REFORM
Daha iyi bir duruma ulaşmak için yapılan düzenleme ve değişiklikler; düzeltmek, iyileştirmek, islah etmek anlamında fransızca bir kelime. Kelimenin ilim literatürüne girişi ve dini ilimler alanında kullanılması, on altıncı yüzyılda Avrupa hristiyanlığının bir bölümünün Roma kilisesinin egemenliğine karşı çıkmasıyla başlamıştır. Bu karşı çıkışlar ve din anlayışında ileri sürülen yenilikler “dinî reform” diye isimlendirildi. Aynı kelime, diğer kurumlardaki toprak reformu, eğitim reformu gibi köktenci değişim, istek ve faaliyetler için de kullanılır oldu.
İslâm âleminde ve özellikle Türkiye’de kullanılışı ise, Batıcı eğilimlerin yaygınlık kazanmasından ve Batı kültürünün İslâm âlemine hâkim oluşundan sonra olmuştur. Batı kültürünün hakimiyet kurmasından sora Avrupada kullanılan bazı tabirlerle bazı fikrî akımlar, olduğu gibi İslâm âlemine uyarlanmaya çalışılmıştır. Reform da bu tabirlerden biridir. Batıda dini reformlar yapıldıktan sonra sanayi ve teknoloji alanında büyük atılımlar gerçekleşti. Batı bu tür hamlelerini hızlandırmak ve sanayisini büyütmek için İslâm âlemiyle birlikte geri kalmış diğer ülkeleri istila etmeye ve bu ülkelerin ekonomik kaynaklarını sömürmeye koyuldu. Bu arada Batı kültürü ve medeniyet anlayışı da bu ülkelerde yayılmaya başlandı.
İslâm âlemi geri kalmıştı. Aydın kesim yeni arayışlara girdi. Bir kısmı, geri kalışımızın sebebini İslâm dinine yüklediler. Bunların bir kısmı bunu açıkça ifade etmekten çekinmediler. İslâm dinine açıktan cephe aldılar. Din adına ne varsa hepsi sökülüp atılmalıydı. Bir kısmı ise, strateji açısından bunu uygun görmediler. Batıda yapıldığı gibi dinde reform yapmayı modern hayatla bağdaşmayan yönleri atmayı tercih ettiler. Bunun bir sonucu olarak din, toplum hayatından uzaklaştırılacak, modern hayatla bağdaşmayan ahlâkî kuralları da reforma tabi tutularak kademeli olarak kaldırılacaktı. Böylece halktan gelebilecek tepkiler de göğüslenebilecekti.
Bu tür düşünceler, “dinde reform” ismiyle yayıldı. Bu konuda makaleler yazıldı, konferanslar verildi, kitaplar neşredildi.
Bir kısmı uygulamaya da konulan bu istekler özet olarak şöyledir:
a- Din toplum hayatından uzaklaştırılacak ve fert hayatıyla sınırlı olacaktır. Fert hayatını ilgilendiren ve Batı hayat tarzıyla uyuşmayan ahlâkî kurallarla haram-helâl konusuna giren hususlar kademeli olarak kaldırılacaktır.
b- Ezan türkçe okutulacak ve ibadet dili millîleştirilecektir.
c- Kiliselerde olduğu gibi camilere de sıralar konulacak ve camilere modern bir görünüm kazandırılacaktır. Ayrıca modern müzik âletleri camilere konularak müzik koroları modern anlamda musiki icra edeceklerdir.
d- Hacc için Arap topraklarında bulunan Kâbe’ye gidilmeyecek, kutsal milli mekânlara ziyaretler tertip edilecektir.
Buna karşılık müslüman aydınlar da İslâm âleminin içine düştüğü durum karşısında farklı tavırlar takındılar. Bunları üç grupta toplayabiliriz:
a- İslâm âleminin içine düştüğü durum, dinin kendisinden kaynaklanmıyor, müslümanların sapma gösteren din anlayışlarından kaynaklanıyor. Mevcut din anlayışının Kur’ân ve Sünnet’in ışığında sorgulanması gerekir. İctihad müessesesi çalıştırılmalı ve din anlayışındaki sapmalar düzeltilmelidir.
b- Müslümanların din anlayışlarında sapmalar olmuştur. Ancak bunların düzeltilmesi için ortam müsait değildir. Bu nedenle ictihad kapısını aralamak yarar yerine zarar getirir. İslâm düşmanları bu kapıdan sızarak, dinden arta kalan hususların da imha edilmesine çalışacaklardır.
c- Ne dinin, ne de din anlayışının islahata ihtiyacı vardır. İctihat kapısı kapanmıştır. Bize düşen, günümüze kadar gelen İslâm kültürüne ve miras aldığımız görüşlerin hepsine sımsıkı sarılmaktır.
Bu görüşte olanlar, ilk maddede görüşlerini serdettiğimiz grubu, dini içten yıkmaya çalışan reformistler olmakla itham etmişlerdir. Oysa onlar, dinin kendisinde bir reform değil, dini anlama ve algılamada Kur’an ve sünnete dönüşün gerektiğini savunuyor ve bunların kurallarına uyularak yapılmasını istiyorlardı. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s) her asırda dini tecdid edenlerin geleceğini bir hadisinde haber vermektedir (Ebû Davud, Sünen, Melahim I). Müceddidler dinin kendisinde bir yenileme değil, dinî hayat ve dini anlama noktasında bir sapma sözkonusu ise, bu yönü tecdid eder; islah ederler.
M.Sait ŞİMŞEK