BÜYÜK VE KÜÇÜK ABDESTLE İLGİLİ MESELELER
3480 – Ümmü Kays Bintu Miksan radıyallahu anha anlatıyor: “Ben, henüz yemek yemeyen küçük bir oğlumla Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gitmiştim. Varınca, çocuğu kucağına oturttu. Derken çocuk elbisesine akıttı. Su getirtip elbisesine serpti, fakat yıkamadı.”
Bir rivayette: “…çileti” denmiştir.
Buhari, Vudü 59; Müslim, Taharet 103, (287); Muvatta, Taharet 110, (1, 64); Ebu Davud, Taharet 139, (374); Tirmizi, Taharet 54, (71); Nesai, Taharet 189, (1, 157).
3481 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Biz, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte mescidde otururken bir bedevi çıkageldi. Durup mescidin içine akıtmaya başladı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın Ashab’ı kalkıp:
“Dur! dur!” diyerek (üzerine yürümeye) kalktılar ki Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm müdahale etti:
“Kestirmeyin, bırakın tamamlasın.” Ashab müdahale etmedi, adam da ihtiyacını tamamladı. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, adamı yanına çağırdı ve:
“Bu mescidler, idrar ve pislik bırakma yeri değildir. Allah’ın zikredildiği yerlerdir. Buralarda namaz kılınır. Kur’an okunur” dedi. Sonra cemaatten birine bir kova su getirmesini emretti. Kova gelince sidiğin üzerine boşalttı.”
Buhari, Vudü 57, 58, Edeb 35; Müslim, Taharet 99, (284); Nesai, Taharet 45, (1, 48).
3482 – Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mescidde otururken, bir bedevi girip iki rek’at namaz kıldı. Sonra da şöyle dua etmeye başladı: “Allah’ım, bana da, Muhammed’e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!”
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm atılıp:
“Geniş alanı darattın!” dedi. Derken adam hemen kalkıp mescidin içine akıtmaya başladı. Halk da hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onları yasaklayıp:
“Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!” ferman buyurdular.”
Buhari, Vudü 58; Ebu Davud, Taharet 138, (380); Tirmizi, Taharet 112, (147); Nesai, Taharet 45, (1, 48, 49).
3483 – Ebu Davud’un diğer bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Üzerine akıttığı toprağı alın ve onu atın, yerine su dökün!”
Ebu Davud der ki: “Bu rivayet mürseldir. Çünkü İbnu Ma’kıl, Resûlullah’la karşılaşmadı.”
Ebu Davud, Taharet 138, (381).
3484 – Ebu Abdullah el-Cüşemi anlatıyor: “Bize Cündüp radıyallahu anh anlattı ve dedi ki: “Bir bedevi geldi. Devesini önce ıhtırdı, sonra bağladı. En sonra mescide girip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın arkasında namaz kıldı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm selam verince, bedevi bineğinin yanına gelerek bağını çözüp, üzerine bindi. Sonra da seslice şöyle duada bulundu:
“Allahım, bana ve Muhammed’e rahmet et. Rahmetimizde bir başkasını bize ortak kılma!” Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm müdahale edip:
“Bunu mu, yoksa devesini mi, hangisini daha şaşkın görüyorsunuz? Ne söylediğini duymadınız mı?” buyurdular. Oradakiler: “Evet! duyduk” dediler.”
Ebu Davud, Edeb 42, (4885).
3485 – Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: “Bir kadın bana: “Ben eteğimin zeylini fazla uzatıyorum ve pis yerlerde de yürüyorum? (Bu hususta ne dersiniz?)” diye sordu. Ben de ona Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın:
“(Pis yerlere değen eteği) ondan sonrası temizler” dediğini söyledim.”
Muvatta, Taharet 16, (1, 24); Ebu Davud, Taharet 140, (383); Tirmizi, Taharet 109, (143).
3486 – Ebu Davud’un bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: “Beni Abdu’l-Eşhel’den bir kadın anlatıyor:
“Ey Allah’ın Resûlü dedim. Bizim, mescide giden yolumuz pis kokulu (topraktır). Yağmur yağınca ne yapalım?”
“Sizinkinden sonra, ondan daha temiz bir yol yok mu?” diye sordu. “Evet!” deyince:
“İşte bu öbürünü telafi eder, (temizler)!” buyurdu.”
Ebu Davud, Taharet 140, (384).
3487 – Yine Ebu Davud’da Ebu Hüreyre’den bir rivayet şöyle: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sizden biri, ayakkabısıyla bir pisliğe basarsa, bilesiniz, toprak onu temizler.”
Ebu Davud, Taharet 141, (385, 386).
3488 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma diyor ki: “Elbisen yaş bir pisliğe değdi ise veya öylesi bir necasete ayakkabınla bastı isen, o pisliği su ile yıka. Pislik kuru ise, bir beis yok.”
Rezin tahric etmiştir.
MENİ
3489 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın elbisesine bulaşan meniyi yıkıyordum. O, elbisesinde ıslak kısım (kurumamış) olduğu halde namaza giderdi.”
Buhari, Vudü 64, 65; Müslim, Taharet 108, (289); Ebu Davud, Taharet 136, (371, 372, 373); Tirmizi, Taharet 85, 86, (117, 118); Nesai, Taharet 187, 188, (1, 156).
3490 – Müslim’in bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: “Hz. Aişe radıyallahu anhâ’ya bir zât misafir oldu. Adam sabahleyin, elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Aişe ona:
“Sana, (meni) bulaşan yeri (gördüysen) orasını yıkaman kâfi idi, göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın elbisesinden (meni bulaşığını) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, (bir de yıkamaksızın) onun içinde namaz kılardı.”
Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: “İyi biliyorum kurumuş meni bulaşığını Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın çamaşırından tırnağımla kazıyarak çıkarıyordum.”
Müslim, Tahâret 105, 109, (288, 290).
3491 – Yahya İbnu Abdirrahman İbni Hatıb’ın anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh’la -içerisinde Amr İbnu’l-As radıyallahu anh’ın da bulunduğu bir cemaatle birlikte umre yapmıştır -sefer esnasında su kaynaklarından birine yakın olan bir yolda Hz. Ömer, sabaha doğru mola verdi. (Herkes gibi kendisi de yattı. Bu esnada) ihtilam oldu. Sabah olunca kafilede, (yıkanması için yeterli) su bulunamadı. Hayvanına binip (yakınındaki) suya kadar geldi. Derhal bu ihtilamdan kalan meni bulaşığını yıkamaya başladı. Derken ortalık ağardı. Amr İbni’l-Âs radıyallahu anh, Hz. Ömer’e:
“Sabah oldu. Yanımızda temiz elbise var, şu elbiseni (yıkamayı) bırak, bilahare yıkanır” dedi. Ancak Hz. Ömer kendisine:
“Ey İbnu’l-Âs, hayret doğrusu! Yani sen elbise buldun diye herkes elbise mi bulacak? Allah’a yemin olsun ben senin söylediğini yapsam bu bir sünnet olur. Hayır, ben gördüğüm (meniyi) yıkarım ve görmediğime de su çiler (temizlenmiş addeder)im!” dedi.”
Muvatta, Tahâret 83, (1, 50).
3492 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ buyurmuştur ki: “Meni, sümük menzilesindedir. Öyleyse bunu kendinden, izhir otuyla da olsa sil at!”
Tirmizi, Tahâret 86, (117).
HAYIZ KANI
3493 – Esmâ Bintu Ebi Bekr radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Bir kadın Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek:
“(Ey Allah’ın Resülü!) Birimizin çamaşırına hayız kanı bulaşınca ne yapmalıdır?” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Önce kazır, sonra parmak ucuyla bulaşan yeri yıkar, sonra da (kan görülmeyen yere) su çiler” buyurdu.”
Buhari, Hayz 9, Vudü 63; Müslim, Tahâret 110, (291); Muvatta, Tahâret 103, (1, 60, 61); Ebu Dâvud, Tahâret 132, (360, 361, 362); Tirmizi, Tahâret 104, (138); Nesâi, Tahâret 185, (1, 155).
3494 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “(Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’ın zevceleri olan) bizlerden her birinin, içinde hayız olduğu bir tek elbisesi vardı. Ona hayız kanı değecek olsa, onu tükrüğü iIe ıslatır, sonra onu tırnağı ile ovalar (yıkar)dı” dedi.”
Buhari, Hayz 11; Ebu Dâvud, Tahâret 132, (352, 364).
3495 – Buhari’nin bir diğer rivâyeti şöyle: “(Hz. Aişe) dedi ki: “Bizden biri hayız olur, sonra temizlenince, (bulaşma) kanı, elbisesinden kazır ve elbisenin geri kısmına su serper sonra da içinde namaz kılardı.”
Buhari, Hayz 9; Ebu Dâvud, Tahâret 107, (269),132, (357),142, (388); Nesâi, Tahâret 179, (1,150, 151).
KÖPEK VE DİĞER HAYVANLAR
3496 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Bir kaba, köpek banmışsa, onun temizlenmesi, yedi kere su ile yıkanmasına bağlıdır, hatta bunların ilki toprakla olmalıdır.”
Buhari, Vudü 33; Müslim, taharet 97, (279); Muvatta, Taharet 35, (1, 34); Ebu Davud, Taharet 37, (71, 72, 73); Tirmizi, Taharet 68, (91); Nesai, Miyah 7, (1, 176, 177).
3497 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Köpekler Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm devrinde mescidin içinde gidip gelirlerdi. Bu sebeple mescidi yıkamak için içine su serpmezlerdi.”
Buhari, Vudû 33; Ebu Davud, Taharet 139, (382).
3498 – Kebşe Bintu Ka’b İbnu Malik -ki, İbnu Ebi Katade’nin nikahı altında idi- anlatıyor: “Ebu Katade radıyallahu anh yanıma girdi. Kendisine abdest suyu hazırladım. Bu sırada, sudan içmek üzere bir kedi geldi. Ebu Katade kabı uzattı, kedi içti.”
Kebşe sözlerine devamla der ki: “Ebu Katade kendisine bakmakta olduğumu gördü ve:
“Ey kardeşimin kızı, buna hayret mi ediyorsun?” dedi. Ben de:
“Evet!” demiş bulundum. Bunun üzerine:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Kedi necis değildir. Kedi sizin etrafınızda çokça dolaşır” buyurdular.” dedi.”
Muvatta, Taharet 13, (1, 23); Ebu Davud, 38, (75); Tirmizi, Taharet 69, (92); Nesai, Taharet 54, (1, 55).
3499 – Dâvud İbnu Sâlih İbni Dinâr et-Temmâr, annesinden anlatıyor: “Efendim beni, Hz. Aişe radıyallahu anhâ’ya bir miktar yemekle gönderdi. Gelince Hz. Aişe’yi namaz kılıyor buldum. Bana, elimdekini koymamı işâret etti. (Ben de bıraktım). Ancak bir kedi gelerek üzerinden yedi.
Hz. Aişe radıyallahu anhâ, namazından çıkınca, kedinin yediği yerden yemeği (bir miktar) yedi. Sonra da şu açıklamayı yaptı: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam: “Kedi necis değildir, o sizi çokça dolaşan birisidir” demişti. Ben ayrıca, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın kedinin artığıyla abdest aldığını gördüm.”
Ebu Dâvud, Tahâret 38, (76).
3500 – Meymune radıyallahu anha anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a yağa düşen fareden soruldu. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Onu ve etrafındaki kısmı atın, yağınızı yiyin buyurdu.”
Buhari, Vudü 67, Zebâih 34; Muvatta, İsti’zân 20, (2, 971, 972); Ebu Dâvud; Et’ime 48, (3841, 3843); Tirmizi, Et’ime 8, (1799); Nesâi, Fera’ ve’I-Atire 15, (7, 178).
3501 – Ebu Dâvud’un Ebu Hüreyre’den kaydettiği bir rivâyette şöyle gelmiştir: “(Eğer yağ) donmuşsa fareyi ve etrafındaki yağı kaldırıp atın, yağ sıvı ise, artık ona yemek niyetiyle) yaklaşmayın.”
3502 – Yine Ebu Dâvud’da Ebu Sa’id radıyallahu anh’tan kaydedilen bir rivâyette denir ki: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir koyunu beceriksizce yüzmekte olan bir köleye uğramıştı. Ona:
“Çekil de sana göstereyim!” dedi. Derhal elini deri ile et arasına soktu. Elini, bütün kolu koltuğa kadar derinin altında kalacak şekilde ilerletti. Sonra gidip abdest almadı halka namaz kıldırdı..”
Bir rivâyette, “Yani suya değmedi” ziyâdesi vardır.
Ebu Dâvud, Tahâret 73, (185).
DERİLER
3503 – Mersed İbnu Abdillah el-Yezni anlatıyor: “İbnu Ya’le es-Sebâ’i’nin üzerinde bir kürk gördüm ve elimle dokundum. Bana:
“Kürke niye elini değdin?” dedi. Ben bu hususta İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ’ya sordum ve dedim ki: “Biz Mağrib’te yaşıyoruz. Bizimle birlikte Berberiler ve Mecusiler de var. Onlar bize kestikleri koyunu getiriyorlar. Kestiklerini yemiyoruz. Bize, içerisine iç yağı konmuş deriden mâmul dağarcık getiriyorlar (bunu kabul edelim mi)?” İbnu Abbâs cevaben dedi ki:
“Bundan biz de Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a sormuştuk:
“Derinin debbağlanması onun temizliğidir” buyurdular.”
Müslim, Hayz 106, (366); Muvatta, Sayd 17, (2, 498); Ebu Dâvud, Libâs 41, (4123); Tirmizi, Libâs 7, (1723); Nesai, Fera’ ve’l-Atire 9, (7, 173).
Nesâi’nin bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: “Onların, içerisinde süt ve su bulunan kırbaları (deriden mâmul su kapları) var…” gerisi yukarıdaki gibi.
3504 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, ölmüş (ve terdekilmiş) bir koyuna rastlamıştı.
“Bunun derisinden faydalanmıyor musunuz?” buyurdular. Oradakiler:
“Ama bu meytedir (leşdir, istifâdesi câiz değildir)” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Meytenin yenmesi haramdır!” buyurdular.”
Bir başka rivâyette: “Bunun derisini alıp, debbağlayarak istifâde etmiyor musunuz?” demiştir.
Buhari, Büyü 101, Zekât 61, Zebâih 30; Müslim, Hayz 100, 103, 104, (363, 364, 365); Muvatta, Sayd 16, (2, 98); Ebu Dâvud, Libâs 41, (4120, 4121); Tirmizi, Libâs 7, (1727); Nesâi, Fera’ ve’l-Atire 9, (7, 171, 172).
3505 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a meytenin zekâtından (kendiliğinden ölen hayvanın derisinin nasıl temiz kılınacağından) sorulmuştu.
“Meytenin zekâtı (temiz kılınması) onun debbağlanmasıdır” diye cevap verdi.”
Muvatta, Sayd 18, (2, 498); Ebu Dâvud, Libas 41, (4124); Nesâi, Fera’ ve’l-Atire 9, (7, 174).
3506 – Sevde Bintu Zeme’a radıyallahu anhâ anlatıyor: “Bizim bir koyunumuz öldü. Derisini debbağladık. Sonra eskiyinceye kadar içerisinde nebiz yaptık.”
Buhari, Eymân 21; Nesâi, Fera’ ve’I-Atire 9, (7, 173).
3507 – Abdullah İbnu Uşeym radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ölümünden bir ay önce Cüheyne kabilesine şöyle yazdı:
“Meytenin ne deri ne de sinirinden istifâde etmeyin.”
Ebu Dâvud, Libâs 42, (4127, 4128); Tirmizi, Libâs 7, (1729); Nesâi, Fera’ ve’l-Atire 10, (7, 175).
Tirmizi’nin rivâyetinde: “Ölümünden iki ay önce…” şeklinde gelmiştir.
3508 – Hz. Üsâme radıyallahu anh der ki: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm yırtıcı hayvanların derilerini kullanmayı yasakladı.”
Ebu Dâvud, Libâs 43, (4132); Tirmizi, Libâs 37, (1771); Nesâi, Fera’ve’l-Atire 12, (7, 176).
İSTİNCANIN ADABI
3509 – Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte idim. Aleyhissalâtu vesselâm küçük abdest bozmak ihtiyacını duymuştu. Hemen bir duvarın dibine, kumlu toprak bulunan bir noktaya gelip abdest bozdular. Sonra da:
“Sizden biri, küçük abdest bozmak isteyince bevli için uygun bir yer arasın!” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Tahâret 2, (3).
3510 – Mugire İbnu şu’be radıyallahu anh anlatıyor: “Resüllullah aleyhissalatü vesselâm kazayı hâcet için gidince, yoldan uzak olurdu.”
Ebu Dâvud, Tahâret 1, (1); Tirmizi, Tahâret 16, (20); Nesâi, Tahâret 16, (1, 18, 19).
3511 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: “İki lânetten korkun!” buyurdular. Ashab:
“İki lânet de nedir?” diye sorunca, açıkladılar:
“İnsanların yollarına abdest bozanla, gölgelerine abdest bozanlardır!”
Müslim, Tahâret 68, (269); Ebu Dâvud, Tahâret 14, (25).
3512 – Yine Ebu Davud, Hz. Mu’âz radıyallahu anh’tan şu rivâyeti kaydetmiştir: “Lânete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının: Su yollarına, işlek yollara ve gölgeliklere.”
Ebu Dâvud, Tahâret 14, (26).
3513 – Abdullah İbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm (yer üzerindeki haşerat) deliklerine akıtmayı yasakladı.”
Katâde’ye: “Bu deliklere akıtmak niye mekruh kılındı?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
“Bunların cinlere ait meskenler olduğu söyleniyordu.”
Ebu Dâvud, Tahâret, 16, (29); Nesâi, Tahâret 30; (1, 33, 34).
3514 – Abdullah İbnu Mugaffel radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sizden kimse hamam yaptığı yere akıtmasın. Zirâ vesveselerin çoğu bu yüzden hâsıl olur.”
Ebu Dâvud, Tahâret 15, (27); Tirmizi, Tahâret 17, (21); Nesâi, Tahâret 32, (1, 34).
Ebu Dâvud’un rivâyetinde şu ziyâde var: “…sonra dönüp içinde yıkanacaktır.”
3515 – Ümeyme Bintu Rukiyye radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın karyolasının altında bulundurduğu hurma küttüğünden bir çanağı vardı. Geceleyin ona küçük abdest bozardı.”
Ebu Dâvud, Tahâret 13, (24); Nesai, Tahâret 28, (1, 31).
3516 – Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Helâya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönmeyin. Fakat yüzünüzü doğuya ve batıya dönderin.”
Ebu Eyyüb der ki: “Şam’a gelince helâların yönlerinin hep kıble cihetine inşa edildiğini gördük. Onları (kullanırken yönümüzü yan çeviriyor, ayrıca Allah’tan mağfiret de diliyorduk.”
Buhari, Vudü 11, Salât 29; Müslim, Tahâret 59, (264); Ebu Dâvud, Tahâret 4, (9) ; Tirmizi, Tahâret 6, (8); Nesâi, Tahâret 19, 20, 21, (1, 21, 22, 23).
3517 – İmam Mâlik’in bir rivâyeti şöyledir: “Ebu Eyyub radıyallahu anh Mısır’da iken demiştir ki: “Vallahi bu kiryas denen kenefleri nasıl kullanacağımı bilemiyorum. Zirâ Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Biriniz büyük veya küçük abdest bozunca kıbleye yönelmesin, arka fercini de çevirmesin” demişti.”
Muvatta, Kıble 1, (1, 193).
3518 – Mervân el-Asgar anlatıyor: “İbnu Ömer radıyallahu anhümâ’yı devesini kıble istikametine ıhtırmış, sonra onun duldasına çömelip deveye doğru yönelerek akıtıyorken gördüm. Kendisine:
“Ey Ebu Abdirrahmân, bu tarz akıtmaktan nehyedilmedik mi?” dedim.
“Evet, ama bundan, açık arazide nehyedildik. Seninle kıble arasında sana perde olan bir şey varsa bu durumda akıtmanda bir beis yok!” dedi.”
Ebu Dâvud, Tahâret 4, (11).
3519 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Bir ihtiyacım için, (bir gün kız kardeşim Hz.) Hafsa radıyallahu anhâ’nın evinin damına çıkmıştım. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ı, yüzünü Şam’a, arkasını da kıbleye çevirmiş olarak kaza-yı hâcet yapıyor gördüm.”
Buhari, Vudü 12, 14, Humus 4; Müslim, Tahâret 62, (266); Muvatta, Kıble 3, (1, 193, 194); Ebu Dâvud, Tahâret 5, (12); Tirmizi, Tahâret 7, (11); Nesâi, Tahâret 22, (1, 23).
3520 – Müslim’in bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: “Abdullah anlatıyor: “Halk: “Kaza- yı hâcet için çömelince ne kıbleye karşı ne de Mescid-i Aksa’ya yönelme” demektedir. Halbuki ben, bir işim için Hafsa radıyallahu anhâ’nın evinin damına çıkmıştım..” Gerisi aynen devam eder.
Müslim, Tahâret 61, (266).
3521 – Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraber idim. Bir kavmin küllüğüne gelince durup, ayakta küçük abdest bozdu.”
3522 – Ebu Vâil’den şelen bir rivâyet şöyle: “Ebu Musa radıyallahu anh küçük abdest hususunda çok titiz davranır (üzerine sıçrantı değmemesi için âzami gayreti gösterirdi. O kadar ki,) küçük abdestini bir şişe içerisine bozar ve:
“Beni İsrâil’den birinin bedenine sidik değecek olsa, adam kirlenen derisini bıçakla kazırdı” derdi.
(Bunu işiten) Huzeyfe radıyallahu anh dedi ki: “Arkadaşınızın titizliği bu kadar ileri götürmemesini tercih ederim. Ben, ResülulIah aleyhissalâtu vesselâm’la bir beraberliğimizi hatırlıyorum. Beraber yürüyorduk. Derken bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne rastladık. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, tıpkı sizden birinin ayakta bevletmesi gibi durup ayakta bevletti. Ben bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim. Bana yakın durmamı işâret buyurdu. Geri gelip, hemen arkasında dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim.”
Buhari, Vudü 62, 60, 61, Mezâlim 27; Müslim, Tahâret 73, 74, (273); Ebu Dâvud, Tahâret 12, (23); Tirmizi, Tahâret 9, (13); Nesâi, Tahâret 24, (3, 25).
3523 – Nâfi rahimehullah anlatıyor: “İbnu Ömer radıyallahu anh’ı ayakta bevlederken gördüm.”
Muvatta, Tahâret 112, (1, 65).
3524 – Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Ben ayakta abdest bozarken, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm beni gördü ve:
“Ey Ömer, ayakta akıtma” buyurdu. Ondan sonra hiç ayakta akıtmadım”
3525 – Ubeydullah, Nâfi’den, o da Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhümâ’dan anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh: “Ben müslüman olduğum zamandan beri ayakta abdest bozmadım!” demiştir.”
Tirmizi, Tahâret 8, (12).
Tirmizi: “Bu, Hz. Ömer’den daha sıhhatli olan rivayettir. Önceki rivâyet zayıftır” der. Keza ilaveten der ki: “Ayakta abdest bozma yasağı te’dib içindir, tahrim için değil.” Yine der ki: “İbnu Mes’ud radıyallahu anh’tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Kişinin ayakta akıtması, nefsine karşı işlediği bir kabalıktır.”
3526 – Hz. Aişe radıyallahu anh’dan rivâyete göre şöyle derdi: “Size kim, Resülullah aleyhissalatu vesselâm’ın ayakta bevlettiğini söylerse, sakın onu tasdik etmeyin. O, daima çömelerek abdest bozardı.”
Tirmizi, Tahâret 8, (12); Nesâi, Tahâret 25, (1, 26).
3527 – Abdullah ibnu Ca’fer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Bir gün Resulullah aleyhissalâtu vesselâm beni, bineğinin terkisine bindirdi. Bana halktan kimseye söylemiyeceğim bir sözü sır olarak söyledi. Resülullah aleyhissâlatü vesselâm’ın kaza-yı hâcet için perdelendiği şeylerin O ‘na en hoş geleni ya bir tümsek veya bir hurma kümesiydi.”
Müslim, Hayz 79, (342); Ebu Dâvud, Cihâd 47, (2549).
3528 – Abdurrahman İbnu Hasene radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde kalkan gibi bir şey olduğu halde bize doğru geldi ve onu yere bıraktı. Sonra onun gerisine çömelip ona doğru küçük abdest bozdu. Yanımızdakilerden biri: “(Resülullah’a) bakın, tıpkı kadınlar gibi abdest bozuyor” dedi. Aleyhissalatu vesselâm bu sözü işitmişti.
“Beni İsrâil’in arkadaşının başına geleni işitmedin mi” dedi ve devam etti: “Onlara idrar bulaşınca, bıçakla idrarın değdiği yeri kazıyorlardı. Arkadaşları onları bu tatbikattan yasakladı. Bu adam, yasaklaması sebebiyle kabrinde azaba uğradı.”
Ebu Dâvud, Tahâret 11, (22); Nesâi, Tahâret 26, (1, 26-28).
3529 – Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, şöyle demişti: “İki kişi beraberce helaya gidip, avretleri açık kaza-yı hacet ederken konuşmasınlar. Zirâ Allah Teâla Hazretleri, bu hale gadab eder.”
Ebu Dâvud, Tahâret 7, (15).
3530 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kaza-yı hacette bulunmak istediği zaman yere yaklaşıncaya kadar elbisesini kaldırmazdı.”
Ebu Dâvud, Taharet 6, (14); Tirmizi, Tahâret 10, (14).
3531 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim yüzüne sürme çekerse teklesin. Bu sözümü kim tutarsa işi en güzel şekilde yapmış olur, tutmayana bir mahzur yok. Kim abdest bozduktan sonra taş kullanarak temizlenirse teklesin. Kim böyle yaparsa güzel yapar, kim, de yapmazsa bir mahzur yok. Kim yemek yer ve dişlerinin arasından bir şey çıkarırsa onu dışarı atsın, kim de diliyle çıkarmışsa onu yesin. Kim bu söylediğimi yaparsa güzel yapar, kim de yapmazsa bir mahzur yok. Kim helaya giderse (imkân nisbetinde) tesettürde bulunsun, (kuytu bir yer) bulamazsa, hiç olmazsa kum (taş vs., den) bir tümsek yapıp ona arkasını dönsün, zira şeytan, insanoğlunun makadlarıyla (oturak kısmıyla) oynar. Kim bunu yaparsa en güzelini yapmış olur, yapamayana bir beis yok.”
Ebu Dâvud, Taharet 19, (35).
3532 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm abdest bozmak isteyince, hiç kimsenin göremeyeceği kadar uzaklara giderdi.”
Ebu Dâvud, Tahâret 1, (2).
3533 – Hz. Selmân radıyallahu anh’ın anlattığına göre, müşrikler kendisine: “Sizin arkadaşınızın (Aleyhissalâtu vesselâm) sizlere helâda abdest bozmayı bile öğrettiğini görüyoruz” demişlerdir. O da onlara Şöyle cevap vermiştir:
“Evet, doğrudur. Resülümüz aleyhissalâtu vesselâm, bizi sağ elimizle istimca yapmaktan nehyetti, büyük veya küçük abdest bozarken, kıbleye yönelmekten de nehyetti. Abdest bozduktan sonra istinca ederken kurumuş hayvan mayısını veya kemiği kullanmamızı da nehyetti ve dedi ki:
“Sizden kimse, üç taştan daha azı ile istinca etmesin.”
Müslim, Tahâret 57, (262); Tirmizi, Tahâret 12, (16); Ebu Dâvud, Tahâret 4, (7); Nesâi, Tahâret 37, 42, (1, 38, 39, 43).
3534 – Yine Müslim’de Hz. Câbir’den gelen bir rivâyet şöyle:
“Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz istincada taş kullanırsa teklesin.”
Müslim, Tahâret 24, (239).
3535 – Ebu Katâde radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz bevlederken zekerini sağ eliyle tutmasın, sağ eliyle istinca etmesin, (su içerken) kabın içine solumasın”
Buhari, Vudü 18, 19, 25; Müslim, Tahâret 63, (267); Ebu Dâvud, Tahâret 18, (31); Tirmizi, Tahâret, 11, (15); Nesâi, Tahâret 23, 42, (1, 25, 43).
3536 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın sağ eli, suyuna ve yiyeceği (ne değmek) içindi. Sol eli de istinca ve kirletme hâsıl edecek şeyler içindi.”
Ebu Dâvud, Tahâret 18, (33).
3537 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Osman radıyallahu anh’ı işittim. Diyordu ki: “Resülullah’a biatta kullandığım sağ elle, müslüman olduğum o günden beri zekerime hiç değmedim.”
Bu söz, “O, sağ eliyle hiç istincada bulunmamıştır” şeklinde tefsir edilmiştir.
Rezin tahriç etmiştir. İbnu Mâce, Tahâret 15, (311).
3538 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm helâya girince yüzüğünü çıkarırdı.”
Ebu Dâvud, Tahâret 10, (19); Tirmizi, Libâs 16, (1746); Nesâi, Zinet 54, (8, 178).
3539 – Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm helâya girince: “Allahümme inni eüzü bike mine’I-hubsi ve’l-habâis. (Ya Rabbi! Pislikten ve pislenmekten sana sığınırım)” derdi.”
Ebu Dâvud, Tahâret 3, (4).
3540 – Bir rivâyette şöyle gelmiştir: “(Resülullah aleyhissalâtu vesselâm) buyurmuştur ki: “Şu kenefler, (cin ve şeytanların) hazır bulundukları yerlerdir. Öyleyse biriniz helâya girince: “Eüzu billahi mine’l-hubsi ve’I- habâis” (Pislikten ve pislenmekten Alllah’a sığınırım) desin.”
Ebu Dâvud, Tahâret 3, (6).
İSTİNCADA KULLANILAN ŞEYLER
3541 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kaza-yı haceti için çıktığı zaman ben ve bizden (Ensardan bir gulam (oğlan), O’nu takip ederdik. Beraberimizde, istinca etmesi için su kabı olurdu.”
Buhari, Vudü 16, 15, 17, 56, Salât 93; Müslim, Tahâret 70, (271); Ebu Dâvud, Tahâret 23, (43); Nesâi, Tahâret 41, (1, 42).
3542 – Cebir radıyallahu anh anlatıyor: Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte idim. Helaya gitti ve kaza-yı hacette bulundu sonra: “Ey Cabir suyu getir!” diye ferman etti. Ben de suyu götürdüm, eliyle istinca etti. Sonra elini yere sürttü.”
Nesai, Taharet 43, (1, 45); İbnu Mace, Taharet 29, (358).
3543 – Süfyan İbnu ‘l-Hakem veya Hakem İbnu Süfyan es-Sakafi anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bevledince abdest alır ve (istincada) su kullanırdı.”
Ebu Dâvud, Tahâret 64, (166,167,168); Nesâi, Tahâret 102, ( 1, 86).
3544 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm anlatıyor: “Bana Cibril aleyhissalam geldi ve:
“Ey Muhammed, abdest aldınmı intidâhda bulun!” emretti” dedi.”
Tirmizi, Tahâret 38, (50).
3545 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bevletti. Hz. Ömer de arkasında, elinde su kabı olduğu halde durdu. Resülullah onu görünce:
“Bu da ne, ey Ömer?” buyurdular. Hz. Ömer: “Sudur yıkanırsın!” dedi.
Resûlullah:
“Ben her bevledişimde abdest almakla emrolunmadım, bunu yapacak olsam bu, (ümmete vacib) bir sünnet olur” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Tahâret 22, (42); İbnu Mâce, Tahâret 20, (327).
3546 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Kuba ahalisine:
“Allah, temizIik hususunda sizi övmektedir. Bu neden ileri geliyor?” diye sordular. Onlar:
“Biz dediler, istincada taşla suyu birleştiriyoruz: (Önce taşla silip arkadan da su ile yıkıyoruz.)”
Rezin tahric etmiştir. İbnu Kesir Tefsiri, 3, (456.)
3547 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz helâya giderken berabererinde üç tane de taş götürüp onlarla temizliğini yapsın. Bunlar ona yeterlidir.”
Ebu Dâvud, Tahâret 21, (40); Nesâi, Tahâret 40, (1, 41, 42)
3548 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam abdest bozmaya çıkmıştı. Bana üç taş bulmamı söyledi. İkisini buldum üçüncü taşı aradım fakat bulamadım. Onun yerine bir kurumuş mayıs aldım ve onu getirdim. Taşları aldı, mayısı attı ve:
“Bu necistir!” buyurdu.”
Buhari, Vudü 20; Tirmizi, Tahâret 13, (17); Nesâi, Tahâret 38, (1, 39, 40).
3549 – Yine İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Cinlerin hey’eti Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelince:
“Ey Allah’ın Resülü! Ümmetini kemikle; mayısla veya kömürle istinca yapmaktan nehyet. Zirâ, Allah onlarda bize bir rızk yarattı!” dediler. Bunun üzerine Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bizi, onları tahârette kullanmaktan menetti.
Tirmizi, Tahâret 14, (18); Nesâi, Tahâret 35 (1, 37) Ebu Dâvud, Tahâret 20, (39); Müslim, Salât 50, (450).
3550 – Rüveyfi’ radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana:
“Ey Rüveyfi’ dedi, umarım benden sonra çok yaşayacaksın. İnsanlara haber ver ki, kim sakalını kıvırcık kılar, (atın boynuna) kiriş takar, bir hayvan mayısı veya kemikle istincada bulunursa bilsin ki Muhammed ondan beridir.”
Ebu Davud, Taharet 20, (36); Nesai, Zinet 12, (8, 135).
HELÂ DUASI
6045 – Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: “Sizden biri, helaya girince sakın şu duayı okumaktan aciz olmasın; “Allahümme inni eüzu bike mine’r-ricsi’n-necesi el-habîsi’l-muhbisi, eş-şeytani’r-racîmi (Allahım, ben, pis, necis, habis ve muhbis olan şeytan-ı racim’den sana sığınırım.”
6046 – Enes İbnu Mâlik anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm heladan çıkınca “Benden ezayı giderip afiyet veren Allah’a hamdolsun!” derdi.”
OTURARAK BEVL
6047 – Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Ben ayakta akıtırken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beni gördü ve: “Ey Ömer! Ayakta akıtma!” buyurdu. Ondan sonra bir daha ayakta akıtmadım.”
6048 – Hz. Cabir İbnu Abdillah anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ayakta akıtmayı yasakladı. Muhammed İbnu Yezid Ebu Abdillah’ı dinledim, diyordu ki : “Ahmed İbnu Abdirrahmân el-Mahzumî’yi işittim, diyordu ki: “Süfyânu’s-Sevrî, Hz. Aişe’den rivayet edilen “Ben Aleyhissalâtu vesselâm’ı ayakta akıtırken gördüm” hadisi hakkında: “Bu işi erkek, Hz. Aişe’den daha iyi bilir” dedi.”
HELÂ ADABI
6049 – Abdullah İbnu’l-Hâris İbni Cez’ ez-Zübeydi anlatıyor: “Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın: “Sizden kimse kıbleye dönük halde akıtmasın” sözünü ilk işiten kimseyim. Bunu insanlara ilk söyleyen de benim” dediğini işittim..”
6050 – Ma’kıl İbnu Ebi Ma’kıl el-Esedî radıyallahu anh -ki Resûlullah’a arkadaşlık yapmıştı- anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm büyük veya küçük abdest sırasında iki kıbleye yönelmemizi yasakladı.”
6051 – Ebu Saîdi’l-Hudrî radıyallahu anh’ın anlattığına göre, kendisi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın, büyük veya küçük abdest bozarken kıbleye yönelmmeyi yasakladığına şahid olmuştur.”
6052 – Hz. Cabir radıyallahu anh, Ebu Saidi’l-Hudri’nin: “Resûlullah, beni, ayakta su içmekten ve kıbleye dönük olarak akıtmaktan yasakladı” dediğini işitmiştir.
6053 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanında, fercleriyle kıbleye yönelmekten hoşlanmayan bazı kimseler zikredilmişti, şöyle buyurdular:
“Bunların öyle yaptıklarını sanıyorum. Benim abdest bozmak üzere oturduğum yeri kıbleye çevirin.”
6054 – Hz. Cabir anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, akıtırken kıbleye yönelmemizi yasaklamıştı. Ancak, vefatından bir yıl kadar önce ben onun kıbleye karşı akıttığını gördüm.”
İSTİBRA
6055 – İsa İbnu Yezdâd el-Yemâni babasından naklen diyor ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz akıtınca, erkeklik uzvunu üç sefer çeksin.”
YOLA ABDEST BOZULMAZ
6056 – Ebu Sa’îd el-Hımyerî rahimehullah anlatıyor: “Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ashabınca işitilmemiş şeyler rivayet ediyor, onların işittiği (birçok) şeylerde de sükut ediyordu. Abdullah İhnu Amr radıyallahu anhümâ’ya onun rivayet ettiği bir hadis ulaşmıştı ki:
“Allah’a yemin olsun! Ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bunu söylediğini işitmedim. Muaz’ın, kazâ-i hacet hususunda sizi yakında fitneye atmasından korkarım!” dedi. Onun bu sözü Muâz’a ulaştı (ve bir gün) Abdullah’la karşılaştı. Muaz:
“Ey Abdullah İbnu Ömer! Şurası muhakkak ki, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan gelen bir hadisi tekzib etmek nifaktır. Bunun günahı da bunu söyleyenedir. Ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini kesinlikle dinlemiştim: “Lanete sebep olan şu üç şeyden kaçının: Suyun geldiği yollara, (halkın istifade ettiği) gölgelere, yolların üstüne abdest bozmak.”
6057 – Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Geceleyin yolların üzerine yatmaktan, oralarda namaz kılmaktan sakının. Çünkü yolların üstü yılanların ve vahşî havvanların sığınağıdır. Yolların üzerine abdest bozmaktan da sakının. Çünkü bu, lanet vesilesidir.”
6058 – Salim radıyallahu anh babasından naklen anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yol ortasında namaz kılmayı, oralarda büyük veya küçük abdest bozmayı yasakladı.”
HELÂDA GÖZÜKMEMEK
6059 – Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Bir seferde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdim. Abdest bozmak üzere uzaklaştı. Sonra geldi. Su istedi ve abdest aldı.”
6060 – Ya’la İbnu Mürre, babasından naklen anlatıyor: “Ben bir seferde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’la beraberdim. Bir ara kaza-yı hacette bulunmak istedi. Bana dedi ki: “Şu iki bodur hurmayı bana getir ve onlara: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sizin (sütre olmak üzere biraraya gelmenizi emrediyor!” de!” buyurdular. (Ben de dediğini yaptım), onlar hemen toplandılar. Aleyhissalâtu vesselâm onları sütre olarak kullanıp, kaza-yı hâcetini yaptı. Sonra bana:
“Ağaçların yanlarına var ve onlara: “Herbiriniz eski yerine gitsin!” de!” buyurdular. Ben emri onlara ulaştırdım. Onlar da yerlerine döndüler.”
6061 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “ResûIullah aleyhissalâtu vesselâm bir defasında dağ yoluna saparak küçük abdest bozdu. Abdest bozarken, (yere yaklaşarak nazarlara ve sıçrantılara karşı ihtiyat maksadıyla bacaklarını öyIe açtı ki) uyluk kemikleri yerlerinden ayrılacak diye içimden ona acıma geçti.”
DURGUN SUYA AKITMAMALI
6062 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sizden kimse (akar olmayan)durgun suya küçük abdestini bozmasın.”
SİDİK SIÇRANTISI
6063 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kabir azabının çoğu sidik sebebiyledir.”
BEVLEDENE (AKITANA) SELAM VERİLMEZ
6064 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bevlederken, yanından geçti ve selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm, selamına karşılık vermedi. İşi bitince, ellerini yere vurup teyemmüm etti, sonra selama mukabelede bulundu.”
6065 – Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm küçük abdest bozmakta iken bir adam yanına geldi ve selam verdi. Resûlullah ona: “Beni bu halde görünce selam verme! Zira sen bu durumda selam da versen ben senin selamına mukabele etmem!” buyurdular.”
SU İLE İSTİNCA
6066 – Ebu Süfyan radıyallahu anh anlatıyor: “Bana Ebu Eyyûb el-Ensâri, Câbir İbnu Abdillah, Enes İbnu Mâlik haber verdiler ki, Tevbe sûresinin 108. ayeti -ki meal-i şerifi şöyledir: “Orada maddi ve manevi pisliklerden temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da çokca temizlenenleri sever”- nazil olduğu vakit Resûlullah: “Ey Ensar cemaati! Allah sizi temizlik hususunda övmektedir, (bu övgüye sebep olan) temizliğiniz nedir?” diye sordular. Onlar da:
“Biz namaz için abdest alırız, cünüblüğe karşı yıkanırız, su ile de istinca yaparız!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: “Övgü işte bunun için! Buna devam edin!” buyurdular.”
6067 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ demiştir ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm makadını üç sefer yıkardı.” İbnu Ömer de şöyle demiştir:
“Bunu biz de yaptık ve makadı su ile yıkamayı bir şifa ve temizlik vasıtası bulduk.”