SAHİHAYN
Buharî ve Müslim’in sahihlerine “iki sahih hadis kitabı” anlamında kullanılan bir usul-u hadis terimi.
Bu iki imamdan sonra gelen hadis hafızlarından, kendilerine göre yalnız sahih hadisleri toplayanlar olmuşsa da, hiç biri bu iki kitapta gösterilen dikkat ve basireti göstermeye muvaffak olamamıştır. Bundan dolayı bu iki kitaba hadis kitaplarının en sahihleri denilmiştir. Aslında daha önceleri en sahih olan kitap, İmam Malik’in Muvatta’ı idi. Ancak, Muvatta’daki hadis-i şeriflerin hiç biri bu iki kitabın dışında kalmadığı için, Mütekaddimînin de Müteahhirînin de, en sahih olma hususunda ihtilafları yok demektir (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 50).
Sahihayn’ın Mukayeyesi:
1- Sıhhat yönünden: Bu açıdan Buharî’nin üstünlüğü kabul edilmiştir. Buhari, bir hadisin mevsul olması için lika (ravi ile karşılıklı görüşme)’yi şart koştuğu halde; Müslim muasara (ravi ile çağdaş olma)’yı yeterli bulur. Buharî’nin en önemli üstünlüğü budur.
2- Tertip yönünden: Bu açıdan Müslim’in üstünlüğü kabul edilir. Buharî, kitabında hadisleri, hadiste var olan fıkıh hükmü adedince, bölerek tekrar ederken; Müslim, kitabının en uygun yerinde kaydeder; nadiren tekrara yer verir. Müslim’in esas gayesi fıkıh yapmak değil; hadislerin senedlerini biraraya getirmektir.
3- Fıkıh yönünden: Bu hususta Buhari üstündür. Buhârî, daha önce de belirttiğimiz gibi, bâbları fıkhî açıdan düzenlemiş, teracim denen bab başlıklarında özellikle fıkıh beyanına gayret göstermiş; bablar arasında mantıkî bir irtibat gözetmiştir. Müslim’de fıkhî açıdan tertip ve tanzim söz konusu değildir. Buhârî’de fıkıh öylesine üstünlük gösterir ki, bazı âlimler onun müstakil bir müctehid olduğu kanaatine varırlar.
Buhârî ve Müslim, diğer meslektaşlarına göre hadis kabulünde çok daha titiz olmalarına rağmen, bir kısım tenkidlerden uzak kalamamışlardır. Kastalanî, Sahihayn hadislerine gelen tenkidleri altı kısma ayırır. Bunların her birine gerekli cevapları vererek onların haksızlığını gösterir:
1- Bazı senetlerin ricalinde şahıslar sayıca farklıdır.
2- İsnadın değişmesiyle ravilerinde ihtilaf edilen rivayetler vardır.
3- Bazı raviler ziyadelerinde tereddüd ederler.
4- Zayıf kabul edilen ravilerin teferrüd ettiği hadisler mevcuttur (Buhârî’de sadece iki adet).
5- Vehmine hükmedilen (zayıf) raviden rivayetler alınmıştır.
6- Bazı metinlerde lafızlar değişmektedir.
Kastalanî, bunlara teker teker izah getirerek, tenkidlerin haksızlığını gösterir.
Ravilere yöneltilen cerh sebeplerine gelince; bunlar bid’at (ehl-i sünnet dışı bir mezhepten olma), cehalet (raviden sadece bir kişinin hadis rivayet etmesi), galat, muhalefet, tedlis ve irsal açılarından gelmektedir. Bunlardan biri veya bir kaçıyla cerhedilen ravilerin sayısı, -çoğunluğu Müslim’e ait olmak üzere- 210 adettir. Bu ithamların etkili olabilecek bir zayıflık derecesi olmayacağını göstermek için İbnü’s-Safah, Hâzimî, Nevevî, Suyuti, İbn Hacer gibi araştırmacı ve titiz âlimler bazı açıklıklar getirirler.
1- Bu ravilerdeki zayıflık, hadislerini terk ettirecek derecede şiddetli değildir.
2- Onlardan alınan rivayetler, şevâhid ve mütabaat türündendir; asıl değildir.
3- Buhari ve Müslim’in bu zayıf ravilerden hadis alma yolları zaaf sebebinin ortaya çıkmasından önceki bir tarihe aittir.
4- Zayıflardan hadis alma işi bazen onların senedindeki ulviyyetten dolayıdır. Yani biri âlî fakat zayıf, diğeri nâzil fakat sağlam iki ayrı senetle rivayet edilen bir hadisin ulvî senetle gelen şeklini, öbürünün desteğine dayanarak kitaplarına almışlardır.
5- Buharî ve Müslim’in bazı zayıf ravileri hakkında da şunlar söylenmiştir: Bunlara başkaları tarafından yapılan zayıflık ithamı Buhari ve Müslim açısından sabit ve muteber değildir. Cerh ve ta’dil, ictihadî bir keyfiyettir. Herkes kendi elde ettiği bilgiye göre hüküm verir. Demek ki Buhârî ve Müslim bu ravileri sikâ biliyor. Üstelik bazı ithamlar çok çabuk yapılıvermiştir. Bid’a ithamı bunlardan biridir. Bizzat Buhârî’nin kendisi Halkul-Kur’ân meselesinde ağır ithamlara maruz kalmıştır. Nitekim Buharî ve Müslim’in ravileri arasında 32 kişinin ehl-i bid’at’dan olduğundan dolayı itham edildikleri söylenmişse de, onların gerçekte ehl-i bid’a oldukları kesin değildir.
6- Nevevî, bir kısım râviler hakkında cerhin tam anlamıyla açıklanamadığını, Buharî ve Müslim’in de bu sebeple onlar hakkında cerhi kabul etmediklerini söyler. Hadis ilminin genel kaidelerinden birine göre ravinin kabul edilmesi için cerh yapanın cerh sebebini iyi açıklaması gerekir. Sadece “zayıftır” demek makbul değildir.
7- Buharî ve Müslim, kendi tabakaları dışında hadis almış ise de, Buharî bu meselede titiz davranmıştır. Şöyle ki, ikinci tabakadan aldığı hadisleri muallak * olarak zikretmiştir. Üçüncü tabakanın sadece müksirlerinden ve nadiren almış, bunları da muallak olarak kaydetmiştir.
İslam âlimlerinin bu konuda en titiz olup işi çok sıkı tutanları sahihayn’ı didik didik ederek, tenkid edilecek hiçbir noktasını bırakmadan, söylenebilecek her şeyi söylemekten çekinmemişlerdir. İlim ve vukufta onlardan geri kalmayan ve hatta onları geçen mutavassıt âlimler de bunlara cevap vermişler; haklı oldukları noktada haklılıklarını, haksız oldukları yerlerde de haksızlıklarını göstererek sahihayn’ın gerçek değerini ortaya koymuşlardır.
Bu duruma göre, İmamül-Harameyn’in “Bir kimse sahihayn’de yer alan bütün hadislerin sahih olduğu hususunda yemin etse veya talakta bulunsa ne yemini bozulur ne de tatlik vaki olur” sözünün doğruluşunda fukahâ ve diğer ilim ehlinin tamamı icma ederek en muteber, en sahih hadis mecmuaları olduklarını kabul etmişlerdir. Bir kısım rivayetleri değerlendiren Kastalanî şunu ifade eder:
“Buharî ve Müslim, kitaplarına illetsiz hadisleri almışlardır. Şayet illetli olanı varsa, bu da müessir olan, sıhhati bozan bir illet değildir” (İbrahim Canân, Kütüb-i Sitte Terc. Şerhi, I; ayrıca bk. Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim Maddeleri).
Muhiddin OKUMUŞLAR