SEHİM
Hisse, pay, nasip; hisse senedi; kur’a veya kumar oku; ok; her mirasçının alacağı pay anlamında bir İslam mîras hukuku terimi. Çoğulu “sihâm” ve “eshûm”dür. Miras bırakana “mûris”, mirasçıya “vâris” denir.
Ölen bir kimseden miras payı alabilecek olanlar sekiz sınıfta toplanmıştır:
1. Ashabûl ferâiz * Hisseleri Kur’an-ı Kerîm’de belirlenmiş bulunan hısımlara “Ashabûl-ferâiz” denir. Bunlar on iki kimse olup; dördü erkek, sekizi kadındır. Ayrıca on tanesi miras bırakanın nesep hısımı; sağ kalan karı veya koca ise sihrî yönden hısımıdır:
Ashabûl-ferâizden olan hısımlar şunlardır: Miras bırakanın; a) kocası, b) karısı, c) babası, d) annesi, e) dedesi, f) kızı, g) oğlunun kızı, h) ana baba bir kız kardeşi, i) baba bir kız kardeşi, j) sahih nine, k) ana bir kardeşleri. Ana bir kardeşler kız olsun, erkek olsun eşit miras aldığı için iki cins, tek maddede toplandı. Ashabûl-ferâiz için takdir edilen hisseler altı tane olup şunlardır:1/2,1/3,1/4, 2/3, 1/6 ve 1/8 (bk. en-Nisâ, 4/11,12,176; el-Enfâl, 8/75; Ashabûl-Ferâiz” maddesi; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 438 vd.).
2. Asabe* Araya kadın girmeksizin bir köke bağlanan erkek hısımlar. Bir miras hukuku terimi olarak, yalnız başına olduğunda bütün mirası; Ashabûl-ferâizden mirasçı bulununca onlardan artanı alan ve miras bırakana araya kadın girmeksizin bağlanan erkek hısımlarla bu hükümde olan diğer kimselerdir. Oğul, oğlun oğlu…, baba, babanın… babası gibi.
Asabe hısımlar prensip olarak önceden belirli miras hissesine sahip değildirler. Ashabûl-ferâizden artan mirası kendi kuralları içinde paylaşırlar. Çünkü Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: Ashabûl ferâize hisselerini veriniz. Onlardan artan miras en yakın erkek hısımındır” (Buhârî, Ferâiz, 5, 7, 9-10; Müslim, Ferâiz, 2, 3; Tirmizî, Feraiz, 8). Bu prensipten hareket edilerek asabe hısımlar dört sınıfa ayrılmış ve sınıflar arasında, yakın olanın uzak olanı, kuvvetli olanın zayıf olanı yani ana baba bir olan erkek kardeşin baba bir erkek kardeşi düşürmesi prensiplerinden hareketle eşit durumdaki asabeye eşit hisse verilmesi yoluna gidilmiştir (bk. “Asabe” maddesi).
3. Hisselerinden başka, kalan mirası da red yolu ile alan Ashabûl-ferâiz
Miras bırakanın asabe olan hısımı yoksa, farz sahiplerinden artan hisse yine hakları oranında farz sahiplerine geri çevrilir. Ancak miras bırakanın eşine red yoluyla miras verilmez. Çünkü sağ kalan eş nesep hısımı değil; nikâh akdine dayanan sihrî hısımlardandır. Kur’an-ı Kerîm’de, Hısımlar, Allah’ın kitabınca birbirine daha yakındırlar” (el-Enfâl, 8/75) buyurulur. Ayette şu anlam vardır: “Onlar, hısımlık nedeniyle birbirinin mirasına daha lâyıktırlar”.
Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a) Hz. Peygamber’e, “Mirasçı olarak tek kızım var; ne kadar vasiyet edeyim?” diye sormuş; Rasûlüllah (s.a.s), “üçte bir” buyurmuştur. Sa’d, “Bu çok servet” deyince de; “Üçte bir daha hayırlıdır” diye cevap vermiştir. Burada tek kız 1/2 alır, 1/3 de vasiyet yoluyla bırakılınca 1/6 miras artar. Bu kalanın yine kıza red yolu ile döneceği anlaşılmaktadır (bk. Buhârî, Cenâiz, 36; Vesâyâ, 2, 3; Menâkıbul-Ensâr, 49, Ferâiz, 6; Müslim, Vasiyye, 5, 7, 8,10; Ebû Dâvud, Ferâiz, 3; Mâlik, Muvatta’, Nüzûr 16).
4. Zevil-erhâm Zü’r-rahîm’in çoğulu zevil-erham’dır. Sözlükte, aynı rahimden gelen kimse, yakın, hısım demektir. Miras hukukunda Ashabûl-Feraiz veya asabeden olmayan kan hısımlarını ifade eder. Bunlardan miras bırakana yakın olan mirasçı olur ve bir kişi olunca bütün mirası alır. Zevil-erhâm sınıfına giren mirasçılar şunlardır: Miras bırakanın kızının çocukları veya oğul kızının çocukları; annesinin babası veya bunun babası ile annesinin babasının annesi; kız kardeşlerinin çocukları; ana baba bir veya baba bir erkek kardeşlerin kızları veya bunların oğullarının kızları; ana bir kardeşlerin çocukları; halalar; ana bir amcalar; mutlak dayı ve teyzelerle bunların çocukları (bk. “Zevil-Erhâm” maddesi).
Hanefilere göre zevil-erhamın miras hisseleri asabe’nin (bk. “Asabe” mad.) miras alma usul ve sırası esas alınarak belirlenir. Buna “hısımlık usûlü” denir. Hanbelilere, sonraki Şâfiîlere ve Mâlikîlere göre ise, zevil-erhâmı miras bırakana bağlayan Ashabûl-ferâiz veya asabenin miras hisseleri esas alınarak belirlenir (el-Mevsılî, el-İhtiyar, Kahire t.y., V, 105; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 529 vd.).
5. Sözleşme gereği mirasçılık Buna “mevlel-muvâlât” denir. İki kişi karşılıklı diyet ödeme, mirasçı olma ve yardımlaşma konusunda anlaşma yapsalar, Hanefîlere göre bu sözleşme geçerli olur. Ancak böyle bir akitle himaye altına alınan kimsenin kan veya koca müstesna asabe, Ashabûl-feraiz veya zevil-erham mirasçısının bulunmaması gerekir. Yalnız eş varsa, sözleşmeli mirasçı ondan kalanı alır.
6. Nesebi ikrar yoluyla sabit olan kimsenin mirasçılığı
Nesebi belirsiz olan bir kimsenin nesebini bir erkek çıkıp, “Bu benim oğlumdur” veya “kızımdır” diye ikrarda bulunsa ve bu kararı üzere ölse, çocuk bu kimseye altıncı sırada mirasçı olur.
7. Mirasın üçte birden fazlasını vasiyet yoluyla mirasçılık
Bir kimse vasiyet yoluyla servetinin ancak üçte birini başkalarına bırakabilir. Vasiyetle mal bırakılacak kimsenin mirasçı olan hısımlardan olmaması da gereklidir. Eğer vasiyet miktarı üçte biri aşarsa vasiyet geçerlidir; fakat icrası mirasçıların kabulüne bağlıdır. Kabul ederlerse vasiyet yerine getirilir. Kabul etmezlerse mirasın üçte birine kadar olan kısmı uygulanır. Bunu aşan kısmı hükümsüz olur. Ancak miras bırakanın hiç mirasçısı yoksa bütün malını vasiyet edebilir.
8. Beytülmal’in mirasçı olması
Yukarıda belirtilen yedi sınıftan hiç mirasçı yoksa, miras “sahipsiz mal” sayılır ve beytülmal’e intikal eder.
Sehim, İslam şirketler hukukunda “hisse, pay, ortaklık payı” anlamında kullanılır. iki ve daha çok kimselerin belirli miktarda sermaye payları ile ortaklık kurması mümkündür. Ortaklar zarara sermaye oranlarına göre katlanırken, kârın paylaşılması serbest sözleşmeyle belirlenir. Çünkü bir veya daha çok ortağın şirket içinde çalışarak kârdan sermaye oranı üstünde pay alması mümkündür. Böyle şirkette “sehim” ortakların başlangıçta koydukları payları ifade eder. Kâr dağıtılmaz veya az dağıtılırsa bu paylar büyür. Ancak şirkette asıl amaç, kâr sağlamak olduğu için, bir ortak bile kârın paylaşılmasını istese onun payına düşeni hesaplayıp vermek gerekir. İşletme büyütülmek istenirse kâr almayanların payları da ana paralarına eklenir veya yeni ortaklar alınarak tesislerin büyütülmesi yoluna gidilir.
Hamdi DÖNDÜREN