır. Kendi kalbini bu boya ile boyayan bir insanın bundan sonraki görevi; dış görünüşünü, tavırlarını da bu boya ile boyamaya çalışmak; sonra da içinde yaşadığı topluma yönelmektir. İnsan tek başına İslâm’ı yaşayamaz; İslâm, toplum dinidir. İnsanın içinde bulunduğu toplum İslâm’a bağlı değilse, müslüman fert veya aile kendi dinlerini yaşamakta zorluk çekerler, hatta bunu başaramazlar. Onun için toplumun rengini kendi rengine uydurmak, Allah’ın dinini toplum içerisinde hâkim kılmak, müslümanın temel görevi, hatta müslüman kalabilmesinin vazgeçilmez şartıdır. Müslüman ıssız adaya çekilemeyeceğine göre; önce yaşayacağı çevreyi kendi inancı doğrultusunda şekillendirmekle yükümlüdür; yoksa inandığı gibi yaşayamaz. Allah’ın boyası ile yaşayabilmek için bulunduğu ortamı da o boya ile boyamak gerekir.
Fedakar KlZMAZ