MÜKÂTEBE
İki veya daha fazla kişinin herhangi bir konuda karşılıklı olarak yazışmaları; bir köle veya cariyeyi kazancı hususunda derhal, kölelik ve esaretten kurtulması hususunda daha sonra ödenmek üzere belli bir meblağ karşılığında hürriyetine kavuşturmak için yapılan anlaşma ve yazışma. Buna “kitabet” de denir.
Mükâtebe, köle ile sahibi arasında yapılan bir akiddir. İki tarafı ilgilendirdiği için mükâtebe denilmiştir.
Mükâtebe Kur’an-ı Kerîm’le sabittir. Bu konuda Cenabı Hak:
“Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeler)den mükâtebe akdi yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik (hayır) görürseniz, mükâtebe akdi yapın ve Allah’ın size verdiği malından onlara da (yardım olarak) verin” (en-Nûr, 24/33).
Rasûlüllah (s.a.s)’de hadisinde:
“Üç kişi vardır ki Allah Teâlâ bunların hepsine yardım vadetmiştir: Allah yolunda savaşan gazi, (azadı için gereken) parayı ödemek isteyen mükâteb köle ve nefsini haramdan korumak için evlenen adam” (İbni Mâce, Itk, 3) buyurmuştur.
Mükâtebe akdi îcab ve kabulle gerçekleşir. Sahibi kölesine,
– Bana şu kadar meblâğı ödersen, hürsün der; köle de bunu kabul ederse, mükâtebe akdi gerçekleşmiş olur. Köle bu miktarı ödeyinceye kadar, köle ve hür statüsü arasında bir konum kazanır. Yani hürriyete adım atmıştır, ama kölelikten de tam manâsıyla kurtulmamıştır. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s):
“Her hangi bir köle ile yüz okka üzerine kitabet akdi yapılır ve köle bunun on okkası hariç, diğer miktarını ödemiş olursa (hepsini ödeyinceye kadar) köle olmakta devam eder” (İbni Mâce, Itk, 3).
“Mükâteb, üzerinde kitabet akdindeki miktardan bir dirhem kaldığı müddetçe köledir” buyurmuştur (İbn Hacer Buluğul-Meram şerhi Selâmet Yolları, Tercüme ve şerhi A. Davudoğlu, İstanbul 1967, IV, 305; Ebu Dâvûd ve İbni Hanbel’den).
Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre mükâteb köle, akid yaptığında, bedelin tamamını ödeyinceye kadar, tam hürriyete kavuşmamış olur; ama tam manâsıyla da köle değildir. O, hürriyete adım atmış birisidir. Dolayısıyla hür kişilere ait bazı ahkâma tabi olur. Bununla ilgili olarak Rasûlüllah (s.a.s)’in şu hadis-i şerifini görüyoruz:
“Siz kadınlardan birinizin kitabet akdi yaptığı bir kölesi olur, o mükâtebin borcunu ödeyecek malı da bulunursa, ondan örtünsün” (İbn Hacer, a.g.e., IV, 305).
Kadın, köleden değil; hür erkekten örtünür. Ayrıca kitabet akdi yapmış olan kölenin kazancı artık kendisinindir. Azadı gerçekleşince de eski sahibesiyle evlenebilir.
Bu akit ne mükâtebin, ne de sahibinin ölümüyle feshedilmiş, bozulmuş olmaz. Yâni geçerliliğini korur. İmam Şafiî’ye göre mükâteb köle ve cariyenin vefatıyla akid bozulmuş olur.
Kitabet isteği kölenin sahibinden gelebildiği gibi, kölenin kendisinden de gelebilir. O takdirde bu isteğe uymak gerekir. Nitekim İbni Cüreyc, Atâ b. Ebî Rebah’a:
– Kölem benden kitabet istediğinde, onun malı olduğunu bilirsem, onunla hürriyetini satın alma yazışması (mükâtebe akdi) yapmaklığım vacib midir? dedim.
– Ben bunu vacibden başka görmüyorum, dedi.
Sonra Atâ b. Ebî Rebah, Musa b. Enes’ten aldığı şu haberi İbni Cüreyc’e nakletti:
Sîrîn, Enes b. Malik’ten mükâtebe akdi yapmasını istedi. Sîrîn’in malı çoktu. Enes bu isteğe yanaşmadı. Sîrîn, Ömer (r.a)’e gitti ve Enes’in mükâtebe akdi yapmaya yanaşmadığını şikâyet etti. Hz. Ömer:
– Sîrînle mükâtebe akdi yap, emrini verdi. Enes yine yanaşmayınca Hz. Ömer ona kırbaçla vurdu ve “Eğer onlarda bir iyilik (hayır) görürseniz mükâtebe akdi yapın” (en-Nûr, 24/33) âyetini okudu. Bunun üzerine
Enes, Sîrîn ile mükâtebe akdi yaptı.
en-Nûr sûresi, 33. ayetindeki iyilik (hayır)den maksadın İslâm olduğunu ileri sürerek, gayri müslim kölenin kitabetinin caiz olmadığını ileri sürenler olmuştur.
Aynı ayetteki, “Allah’ın size verdiği malından onlara da (yardım olarak) verin” emrine göre, mükâtebe akdi yapana yardım etmek büyük sevablardan sayılmıştır. Bu konuda hadis-i şeriflerde örnekler vardır. Benire’nin kitabet bedelini ödeyebilmek için Hz. Aişe’nin yardımına baş vurduğu meşhurdur (Buharî, Mükâteb, 2,3,4; Müslim, Itk, 15; İbni Mace, Itk, 3). Hattâ kitabet olayı dolayısıyla “Azad edilenin veliliği onu hürriyetine kavuşturana aittir” kaidesi Rasûlüllah (s.a.s)’den sadır olmuştur.
Selmân-ı Farisî (r.a), yahudi olan sahibi ile beş yüz hurma ağacı dikmek ve kırk okıyye (dört yüz dirhem) altın vermek karşılığında mükâtebe akdi yapmış, Rasûlüllah (s.a.s) de Ashab-ı Kirâma,
“Şu kardeşinize yardım ediniz” emrini vermiştir. Rasûlüllah (s.a.s), kitabet şartlarından olan hurma fidanlarını bizzat mübarek elleriyle dikmiştir (Tecrîd-i Sarih tercümesi, III, 22).
Hz. Cüveyriye (r.anha) Beni Mustalık gazasında esir edilip getirildiğinde sahibinden hürriyetini satın alabilmek için, yaptığı kitabet akdindeki meblâğı temin edebilmek maksâdıyla Rasûlüllah (s.a.s)’ın kapısına gelmiş, Rasûlüllah da onun azad olmasını sağlamış, kitabet bedelini mihri sayarak kendisine nikâhlamıştır. Mükâtebe akdinin geçerli olabilmesi için şu şartlar aranır:
1- Mevlâ (köle sahibi)’nin âkil ve baliğ olması şarttır. Çocuk ve delinin yapacağı âkid geçerli değildir.
2- Akdin yapıldığı zaman mükâteb köle ve câriyenin varlıkları bilinmelidir; yâni dünyada var olmalıdırlar. Buna bağlı olarak câriyenin karnındaki cenin hakkında kitabet akdi yapılamaz.
3- Mükâtebe bedelinin mütekavvim (değerli ve helâl) bir mal olması gerekir. Onun için lâşe, kan veya domuz, şarap gibi bir şey kitabet ücreti olamaz, kitâbet yapılan köle gayri müslim olsa bile… Ancak kitâbet bedeli belirli bir süre hizmette olabilir. Nitekim Ümmü Seleme (r.anha), kölesi Sefine’yi, hayat boyunca Rasûlüllah (s.a.s)’e hizmet etmek şartıyla azad etmiştir (İbni Mâce, Itk, 6).
Kitâbet bedelinin çeşit ve miktarının da belirli olması şarttır.
4- Mükâtebeye iki tarafın da razı olması şarttır. Zorla, alay etmek kastıyla veya hata ile yapılan kitâbet sahih olmaz. Buna bağlı olarak sahibi, kölesini kitâbete zorlayamaz (es-Serahsi, el-Mebsût, 7/205-214; Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamûsu, 3/519-521).
İsmail KAYA