Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Çocuklarına Olan Sevgisi
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem çocuklarına büyük sevgi ve muhabbet gösterirdi. Bir sefere çıkacağı zaman son olarak Hz. Fâtıma’nın yanına gider, yolculuktan dönünce de ilk ziyaret edilme şerefine nail olan yine Hz. Fâtıma olurdu. Bir gün bir gazve için sefere gitti. Bu sırada Hz. Fâtıma, oğulları Hz. Hasan ve Hüseyin’e gümüşten birer bilezik yaptırdı. Kapıya de perde astırdı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem seferden geri döndüğünde her zamankinin aksine Hz. Fâtıma’nın evine gitmedi. Sebebini anlayınca Hz. Fâtıma perdeyi kaldırıp attı ve çocuklarının kollarındaki bilezikleri çıkarıp bir kenara koydu. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin ağlayarak Hz. Peygamber’in huzuruna geldiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadınlara özgü olan süslü gümüştan bilek kolyesini çarşıya gönderdi ve karşılığında fil dişinden erkek çocuklarına yakışan bir süs aldırdı ve torunlarına taktırdı.
Hz. Fâtıma (ra), ne zaman Hz. Peygamber’in huzuruna gelse Allah Resulü Yüce Peygamber ayağa kalkar, onun alnından öper ve yerini ona vererek oturturdu.
Ebu Katâde (ra) diyor ki: “Bir gün mescidde oturuyorduk. Hz. Peygamber, kızı Hz. Zeyneb (ra)’dan olan Ümâme omuzunda olduğu halde içeri girdi. Çocuk omuzunda durduğu halde namaz kıldı. Rükû ve secde yapacağı zaman çocuğu yere bırakıyor, ayağa kalkacağı zaman onu tekrar alıyordu.
Enes (ra) der ki: “Hz. Peygamber kadar ailesine düşkün bir kimseye rastlamadım. Oğlu ibrahim Medine’ye dört beş kilometre mesafede bulunan Avâlî denen yerde yetişiyordu. Onu görmek için Medine’den yaya gider gelirdi. İbrahim’in bulunduğu yer, demirci dükkanına bitişik olduğu için genellikle dumanlı olurdu, içeri girer, dadısının elindeki oğlunu alır, yüzünden öper tekrar Medine’ye geri dönerdi.
Bir gün Arap kabile resilerinden olan Akra’ b. Haris Hz. Peygamber’in huzuruna geldi. O sırada Hz. Peygamber torunu Hüsüyen’i (ra) kucağına almış okşuyor, öpüyordu. Akra’ bunu görünce; “Benim on çocuğum var, bugüne kadar hiçbirini öpmedim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Kim başkalarına acımazsa Allah Teâlâ da ona acımaz” buyurdu.
Hz. Peygamber torunları Hasan ile Hüseyin’e son derece düşkündü. Onlar için “Benim gül demetim” derdi. Hz. Fâtıma (ra)’nm evine her gidişinde, “Çocuklarımı getirin” derdi. Hz. Fâtıma çocuklarını getirince Hz. Peygamber onları koklar, kucağına bastırırdı.
Bir keresinde Hz. Peygamber mescidde hutbe okuyordu, Hz. Hasan ile Hüseyin (ra) kırmızı elbise giymiş olarak geldiler. Çok küçük oldukları için her adımda sendeliyorlardı. Hz. Peygamber kendini tutamadı, minberden inerek kucağına aldı ve önüne oturttu. Sonra; “Allah Teâlâ “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır” (Enfâl 8/28) buyurarak Allah ne kadar doğru buyurmuştur” dedi. Her zaman “Hüseyin benim ben de Hüseyin’im. Allah Hüseyin’i seveni sever” buyururdu.
Bir keresinde ya Hz. Hasan, ya da Hüseyin (ra) Hz. Peygamber’in kucağma oturmuştu. Biri, Hz. Hüseyin’e hitaben; “Amma da binek bulmuşsun ha!” dedi. Hz. Peygamber ona karşılık; “Ama binen de nasıl ya!” buyurdu.
Bir gün Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin —râvi hangisi olduğunu hatırlamamaktadır— Hz. Peygamber’in ayağına ayağını koymuş duruyordu. Hz. Peygamber “Yukarı tırman” buyurdu. Hz. Hasan da Allah Resûlü’nün göğsüne ayağmı koydu. Allah Resulü onu yüzünden öperek, “Ey Rabbim! Ben onu seviyorum sen de sev” buyurdu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir yere davete gidiyordu. Yolda Hüseyin (ra)’m oynadığmı gördü, ona doğru ilerleyerek kollarını açtı. Gülerek Hz. Hüseyin’in arkasından gidiyor ve onu tutmak istiyor, Hz. Hüseyin de bir taraftan Hz. Peygamber’e doğru gelir gibi yaparak kaçıyordu. Sonunda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu yakaladı. Bir elini boynuna öbür elini başına koyarak kucağına bastırdı. Sonra da: “Hüseyin benimdir, ben Hüseyininim” buyurdu.
Çok kere Hz. Hüseyin’i kucağına alır ve ağzmı onun ağzına dayayarak; “Ey Rabbim ben onu seviyorum, onu seveni de seviyorum” buyururdu.
Damadı —Zeyneb (ra)’nın kocası— Bedir’de esir edilerek Medine’ye getirildiğinde kurtuluşu için gereken fidye parasını veremedi. Bu paranm gönderilmesi için evine, Mekke’ye haber gönderdi. Zeyneb (ra) henüz o sıralarda evli olup Mekke’de kaldığından boğazındaki gerdanlığı fidye olarak Medine’ye gönderdi. Bu gerdanlığı annesi Hz. Hatice (ra) evlenirken Zeynep’e (ra) çeyiz olarak vermişti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gerdanlığı görünce bir hoş oldu ve gözlerinden yaşlar süzülüp indi. Sonra Sahabe-i kirama; “Eğer razı olursanız, bu gerdanlığı Zeynep’e geri göndereyim” buyurdu. Hepsi bunu memnuniyetle kabul ettiler. Hz. Peygamber de hiç unutmadığı vefakâr eşinin, kızına verdiği hatırayı Mekke’ye geri göndertti.
Zeynep (ra)’nrn küçük kızının adı Ümâme idi. Hz. Peygamber onu çok seviyordu. Namaz kılarken bile onu yanından ayırmazdı. Allah Resulü namaz kılarken Ümâme, O’nun sırtına biner, rükûya eğildiği sırada Hz. Peygamber de onu yere indirirdi. Kalkarken de, yine Hz. Peygamberdin sırtına binerdi. Rivayetlerde kullanılan kelimelerden Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bizzat kendisinin onu omuzlarına bindirdiği ve indirdiği anlaşılmaktadır. Ama tbn-i Kayyım; “Bu, amel-i kesir —namazı bozacak noktaya varan aşırı hareketler— kapsamına girmektedir. O yüzden çocuğun kendisi binmiş olmalıdır. Hz. Peygamber de engellemeye çalışmış olmalıdır” diye yazmaktadır.
Allah Resûlü’nün işte bu kız torunu son nefeslerini veriyordu. Zeynep (ra) babasının gelmesi için haberci gönderince Allah Resulü hemen gitti. Çocuk o vaziyette iken Hz. Peygamberin kucağına kondu. Allah Resulü onu o halde görünce gözlerinden yaşlar aktı. Sa’d (ra); “Ey Allah Resulü! Ne yapıyorsunuz?” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Bu, merhamet duygusudur ki Allah Teâlâ onu kullarının kalplerine koymuştur” buyurdu.
Hz. Peygamberin oğlu İbrahim’in vefatında da Hz. Peygamber gözleri yaşlı olarak şöyle buyurmuştu: “Gözler yaş akıtır, gönül üzülür fakat biz ağzımızla Rab-bimiz’in hoşuna giden sözleri söyleriz.” Bu sevgi ve muhabbet sadece kendi aile fertlerine ve yakınlarına özgü değildi. Aksine kimin çocuğu olursa olsun bütün küçüklere karşı içten gelen derin bir şefkat ve sevgisi vardı.