Peygamber Efendimizin kaç çocuğu var ve Peygamber Efendimizin Çocuklarının İsimleri nelerdir? İşte Hz Muhammedin Çoçukları hakkında bilgi…
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in çocuklarının sayısı hakkında büyük görüş ayrılığı vardır. Üzerinde en çok görüş birliğine varılan sayı altı çocuğu olduğudur. Onlar da; Kasım, ibrahim, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma‘dır. Kızlarının hepsi islâm dönemine yetişmiş ve hicretten nasiplerini alarak muhacir olma şerefini elde etmişlerdir, İbn-i îshâk, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in Tahir ve Tayyib adlarında iki oğlunun daha olduğunu söylemektedir ki, buna göre erkek çocuklarının sayısı kız çocuklarına eşit olmaktadır. Bu konudaki bütün söz ve kanaatleri bir araya topladığımızda görülmektedir ki, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in oniki çocuğu vardı Bunlardan sekizi erkek, dördü kızdı. Kızlarının sayısında farklı görüş yoktur. Ama erkek çocuklarının sayısı konusunda büyük farklılıklar vardır ve bunların sayısı sekize kadar vardınlmaktadır. Kasım ve İbrahim isimli oğulları hakkında yapılan rivayetler ittifaka mazhar olmuşlardır. İbrahim, Mısırlı eşi Mâriye’den doğmuştur. Diğer bütün çocukları ise Hz. Hatice (ra)’dan doğmuşlardır.
Kasım (Ra)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ilk çocuğu Kasım’dı. Onun doğumu, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in peygamber oluşundan onbir yıl önce gerçekleşmiş olmalıdır. Siyer bilgini Mücâhid’e göre sadece yedi gün yaşamıştır. İbn-i Sa’d’m yaptığı rivayetten ise iki yıl yaşadığı anlaşılmaktadır. İbn-i Fâris ise; ‘Temyiz çağına ulaşmıştı” diye yazmaktadır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in çocukları arasında ilk doğan Kasım olduğu gibi, ilk ölen de o olmuştur. Rivayetlere göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in peygamber oluşundan önce vefat etmiştir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in künyesi olan Ebu’l-Kasım, bu oğlunun admdan dolayı verilmiştir. Allah Resulü, bu künyeyi çok severdi. Sahabe-i kiram da ne zaman büyük coşku ve muhabbetle Allah Resûlü’nü anar veya ismini söylerlerse “Ebu’l-Kasım” derlerdi. Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem çarşıda giderken arkadan biri “Ey Ebu’l-Kasım!” diye seslendi. Dönüp baktığında sesin sahibi; “Ey Allah Resulü! Ben başka birine seslenmiştim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bundan sonra böyle bir benzetme ve yanılma olmaması için “Bundan sonra hiç kimse bu künyeyi kullanmasın” buyurdu.
Zeyneb (Ra)
Kız çocukları arasında en büyüğünün Zeyneb olduğu hususunda siyer uzmanları görüş birliği içindedir. Zübeyr b. Bekkâr ise: “Zeyneb, Kasım’dan sonra doğdu” demektedir. Ama tbn-i Kelbfye göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ilk çocuğu Zeyneb (ra)’dır. O, peygamberlikten on yıl önce Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem 30 yaşında iken doğmuştur.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Mekke-i Mükkereme’den hicret edince, çoluk çocuğu Mekke’de kalmıştı. Zeyneb (ra) halası tarafından akrabası olan Ebu’l-As b. Rebr Lukayt’la evlendi. Bedir savaşmda Ebu’l-As esir edilmişti. Serbest bırakıldığında Mekke’ye gidince Zeyneb’i göndereceğine dair kendisinden söz alındı. Nitekim Mekke’ye vardıktan sonra kardeşi Kinâne ile birlikte Zeyneb’i Medine’ye gönderdi. Kafirlerin saldırma tehlikesi olduğundan Kinâne yanma silahını da almıştı. Zî-Tuvâ denen yere vardıklarında Kureyş’ten birkaç kişi peşlerinden yetişti. Hebâr b. Esved, Zeyneb (ra)’i mızrakla iterek yere düşürdü. Zeyneb hamile olduğundan çocuğunu düşürdü. Kinane ok torbasından okunu çıkardı ve: “Kim ona yaklaşırsa bu ok’ saplarım” dedi. Bunun üzerine insanlar geri çekilince Ebu Süfyân, Kureyş’in ileri ge lenleriyle geldi ve; “Ok atmayı bırakın, konuşacaklarımız var” dedi. Bunun üzerin onlar da oklarını torbalarına koydular. Ebu Süfyân; “Muhammed tarafından başımı za gelenleri siz bilmiyormusunuz. Eğer şimdi herkesin gözü önünde O’nun kızını eli mizden alıp götürürseniz insanlar bizim zayıf olduğumuzu düşünecektir. Zeyneb’i] gidişini engellemenin bize hiçbir faydası yok. Öfke ve gürültü biraz dinince gizlic alıp götürün, dedi. Kinane bu teklifi kabul eti ve birkaç gün sonra onu alarak gecele yin yola çıktı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in daha önceden gönderdi. Zeyd b. Harise, Batn-ı Yâcic’de onu bekliyordu. Kinane, Zeyneb’i burada ona teslin etti. Zeyd b. Harise de onu alarak oradan Medine’ye doğru hareket etti.
Zeyneb (ra) Medine’ye geldi ve kocası Ebu’1-As’ı küfür halinde bıraktı. Ebu’l-A tekrar ikinci bir sefer sırasında yakalandı. Yine Hz. Zeyneb (ra) onu himaye hakkın kullandı. Ebu’l-As bu sefer Mekke’ye döndükten sonra diğer insanların kendisi üze rindeki emanetlerini teslim etti ve müslüman oldu. Müslüman olduktan sonra hicre edip Medine’ye geldi. Zeyneb (ra) onu küfür halinde bıraktığı için ikisi arasında ev lilik bağı bitmişti. Medine’ye döndükten sonr Zeyneb (ra) ile tekrar evlilik yaptı. Tir mizî ve diğerlerinde îbn-i Abbâs’dan: “Yeni bir nikah kıyılmadı” şeklinde bir rivaye varsa da daha başka bir rivayette yeni bir nikah kıyıldığı açık şekilde belirtilmiştir. Fi kıh bilginleri ikinci rivayete göre amel etmişler ve Abdullah b. Abbas’ın rivayetini ter cih ederek, “yeni nikahın mihir ve diğer şartlarında herhangi bir değişiklik olmamış tır” demişlerdir. Abdullah b. Abbas (ra) işte bu yüzden bunu ilk nikah diye isimlen dirmektedir. Aksi halde ayrıldıktan sonra ikinci bir nikah kıyılması şarttır.
Ebü’l-As, Zeyneb (ra)’ya karşı son derece soylu davranmış, Hz. Peygamber sal lallahu aleyhi vesellem de onun bu soylu davranışını övmüştür. Yeniden evlendik ten sonra Zeyneb (ra) çok yaşamamış, —Ebu’l-As Hicret’in yedinci veya altıncı yi lında müslüman olduğuna göre-Hicref in sekizinci yılında vefat etmiştir. Ümmi Eymen, Şevde bn. Zem’a ve Ümmü Seleme onu yıkadılar. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de cenaze namazını kıldırdı. Ebu’l-As ile Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem cesedi kabre indirdiler.
Zeyneb (ra) iki çocuk bıraktı. Ümâme ve Ali. AH hakkında yapılan rivayete göre, o henüz bebek yaşta vefat etmiştir. Ama rivayetler rüşd çağına ulaştığını bildirmektedir. İbn Asâkir, onun Yermuk savaşında şehid olduğunu yazmıştır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Ümâme’yi çok severdi. Namazda bile onu yanından ayırmazdı. Sahih hadis kitaplarında; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in onu omzuna koyarak namaz kıldığı, rukûya giderken omzundan indirdiği, secdeden kalkarken tekrar sırtına bindirdiği anlatılmaktadır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gönderilen hediyeler arasında altından bir kolye vardı. Ümâme bir köşede oynuyordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Bunu çok sevdiğim bir yakınıma vereceğim” buyurmuş, mübarek eşleri, bunun Hz. Aişe olduğunu zannetmiş fakat Allah Resulü Ümâme’yi çağırarak gerdanlığı boynuna takmıştır. Ebü’l-As, kızı Ümâme’nin Zübeyr b. Avvâm ile evlenmesini vasiyet etmişti. Fakat Hz. Fâtıma (ra) ölünce onun Hz. Ali ile evlenmesini arzu etti. Hz. Ali şehid olunca da Ümâme’nin Muğîre ile evlenmesini vasiyet etti. Muğire, Ümâme ile evlendi ve ondan Yahya adında bir çocuğu oldu. Bazı rivayetlerde Ümâme’nin hiç çocuğu olmadığı bildirilmektedir. Ümâme, Muğîre’nin nikahlısı olarak vefat etmiştir.
Rukiyye (Ra)
Cürcânî şunu yazmaktadır: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in kızları arasında en küçük olanıdır. Ama meşhur bir rivayette onun Zeyneb (ra)’dan sonra, peygamberlikten onüç yıl önce doğduğu belirtilmektedir. Önce Ebu Leheb’in oğu Utbe ile evlendi, İbni Sa’d bu evliliğin, peygamberlikten önce olduğunu yazmaktadır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in diğer kızı Ümmü Gülsüm de Ebu Leheb’in diğer oğlu Utbe ile evlenmiştir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesel-lem, peygamber olarak gönderilip de îslâm davetine başlayınca Ebu Leheb oğullarını çağırarak: “Eğer siz Muhammed’in kızlarından ayrılmazsanız, sizinle birlikte oturup kalkma bana haram olsun” demiş, iki oğlu da babalarının bu emrini yerine getirerek Hz. Peygamber’in mübarek kızlarını boşamışlardır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Rukiye’yi Hz. Osman’la evlendirmiştir.
Dolâbî, Hz. Osman ile onun cahiliye döneminde evlendiklerini yazmaktadır. Ama, bizzat Hz. Osman tarafından yapılan bir rivayette bu evliliğin islâm döneminde olduğu açıkça belirtilmektedir. Evlendikten sonra Hz. Osman (ra) Habeşistan’a hicret etti. Rukiyye de beraberindeydi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ondan uzun süre haber alamadı. Bir kadın gelerek; “Ben ikisini de gördüm” diye haber verince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem dua etti ve: “İbrahim ve Lut peygamberlerden sonra Osman hanımını yanına alarak hicret eden ilk kişidir” buyurdu. Habeşistan’da Rukiye’nin bir çocuğu oldu. Adını Abdullah koymuşlardı. Ama sadece altı sene yaşadı. Hz. Osman, Habeşistan’dan Mekke’ye geri döndü. Oradan da Medine’ye hicret etti. Rukiyye (ra) Medine’ye geldikten sora hastalandı. Bedir savaşı günlerindeydi. Ona bakmak ve yardım etmek için Osm..r (ra) savaşa katılamadı. Zeyd b. Hârise’nin Medine’ye gelerek zafer müjdesini verdiği gün Rukiyye (ra) vefat etti. Bedir savaşmdan dolayı Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onun cenazesine katılamadı.
Ümmü Gülsüm (Ra)
Ümmü Gülsüm lakabıyla ün salmıştır. Bedir savaşının olduğu Hicret’in ikinci yılında, Rukiyye (ra)’nın ölümünden sonra, Ümmü Gülsüm (ra) Hz. Osman ile evlendi.
Sahih-i Buhârî’de şöyle rivayet edilmektedir: “Hafsa (ra) dul kalınca babası Hz. Ömer (ra) onu Hz. Osman’la evlendirmek istedi. Hz. Osman’a haber gönderip teklifte bulundu. Fakat Hz. Osman tereddüt etti.” Diğer rivayetlerde ise şöyle denmektedir: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bunu haber alınca Hz. Ömer’e: “Ben sana Osman’dan daha iyi bir kimseyi haber veriyorum, Osman için ise senden daha iyi bir kimsenin kızını arıyorum. Sen kendi kızını benimle evlendir, ben de kendi kızımı Osman’la evlendireyim” buyurdu. Sonra evlilik oldu ve Ümmü Gülsüm (ra) Hz. Osman’la evlendi ve altı yıl boyunca onunla yaşadı. Hicret’in 9. yılının Şaban ayında vefat etti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem cenaze namazını kıldırdı. Hz. Ali de Fadl b. Abbas, Üsâme b. Zeyd’le birlikte cenazeyi kabre indirdi.
Fâtımatü’z-Zehrâ (Ra)
Adı Fâtuna, lakabı Zehra idi. Hangi yıl doğduğu hususunda farklı görüşler vardır. Bir rivayette peygamberliğin ilk yılında doğduğu bildirilmektedir. Ibn-i îshâk ise, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in îbrahim dışında bütün çocuklarının, peygamberlik gelmeden önce doğduğunu yazmaktadır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kırk yaşında peygamber olduğu için bazıları bu iki rivayeti birbiriyle karşılaştırarak; Hz. Fâtıma peygamberliğin ilk yılında doğmuş olmalıdır. Çünkü iki süre arasında uzun bir ara olduğundan bu rivayet farklılığı meydana gelmiş olacaktır, demektedirler, tbn Cevzî, peygamberlikten beş yıl Önce Kabe tamir edilirken doğdu, şeklinde yazmaktadır. Bazı rivayetlerde de peygamberlikten aşağı yukarı bir yıl önce doğdu denilmektedir.
Hz. Fâtıma’nın doğumunun peygamberliğin ilk yılında olduğunu doğru kabul edersek, Hicret’in ikinci yılında Hz. Ali ile evlendiği zaman on beş sene, beş ay, on-beş günlük bir yaşta olması gerekir. O zaman Hz. Ali’nin yaşı da yirmibir yıl beş ay içindeydi. Hz. Fâhma ile evlenmeyi, önce Ebu Bekir (ra) istemiş, sonra Hz. Ömer istemişti. Fakat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hiç cevap vermedi. Hz. Ali (ra) isteyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona; “Yanında mihir olarak verecek birşey var mı?” buyurdu. Hz. Ali, “Bir at ve zırhtan başka hiçbir şey yok,” deyince, “At savaşmak için sana lazım, zırhı sat” buyurdu. Hz. Osman (ra) bu zırhı dörtyüz seksen dirheme satm aldı ve Hz. Ali bu parayı Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in önüne koydu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Bilal’e çarşıdan güzel koku alıp getirmesini emretti. Nikah kıyıldı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in kızına bir elbise, iki el değirmeni, bir de güzel koku kutusu verdiği yazılmıştır. Ne ilginçtir ki bu iki eşya, onun hayatı boyunca yanından ayırmadığı eşyaları olarak kalmıştır.
Nikah kıyıldıktan sonra düğün merasimine sıra gelince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ali’ye: “Bir ev temin et” buyurdu. Nitekim Haris b. Nu-mân’ın evi ayarlandı ve Hz. Ali (ra), Hz. Fâtıma ile orada kaldı.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem daima Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın ilişkilerinde tatlılık meydana getirmeye çalışırdı. Nitekim Hz. Ali ve Hz. Fâtıma arasında, arasıra aile meselelerinden dolayı incinmeler oluyordu. O zaman Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ikisinin arasım düzeltiyordu. Bir keresinde yine böyle bir durumda Hz. Fâtıma’nın evine gitti ve aralarını düzeltip evden neşeli bir şekilde çıktı. Görenler, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e : Eve giderken bambaşka bir haldeydiniz ve hiç neşeniz yoktu. Şimdi neden bu kadar neşelisiniz?” diye sorduklarında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Benim için çok değerli ve sevimli olan iki insanın arasını düzelttim de o yüzden” buyurdu.
Bir keresinde Hz. Ali, Hz. Fâtıma’ya sert davrandı. O da kalkıp, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e şikayete gitti. Arkasından da Hz. Ali geldi. Hz. Fâtıma şikayetini yaptıktan sonra, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona; “Kızım! Hangi koca, eşinin yanında sessiz, sedasız durur. Sen bunu kendiliğinden anlamalısın” buyurdu. Bu sözün Hz. Ali üzerinde o kadar derin etkisi oldu ki Hz. Fâtı-ma’ya: “Bundan sonra, asla senin mizacına aykırı söz söylemeyeceğim” dedi.
Bir gün Hz. Ali ikinci bir evlilik yapmak istemiş, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunu haber alınca çok üzülmüş, hutbesini okurken şu sözleri söylemişti: “Kızım, benim ciğerpâremdir. Onu üzen, beni de üzer.” Bunu duyan Hz. Ali niyetinden vazgeçmiş, Hz. Fâtıma’nın hayatı boyunca başka bir kadınla evlenmemiştir.
Hz. Fâtıma’nın beş çocuğu olmuştur. Bunlar: Hasâ*h, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm, Zeyneb. Bunlardan Muhsin, çocukken ölmüştür. Diğerleri kendileriyle ilgili olaylardan dolayı şöhret kazanmışlardır. Hz. Fâtıma (ra) Hicret’in 11. yılında, babasının vefatından altı ay sonra ölmüştür. Hz. Fâtıma öldüğünde yirmi dokuz yaşındaydı. Zerkânf ye göre bu rivayet en doğru olanıdır. Hz. Fâtıma’run, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in peygamber olarak gönderildiği yıl doğduğunu kabul edersek, yirmidört yaşında ölmüş olması gerekir. Yirmidokuz yaşında öldüğünü kabul edersek, peygamberlikten beş yıl önce doğmuş olması gerekir.
İbrahim (As)
ibrahim, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in en küçük çocuğuydu. îbra-him Hicret’in 8. yılında, Mâriye’nin ikâmet ettiği Medine yakınındaki Aliye’de doğmuştur. İbrahim’in burada doğmasından dolayı yazlık gibi kullanılan Aliye bölgesine “ibrahim’in annesinin sayfiyesi” adı da verilmişti. Ebû Râfi’nin hanımı Selme, ibrahim’e süt anneliği yapmıştır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ibrahim’in doğumundan son derece memnun olmuş, doğumunun 7. gününde bir yemek vermiş, fukaraya sadaka dağıtmış ve ona ibrahim (as)’ın admı koymuştur. Bütün ensar kadınları, ibrahim’i emzirmek istemişler, fakat bu görev Ümmü Bürde Havle bn. Zeyd el-Ensarf ye verilmişti. Sahih-i Buhârî, Enes (ra)’dan naklederek, İbrahim’i Ümmü Seyf in emzirdiğini söylemiştir. Kadı îyâz, Ümmü Bürde ile Ümmü Seyf in aynı kadın olduğunu söyler ki bu da uzak bir ihtimal değildir. Hz. Peygaber salla İla hu aleyhi veseîlem arasıra süt annesine uğrayarak ibrahim’i görür, onu okşar ve öperdi. Ümmü Seyf’in kocası demirci olduğundan evinde çok duman olurdu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem çocuğunun hastalığından haberdâr olunca Abdurrahman b. Avf ile yanma gitmiş, oğlunun ölümün pençesinde kıvrandığını görerek üzülmüş ve ağlamıştı. Abdurrahman: “Ey Allah Resulü! Ne yapıyorsun öyle” demiş, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem de: “Şefkat nişlerim coştu” cevabını vermişti. Daha önce de söylediğimiz gibi yeri geldiği için yine söyleyelim: ibrahim’in ölümü sırasında güneş tutulmuş, insanlar güneşin de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in matemine katıldığını söylemiş, fakat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem bu iddiaları reddetmişti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem oğlunun cenaze namazını kıldırmış, Fadl b. Abbas ile Üsâme b. Zeyd cenazeyi kabre indirmişlerdi. Osman b. Maz’ûn da onun kabrinin yanına gömülmüştür. Hz. Peygamber kabrin başında ayakta duruyordu. Mezarın üzerine su serpilmiş ve orayı tanıtan bir işaret dikilmişti.
Ebu Dâvûd ile Beyhakî’nin bir rivayetlerine göre ibrahim, iki ay on gün yaşamıştır. Hicrî sekizinci yılın Zilhicce ayında doğmuştu. Bu rivayete göre Hicret’in 9. yılında vefat etmiş olmalıdır. Vâkıdî onun ölümü sırasında onbeş aylık olduğunu söyler. Diğerlerine göre ibrahim yirmi iki aylık iken ölmüştür. Hz. Aişe’nin rivayetine göre onyedi ya da onsekiz aylıkken vefat etti.