NEMİRE MESCİDİ
“Nemire”, kaplanın dişisine denir. Erkeğine de “nemir” denir. Çoğulu; enmur, enmâr, numur, numûr ve nimâr olarak gelir. Fakat Araplar, daha ziyade “numr” derler.
Üzerinde siyah beyaz çizgiler olan peştemal, örtü, ihram ve benzeri giysi ve kumaşlarla alacalı bulut parçalarına da Arap dilinde “nemire” denir. Bu tür eşyaya nemire denmesi, üzerlerindeki desenlerin kaplan derisi üzerindeki desene benzemesindendir (İbn Manzûr, Lisânül-Arab, Beyrut, 1375-1956, V, 234 vd.).
Nemire, aynı zamanda, Arafat Dağına yakın bir yerin adıdır, fakat Arafat’tan değildir. Hill ile Harem arasındadır (Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc, Beyrut (t.y), II, 156).
Nemire Mescid’inin inşa edilmiş olduğu bu yerin Nemire diye adlandırılması da, muhtemelen buradaki taşlarla kayalıklarda, siyah ve beyaz rengin hakim olmasındandır.
İbn Cüreyc anlatıyor, diyor ki; Atâ’ya: “Arefe günü Hz. Peygamber (s.a.s) nerede vakfe yapardı?” diye sordum. Şöyle cevap verdi: “Arafat’a giderken sağ taraftaki dağın dibine düşmüş bulunan taşın yanında (vakfe için) konaklamıştı. Halifeler de buraya inmekteydiler. Bu taşın üzerine bezler asılmak suretiyle Hz. Peygambere gölge yapılıyordu” (Ebul-Velîd el-Ezrakî, Ahbâru Mekke” trc. Yunus Vehbi Yavuz, İstanbul 1974, 419).
Peygamber (s.a.s) hac zamanı Mina’ya geldiğinde öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını burada kılmış ve güneş doğuncaya kadar istirahat etmiştir. Kendisine Nemire de kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurduktan sonra Meş’ar-i Haram’a doğru yola koyulmuştur. Müzdelife’ye geldiğinde durmayarak Arafat’a varıncaya kadar yoluna devam etmiştir. Arafat’a vardığı zaman çadırın Nemire’de kurulmuş olduğunu görmüş, güneş batıya meyledinceye kadar burada istirahat ettikten sonra, insanlara hitabetmek üzere Kasva adlı devesine binerek Arafat vadisine inmiştir (Seyyid Sabık, Fıkhu’s-Sünne, Beyrut (t.y), III, 645).
İşte isminden de anlaşıldığı gibi, Nemire Mescidi yukarda bahsi geçen Nemire adlı yerde Peygamber (s.a.s)’den sonra kurulmuş bir mesciddir.
Bir yandan Hz. Peygamber (s.a.s)’in hatırasını yaşatmak, diğer yandan sayılan günden güne artan hacıların ibadetlerini rahatlıkla yapabilmelerini sağlamak için, gerektiğinde dinlenme yeri olarak da kullanılabilecek bir mekâna ihtiyaç olduğundan, sözkonusu mescid inşa edilmiştir. Mir’âtül-Haremeyn adlı eserin yazarı, Nemire Mescidi ile ilgili olarak şu malumatı vermektedir:
“Bu mescid-i şerîf, insanın mutlutuğunu arttıran, kutsal Arafat fezasın’ da, vakfe günü, öğle ve ikindi namazlarının cem edilerek edâ olunduğu kutsal yer olup, Cebelürrahme’nin sağ tarafına düşmektedir. Mısırlı Sultan Kayıtbay, hicri 873 yılında tamir edip hacıların gölgelenmesi için iki büyük sundurma ve mezkur mescidin yakınında Arafat hududunu göstermek için “alemeyn” denilen iki de alamet-i farika yapmıştır.
Şimdi kıble tarafında altı saf olacak kadar yerin üzeri örtülü, diğer yerlerin üstü ise açıktır. Doğu tarafında altı adet büyük kapısı ve dört köşesinde dört metre yüksekliğinde duvarı ve mihrabı üzerinde bir de kubbesi vardır. Mezkur mescidin dört tarafı ikiyüz seksen kadem olup, yakınında hacıların su ihtiyacını gidermek için, hacdan önce “Ayn-ı Zübeyde” (Zübeyde Çeşmesi) mecrasından doldurulan bir sarnıcı vardır.
Nemire mescidi, vakfe yerine yarım saat uzakta olup güneşin gayet şiddetli vaktinde, yani zevâl-ı şems esnasında mescide gitmek usulden olmakla, gidenlerin, vücutlarını muhafaza etmeleri tavsiye olunur. Zira Arafat yerindeki çadırların altında hava çok sıcak olduğundan hacıların çoğu, beyne kan toplanması yüzünden fenalık geçirmektedir. Hattâ birinin, çıplak olarak iki üç parça çamaşırını yıkarken güneşin tesiriyle arkası kaynar su dökülmüş gibi kabardığı rivayet edilir (Sabri Eyyüb, Mirâtül-Haremeyn-Mirâtü Mekke, Kostantiniye 1301, VII, 1135-I 136).
Halid ERBOĞA