MU’AN’AN HADİS
Ravinin, hadisi tahdis, ihbar ve semâ yolundan hangisiyle aldığını belirtmeksizin yani “haddesenâ”, “ahberanâ” ve “semi’tu” gibi tabirler kullanmayıp yalnız an lafzıyla (an fiilân an fiilân diyerek) rivâyet ettiği hadisler. Bazı hadis münekkidlerine göre mürsel türünden olan bu çeşit rivâyet ve hadisler, fukahâ ve usulcülerin çoğu tarafmdan muttasıl (isnadında kesinti olmayan) diye ta’rif edilmiştir. Bununla birlikte mu’an’an hadisin muttasıl isnadlı hadis gibi kabul edilebilmesi için bir takım şartlar aranmıştır. Güvenilir ve kabul gören görüşe göre mu’an’an hadis üç şartı bulundurmasıyla muttasıl isnad gibi kabul olunur. Bu üç şart şunlardır. Râvinin adâlet özelliğine sahip olması; ravinin rivâyeti aldığı zâtla görüşmüş olmasının kesinleşmiş olması (sübutu); ravinin müdellislerden, yani görüşmüş olduğu hocalarından işitmediği hadisleri rivayet edenlerden olması (el-Irakî, el-Takyîd vel-İzâh, Nşr.. Abdurrahman Muhammed Osman, Kâhire, 1969, s. 84).
Sahih-i Buhârî ve Sahih-i Müslim’de mu’an’an hadis bol miktarda bulunmaktadır. Sahih-i Müslim’de ise daha çok mevcuttur. Zira İmam Müslim, ravi ile ondan (an) lafzı ile rivayet eden şahsın görüşmüş olmasını şart koşmamıştır. Hattâ Ali b. el-Medînî, Buharî ve başka hadis imamlarının kabul etmesine rağmen o, Sahih’inin mukaddimesinde bu şartı kabul etmeyerek reddetmiştir. Kütüb-i Sitte içerisinde sadece Sahih-i Müslim’de bulunan mukaddimede İmam Müslim “Mu’an’an hadisle ihticâcın sahih olması babı” başlığı altında yu-. karıda geçen şarta itiraz etmiş ve bunun isnadlara ta’n* etmek için sonradan uydurulduğunu, daha önceleri hiç kimsenin böyle bir şart ileri sürmediğini söyleyerek şöyle demiştir: “Hadislerle ve rivayetlerle meşgul olan eski ve yeni bütün ilim erbabının üzerinde ittifak ettikleri yaygın görüş şudur ki; sika olan her bir ravi, kendisi gibi sika bir râviden hadis rivayet ettiği zaman, bunların bir araya geldiklerine ve karşılıklı konuştuklarına dair hiç bir haber gelmemiş olsa bile, aynı asırda yaşamış olmaları dolayısıyla, birbirlerine kavuşmuş ve birbirlerinden hadis işitmiş olmaları câiz ve mümkündür; rivâyetleri sâbittir ve bu rivâyetle ihticâc zarurîdir (Müslim, Mukaddime, İstanbul (t.y.) I, s. 29-30).
İfadelerinden anlaşıldığı gibi İmam Müslim, “an” lafzıyla rivâyet edilen hadislerde sika ravilerin birbirleriyle görüşmelerinin (mülâki olmalarının) bilinmesini şart koşmuyor, aynı asırda yaşamış olmalarını (muâsarâtı) hadisin kabulü için yeterli görüyor. Aynı zamanda, mu’an’an hadislerin mürsel veya munkatı olmaları ihtimaline binâen, ananede ravilerin birbirlerine kavuşmuş olmalarını şart koşanların da mu’an’an ile ihticâc etmemeleri gerektiğini ileri sürerek; “Eğer, senin haberi zayıf görüp onunla ihticâcı terketmendeki sebep, o haberdeki irsal (mürsel olma) ihtimali ise, başından sonuna kadar semâ kaydını görmedikçe mu’an’an isnâdı kabul etmemen gerekir” demektedir (Müslim, a.g.e., I, s. 30).
İmam Müslim’in bu görüşü muhaddislerce tenkide tabi tutulmuştur. İbnü’s-Salah bu hususta şunu söylüyor: “Müslim’in söylediği hususta düşünmek lazımdır. Ayrıca Müslim’in reddettiği görüşün, Ali b.el-Medînî, Buharî ve bunlardan başka zevâtın üzerinde birleştiği görüş olduğunu söyleyenler de vardır” (İbnü’s-Salah, Ulûmu’l-Hadîs, Nşr. Nureddin Itr, Beyrut 1981, s. 60). İbn Hacer’in bu konudaki değerlendirmesi de şöyledir: “Buharî’nin, hadislerindeki ittisâl yönünden Müslim’e üstünlüğü, birbirinden hadis nakleden ravilerin, bir defa da olsa, birbirleriyle karşılaşmış olduklarının sâbit olması hususunda ileri sürdüğü şart dolayısıyladır. Halbuki Müslim, bu ravilerin muâsır olmalarıyla yetinmiş ve Buharî’yi de ileri sürdüğü bu şart dolayısıyla ananeyi asla kabul etmemekle ilzam etmiştir; bir başka ifadeyle, onun an’an’eyi kabul etmemesi gerektiğini ileri sürmüştür (İbn Hacer, Nuhbetü’l fiker şerhi, terc. Talat Koçyiğit, Ankara 1971, s. 37).
Mu’an’an hadis’i rivayet ederken kullanılan muayyen bir ıstılahı yoktur. Bazan “semi’tü” (işittim) bazan “an Rasulillâh” bazan da “kâle Rasulullah” (Rasulullah buyurdu ki) demek suretiyle ifâde edilir. Bu sebeple meseleyi açıklamaya lüzum görmüşler ve Rasulullah (s.a.s)’dan ayrılmayan sahabî’nin rivâyetini, hangi lafız ile rivâyet edilirse edilsin, Rasulullah (s.a.s.)’den duyulmuş olarak kabûl etmişlerdir (Suphî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Terc. M. Yaşar Kandemir, Ankara 1981 s. 187).
Mu’an’an hadisin üç durumunu İbn Hacer kesin surette halletmektedir. Birinci mesele: “an” lafzı “haddesenâ” ve “ahberanâ” gibidir. İkincisi: Eğer hadis bir müdellisten sâdır olmuşsa, bu mertebede değildir. Üçüncüsü: “an” lafzı, icâzetle kullanılan “ahberana” gibidir. Hadis yine muttasıldır; fakat tahammül şekillerinde de açıklandığı üzere, semâdan aşağı mertebededir (Suphî es-Salih, a.g.e., s. 188).
Sabahaddin YILDIRIM