RABBANİYYÛN
Rabb’e mensûp olan kimseler. Rabbanî kelimesinin çoğuludur. Ulema “Rabbaniyyûn”un kim olduğu konusunda çeşitli tarifler yapmışlardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
Müberrid: Rabbaniyyûn, ilim sahipleridir.
Ebû Rezin: Rabbanî, hikmet sahibi âlimdir.
Abdullah b. Mes’ud: Hikmet sahibi âlimlerdir.
İbn Cübeyr: Hikmet sahibi takva ehlidir.
Mücahid: Rabbaniler, ulemadan üstün kimselerdir.
İbn Zeyd: Rabbaniyyûn, idarecilerdir.
Hasan: Rabbanî, kendisinde ilim ile basiretli bir yöneticiliği toplamış kimsedir.
Ebû Ubeyde: Rabbanî, helâli, haramı, emirleri ve yasakları bilen kimsedir. Ümmetin durumuna, olanlara ve olacaklara vakıf olan kimsedir (Kurlubî, el-Cami li Ahkamil-Kur’an, IV, 121-122).
Rabbaniyyûn, Kur’an’da âlim, derin bilgi sahibi kişi anlamına gelen “ahbar” kelimesi ile birlikte de zikredilir. Rabbaniyyûn ve ahbar’ın kimler olduğu konusunda Zemahşeri şu açıklamayı yapar: “Rabbaniyyûn ve ahbâr, Harun (a.s)’ın evladından olup, peygamberlerin yoluna sülûk eden zahitler ve âlimlerdir” (Hak Dini Kur’an Dili, III, 1689).
Kurtubî, Mâide süresi 44. ayetin tefsirinde de, “Ahbâr ve rabbaniyyün, Resulullah (s.a.s)’in Tevrat’taki sıfatlarını bildirmek ve bu sıfatların Tevrat’ta olduğuna şahitlik etmekle görevli âlimler” diye belirtilir (Kurtubî, VI, 189).
Hasan’den gelen bir rivâyette ise, “Rabbaniyyûn, Nasranî âlimleri; ahbâr, Yahudî âlimleridir” denmektedir (Kurtubî, VI, 237).
Rabbaniyyûndan sözeden ayet ve hadislerde ve yukarıda İslâm âlimlerinin tariflerindeki kelimenin içerdiği anlamı gözönüne aldığımızda, bu sıfatların genel olduğunu görürüz. Nitekim İbn Abbas (r.a) vefat ettiğinde Muhammed b. el-Hanefiyye: “Bu ümmetin rabbanisi öldü” demiştir (Kurtubî, IV, 122). İbn Abbas için “Hidrul-Ümme” dendiği meşhurdur. Kendisine bir feraiz meselesi sorulan Ebû Musa el-Eş’arî, Abdullah b. Mes’ud’u kastederek: “Bu habr (derin bilgi sahibi kişi) aranızda olduğu sürece bana bir şey sormayın” demiştir (Buhârî, Ferâiz, 7).
Resulullah (s.a.s) de; “Erkek olsun, kadın olsun, hür veya köle olsun, her müminin Kur’an’dan bir şeyler öğrenip dinin inceliklerini bellemesi, Allah’ın o mümin üzerindeki hakkıdır” buyurmuş ve “Rabbaniler olunuz” (Âl-i İmrân, 3/79) ayetini okumuştur.
Rabbanî ile anlam ilişkisi olan “Ribbiyyün” kelimesinin geçtiği Âl-i İmrân süresi 146. ayetinde, “Nice peygamber var ki, kendileriyle beraber bir çok rubûbiyyete âşina (Ribbiyyün) kişiler çarpıştılar; Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zayıflık göstermediler, boyun eğmediler” buyurularak her peygamberin ümmeti içerisinde Rabb’e bağlı mücahit rabbanilerin olabileceğine işaret edilmektedir.
Rabbani kelimesinin eğitici ve öğretici anlamına gelen “Rabbân” kelimesi ile de anlam ilişkisi vardır. Bu durum da Rabbani, Rabb’e bağlanarak O’na kulluk eden ve diğer insanları eğitip öğretebilecek yüksek seviyeli kimsedir. Buhari’de İbn Abbas’dan gelen bir rivâyete göre: “Rabbânî, insanlar üzerinde ilim ile siyaset icra eder ve büyük bilgiden önce, küçük bilgilerle onları (kademe kademe) terbiye eden ilim ve velayet erbabıdır” (Buhârî, İlim, 10). Buradan ve biraz sonra gelecek ayetlerden de anlaşılacağı gibi rabbanî, yalnızca sahip olduğu ilim ile insanları eğitmekle kalmayıp, aynı zamanda onlar üzerinde velâyet (yönetme ve yönlendirme) işini yürütebilmektedir.
“Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği versin de sonra o, insanlara; ” Allah’ı bırakıp bana kulluk edin”deme (hakkı ve) yetkisi” yoktur. Fakat o; “öğretmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte bulunduğunuz kitaba göre Rabbaniler olunuz (deme görevindedir)” (Âl-i İmrân, 3/79) ayetindeki ” Fakat rabbanîler olunuz” sözü gereğince peygamberlerin görevi, eğitim ve öğretim ile rabbanîleri, yani öğrendikleri ile amel edip yönetenleri, yönlendirenleri yetiştirmek olduğu beyan edilmiş ve özellikle de kendisinden sonra peygamber gelmeyeceği için Muhammed (s.a.s)’in nübüvvetinin hikmetlerinden birinin de rabbanîler yetiştirmek olduğu anlaşılmaktadır. İbn Abbas’dan gelen bir rivâyetle, yukarıdaki ayette geçen rabbanîlerin, “hilim sahibi, fakih, yani dinde derin görüş sahibi kişiler” olduğunun belirtilmesi de bunu kanıtlamaktadır (Buhârî, İlim, 10).
“Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkla ve haram yiyicilikte çabalarına hız kattıklarını görürsün. Yapmakta oldukları ne kötüdür. Bilgin yöneticileri (Rabbaniyyûn) ve yüksek bilginleri (ahbâr), onları günah söylemelerinden ve haram yiyicilikten sakındırmalı değil miydi? Yapmakta oldukları ne kötüdür” (el-Mâide, 5/62-63).
İşte bu ayetlerde kitap ehli toplumların içine düştükleri kötü hal anlatılırken rabbanîler bu durumdan sorumlu tutulmuşlardır. Bundan şu anlaşılıyor: Rabbaniler hem halkı ilim ile eğitip terbiye etmek, hem de onların fenâ hallere düşüp Allah’a isyan etmelerine engel olmak, aynı zamanda ayetlerin öncesi göz önüne alındığında; gerek kendi içlerinden, gerek diğer insanların içinden çıkabilecek tağutlara engel olmakla yükümlüdürler. Rabbaniyyûn ve ahbâr’ın tenkid edildiği bu ayet hakkında alimler; “Kur’an’da âlimleri ikaz eden ayetlerin içinde en şiddetlisi, en korkuncu budur” demişlerdir.
Seyfettin HOCA