MUHTELEFUN FİH
Arapça Ha. le. fe. kökünden bir konuda farklı düşünme, ayrılık, uyuşmazlık, uymama ya da değişik olma; başka bir ifadeyle, iki kişiden her birinin söz ve davranışlarında, ötekinin gittiği yolun, söylediği sözün aksi yönünde hareket etmesi veya değişik bir yol edinmesi demek olan “ihtilâf” ve “muhalefet”e dayanan bir kelime.
“Muhtelefun fih”; üzerinde ihtilâf edilen, hakkında birbirinden değişik görüşler ileri sürülmüş olan konudur. Bu tanımı ile “muhtelefun fih”, “müttefakun aleyh” (üzerinde ittifak edilmiş) tabirinin karşıtıdır.
İnsanlar arasındaki görüş ayrılıkları, insanlık tarihi ile yaşıttır denebilir. Bu nedenle, değişik şekillerde anlaşılmaya müsait olan herhangi bir konuda tarih boyunca ittifak edildiğini görmek hemen hemen imkânsızdır. Buna karşılık, yoruma müsait olan her konuda ihtilafın varlığını müşahede mümkündür. Düşünce ile birlikte var olagelen fırka ve mezheplerin çokluğu bunun açık delilidir.
Şu bir gerçektir ki, insanların kendileri muhteliftir. Doğup yetiştikleri çevreleri, öğrenimleri, eğitimleri, kültürleri, kısaca beslendikleri kaynaklan çeşit çeşittir, eşyaya ve olaylara bakış açıları farklı farklıdır. Bunun tabiî bir sonucu olarak aralarında ihtilâfın olması kaçınılmazdır. İşte bu ihtilâflar, dinî, ilmî ve siyasî birçok fırka ve mezhebin doğuşuna âmil olmuştur.
Bunun da neticesi olarak “muhtelefun tîh”e konu olan meseleler sayılamayacak kadar çoğalmıştır. Bunların tek tek tesbit edilmesi, aralarındaki ihtilâfların zikredilmesi imkânsız denecek derecede zordur. Zira, Allah’ın sıfatlarından başlayarak; Allah’ın görülmesi, kebîre işleyenin durumu, hilâfet meselesi, hüsün ve kubuh, ahiret ahvâli… vb. itikadi konularla; abdest, gusül, namaz, zekât…vb. fıkhî konularda, Kur’ân ilimlerinde, Hadiste, usullerde ve hattâ dil bilgisi kurallarına varıncaya kadar pek çok konuda ihtilâf edilmiş ve bunların tümü “muhtelefun fih”in konusudur.
Taftazanî; itikadî mezheplerden Matüridî mezhebi ile Eş’arî mezhebi arasında yaklaşık elli yedi meselede ihtilâf olduğunu zikreder ve bunları tek tek sıralar (Taftazânî, “Şerhu’l-Akaid” Hz. Süleyman Uludağ, İstanbul 1982, 40-44).
Bu ihtilaflardan yalnızca hüsün ve kubuh (güzellik ve çirkinlik meşru ve gayri meşru)a yer vereceğiz. Maturidî’lere göre hüsün ve kubuh akıl ile idrak olunur; ilâhî emir ve nehiy de ona delâlet eder. Yani, bir şey aklen güzel olduğu için, dinen emr olunur; çirkin olduğu için nehy olunur. Eş’arîlere göre hüsün ve kubuh, akıl ile idrak edilemez; Şeriatla sabit olur. Yani bir şey dinen emr olunduğu için güzeldir (Bekir Topaloğlu, “Kelâm İlmi Giriş”, İstanbul 1981, 146).
Usulcüler arasındaki ihtilâfa şunu örnek verebiliriz:
Ebu Hanife, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel, sahih hadislerin rivayet şartlarını taşıyan haber-i ahad’ı delil kabul ettikleri halde; İmam Malik, Medînelilerin amelini meşhur hadis mertebesinde görür ve haber-i ahad’a tercih eder (Muhammed Ebu Zehra, “İslâm Hukuku Metodolojisi”, trc. Abdulkadir Şener, 96, 97).
Abdestsiz namaz kılınamayacağı, fıkıh imamları arasında “müttefekun aleyh”tir. Ancak, abdestin farzları “muhtelefun fih”tir. Hanefilere göre abdestin farzları dört; Şafiîlerle Hanbelîlerde altı; Malikîlerde ise yedidir (Abdurrahman el-Cezîri, “el-Fıkhu alâ Mezâhibi’l-Erbaa”, Kahire,1358/1939, I, 44-49).
Kur’ân Sûreleri’nin nüzûl sırası, Kur’ân İlimleriyle uğraşanlar arasında aynı şekilde “muhtelefun fîh”tir (es-Suyûtî, “el-İtkan”, I, 32, 33)
Kur’ân’ın okunuşu ile ilgili ihtilâflardan birisi medlerle ilgidir. Medd-i munfasıl ile medd-i arız’ın uzatılması, kıraat imamları arasında muhtelif mertebelerdedir. Bazıları med etmeyip kasr bile ederler (Fâiz Abdulkadir, “Tertîlü’l-Kur’an’il-Kerîm”, Katar, 1404/1984, 54).
Hadis, dilbilgisi… vb. ilim dalları konularında da çeşitli ihtilâfların olduğu bir gerçektir. Bu tür ihtilâflar için bahsi geçen ilimlere ait kitaplara bakılabilir.
Halid ERBOĞA