MÜSÂFİR
Yolcu, seyyah, konuk, davet veya ziyaret sebebiyle birinin evine giden; hane halkından olmayıp geçici bir süre için eve uğrayan kimse. Müsafir, Arapca “sefere” kökünden türetilmiş olup, “mufa’ale” kalıbında ism-i faildir. Kelime anlamı, “yolculuğa çıkan kimse”dir. Türkçeye “misafir” şeklinde geçmiş olup, genellikle komşu, akraba ve arkadaş ziyareti yapanlar için kullanılmaktadır. Bu anlamın Arapça karşılığı “dayf”tır.
İslam’da müsafirliğin bir müddeti ve hukuku vardır. Her müslüman kendisine müsafir olarak gelen kimseyi üç gün ağırlamakla yükümlüdür. Bu müddet içerisinde, müsafirin rahat ettirilmesi için ev sahibi elinden gelen gayreti gösterir. Eğer müsafirlik üç günü geçerse ev sahibinin müsafiri konuk etmesi onun için bir sadaka niteliğindedir. Ayrıca, ev sahibinin sıkılıp onu kapı dışarı edinceye kadar müsafirin kalışını uzatması helâl değildir. Rasûlüllah (s.a.s.) bir hadisi şeriflerinde bu hususu şu şekilde dile getirmektedir:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse müsafirine ikram etsin. Müsafirine bir gün bir gece ikram eder. Müsafirlik ise üç gündür. Sonrası sadakadır. Ev sahibi sıkılıp kapı dışarı edinceye kadar kalmak helâl değildir” (Ebu Davud, Et’ime, 5; Buhârî, Edep, 85).
Müsafire yapılması gereken bir gecelik ikram o kadar mühimdirki bu, müsafir için bir hak olarak kabul edilir. Rasûlüllah(s.a.s.)’dan nakledilen şu hadis-i şerif bunu açıkça ortaya koymaktadır: “Müsafiri evinde gecelendirmesi her müslümana vaciptir. Kim evin çatısı (sundurma) altında sabahlarsa (o kimseyi ağırlamak) ev sahibinin borcudur. (Ev sahibi ağırlamazsa) misafir dilerse hakkını ister, dilerse terkeder” (Ebu Davud, Et’ime, 5).
Müsafir ağırlarken dikkat edilmesi gereken bir takım kurallar vardır. Müsafire daima güler yüzlü davranmak, yanında başkaları veya ev halkı ile yavaş sesle fısıldaşmamak, evdekilerle tartışmaya girmemek, onlara kızıp, bağırıp çağırmamak bunlardan bazılarıdır. Bunların aksine davranışlar, müsafirin, kendisinin istenmediği kanaatına varmasına ve sıkıntıya düşmesine sebep olabilir. Ayrıca, müsafire iş yaptırılmaz, herhangi bir şey emredilmez; müsafirliği sona erip de gideceği zaman, kapıya kadar geçirilerek uğurlanır; nezaketen, ikramda kusur edilmişse, özür dilenir; güler yüzle, yine beklendiği söylenir.
Müsafire ikram her müslümanda bulunması gereken hasletlerden birisidir. Müslümanın, tanımadığı kimseleri iyi karşılayıp Allah Tealâ’nın kendisini rızıklandırdığı şeylerden onlara ikram etmesinin yanında, imkânlarının elverdiği ölçüler çerçevesinde komşularına, dostlarına ve yakınlarına da davetler düzenleyip ikramda bulunması ahlâkî bir görevdir. Bu, Allah Tealâ’nın mü’minlere ihsan ettiği hasletlerin en güzellerinden biri olan cömertliğin açık bir göstergesidir.
Rasulullah (s.a.s.), ikram etmenin ne kadar mühim bir davranış olduğunu, ikramdan kaçınan kimselerde hiç bir hayrın bulunmadığını şu hadis-i şerifle ortaya koymaktadır: “Her kim ki müsafir kabul edip ona ikramda bulunmazsa o kimsede hayır yoktur” (Ahmed b. Hanbel, IV, 155).
Müsafire ikram, Kur’an-ı Kerim’de medhedilen hususlardan biridir. Allah Tealâ, İbrahim (a.s.)’in hiç tanımadığı müsafirlerine ikramda bulunuşu olayını teferruatlı bir şekilde anlatarak müslümanların bu konuda kendilerine onu örnek almaları gerektiğini işaret etmektedir:
“Ey Muhammed! İbrahim’in ikram edilen misafirlerinin haberi sana ulaşır mı? Melekler (insan suretinde) İbrahim’in yanına giderek, “selâm!” demişlerdi. İbrahim de onlara; “selâm size” demişti. İçinden de: “Bunlar tanınmayan bir kavim” diye geçirmişti. Hemen gizlice ailesine giderek semiz bir danayı kızartıp gelirmiş, önlerine sürmüş ve; “Yemez misiniz?” demişti” (ez-Zariyât, 51/24-27).
Müsâfirlik konusunda müsafir olan kimsenin de hassas davranması, müsafirlik sebebi kalkınca kendisini müsafir eden kimseye teşekkürlerini bildirerek ayrılması icab eder. Ayrıca onu mağdur duruma sokmamaya gayret gösterir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Bir müslümanın, müslüman kardeşi yanında onu günaha sokuncaya kadar kalması helâl değildir”. Ashab; “Yâ Rasûlullah! Onu günaha nasıl sokar?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Âğırlayacak bir şeyi bulunmayan bir kimsenin yanında kalmakla” buyurmuşlardır (Riyazü’s-Sâlihîn terc. II, 121). (Müsafirliğin ibadetler konusunda getirdiği fıkhî, hükümler için bkz. Seferîlik).
Ömer TELLİOĞLU