NEFR GÜNÜ
“Nefr”, lugatta kişiyi heyecanla harekete geçiren bir iş veya bir durumu üzerine bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır. Ürkmek demek olan “nüfûr” da bu manadadır. Fakat nüfûr, mücerred kurtulmak için menfi bir harekete denildiği halde “nefr”, düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmak anlamında kullanılır. Böyle çıkıp toplanan cemaate “nefir”, her birine de “nefer” denilir.
Cahiliyye Arapları, işe yaramayan kimseleri, işe yaramadıklarını ifade etmek için, “Falanca ne iyrde ne de nefîrdedir” derlerdi (İyr ile Bedir günü Ebû Süfyan’ın yanında yer alıp ticaret kervanını koruyanları, “nefir” ile de Utbe b. Rabia komutasında savaşa katılanları kasdederlerdi).
İmam (halife – devlet başkanı)ın halkı cihada davet ve teşvik etmesine de “istinfâr” tabir olunur ki, lisanımızın şimdiki ıstılahında “seferberlik emri”, Frenklerde de “mobilizasyon” (yani halkı yerinden oynatma) denir.
Bu “istinfar” ya umumi veya hususi olur. Umumi olanına dilimizde “nefîr-i âmm” (genel seferberlik) denir (İbn Manzûr, Lisanul-Arab, Beyrut 1375/ 1956, Nefr maddesi; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Halk Dini Kur’an Dili, IV, 2544).
İstinfâr’ın diğer bir manası da halkı savaştan geri çekmek, yani ricat ettirmektir (Râgıb, “Müfredat”, Nefr maddesi).
Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi “nefr günü” İslâm devlet başkanının müslümanları kısmen veya toptan seferberliğe davet ettiği gündür. Gerek devlet başkanı, gerekse cihad emîri tarafından vuku bulacak böyle bir davete icabet etmek, her mükellef müslüman üzerine farzdır. Bu farziyyet Cenab-ı Allah’ın şu emriyle sabittir:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) de itaat edin” (en-Nisa, 4/59).
“Sizler gerek hafif, gerekse ağır olarak hep birlikte seferber olunuz. Ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad ediniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır” (et-Tevbe, 9/41).
“Ey iman edenler! Tedbirinizi alarak bölük bölük, ya da (gerektiğinde) topyekün savaşa çıkın” (en-Nisa, 4/71) mealindeki ayet-i kerimelerle Resulullah (s.a.s)’in Mekke fethinden sonra Medine ye hicret yoktur.
Lâkin cihad ve niyet vardır. (Onun için devlet başkanı tarafından) Allah yolunda gazaya çağırıldığınız zaman hepiniz icabet edip seferber olunuz” (Buhari, Cihad, 2; İbn Mace, Cihad, 9) hadis-i şerifi, gerektiğinde tüm müslümanların, devlet başkanının seferberlik emrini duyar duymaz buna icabet etmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.
Tebük seferi günü, çeşitli bahanelerle, Hz. Peygamber (s.a.s)’in (istinfâr) seferberlik emrine uymayıp geride kalan Müminleri Cenab-ı Allah şöyle uyarmaktadır:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki; Allah yolunda seferber olun denilince yere çakılıp kaldınız. Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında pek azdır. Eğer toplanıp seferber olmazsanız O, sizi pek acıklı bir azap ile cezalandıracak ve yerinize sizden başka bir kavim getirecektir. Ve siz O’na zerre kadar zarar veremezsiniz. Allah herşeye kadirdir” (et-Tevbe, 9/38-39).
Tebük seferine katılmadıkları gibi, başkalarını da bundan alıkoymaya çalışan münafıklar hakkında ise Hak Teâlâ şöyle buyurur:
“Arkada kalanlar Resulullah’ın hilafına olarak oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar; bu sıcakta seferber olmayın dediler. De ki, Cehennem ateşi daha sıcak, keşke anlasalardı” (et-Tevbe, 9/81).
Şüphesiz bu uyarı yalnızca Peygamber zamanında yaşamış olan müminlerle münafıklar için değildir. Aksine, tüm zamanlarda yaşayan her müslümanı muhatab almaktadır.
“Nefr günü”nde tüm müslümanların seferber olması gerekmeyebilir. Bir kısmı geride kalarak vatan ve ümmet için gerekli olan birtakım işlerde çalışabilirler. Tabii bunun da tesbiti “Ululemr”in işidir. Kur’an-ı Kerim bu kısmi seferberliği şöyle dile getirir:
“Bununla beraber müminlerin hepsi birden seferber olacak değillerdir. Onlardan, her topluluktan bir grup, dinde geniş bilgi elde etmek ve kavimleri döndüğü vakit onları inzar etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki dikkatli olurlar” (et-Tevbe, 9/122).
Hac menasiki ıstılahında “nefr günü” hacıların Mina’dan Mekke’ye indikleri gündür. Buna “nefer günü” ve “nüfur günü” de denir (Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, Beyrut 1381/1961, II, 151; er-Razî, Muhtâru’s-Sihâh Nefr maddesi).
Mina’dan Mekke’ye “nefr” (Mina’dan çıkış), teşrik günlerinin birinci, ikinci veya üçüncü günü olabilir. Hanefilere göre Zilhicce’nin onüçüncü günü fecir doğmadan öncesine kadar Mina’dan Mekke’ye dönülebilir. Lâkin güneş battıktan sonra “nefr” etmek sünnete muhalif diiştüğünden mekruhtur (Seyyid Sabık, Fıkhu’s-Sünne, Beyrut, I, 726).
Resulullah (s.a.s), “nefr günü”nün fazileti ile ilgili olarak:
Allah katında günlerin en yücesi nahr (kurban) günü, sonra da “nefr” günüdür”buyurmuşlardır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 350).
Halid ERBOĞA