SEYYİE
Kötülük, kötü iş manâsına gelen bir Kur’anî terim. Seyyie, iyilik, güzellik manâsına gelen “hasene” kelimesinin karşıtıdır. Buna “Seyyie” veya “efal-i seyyie” denir.
Seyyie kelimesi Kur’an-ı Kerim’de, zıd anlamlısı olan “hasene” kelimesi ile birlikte kullanılır:
“Kim bir iyilik (hasene) yaparsa, ona o yaptığının on misli sevap vardır. Kim de bir kötülük (seyyie) yaparsa, sadece onun dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar. ” (el-En’âm, 6/160).
Burada “hasene” ve “seyyie” akıl ve şeriat ölçüsüne göre değerlendirilmiştir.
Bir de insan tabiatı ölçü alınarak değerlendirilmesi vardır. Yani insan tabiatının hafif veya ağır kabul etmesine göre değerlendirilir. Bunun için şöyle buyurulur:
“Onlara bir iyilik (hasene) geldiği zaman, “Bu bizimdir” derler. Kendilerine bir kötülük (seyyie) ulaşırsa, Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı” (el Araf; 7/131).
Seyyie, “kıtlık” manâsına da kullanılmıştır. Bu durumda hasene de “bolluk” manasınadır:
“Sonra kötülüğü (kıtlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik” (el-A’râf, 7/95).
Seyyie, bazan “azab” manasında da kullanılmıştır. Dolayısıyla hasene azabsız, rahat yaşamak manâsına gelmektedir:
“Senden iyilikten önce kötülüğü (azabı) acele istiyorlar” (er-Ra’d, 13/6).
Kök ve manâ itibariyle seyyie kelimesiyle ilgili olan sû, sev”, “sev’e” kelimeleri ve aynı kökten fiil olarak türetilmiş olan “sâe” kelimesi de Kur’an ve hadiste kullanılmaktadır.
Bunlardan “sû” kelimesi gerek dünya, gerek ahirete ait işlerde insana gam ve keder veren şeylere denir. Türkçe tam karşılığı “kötü”dür. Meselâ mal kaybetmek, bir yakınını kaybetmek kötüdür, kötü bir iştir ve bunlar sû kelimesiyle ifade edilir. Bunun karşıtıda hüsn’dür. Hadis-i şerifte:
“Allahım, kötü (sû) ahlâktan sana sığınırım ” (Ebû Davûd, Vitr, 32) buyurulur.
“Sû” kelimesi Tâhâ süresi 20-22. ve Kasas süresi 31. âyetlerinde kusurlu, hastalıklı manasına kullanılmıştır. Musâ (a.s)’in yed-i beyzâ (beyaz el) mucizesinden bahseden bu âyette;
“Elini yanına sok, bir kusur (hastalık) olmadan, ayrı bir mûcize olarak bembeyaz bir durumda çıksın” (Tâhâ, 20/22) buyurulur. Mamafih burada sû kelimesinin baras-alaca hastalığı manâsına geldiğini söyleyenler de olmuştur.
“Sûâ”ise kötü olan şey manâsına gelmektedir. Bunun karşıtı ise “hüsnâ’dır. Sûâ kelimesi “Sonra kötülük edenlerin akıbeti çok kötü oldu” (er-Rûm, 30/10) âyet-i kerimesinde bu manâdadır.
“Sev” kelimesi şer ve insanın başına gelebilecek her felâket manâsını ifade eder. “Bedevîlerden kimi var ki verdiğini angarya sayar ve sizin başınıza belâlar gelmesini gözetler. O kötü belâ (şer, hezimet, felâket) onların başına gelsin” (et-Tevbe, 9/98).
Bunun müennesi olan Sev’e kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de avret yeri (Tâhâ, 20/121) ve ceset (Mâide, 5/31) manâlarına gelmektedir.
Aynı kökten türeyen Sâe fiili, hoşlanılmayan iş yapmak, kemlik, kötülük etmek manâsınadır. Fiilin malûm siğasının kullanıldığı A’râf süresi 177. ayetinde “kötü oldu” meçhûl siğasının kullanıldığı mülk süresi 27. âyetinde “kötüleşti” manâsınadır. Bu son ayette kötü olmanın yüze nisbeti kötülüğün tesirinin yüzde belirmesi sebebiyledir.
Yine fiilin meçhûl siğasıyla bulunduğu Hûd süresi 77. Âyetinde “kaygılandı” manâsına gelmektedir. Aynı fiilin ziyade babtan gelen siğası “istâe” kötü gördü, kötüye yordu (Ebû Davûd, Sünnet, 8; İbn Hanbel, 5/44) tiksindi, müteessir olup gücendi manâlarına gelir (Mecdüddin Muhammed b. Yakûb Firûzâbâdî, Besair-u Zevi’t-Temyiz, III, 288).
İsmail KAYA