NÜŞÛZ
Geçimsizlik çıkarma; serkeşlik yapma; kocaya karşı itaatsizlik etme; Kadının kocasına karşı buğz edip asî olması anlamında bir İslam hukuk terimi. Arapça bir mastar olup, itaatsiz kadına “naşize” denir.
Evlilikte eşlerin karşılıklı uyum içinde olması gerekir. Ayet ve hadislerde karşılıklı hak ve görevler belirlenmiştir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: Erkeklerin kadınlar üzerinde meşru hakları gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler onlar üzerinde daha üstün bir dereceye sahiptirler” (el-Bakara, 2/228). Şu ayette, eşler arasında iyi geçim istenir:
“Onlarla iyi geçinir, eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de, Allah Onda bir çok hayır takdir etmiş olur” (en-Nisâ, 4/19).
Kadın peşin konuşulan mehrini alıp, kocası onun nafakasını sağladığı sürece, kocasının meşru emirlerine uymak zorundadır. Ancak bu itaat kadının, kocasının her türlü emrine uyacağı anlamına gelmez. Kadına, ahlâk ve âdâba aykırı veya İslam’ın kendisine tanıdığı hakları ihlâl edici emirler verilirse, onun itaat borcu, ortadan kalkar. Hz. Peygamber (s.a.s);
“Allah’a isyan söz konusu olan yerde kula itaat yoktur” (Buharî, Ahkâm, 4; Müslim, İmâre, 39) buyurmuştur. Ay hâli olmadığı zaman, kocasının cinsel isteklerine boyun eğmesi de bu itaatın kapsamına girer” (el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi, II, 334; el-Cassâs, Ahkâmül-Kur’ân, thk. Muhammed es-Sâdık, Dârul-Mushaf, Kahire t.y., II, 68 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid Mısır t.y., II, 46 vd.; el-Fetâvâl-Hindiyye, Mısır 1310/1892, I, 556 vd.).
Kadının kocasına karşı itaatsizliği halinde izlenecek yol Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirlenir. “Şerlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; önce onlara öğüt verin, vazgeçmezlerse, yataklarında yalnız bırakın; yine yarar sağlamazsa hafifçe dövün ” (en-Nisâ, 4/34). Bu ayet kocaya, karısını te’dip hakkı vermektedir. Kocasının meşru isteklerine uymayan ve itaat dışına çıkan kadına kocası önce;
1. İhtar eder, öğüt verir, onu ikna etmeye çalışır, bundan bir sonuç alınamazsa.
2. Kadını yatağında, yani odasında yalnız bırakır. Bu da yarar sağlamazsa,
3. Koca karısını bir çeşit disiplin cezası olarak te’dib edebilecektir. Ancak koca, karısını bedenini iz bırakmayacak şekilde te’dib edebilir.
Kocasının karısını te’dib hakkı yalnız İslâm’a özgü bir hak değildir. Klâsik kilise hukuku, haklı bir sebep olunca kocanın karısını hafifçe dövebileceğini kabul etmiştir. 12 ve 13. yüzyıllarda Fransa’da koca, karısını yaralamamak şartıyla dövebilirdi. 18 Ağustos 1882 tarihli kanundan önce İngiltere’de de kocanın, karısını te’dib hakkı vardı.
Koca, karısına söz ve fiille güzel muamele etmeye, kadın da ona karşı aynı şekilde davranmaya mecburdur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım ” (İbn Mâce, Nikâh, 50; Dârimi; Nikah, 55). Eşlerin birbirine iyi muamelesi müstehaptır. (el-Kâsânî, a.g.e., II, 334). Karısının rızası olmadan kocasının çocuk yapmamak için korunması mekruhtur. Çünkü kadının, çocuk üzerinde hakkı vardır. Burada azlin mekruh oluşu Ebû Hanife’ye göre çocuğu koruma, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre şehvette eksiklik meydana getirdiği içindir (el-Kasânî, II, 334, 335).
Kadına iyi muamelenin kapsamına, hakkı olanı geciktirmeden vermek girer. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür” (Buhârî, Havâle, I,II, İstikrâz, 12; Müslim, Müsâkat, 33; Ebû Dâvud, Buyû, 10; Tirmizî, Buyû, 68; Nesâî, Büyü’,100,101; İbn Mâce, Sadakât, 8). Yine iki eşi rızaları olmadıkça bir meskende toplamamak gerekir. Çünkü bu, aralarında düşmanlığa ve rekabete sebep olur. Yine bir eşle, diğer eşin yanında cinsel ilişkide bulunmak da ona karşı saygısızlık ve kötü muamele anlamına gelir.
Eşlerin birbirinin cinsel yönlerinden yararlanma hakları vardır. Eşlerin birbirinden cinsel birleşme isteme hakları vardır. Hanefi ve Şâfiilere göre kocanın evlilik süresinde karısı ile bir defa cinsel birleşmede bulunmuş olması, hukuken yeterli sayılır. Evlilik kocanın iktidarsızlığı nedeniyle amacına ulaşamamışsa kadının evliliği feshettirme hakkı vardır. Birden çok cinsel birleşme ise evliliğin devamını sağlaması bakımından gerekli görülmüştür.
Şâfiîlere göre, bir defa cinsel birleşme vacib olur. Çünkü bu kocanın hakkıdır. Bundan sonrası, kiralanan evi oturmadan kendi haline bırakmak gibi, kadını da bırakmak caiz olur. Çünkü cinsel birleşmeye davet eden şehvet ve muhabbettir. Bunu ise vacib kılmak mümkün olmaz. Ancak kadını cinsel konuda başı boş bırakmamak müstehap olur: Hz. Peygamber (s.a.s), Abdullah b. Amr b. Âs (r.a)’a şöyle buyurdu: “Sen gündüzleri oruç mu tutuyorsun?” ; Evet dedim “. “Geceleri ibadetle mi geçirirsin?”, Evet dedim “. Bana gelince; oruç tutarım, tutmadığım da olur. Namaz kılarım, uyurum da. Kadınlarla cinsel temasta da bulunurum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” (Buhârî, Nikâh,I; Müslim, Nikâh, V; Nesâî, Nikâh, IV; Dârimi, Nikâh, III; Ahmed b. Hanbel, II, 158). Çünkü kadın bu konuda başı boş bırakılırsa fitne ve fesada yol açmasından korkulur (ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmi ve Edilletüh Dımaşk, 1405/1958, VII, 105, 106).
Hanbelilere göre, kocanın karısı ile özür bulunmadıkça en az dört ayda bir defa cinsel temasta bulunması gerekir. Çünkü “ilâ” yemini için belirlenen süre bu kadardır (bk. el-Bakara, 2/226-227). Diğer yandan eşlerin birbirinin cinsel yönlerinden yararlanması karşılıklı haktır. Nikâh eşlerin maslahatı için meşru kılınmıştır. Şehvetin teskin edilmesi de bu maslahata girer. Cinsel birleşme olmaksızın özürsüz dört aydan fazla bir süre geçerse, eşlerin isteği üzerine araları ayrılabilir. Burada “İlâ”ya kıyas yapılmıştır (bk. el-Buhûtî, Keşşâful-Kınâ’, Matbaatül- Muhammediyye, V, 214; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 106, 107).
Eşler arasında geçimsizlik uzar ve yukarıdaki ayette belirlenen tedbirlerden bir sonuç alınmazsa, bir sonraki ayette “hakeme başvurma” yöntemi öngörülür. Eğer karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, o zaman kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak eder” (en-Nisâ, 4/35).
Bu ayette hitap, hâkimleredir. Koca geçimi sağlamaya muvaffak olamamışsa, eşlerden birinin hâkime başvurarak hakem tayinini istemek hakkı doğar. Hakemlerin hısımlardan seçilmesi daha uygundur. Çünkü tarafları tanır, geçimsizlik sebeplerini bilir ve ara bulması kolaylaşır.
Hakemlerin görevi yalnız arabuluculuk mudur? Yoksa boşama yetkileri var mıdır? Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel’e göre, eşler özel yetki vermedikçe hakemlerin boşama hakkı yoktur. Çünkü onlar vekil durumunda olup, verilen yetki dışına çıkamazlar. Ayette hakemlerin yetkisi ise “islâh” tan ibarettir. Ancak eşler hakemlere özel yetki vermişse bu takdirde boşamaları mümkündür.
Osmanlı Devleti uygulamasında hakem usulü ile boşama yayılmamıştır. Çünkü hâkimler başvuru halinde arabulucuk görevini kendileri yapıyorlardı. Bunun sonucunda hakem usulü, boşama değil arabuluculuk müessesesi olarak yaygınlaşmıştı (eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, II, 74; er-Remlî, Nihâyetül-Muhtâc, Mısır t.y., VI, 44). Hanefilerin bu görüşü, Hasan el-Basrî, Katâde ve Zeyd b. Eslem’den rivayet edilmiştir.
İmam Şâfiî’den bir görüşe göre, hakem yalnız arabulucudur ve vekil durumundadır. Başka bir görüşe göre ise hakem “hâkim” demektir. Bu yüzden tarafların rızası olmasa bile hakemler gerekli görürlerse boşamaya da karar verebilirler (es-Sâbûnî, Tefsiru Âyâtil-Ahkâm, Dımaşk 1397/1977, I, 472; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 398, 399).
Hamdi DÖNDÜREN