PARLAMENTO
Yasama ve yürütme ilişkisini, esnek kuvvetler ayrılığı ve dengesine dayanarak kurulmuş olan siyasal mekanizma.
Klâsik parlamentonun ana yurdu İngilteredir. Kıta Avrupa’sına XlX. yüzyılda geçmiştir. XlX. yüzyılın ikinci yarısına kadar bu klâsik tip parlamentolar mevcut iken, daha sonra modern parlamentolar klâsik parlamentoların yerini almaya başlamıştır.
Klâsik Parlamentonun yapısı: 1. Çoğulcu demokratik siyasal hayat (çok partililik), 2. Yasama-Yürütme arasında işbirliği, 3. Yasama-Yürütme arasında eşitlik ve denge, 4. Yasama-Yürütme arasında birbirini karşılıklı etkileme ve kontrol etme imkknı gibi dört unsurdan meydana gelir.
Modern parlamentolarda ise artık çok partili rejimler hakimdir; yürütme çoğunluk partisinin bir icra organı haline gelmiştir. Parlamento siyasî hayatın en önemli ve tek merkezi olmuştur. Siyasî hayat parlamentonun yapısına bağlı olarak gelişmektedir. Parlamentonun yapısı da partilerden meydana gelir ve aynı zamanda, seçim sistemlerine bağlıdır.
Günümüz parlamentolarında ana siyasî diyaloglar parlamento içinde kurulmaktadır; bunların başında iktidar-muhalefet diyaloğu gelir. Bu ana diyalog, aynı zamanda, doğrudan doğruya parlamento ile halk diyaloğuna da dönüşebilir. Gerçi bazı düşünürler, parlamentoda beliren görüş ve isteklerin hiçbir şekilde halkın görüş ve istekleri olamayacağını, parlamentonun seçimi dışında halkın etkili bir rol oynamadığını ileri sürerler. Bu iddialar doğru olabilir; ancak parlamentoyu önemli ve etkili kılan yanı sosyal düzeni korumak, devam ettirmek ve geliştirmekle yükümlü bir organ oluşudur. Bu nedenle, demokrasinin en önemli organlarından birisi olan parlamento ile demokrasi arasında koparılamayan bir bağ vardır. Çünkü demokrasi bir bakıma çoğunluğun iktidarıdır. Bundan dolayı bazı düşünürler demokrasinin geleceğini parlamento rejiminin kaderine bağlı olarak görmektedirler.
Bazı parlamentolarda millet meclisi ve senato gibi çift meclis; bazılarında ise tek meclis bulunur. Bu meclislerin kanun yapma ve hükümeti denetleme gibi iki ana yetkisi vardır. Kanun teklifi insiyatifi başkan ile parlamento üyelerine ait bulunmaktadır. Parlamento üyeleri üye bulundukları meclislere kanun teklifinde bulundukları halde, başkan her iki meclise de kanun teklif edebilmektedir. Ancak malî bir yükümlülük getiren kanunların millet meclisinde yapılması gerekir. Kanun tasarısı hangi mecliste görüşülmeye başlanmış ise, müzakeresinden sonra oylamayla kabul edildiği biçimi ile diğer meclise gönderilmekte ve bu meclisin de aynı metin üzerinde mutabık kalması halinde, kanun onaylanmış olmaktadır. Kanunların yürürlüğe girebilmesi için onbeş gün içinde cumhurbaşkanının imzalayarak ilân etmesi gerekmektedir.
Parlamentonun hükümeti kontrol imkânı, yapısından oluşan uzmanlaşmış komisyonlarla, üyelerinin yazılı veya sözlü soruları meclis araştırması, meclis soruşturması, genel görüşme ve gensoru açmalarıyla ortaya çıkmaktadır. Parlamentonun, hükümetin programını kabul etmemek ve hükümetin güvenoyu istemesi halinde, ona güvenoyu vermemek gibi yollarla hükümeti düşürebilme imkânı da vardır. Ancak cumhurbaşkanı da, bazı durumlarda, millet meclisini istediği zamanda dağıtma ve belirli bir süre içinde yeni seçimlere gitme yetkisini elinde tutmaktadır.
Parlamento, yasama fonksiyonu ile hükümeti devirmeye kadar gidebilen, hükümeti kontrol etme yetkisi yanında, iktidara uyarılarda bulunarak yol gösterme ona kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vererek işlerini kolaylaştırma, para basılmasına ve savaş ilânına karar verme, milletlerarası antlaşmaları onaylama, genel ve özel af çıkarma, ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar verme; Anayasanın vermiş olduğu diğer yetkileri kullanma ve kamuoyuna millî problemlerin mahiyeti ile ilgili açıklamalarda bulunma fonksiyonlarını da gerçekleştirebilmektedir.
Bundan anlaşıldığına göre parlamenter rejimlerde yasama yetkisi meclise verilmiştir. Meclis halkı yönetmek üzere kanunlar çıkarır ve bu kanunlar anayasa çerçevesini aşamaz.
İslâm’da ise yasama, hüküm verme ve kanun koyma yani teşrî’ yetkisi yalnız ve yalnız Allah’a aittir. İnsanlar yasama yetkisine sahip değillerdir. Allah’ın koyduğu yasalar çerçevesinde sadece ictihad yapma yetkisine sahiptirler. Bu temel yasa Kur’andır. Kur’an-ı Kerimi açıklayan Hz. Peygamber’in sünneti ikinci kaynak hükmündedir. Dolayısıyla konacak bütün hüküm ve kanunlar ancak ve ancak Kur’an ve sünnet çerçevesi içinde olur. Bir toplumu yönetirken yönetimin ancak böyle davranmasıyla “İslâmî bir yönetim” olacağını söylemek mümkündür. Kur’an ve sünnete, İslâm hukukuna dayalı olmayan yönetimler İslâmî bir yönetim olamazlar.
Parlamento, demokratik rejimlerde yasama meclisi olup bu yetkiyi oligarşik bir yapı arzeden bir kurumda toplamıştır. Yasama yani insanları yönetmek üzere kanun koyma yetkisi İslâmda Allah’a ait iken demokrasiler de parlamentoya verilmiştir. Dolayısıyla parlamenterler kanun koyucu durumuna geçiyor ve Allah’a ait olan bir hakkı kendileri de kullanarak yasama yetkisinde Allah’a ortaklık yapıyorlar. İslâmî yönetimdeki meclisin ise Kur’an ve sünnet çerçevesinde sadece ictihad yapma yetkisi vardır.
Böylece, parlamento üyeleri İslâmda Allah’a ait olan yetkiyi gasbederek kendileri kullanmaktadırlar. Bunun da İslâm inancına ters düştüğü inkâr edilemeyecek bir gerçek olduğu muhakkaktır.
Türkiye parlamento ile ilgili siyasî rejimler konusundaki gelişmelere 1876 da ilân edilen Birinci Meşrutiyetle ulaşmıştır. 1909 da ilk defa parlamenter rejim getirilmiştir. Osmanlı parlamentosu (Meclis-i Umumî) ikinci bir meclisdir. Daha sonra yürütme padişahtan alınarak, meclislere verilmiştir.
1920-1923 TBMM rejimi tam anlamıyla konvensiyonel bir rejim olmuştur. 1924 Teşkilât-ı Esasiyye Kanununun kurduğu rejim, konvensiyonel parlementer arası bir niteliğe bürünmüştü.
1924 Anayasası 26 yıllık tek parti rejimi içinde uygulanmış ve daha sonra TBMM’ne egemen olan bir partiler çoğunluğu meydana gelmiştir.
1961 Anayasası Yasama-Yürütme ilişkilerinin ağırlığını parlamentoya veren bir esasa dayanmak istemiş, yine tekçi bir parlementarizmi getirmiştir. Ancak iki meclisli bir parlamentodur. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonraki 1961 Anayasasında bu endişeye dayanarak yer alan Cumhuriyet Senatosu ise 1980’e kadar ki uygulamada kendisinden bekleneni yerine getirememiştir. Bu sebeple de 1982 Anayasasıyla TBMM yine tek meclisli bir parlamento haline getirilmiştir. Bu meclis de kendisi çıkardığı yasalarla 1982 anayasası çerçevesinde altmış milyonluk bir kitleyi yönetmektedir.
Hüsameddin ERDEM