NAT
Methetme, överek anlatma, vasıflandırma; mûsikimizde bir beste türü; Hz. Peygamber’i övmek, onun şefâatine nail olmak maksadıyla yazılan şiirler anlamında bir İslâmî edebiyat terimi.
Divan edebiyatında na’tlar, daha çok Hz. Peygamber vasfında yazılmış manzumeler (na’t-i Şerif, na’ti Nebî; na’t-i Mustafâ) olmakla birlikte; her hangi bir tasavvuf ulusunun, bir din büyüğünün, özellikle de dört büyük halife (Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali)’nin övgüsüne tahsis edilmiş na’tlar da vardır. İran edebiyatında, XVI. asırda, Hz. Ali hakkında yazılmış olan na’tlar oldukça geniş bir yekûn tutmaktadır. Dört halifenin (Çihâr-yâr) medihleri hakkında yazılan manzumelere “Na’t-i Çâryâr”; Hz. Ali’nin medhini konu edinenlere de “Na’t-i Ali” denir. Cem’i “nu’ût”dur. Na’t yazanlara “na’t-gû”; cami ve tekkelerde na’t okuyanlara da “na’t-hân” tabiri kullanılır.
Na’tlar, divanların baş kısmında Tevhîd ve Münacaat’lardan sonra yer alır.
Umumiyetle, hangi nazım şekli ile yazılmış olursa olsun, Hz. Muhammed’i konu alan manzumelerin tümüne na’t adı verilmekle birlikte; na’tlar daha çok “kaside” nazım türü ile yazılmışlardır. Bu arada, az da olsa, mensur na’tlara da tesadüf edilmektedir.
Birkaç istisna dışında, Divan şairlerinin hemen hepsinin na’t yazdığı söylenebilir. Osmanlı edebiyatında en çok na’t yazan şair, Nazîm’dir. Bu edebiyatta Şeyhî (ölm. 1431), Ahmed Paşa (ölm. 1497), Necati (ölm. 1509), Fuzulî (ölm. 1556), Nefî (ölm. 1635), Naîmî (ölm. 1727), Nâbî (ölm.1712), Sabit (ölm.1712), İshak Efendi (ölm. 1776), Şeyh Galip (ölm.1799) na’t sahasında başarılı olmuş şairler arasında sayılmaktadır. Fuzulî’nin “su” ve “gül” redifli kasideleri, Nâbî’nin 137 beyitlik, Şeyh Galib’in “müseddes” nazım şekli ile kaleme aldıkları na’tları oldukça ünlüdür.
Na’tlarda, önce Hz. Peygamber (s.a.s)’in üstün meziyetleri, bütün güzel vasıfları, ahlâkının eşsizliği anlatıldıktan sonra, mucizelerinden bahsedilir. Manzum na’tların bazılarında, sonlara doğru Ehl-i beyt’in, Dört halifenin, Ashâb’ın ileri gelenlerinin Hz. Ali ahfâdının özellikleri anlatılır. Nihayette, Hz. Peygamber’in şefâatına sığınılır ve manzume, salât ve selâm faslı ile sona erer.
Na’tlarda ayet ve hadislerden yapılan iktibaslara ve telmihlere çokça tesadüf edilir.
Aşağıya XVII. yüzyıl şairlerinden Abdûl’ ahad Nuri Sivasî’nin güzel bir na’tı alınmıştır:
Der Na’t-i Hazret-i Resûl-i kibriyâ
Ey habîb-i Hak kerîmû’ş-şân Muhammed Mustafâ
Nâzenîn-i Hazret-i Yezdân Muhammed Mustafâ
Ravza-i Cennet gülüsün “lîmeallâh” bülbülü
Canlara cânan cihâna cân Muhammed Mustafâ
Nûr-ı âlem fahrî Âdem seyyidül-kevneynsin
ki âlemde şeh-i şâhân Muhammed Mustafâ
Bûy-i enfâsın mutayyeb itdi nâsût ehlini
Doldu âlem rûh ile reyhân Muhammed Mustafâ
Zâtını meddâh olan ol Hazret-i Hak olucak
Nice bilsin kadrini insân Muhammed Mustafâ
Ümmet üzre ulu minnetdir vücüdun ni’meti
Cümle halka Rahmet-i Rahmân Muhammed Mustafâ .
Âline ashâbına ezvâcına etbâ’ına Hâzır olsun ravza-i Rıdvân Muhammed Mustafâ
Nûrî miskini unutma Rabb-ı İzzet hakkrçün
Ey nebîler hizbine sultân Muhammed Mustafâ.
Muhammed Nur DOĞAN