Ağzı kulaklarına varmak deyiminin anlamı
Çok sevinmek, sevindiği her hâlinden belli olmak.
Örnek: Çocuklarıma beni misal gösterdiğini, ağzım kulaklarıma vararak öteden beriden işitiyordum. (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Takdirname eline verilince sevincinden ağzı kulaklarına vardı.
Kulak tıkamak deyiminin anlamı
Dinlemek istememek, bir şeyi duymazlıktan gelmek.
Örnek: Vücudu içinden duyduğu çöküntülere kulaklarını tıkar, gözlerini yumar. (A. Ş. Hisar)
Örnek 2: Konferansta bir süre daha kulak tıkayıp oturduk.
Örnek 3: Söylediklerime sürekli kulak tıkadığın için, başın dertten kurtulmuyor.
Örnek 4: Yapılan eleştirilere daha ne kadar kulak tıkayacaksın?
Kulağının zarı patlamak deyiminin anlamı
Gürültü yüzünden rahatsız olmak.
Örnek: Bu ne ses, kulağımın zarı patlayacak!
Kulak vermek deyiminin anlamı
* Değer vermek, önemsemek.
* İyice anlamak ereğiyle dinlemek, işitmeye çalışmak.
* Dikkatli bir biçimde dinlemek.
Örnek: Usa ve gerçeğe uygun anlatışlara kulak verenin olmadığı görüldü. (Halikarnas Balıkçısı)
Örnek 2: Kulak verince, onun sesini tanımıştım.
Örnek 3: Öğretmeninizin söylediklerine kulak verin.
Kulağını bükmek deyiminin anlamı
Bir sorun karşısında dikkatli davranması için uyarıda bulunmak.
Örnek: Söz almadan konuştuğum için öğretmenim kulağımı büktü.
Kulağını çınlatmak deyiminin anlamı
* Birini anmak.
* Orada bulunmayan bir kimsenin adını anmak.
Örnek: Dün akşam senin kulağını epey çınlattık.
Kulağını doldurmak deyiminin anlamı
Bir kimseye başkasından bilgi almadan önce konu üzerinde bilgi verirken kendi düşüncesini aşılamak.
Örnek: Belli ki annen, senin kulağını doldurmuş.
Kulağını çekmek deyiminin anlamı
* Ceza olarak kulağını tutup bükerek çekmek.
* Uyarmak için hafif bir ceza vermek.
Örnek: Yaramaz çocuk, babana söyleyeceğim de kulağını çeksin biraz.
Örnek 2: Telefonu bozunca babası kulağını çekti.
Örnek 3: Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!
Boynuz isterken kulaktan olmak deyiminin anlamı
* Daha iyisini, mükemmelini ararken mevcut olanı yitirmek.
Devede kulak deyiminin anlamı
* Çok az önemi olmak, söz etmeye değer bulmamak.
* Yetersiz, çok küçük veya az olmak.
* Büyük bir bütüne göre o bütünden ufacık bir parça, çok önemsiz ve küçük bir şey.
Örnek: Kitaptan öğrendikleri, hayattan gözlediklerinin yanında devede kulak kalır. (S. Birsel)
Örnek 2: Tekaüt aylıkları günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu. (R. N. Güntekin)
Ense kulak yerinde olmak deyiminin anlamı
* İri yarı olmak.
* Kelli felli olmak.
Göz kulak olmak deyimi ne anlama
* Görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak.
* Gözetmek, korumak, bakmak.
* Korunması, gözetilmesi gereken bir kimseyi ya da şeyi görüp gözetmek, korumak, ona bakmak.
* Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye, bilgi edinmeye çalışmak.
Örnek: Öbürü göğsünden ağır yaralı iki erin geriye alınmalarına göz kulak oluyordu. (A. İlhan)
Örnek 2: Yolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin.
Örnek 3: Annem, kardeşime göz kulak olmamı istedi.
Örnek 4: Göz kulak oldum ama pek bir şey anlayamadım.
Kelle kulak yerinde deyiminin anlamı
* Kanlı canlı ve iri yapılı olan.
* Gösterişli, itibarlı sayılan.
Örnek: Aralarında yaşlı başlı, kelle kulak yerinde, efendiden adamlar da var. (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Kelle kulak yerinde iki futbolcu almışlar.
Örnek 3: Kelle kulak yerinde adamlardan oluşan bir derneğimiz vardı.
Kulağı ağır işitmek deyiminin anlamı
Kulağı iyi işitmemek.
Örnek: Kulağı ağır işitiyor, biraz sesli konuş.
Kulağı bir şeyde olmak deyiminin anlamı
Dikkatini bir şeye vermek.
Örnek: Bir saattir kulağım telefonda, önemli bir telefon bekliyorum.
Örnek 2: Kulağım çocukta, her an uyanabilir.
Kulağı dikilmek deyiminin anlamı
Konuşulanları dinlemek için dikkat kesilmek.
Örnek: Şimdi kulakları, seslerimize dikilmiş bir köpek gibi yatıyordu. (S. F. Abasıyanık)
Örnek 2: Konuyu kapat, çocuk kulağı dikti, bizi dinliyor.
Kulağı duvar olmak deyiminin anlamı
Sağır olmak.
Örnek: Kulakları duvar olan ihtiyarla avaz avaz ilişki kurmaya üşenmişler. (H. Taner)
Örnek 2: Kulağı duvar olan dedemle, anlaşmakta zorlanıyoruz.
Kulakları çınlasın deyiminin anlamı
Konuşulan yerde bulunmayan, sevilen biri anıldığında söylenen bir söz. Örnek: Kulağı çınlasın, bizim arkadaş öyle derdi.
Örnek 2: Kulakları çınlasın, çok iyi bir insandır.
Kulağı okşamak deyiminin anlamı
Kulağa hoş gelmek.
Kulağı ters taraftan göstermek deyiminin anlamı
Kolay yolu varken bir işi daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak. Örnek: Tahkike mahkike, kulağı ters taraftan göstermeye ne lüzum var? (S. M. Alus)
Kulağına çalınmak deyiminin anlamı
Başkasına söylenirken kendisi de duymuş olmak.
Örnek: Bu gürültüler arasında Vildan”ın bağırarak ve daha ziyade kıymet vererek telaffuz ettiği bazı kelimeler, cümleler kulağıma çalınıyordu. (P. Safa)
Kulağına çarpmak deyiminin anlamı
Duyulmak.
Örnek: Barın kalabalığı, hareketliliği, çalgısı ve dumanı içinde ortaya atılan bu söz, tam bir isabetle geldi, Ahmet Samim”in kulağına çarptı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Kulağına fısıldamak deyiminin anlamı
Çok alçak ve hafif bir ses tonuyla kulağına eğilip bir şeyler söylemek. Örnek: Evet biliyorum, bunlar kulağına fısıldadılar değil mi? (A. Ağaoğlu)
Kulağına gelmek deyiminin anlamı
* Kulağına çalınmak.
* Duymak.
Kulağına girmemek deyiminin anlamı
Söylenilen sözlere önem vermemek, söylenenleri anlamamak, benimsememek.
Kulağına gitmek deyiminin anlamı
Duymak.
Örnek: Olup bitenler kulağına gitse onlardan önce çarkıma okur ya neyse. (M. Seyda)
Kulağına inanmamak deyiminin anlamı
Duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek.
Örnek: Kulaklarıma inanamıyordum, bu kadar narin, bu kadar nahif bir vücutta böyle bir ruh… (Ö. Seyfettin)
Yarım kulak dinlemek deyiminin anlamı
Umursamadan, önem vermeden dinlemek.
Örnek: Dersleri yarım kulak dinliyor, etütlerde uzun uzun mektuplar yazıyordu. (Ç. Altan)
Örnek 2: Dersi yarım kulak dinlemekle başarılı olamazsın.
Uzun kulaktan haber almak deyiminin anlamı
Uzaktan uzağa haber almak.
Kulaklarının pasını gidermek deyiminin anlamı
* Çoktan beri dinlememişken müzik dinlemek.
* Uzun bir zamandan beri müzik dinlememişken müzik dinleyerek bu yoksunluğu gidermek.
Örnek: Kulaklarımın pasını gidermek için, arabada iki saat müzik dinledim.
Örnek 2: Radyoyu açın da kulaklarımızın pasını giderelim.
Örnek 3: Çok kıymetli bir sanatçımız, konuklarımızın kulaklarının pasını giderdi.
Kulaklarını dikmek deyiminin anlamı
Hayvan dikkat kesilmek.
Örnek: Eşek birden kulaklarını dikti.
Örnek 2: Sevimli tavşan kulaklarını dikti ve zıplayarak gözden kayboldu.
Kulaklarına kadar kızarmak deyiminin anlamı
Çok utanmak, mahcup olmak.
Örnek: Yaptığım hatayı anlayınca, kulaklarıma kadar kızardım.
Örnek 2: Şu görüntüleri izleyen yetkililerin, kulaklarına kadar kızarması gerekir.
Örnek 3: Sınıfta azarı işitince kulaklarına kadar kızardı.
Kulakları patlatmak deyiminin anlamı
Gürültüyle rahatsız etmek.
Örnek: Kulakları patlatan bir ses bütün ormanı, bütün kuşları, bütün dünyayı susturdu. (M. Ş. Esendal)
Örnek 2: Kulaklarımızı patlatan bir gök gürültüsüyle, yerimizden sıçradık.
Kulağına kar suyu kaçırmak deyiminin anlamı
* Dolaylı olarak duyurmak.
* Rahatını bozan bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek.
Kulağına kar suyu kaçmak deyiminin anlamı
Bir duyum almak.
Kulağına koymak (sokmak) deyiminin anlamı
Bir duruma veya söze hazırlamak için önceden kısaca anlatmak, düşünce aşılamak, telkin etmek.
Örnek: Bunu Bayram ağanın kulağına koydular. (H. E. Adıvar)
Kulağına küpe olmak (etmek) deyiminin anlamı
Başa gelen bir durumdan alınan dersi unutmamak.
Örnek: Bu sözümü kulağına küpe et kızım! (R. N. Güntekin)
Kulağına söylemek deyiminin anlamı
(birine bir şeyi) başkalarının işitemeyeceği bir biçimde söylemek, fısıldamak.
Örnek: Küçük çocuk, annesinin kulağına bir şeyler söyledi.
Kulağını açmak deyiminin anlamı
Dikkatle dinlemek.
Kulak ardı etmek deyiminin anlamı
Dikkate almamak, göz önünde tutmamak.
Örnek: Bazıları hava kirlenmesinde olduğu gibi bu eleştirileri kulak ardı ediyorlar. (H. Taner)
Kulak asmak deyiminin anlamı
Önem vermek, dinlemek.
Örnek: Bunların sözlerine ne diye kulak asıyor, ona göre yapacağın işi kestiriyorsun? (M. Ş. Esendal)
Kulak kabartmak deyiminin anlamı
Belli etmemeye çalışarak dinlemek.
Örnek: Karanlıkta, uyuyup uyumadığını anlayabilmek için tüm seslere kulak kabartarak yanına uzandım. (E. Şafak)
Kulak kesilmek deyiminin anlamı
Büyük bir dikkatle dinlemek.
Örnek: Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim. (İ. H. Baltacıoğlu)
Kulak kıvırmak deyiminin anlamı
Domatesin olgunlaşmasını sağlamak için işlem yapmak.
Kulak (kulağını) tırmalamak deyiminin anlamı
Kulağı rahatsız etmek.
Örnek: Evde kimse yoktu sözü kulağını tırmaladı. (M. Ş. Esendal)
Kulak misafiri olmak deyiminin anlamı
Yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinlemek.
Örnek: Her önünden geçtiğim insanın söylediklerine kulak misafiri oluyorum. (O. V. Kanık)
Kulak tutmak deyiminin anlamı
Dinlemek, işitmek istemek.
Örnek: Özel bir şey konuşuyoruz, neden kulak tutuyorsun?
Kulak vermek deyiminin anlamı
* Merak edip dinlemek, işitmeye çalışmak.
* İyice anlamak ereğiyle dinlemek, işitmeye çalışmak.
Örnek: Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın / Bir vatan kalbinin attığı yerdir. (N. H. Onan)
Örnek 2: Kulak verince, onun sesini tanımıştım.
Örnek 3: Öğretmeninizin söylediklerine kulak verin.
Kulakları dolmak deyiminin anlamı
Aynı şeyi dinlemekten usanmak.
Örnek: Yabancı müzik dinlemekten kulaklarım doldu.
Kulakları paslanmak deyiminin anlamı
Çoktan beri müzik dinlememiş olmak.
Örnek: Ne güzel bir melodi bu! Kulaklarım paslanmıştı.