NİMET
İyilik, ihsan, lütûf, atiyye, in’âm, hayırlı mal, servet, varlık, yiyecek ve içecek şeyler ve ekmek gibi manâlar için kullanılan bir terim. Neime kökünden gelir, çoğulu “niem, en’um, ni’mât ve niemât” olarak gelir.
Kur’an’da kırk yedi yerde “nimet” kelimesi doksan yedi yerde de, “nimet”le aynı kökten gelen kelimeler geçmektedir.
Nimet, Kur’an’da rahmet ve rızk kelimeleri ile son derece ilgili ve yakın anlamlarda kullanılmıştır. Rızk, insan ve insanın dışındaki her canlı varlık için kullanılırken; nimet, yalnız insanlar için söz konusudur.
Bazı alimlere göre vehbî nimet, hayat; kesbî nimet ise, imandır. Bu iki nimetin başlangıcı da, Allah’ın yardımı ve hidâyetidir. Fâtiha suresinde: “Bizi doğru yola ilet; nimet verdiğin kimselerin yoluna” (el-Fâtiha,1/5, 6) ayetlerinde talep edilen eğrisi olmayan dosdoğru yol, bu nimetlerin devamının yoludur. Buradaki “nimet verdiklerinin yolu”ndan maksat, “bu nimetlerle mes’ûd kıldığın bahtiyar insanların yolu”dur (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1971, I, 129).
Bu ayette zikri geçen nimet, umumidir; her türlü nimeti kapsamaktadır (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1977, I, 16).
Aynı zamanda bu nimet, Yüce Allah’ın gazabının mukabili olarak da ifade edilir (Seyyid Kutub, Fi Zilâlil-Kur’an, Beyrut 1971, I, 21).
Nimet, Allah tarafından insanlara her çeşit iyiliğin verilmesi ve her çeşit zararın uzaklaştırılması olarak da tanımlanabilir. Bu husustaki bir ayetin meali şöyledir: Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman do yalnız O’na yalvarırsınız” (en-Nahl, 16/53).
Bir bakıma da nimetleri üç kısma ayırmak mümkündür.
1. Allah tarafından her insana doğrudan verilen nimetler. Allah’ın insanı yaratması ve ona rızk vermesi gibi…
2. İnsanlar tarafından yapılan iyilikler. Aslında bu çeşit iyilikler de Allah’tan gelen nimettir. Ama insanların aracılığıyla verilmektedir. Bu sebeple, Yüce Allah, bu nimetlere karşı şükretmek gerektiğini şöyle ifade etmiştir: Bana ve annene-babana şükret! Dönüş Banadır” (Lokman, 31/14). Allah Teâlâ, nimetleri yaratanın kendisi olduğunu hatırlatması için, ayette kendisinden başlamıştır.
3. İman eden insanlara, itaat ve ibâdetleri münasebetiyle Yüce Allah’tan kendilerine verilen nimetler.
Nimetlerin en büyüğü, Yüce Allah’ın insanı yaratması, ona hayat vermesidir. Nitekim Kur’an’da bu durum şöyle açıklanmıştır: Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki; siz ölüler idiniz, sizi diriltti” (el-Bakara, 2/28).
Hayat gibi son derece önemli olan nimeti bu ayette zikrettikten sonra, diğer nimetlerden ikinci derecede şöyle haber vermiştir: “O ki, yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için yarattı” (el-Bakara, 2/29).
Fâtiha suresinde anılan bu nimet için müfessirler farklı yorumlarda bulunmuşlardır. Bazılarına göre, peygamberlere verilen nimettir. Diğer bazılarına göre ise, Hz. Peygamber (s.a.s)’e ve ashabına verilen nimettir. Diğer bazı alimlere göre de, Hz. İsa ve Hz. Mûsâ’nın tahrife uğramadan, bozulmadan önceki ümmetlerine verilen nimettir. Bir kısım alimlere göre ise, mutlu ve mesut olma olarak da tarif edilen nimet, dünyaya ait olan nimet ve ahirete ait olan nimet diye iki kısma ayrılır. Dünyaya ait olan nimet de, vehbî (Allah’tan olan, kulun tercihi olmayan) ve kesbi (kulun kendi kazandığı) nimet diye iki kısma ayrılır. Allah’tan olan vehbi nimetler; insana verilen ruh, akıl, anlama kabiliyeti, keskin zeka gibi ruhânî nimetler ve bedenin kuvvetli yaratılması ile vücûd azalarının eksiksiz olması gibi cismanî nimetler diye ikiye ayrılır. Kulun kendi kazandığı kesbî nimetler ise; her çeşit kötülüklerden korunmak ve İslâm’ın güzel ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Bu nimetler hem müminlere ve hem kâfirlere verilmektedir. Ahirete ait olan nimetler ise, yalnız müminlere verilen Cennet nimetleri ve ahiretin çeşitli güzellikleridir. Aşağıdaki ayette ifade edildiği gibi, Yüce Allah’ın verdiği nimetleri saymak, onlara bir sınır koymak mümkün değildir:
Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız, sayamazsınız” (İbrâhim, 14/34).
Bu kadar geniş manâları ihtiva eden “nimet” hakkındaki çeşitli ayetlerde, onun taşıdığı bu mana zenginliği ifade edilmektedir. Meali aşağıda sunulan ayette nimet; iman, İslâm ve cahiliyyetin ayırdığı kalblerin birleşmesi demektir: “Ve topluca Allah’ın ipine yapışın, ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalplerinizi birleştirdi; O’nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki yola gelesiniz” (Âl’i İmrân, 3/103)
Allah’ın nimet olarak verdiği imân, İslâm ve Kur’an ile insanlar cahiliyetten, zilletten, mutsuzluktan, dünya ve ahiretin sıkıntılarından kurtuldular. Eğer müslümanlar Yüce Allah’ın verdiği bu nimeti, yani Kur’an’ı, iman’ı, İslâm’ı terketmezlerse, Allah onları başarısızlığa, mutsuzluğa, şekâvete düşürmez. Nitekim Kur’anda öyle haber vermiştir:
Allah bir kavme in’âm ettiği nimet’i, onlar nefislerindekini değiştirmedikçe, değiştirecek değildir” (el-Enfâl, 8/53).
Diğer bir ayette de, Allah’ın insanlara olan nimetlerinin tamamlanması, İslâm dininin onlara gönderilmesi olarak haber verilmiştir:
Bu gün size, dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim” (el-Maide, 5/3).
Buraya kadar çeşitli ayetlerle anlatılmaya çalışılan Allah’ın nimetleri, yukarıdaki ayetle de haber verildiği gibi, sayılamayacak kadar çoktur.
Hz. Peygamber (s.a.s) dualarında: “Ya Rabbî, senden nimetin tamamını, senin nimetini diliyorum” (et-Tirmizî, Dua, 93); “Yalnız ve yalnız Allah’a ibadet ederiz. Tüm nimetler O’nundur” (Ebû Davud, Vitr, 25) ve “Nimetler, fazilet, senâ ve övgü Allah’a mahsustur” (Müslim, Mesâcid 139) buyurmak suretiyle, Allah’ın nimetlerinin önemine işaret etmiştir. Bizi hidâyete erdiren, yediren, içiren ve nimetlendiren Allah’a hamd olsun” (İmam Mâlik, el-Muvatta, Sıfatu’n-Nebî, 34) demek sureti ile de, Allah’ın verdiği nimetlere karşı hamdetmiş ve bu hususta insanlara örnek olmuştur. Nimetle ilgili diğer bir hadisi de, şöyledir: “Bir insan için nimetlerin tamamlanması, ateşten kurtulup Cennet’e girmesidir” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 231, 235; et-Tirmizî, Dua, 93).
İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) hadislerinin birinde, Yüce Allah’ın verdiği iki nimeti şöyle haber vermiştir: “İnsanların kıymetini bilmediği iki nimet vardır. Sıhhat ve boş zaman” (el-Buhârî, Rikâk, 1; et-Tirmizî, Zühd, 1; İbn Mace, Zühd, 15).
Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)’in, Allah’ın insanlığa gönderdişi bir nimet olduğunu söylemiştir (el-Buhârî, Meğâzî, 8).
Nureddin TURGAY