MÜSKİR
Yenilmesi ve içilmesiyle insana sarhoşluk veren şey. Arapça (se.ke.re.) kökünden türemiş olup çoğulu “müskirat”tır.
Müskirat katı (câmid) ve akıcı (sıvı, mâyi) olmak üzere ikiye ayrıldığı gibi; yiyecek (me’kûlât) ve içecek (meşrûbât) olmak itibariyle de iki çeşide ayrılır.
Katı ve yiyeceklerden sayılan müskirat, afyon, benk, esrar, kokain, marihuana vs. gibi bitkilerden elde edilip insana gevşeklik, uyku veren ve aklı bozan şeylerdir. Bunlar katı olarak kullanıldıkları gibi, toz olarak veya sulandırılıp damardan zerkedilerek de kullanılabilirler.
Sıvı olan müskirât, içilmeleriyle insana sarhoşluk veren bir kısım mayilerdir ki; üzümden, hurmadan, diğer meyvelerden, buğday, arpa gibi hububattan, sütlerden elde edilir.
Müskiratta asıl olan “hamr” adı verilen şaraptır ki bunun haram kılınması dört merhalede gerçekleşmiştir.
İlk önce Mekke’de “Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden içki ve güzel bir rızık edinirsiniz” (en-Nahl, 16/67) âyet-i kerimesi nâzil olmuştur. Burada içkinin (müskirin) haram kılınmasıyla ilgili bir emir bulunmamasına rağmen, üzüm ve hurma ağaçlarının meyvelerinden elde edilen içki güzel rızka karşılık gösterilmiştir. Bu ise içkinin güzel rızık olmadığını açıkça göstermektedir (Elmalılı, M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, 1, 3107).
İçki kötü bir şeydir. Ancak içki ilk dönemlerde yasaklanmadı. Hz. Ebû Bekir gibi seçkin bazı kişiler, cahiliyye döneminde bile içki içmemişlerdir. İslam gelince inananlardan bir kısmı Rasulullah (s.a.s)’ın içki içmediğini görünce içkiyi bıraktılar. Ama hakkında bir yasak hükmü bulunmadığı için içki içenler vardı. İçildikten sonra insanda meydana gelen olumsuz davranışlar sebebiyle Ashab bundan tedirgindi. Hz. Ömer ve Muaz gibi bazı sahabiler, Rasûlüllah(s.a.s.)’e gelerek:
– Ey Allah’ın Rasûlü! İçki hakkında bize (aydınlatıcı) tür fetva ver; çünkü o, aklı giderici, malı helâk edicidir dediler. Rasûlüllah (s.a.s.) bunlara cevap vermeyip susmayı tercih etti. Bu sıralarda:
“Sana içki ve kumarı soruyorlar. De ki; bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlara bazı faydaları vardır. Fakat günahları faydalarından daha büyüktür” (el-Bakara, 2/19) âyet-i kerimesi nazil oldu. Bunun üzerine ashabtan bir kısmı içkiyi terk ettikleri halde, bir kısmı yine içmeye devam etti (Hak Dini Kur’an Dili, II, 763).
Abdurrahman b. Avf bir cemaati ziyafete çağırdı. Ziyafettekilerden bir kısmı içki içip sarhoş oldular. Sonra kalkıp namaz kıldılar. Namazdayken Kâfirûn Sûresinin ilk âyetindeki (Lamelif) harfini atlayarak okudular. Bu okuyuşa göre âyetin: “De ki: Ey kâfirler, tapmam sizin taptıklarınıza”olan manası “Ey kâfirler, taparım sizin taptıklarınıza” şekline gelmiş oldu. Bunun üzerine Nisâ Sûresinin:
“Ey iman edenler, siz sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın”meâlindeki üçüncü âyeti nazil oldu. Bu içki hakkında açıktan ilk yasaklamaydı, ama bunda namaz dışında yasak olduğunu bildiren bir ifade yoktu. Buna rağmen içenlerin sayısı bir hayli azaldı.
Yine bir ara ashabtan Itban b. Mâlik, Sa’d b. Ebî Vakkas’la birlikte bir kaç kişiyi yemeğe davet etti. Yemekten sonra içki içenler de oldu. Sarhoş oldukları zaman kendilerini öven şiirler söylemeye başladılar. Bu sırada Sa’d, Ensardan birini hicveden bir şiir okudu. Ensarlı da bir devenin çene kemiğiyle vurup Sa’d’ın başını yardı. Sa’d giderek durumu Rasûlüllah (s.a.s.)’e şikayet etti. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s.):
“Allahım, içki hakkında bize yelerli bir açıklama gönder” diye dua etti. Bunun üzerine:
“İçki, kumar, ibadet için dikilen taşlar (putlar), fal okları hep şeytanın işlerinden olan bir pisliktir. Bundan sakının ki kurtuluşa eresiniz. İçki ile kumarda şeytan, sırf aranıza düşmanlık ve kin sokmayı, sizi Allah’ı anmaktan ve namazı kılmaktan alakoymayı ister. Artık vazgeçiyorsunuz değil mi?” (el-Maide, 5/90) âyeti nazil oldu.
Bu ayet okunduğu zaman içkinin yasak kılınması için Allah’a devamlı niyazda, Rasûlüllah’a da müracaatta bulunan Hz. Ömer:
“Vazgeçtik ya Rabbi, vazgeçtik ya Rabbi!” demekten kendisini alamamıştır (Ebû Davûd Eşribe, 1; Tirmizî, Tefsiru Sûre-i Mâide, 5/8-9).
Son âyeti kerimede içkinin, kumar, dikili putlar ve fal okları gibi küfür ve büyük günah işareti olan şeylerle birlikte zikredilmiş olması, müskiratın günahının ağırlığını gösterir. İşte bunun için Rasûlüllah (s.a.s.) tarafından:
“Şarap (içki) içen (günah bakımından) puta tapan gibidir” (Feyzu’l-Kadîr: IV, 153, Hadîs no: 4853) buyurmuştur.
Müskirâtı kullanan kişinin durumunu ve günâhının ağırlığını ifade bakımından yukarıdaki âyet ve hadislere ilâveten şu hadisler de kaydedilebilir:
“Kim sarhoşluk veren şeyi (müskiri) içerse namazı batıl olur” (Ebû Davûd, Eşribe, 5);
“Sarhoşluk veren şeyi içene, Cehennem ehlinin vücudundan akan irini içirmek Allah’ın ahdidir” (Müslim, Eşribe, 72; İbn Mâce, Eşribe: 4; İbni Hanbel, III, 361);
“Sarhoş karısını boşarsa talâkı caiz, yani geçerli olur” (Muvatta’, Talâk, 82);
“İçki bütün kötülüklerin anasıdır” (Neseî, EŞribe, 44).
Yemen’de bir bölge olan Ceyşân’dan bir kişi Rasülullah(s.a.s.)’e, kendi yörelerinde darıdan yapılan ve adına “Mizr” denilen bir içkinin hükmünü sordu. Rasûlüllah (s.a.s.):
– O sarhoşluk veriyor mu? diye sorduğunda, adam:
– Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s.):
– Her sarhoşluk veren şey haranıdır. Sarhoşluk veren Şeyi içen kişiye (kıyamette) “Tîne-i Habâl”i içireceğine dair Allah’ın ahdi vardır” buyurdu. Ashab:
– Tîne-i habâl nedir, ey Allah’ın Rasûlü? dediler.
– Cehennem halkının teridir (veya Cehennem halkının vücutlarından akan irindir) buyurdu.
Târık el-Cu’fi, içkinin durumunu Rasûlüllah(s.a.s.)’e sordu. Rasûlüllah da onun yasak olduğunu bildirince:
– Biz onu ilâç (deva) olarak içiyoruz, dedi. Rasûlüllah:
– O ilâç değildir, hastalık vesilesidir, buyurdu (et-Tâc, III, 141).
Deylemli Himyerî:
– Ya Rasûlallah, biz soğuk bir bölgedeyiz. Orada ağır işlerde çalışıyoruz. Biz şu buğday bitkisinden, işimize ve ülkemizin soğuğuna karşı güç versin, ısıtsın diye, içki imal ediyoruz, dedi. Rasûlüllah (s.a.s.):
– Bu sarhoşluk veriyor mu? diye
sordu. Deylemî’nin:
– Evet, demesi üzerine,
– Ondan sakınınız, buyurdu. Deylemî’ nin,
– Halk onu bırakmaz, demesi üzerine de,
– Onu bırakmazlarsa, onlarla savaşınız, buyurdu (et-Tâc III, 141). Son iki hadisten anlıyoruz ki içki tedâvi için kullanılamaz.
Haram olan içki grubuna girenler için ölçü Rasûlüllah (s.a.s.) tarafından belirlenmiştir. Buna göre:
“Sarhoşluk veren her içecek (ve yenen her Şey) haramdır” (Buhârî, EŞribe, 4; Müslim, Eşribe, 97-98; Ebû Davud, Eşribe, 5; Tirmizî, Eşribe, 2; İbn Mace, Eşribe, 9-10).
“İçtiğin zaman bir ölçeği (ferak) seni sarhoş eden şeyin bir avucu da haramdır” (Ahmed İbni Hanbel, VI/71-72-73).
Sarhoşluk veren şeyler arasında ayırım yapılmamalıdır. Çünkü
“Her sarhoşluk veren şey hamrdır ve her sarhoşluk veren şey de haramdır” (Müslim, Eşribe, 73-75; Buhârî, Edeb, 80, Ahkâm, 22, Meğazî, 60).
“Şüphesiz ki üzümden hamr elde edilir. Hurmadan hamr elde edilir. Baldan hamr elde edilir. Buğdaydan hamr elde edilir. Arpadan hamr elde edilir” (Ebû Dâvûd, Eşribe, 4).
“Mısırdan elde edilir” (Ebû Dâvud Eşribe, 4).
“Darıdan elde edilir” (Müslim, Eşribe, 71-72).
Sarhoşluk veren, dolayısıyla haram olan içkiyi üzüm ve hurmadan elde edilen şaraba tahsis etmek doğru değildir. Böyle bir tahsis bu konudaki haram kılmanın hikmetini anlamamaktır. Bu konudaki hadisler gayet açıktır. Hz. Ömer yukarıdaki hadiste zikredilen beş maddeyi saydıktan sonra:
“Hamr, aklı perdeleyen şeydir” demiştir (Buhari, EŞribe, 3).
Rasûlüllah (s.a.s.) de,
“Sarhoşluk veren ve gevşeklik meydana getiren her şeyi yasaklamıştır” (Ebû Davûd, Eşribe, 5).
Bu durumda müskirât grubuna giren şeylerin ortak özellikleri; sarhoşluk vermesi, aklı perdeleyip normal çalışmasını kaybettirmesi, vücûdu gevşetip normal hareketini engellemesidir. Bunları meydana getiren içecek ve yiyecek, ne olursa olsun haramdır. Bu özellikleri bulunan müskirâtın çoğu da, azı da haramdır. Bu konuda şahsın etkilenip etkilenmemesine bakılmaz. Zaten müskiratı kullanıp etkilenmeyen kimse yoktur. En müzmin bir ayyaş bile, belirli bir miktardan sonra sarhoş olup dengeyi kaybeder.
Bu maddelerin sonradan aldığı isimlere de bakılmaz. Fermantasyona uğramış, yani tahammür etmiş şeyler haramdır. Bu konuda Rasûlüllah(s.a.s.)’in şu hadislerini görüyoruz:
“Ümmetimden bazı kimseler hamrı içerler ve ona adından başka adlar takarlar” (Ahmed İbn Hanbel, V, 342).
“Ümmetimden bir grup, hamrı kendi taktıkları bir adla helâl kılmaya çalışırlar” (Darimi, Eşribe, 8; İbn Hanbel, V, 318);
“Ümmetimden bazı kimseler hamrı içerler ve ona adından başka bir ad takarlar” (Neseî, Eşribe, 4).
Bu durumda arpadan yapılan bira da, azıyla, çoğuyla haramdır.
Rakı, votka, cintonik, cin, viski gibi değişik isimlerle anılan her içki haram olduğu gibi, hem içilen, hem yenilen, dolayısıyla yukarıda sayılan ortak etkileri kendilerinde daha da şiddetle görülen afyon, esrar, eroin, marihuana vb. gibi müskirat da haramdır. Hüküm itibariyle bunlar da diğer müskiratla aynıdır. Hanefi alimleri:
“Esrarın helâl olduğunu söyleyen kişi zındık ve bid’atçidir” demişlerdir.
İbni Teymiyye “es-Siyâsetü’ş-Şer’iyye” isimli eserinde şöyle der:
“Esrar haramdır. Onu kullanan kimse tıpkı şarap içen kimse gibi hadde tabi tutulur. Esrar şaraptan daha pis ve murdardır. Çünkü o, akıl ve mizacı bozar. Öyle ki kişi, kadınımsı bir hal alıp deyyuslaşır. Daha bir çok fesat ve kötülüğe yol açar. O, insanı Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alakoyar. Yine o, Cenabı Hakkın ve Rasûlünün haram kıldığı şarabın ve sarhoşluk veren diğer şeylerin hükmüne lâfız ve mana bakımından tabi olur”
İbni Kayyim el-Cevziyye ise “Zâdü’l-Meâd” isimli eserinde şöyle der:
“Sıvı olsun, katı olsun, şıra olsun, kaynatılmış olsun, sarhoş edici her şey şarabın kapsamına girer. Fuskü fücûr lokması denen esrar da bu kapsama girer. Çünkü bunların tümü Rasûlüllahın nassı ile şarap sayılmıştır ki, bu nasların senedinde ta’n noktası; metninde de müemmellik yoktur. Zira sahih bir rivayete göre Rasûlüllah (s.a.s.) buyurmuşlar ki: “Sarhoş edici her şey haramdır” Rasûlüllah (s.a.s.) hitaplarını ümmeti içinde en iyi anlayan ve maksadını en iyi idrak eden sahabîleri, aklı uyuşturan her şeyin hamr olduğunu söylemişlerdir ki: Bu da sahih rivayetlerle sabittir. Rasûlüllah (s.a.s.) Efendimiz, “Sarhoş edici her şey…” ibaresini kullanmamış olsaydı bile kıyas, sahih ve sarih olacaktı. Bu kıyasta kıyas edilen (fer’) ile kendisine kıyaslanan (asl) her yönden eşittir. Sarhoş edici nesnelerin türleri arasında eşitlik hakimdir. Bu türlerden birini diğerinden ayırmak, her bakımdan denk olan iki şeyi birbirinden ayırdetmek gibi bir şey olacaktır”.
Hâfız İbn Hacer’in şöyle dediği nakledilir: “Esrarın sarhoş edici değil de sadece “uyuşturucu olduğunu” söyleyenler vardır. Oysa ki esrar, şarabın meydana getirdiği neşe ve coşkunun aynısını meydana getirir” (Abdurrahman el-Cezîri, el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa, terc. Mehmet Keskin, VII, 2918-2920).
Müskiratı kullanan Allah’ın yasağını çiğnemiş, bir haram fiili işlemiştir. Bu kişi tevbe etmez, Allah da affetmezse ahirette azaba hak kazanacaktır. Haram olduğunu inkâr ederse dinden çıkar.
Bu kişinin, inkâr etmediği takdirde, dünyada da cezası vardır. Bu ceza(had)nın uygulanması için kişinin içki içtiğini tesbit gerekir. Bunun için kişiden ya içki kokusunun duyulması, ya sarhoşluk belirtileri göstermesi (kusması, hezeyanlı konuşması gibi) veya şahitlerin içki içtiğine dair şehadette bulunmaları gerekir (el-Hidâye, terc. Ahmed Meylânî, II, 236).
Sarhoşluğun tesbitinde fukaha şu ölçüyü vermişlerdir:
İmameyn (Ebu Yusuf’la Muhammed)e göre, hezeyanda bulunmak, , sözleri birbirine karıştırmak.
İmam Azam’a göre, yeri gökten,..kadını erkekten ayıramamak.
İmam Malik’e göre, güzel ile çirkini birbirinden ayıramamak, yani güzelle çirkin ona göre eşit görünmek.
İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel’e göre sözlerinde âdet hilâfına karışıklık meydana gelmek(Ö. Nasuhi Bilmen, Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, III, 268).
İçki konusunda iki erkek şahitlik eder. İçki konusunda kadınların şahitliğine başvurulmaz.
Rasûlüllah (s.a.s.), içki içene kırk değnek vurmuştur. Hz. Ömer bunu seksen değneğe çıkarmıştır. Bu onun ictihadıdır.
Bundan anlaşılıyor ki içki haddinde imamın zarurete binaen artırma hakkı vardır. Ama bu seksen değneği geçemez. Bu konuda şöyle bir rivayet vardır: İçki içtiği için Hz. Ömer’in huzuruna getirilen birisi kendisine had vurulacağını anlayınca buna itiraz etmiş, kendisinin iman edip salih ameller işleyen birisi olduğunu ileri sürmüştü. Hz. Ömer durumu istişare heyetine sordu. İbni Abbas iman edip salih amel işleyenin şarap içemeyeceğini söyledi. Hz. Ali ise şöyle dedi:
“O içki içtiğinde sarhoş oldu, sarhoş olduğunda hezeyanda bulundu, hezeyanda bulununca iftira etti. İftira edene ise seksen değnek vurulur” (el-Kurtubî, el-Cami li Ahkâmi’l-Kur’an, VI, 297-298).
Haddin değnekle vurulması şart değildir. Saib b. Yezid’den rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle anlatılır:
“Rasûlüllah(s.a.s.)in ve Hz. Ebû Bekir’in zamanında, Hz. Ömer’in de halifeliğinin ilk zamanlarında bize içki içen kimse getirdiklerinde, biz onların üzerine durup ayaklarımızla ve abalarımızla vururduk. Bu hal Hz. Ömer’in halifeliğinin ilk zamanlarına kadar böyle devam etti. Sonra içki içenler çoğalıp bu hususta aşırılığa gittiklerinde Hz. Ömer seksen değnek vurmaya başladı. Halbuki daha önce kırk değnek vururdu.”
Ebu Hüreyre’den bir rivayette ise şöyle anlatılır: İçki içen bir kimse Rasûlüllah(s.a.s.)’in huzuruna getirildi. Rasûlüllah “Ona vurun!” buyurdu. Bizlerden bazıları eliyle, bazıları ayakkabısıyla, bazıları elbisesiyle ona vurdu. Vurduktan sonra oradakilerden bazısı ona: “Allah seni rezil etsin!” dediler. Rasûlüllah (s.a.s.):
“Böyle demeyin, ona karşı Şeytana yardımcı olmayın” buyurdu (Buhari, Hudûd, 4).
Bir kimseye içki haddinin vurulabilmesi için şu şartların olması gerekir:
1- Had vurulacak kişi âkil ve bâliğ olmalıdır. Çocuklarla mecnunlara had vurulmaz.
2- Nâtık olmalıdır. Dilsizlere had vurulmaz.
3- Müslüman olmalıdır. Gayri müslimlere had vurulmaz. Zira bir gayri müslim İslâm şeriatinin emrine muhatap değildir. Hem de onun dininde içki yasak değildir. Ancak açıktan içki içemez.
4- İçki daru’l-İslam’da içilmiş olmalıdır. Daru’l-harbde had tatbik edilmez.
5- İçkinin haram olduğunu bilmelidir. Cehalet, haddi düşürür.
6- Zorlanarak, korkutularak içirilmiş olmamalıdır (Istılahal-ı Fıkhiyye Kamusu, III, 268-269).
İçkinin içilmesi haram olduğu gibi, onun imalâtı ve satışı da haramdır:
“Rasûlüllah (s.a.s.), içki konusunda on kişiyi lânetlemiştir: (İçki yapılacak maddeyi) sıkanı, sıktıranı, içeni, taşıyanı, kendisi için taşınanı, sunanı, satanı, satın alanı, satış bedelini yiyeni, kendisi için satın alınanı” (Tirmizî, Büyû ; 59; İbni Mâce, Eşribe, 6).
İsmail KAYA