REKÂBET
Gözetme, bekleme, murâkabe, sansür, kontrol; “rakaba” kökünden mastar ve isim; esnaf ve tüccarın kendi malını satışa arzederken benzer malların fiyatlarını dikkate alarak müşterinin tercihini sağlamak için daha kaliteli mal üretme, ilâve hediye verme, fiyat düşürme gibi yollâra başvurması anlamında bir İslâm ekonomi terimi.
Hz. Peygamber, kendi devrinde piyasa fiyatlarını dondurmama, narh koymama ve esnafı İslâmi ölçüler içinde alış-verişlerinde serbest bırakma yoluyla ticarette serbest rekabet esasını yerleştirmek istemiştir. Çünkü Allah’ın Rasûlü narh konulmasını isteyenlere şu cevabı vermiştir: “Şüphesiz fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem” (Ebû Dâvud, Büyü’, 49; Tirmizi, Büyü’, 73; İbn, Mâce, Ticârat, 27). Yine benzer istekte bulunanlara Allah elçisinin şöyle cevap verdiği nakledilir:
“Belki bu konuda Allah’a dua ederim” “Belki fiyatları ucuzlatan ve pahalandıran Allah’tır” (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, Mısır t.y., V, 219).
İslâm ekonomisinde piyasa fiyatlarının serbest rekabet sonucunda oluşması esası benimsenmiştir. Bu rayiç eşya fiyatları da arz ve talebin şeffaf bir piyasada karşılaşması sonucunda oluşur. Bunun gerçekleşebilmesi için de serbest rekabeti engelleyen şartların İslâm devleti tarafından ortadan kaldırılması gerekir.
Serbest Rekabet Engelleri
1. Fiyatlara yapılacak dış müdahale:
Fiyatlara dış müdahale sık sık maliyet değişikliği sebebiyle üretici ve satıcıları sıkıntıya sokabilir. Bu durum gerçek piyasa fiyatının oluşmasına engel teşkil eder. Hz. Peygamber (s.a.s) kendi devrinde fiyatları dondurmak istememiş, başka bir deyimle narh uygulaması yoluna gitmemiştir.
Medine’de piyasa fiyatlarının yükselmesi üzerine kendisine başvurup narh koymasını isteyenlerin bu talebini reddetmiştir. Ancak bu durum; isteyen dilediği fiyata satış yapar, her türlü hile, ticarette meşrûdur anlamına gelmez. Çünkü Allah elçisi karaborsacılık yoluyla sun’î olarak fiyatları etkileyen ve toplumun ihtiyaçlarını istismar edenleri kınamış ve bunların uğrayacağı manevi zararlara dikkati çekmiştir. Şu hadislerde bu anlamı görmek mümkündür: “Karaborsacı ne kötü kuldur! Fiyatların düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyarsa sevinir” (Kamil Miras, Tecrîd-i Sarih, Ankara 1957-1972, VI, 449). “Bir gıda maddesini kırk gece satmayıp depolayan kimse, Allah’tan uzaklaşmıştır. Allah da onu kendisinden uzaklaştırmıştır” (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 33).
2. Üretici ile tüketici arasına girmek:
Serbest rekabeti önleyen ve normalin üstünde fiyat artışlarına yol açan sebeplerden birisi de hadislerde telakkı’r-rukbân denilen uygulamadır. Hz. Peygamber devrinde ürettiği malı hayvanına yükleyerek şehre, pazara getiren köylünün yolda karşılanarak malının satın alınması anlamında kullanılırdı. Burada, köylünün şehirdeki günlük rayiç fiyatları öğrenmesi engellenmekte şehirli tüccarın onun elinden ucuza aldığı malı piyasaya kontrollü ve pahalı olarak sürmesi veya karaborsaya düşürmesi söz konusu olmaktadır.
Hadiste şöyle buyurulur: “Tâvus, İbn Abbas’tan, o da Rasûlüllah (s.a.s)’den şunu rivayet etmiştir: “Allah’ın Rasûlü, binitlileri yolda karşılamayı (pazara gelmeden yüklerini satın almalarını), şehirlinin köylü adına satış yapmasını yasaklamıştır. Tâvus, İbn Abbas’tan bu yasağın şekil ve anlamını sormuş, o da; şehirli köylüye simsar (komisyoncu) olup, onun malını satamaz, şeklinde cevap vermiştir” (Buhârî, Büyü’, 72, İcâre, II, 19; Nesâî, Büyü’, 18).
Şu hadis konuyu daha açık hale getirmektedir: “Enes (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)’in şöyle dediğini nakleder: Hz. Peygamber, şehirlinin köylü adına satışını yasaklamış, simsar (komisyoncu) olmasını menetmiştir. Hatta köylü onun babası veya kardeşi bile olsa hüküm değişmez” (Müslim, Büyü’, 21; Ebû Dâvud, Büyü ; 45; Nesâî, Büyü’, 17).
Şehirli köylü adına satış yapamaz. İnsanları kendi hallerine bırakınız, umulur ki Allah onlardan bir kısmını diğerleri sebebiyle rızıklandırır” (Buhârî, Büyü’, 58, 64, 68-71, İcâre, 14, Şurüt, 8; Müslim, Büyü’, 11,16; Ebû Dâvud, Büyü’, 45).
Burada amaç arz ve talep dengesinde akıcılığın gerçekleşmesi için aradaki engellerin kalkmasıdır. Bunun sonunda üretici elindeki malları en yüksek fiyat ödeyebilecek pazarlara yöneltmek imkânını elde edecek, tüketiciler de ihtiyaçlarını kolaylıkla ve sun’î müdâhalelere uğramamış bir fiyat ödeyerek temin edecektir.
Ebû Hanife’ye (ö. 150/767) göre, malın, üretici yolda karşılanarak satın alınması, belde halkına zarar veriyorsa mekruhtur. Üretici piyasa fiyatlarını öğrenince aldandığını anlarsa akdi bozabilir.
Günümüzde, çeşitli ürünlerin hasat edilir edilmez devlet veya özel sektör tarafından satın alınıp depolanması, daha sonra yapılan zamlarla, gerçek kârın üreticiye değil de, az sayıda kişi veya kuruluşlara intikali telakkı’r-rukbân olayını hatırlatmaktadır. Üreticinin faizli kredilerle borçlandırılması ve borcunun vadelerinin de hasat mevsimine rastlatılması onları ürünlerini satışa zorlamaktadır.
3. Kabzdan önce satış: Serbest rekabeti önleyen ve piyasa fiyatlarını etkileyen âmillerden birisi de satın alınan bir malı kabzdan önce satmaktır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Bir gıda maddesini satın alan kimse onu kabzetmedikçe satmasın” (Buhârî, Büyü’, 54, 55; Müslim, Büyü’, 29-32, 34-36, 39, 41; Ebû Dâvud, Büyü’, 65). Bu hadiste zikredilen yiyecek maddesi örnek kabilinden olup, hadis bütün menkul malların alım satımını kapsamına alır. Çoğunluğun görüşü budur. Buradaki endişe, menkul mallarda çokça karşılaşılan hasar veya bir ayıbın sirâyeti ve bu yüzden sonraki alıcının aldanma riskidir (İbn Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1352/1933, IX, 468, 469; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire 1979, IV, 235, 236; Hamdi Döndüren, İslâm hukukuna Göre Alım Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1983, s. 137 vd.).
Kamil Miras (ö. 1376/ 1958), kabzdan önce satışın piyasaya olan olumsuz etkisini şöyle belirtir: Satın alınan bir malın, kabz ve teslim alınmadan önce satışı yolu açık bırakılırsa, bir ambarda depo edilmiş mal, yerinden oynamadan elden ele, dilden dile dolaşa dolaşa sebepsiz yere fiyatı yükseltilmiş olur (Kâmil Miras, a.g.e., VI, 447, 450-451).
Hz. Ömer, halife iken, çarşıda kuru üzüm satmakta olan Hâtıb b. Ebî Beltea’nın fiyatlarını ucuz bularak şöyle demiştir: “Tâif’ten üzüm yüklü bir kervanın gelmekte olduğunu haber aldım. Onlar senin fiyatına aldanırlar. Ya fiyatı yükselt ya da üzümü al, evine götür, orada istediğin fiyata sat”. Daha sonra, Hz. Ömer kendi kendine düşünmüş ve Hâtıb’ın evine giderek şöyle demiştir: “Sana söylediklerim ne emirdir, ne de hüküm. Bu belde halkının hayrı için arzu ettiğim bir şeydir. Nasıl ve nerede istersen satabilirsin” (Şâfiî, el-Ümm, Mısır 1329/1911, II, 209; İbn Kudâme, el-Muğni, IV, 240).
4. Yıkıcı rekabet yapmak: Bazı mahâretli iş adamları piyasada belli çeşit malların satış ve pazarlamasını ele geçirerek serbest rekabet ortamını yok ettikleri görülür. Böyle bir organizeye “tröst” denir. Tröstlerin ana vatanı ABD’dir. Tröst fikri XlX. yüzyılın büyük iş adamlarından Rockfeller’in avukatı T. Dood’un bir buluşudur. T. Dood, Amerika’da petrol kuyularını işleten ayrı ve bağımsız kuruluşları tek bir idare altında toplamayı düşündü. Bu amaçla, Standart Oil Company adında bir sendika kurdu. Bu mâlî sendika ellerinde petrol kuyularına ait hisse senedi bulunanların, bu senetleri kendisine tevdi etmesini istedi ve daha yüksek bir sermaye geliri vadetti. Çünkü bu yolla rekabet ortamı ortadan kalkacak ve petrol fiyatları tekel tarafından istenildiği ölçüde ayarlanabilecekti.
Diğer yandan çeşitli firmaların kendi aralarında gizlice anlaşarak rekabete yer vermemek ve piyasayı istismar etmek üzere kurdukları birliğe “kartel” denir. Kartelden söz edebilmek için belirli bir ticaret eşyasının tekelciliği zarûrî bir şarttır. Bunlar; satış pazarlarını birleştirme, sürüm pazarlarını aralarında bölüşme, ortak büro açma ve asgari bir satış bedeli belirleme gibi amaçlarla kurulur (Feridun Ergin, İktisat, İstanbul 1964, s. 308-315).
İslâm’da alış-veriş yapanların yıkıcı rekabete girişmesi yasaklanmıştır. Hadiste şöyle buyurulur: “Sizlerden bazınız, diğer bazınızın (din kardeşinin) satışı üzerine satış yapmasın” (Müslim, Büyü’, 6; Nikâh, 51, 54, 55; Ahmed b. Hanbel, II, 411).
İmam Mâlik’e göre, piyasa fiyatından ne aşağı ve ne de yukarı bir fiyatla satış yapılmamalıdır. Piyasa fiyatı, çoğunluğun serbest rekabet sonucu oluşturduğu satış bedelleridir. Delil, Hz. Ömer’in Hâtîb (r.a)’a söylediği narh’la ilgili sözler ve Ömer b. Abdîlazîz (ö. 101/720)’in uygulamalarıdır. Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği zamanında bir bölge halkı, diğer bölge halkını engellemek için fiyatlarında bir indirim yapmışlardı. Halife, fiyatların Allah’ın elinde olduğunu belirterek, kendilerinden bu duruma son vermelerini istedi (el-Bâci, el-Müntekâ, V,17,18; Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, İstanbul 1980, s. 356).
Ebû Hanife’ye göre bir menkul veya gayri menkulü paylaşma hakkına sahip olanların sırf fiyatları yükseltmek amacıyla aralarında anlaşarak ortaklık kurmaları caiz değildir. Çünkü bu takdirde serbest rekabet ortamını ortadan kaldırmış ve mal ile ilgili bir tekelcilik oluşturmuş sayılırlar. Bu da piyasaya sun’i bir dış müdahale sayılır (bk. İbn Teymiyye, el-Hisbe, y.y., 1967, s. 16-18).
Hamdi DÖNDÜREN