İki ayağı bir pabuca girmek deyiminin anlamı
* Aşırı acelesi olma durumu. başka birisi tarafından acele ettirilmek.
* Bir kimseyi, bir işi yapması için zorlamak, sıkıntıya sokmak.
Örnek: Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz.
İki eli yakasında olmak deyiminin anlamı
* Hesap sormak.
* Ahrette, hesap gününde ondan davacı olmak; hakkını istemek.
* Bir sinir durumunda veya bir şüpheli durumda karşı tarafa söylenen bir söz olan İki Eli Yakasında Olmak bir deyim sözü olmakla birlikte bir kişiden hak istemek, o kişinden şikayetçi veya yaptığı şeyden dolayı razı olmadığını dile getiren bir sözdür.
Örnek: Kardeşlerine sahip çıkmazsan, iki elim yakanda olacak.
İki gözü iki çeşme deyiminin anlamı kısaca
* Çok ağlamak, durmadan ağlamakta (olan), durmadan ağlayarak.
* Sürekli çok ağlayarak.
Örnek: Oğlu için kadının iki gözü iki çeşmeydi.
Örnek 2: Çocuk, iki gözü iki çeşme, koşmaktaydı
Örnek 3: Kadıncağız iki gözü iki çeşme ağlayıp duruyormuş.
İki paralık etmek deyiminin anlamı
* Değerini, onurunu çok düşürmek.
* Bir kişiyi aşağılamak.
Örnek: Seni arlanmaz utanmaz seni, beni iki paralık ettin, senin yüzünden topluma çıkamaz oldum!
Örnek 2: Talebeliğin şerefini iki paralık etmişti gene. (R.Ilgaz)
İki rahmetten biri deyiminin anlamı
* Çok kötü bir hastalık ya da sakatlık karşısında ölüm ya da şifadan birini istediği zaman kullanılan bir iyi dilek sözü.
* Ağır hasta olan birisi için “ya şifa, ya ölüm” anlamında kullanılır.
İki sözü bir araya getirememek deyiminin anlamı
* Düzgün konuşamamak, derdini tam olarak ifade edememek.
* Düşüncelerini, duygularını düzgün bir biçimde anlatamamak, güzel konuşma becerisinden yoksun olmak.
İki yakası bir araya gelmek deyiminin anlamı
* Gelir ve giderleri denkleştirmek, geçimi sağlayabilmek.
* İşi yolunda gitmek, selamete kavuşmak.
* Geçim sıkıntısı yaşamamak, borçtan kurtulmak, gelir gider dengesini düzene koymak.
Örnek: Savurgan davrandığı için iki yakası bir araya gelmiyordu. (ÖYS-1995)
İkili oynamak deyiminin anlamı nedir
* Birbirine karşıt iki kişinin, yanlardan her ikisini de destekler görünmesi.
* Birbirine karşı düşmanca tavırları vb. olan yanlardan, sezdirmemeye çalışarak hem birini hem de ötekini desteklemek.
* Birbirine karşı olanlardan hem birini, hem ötekini çıkarı için destelemek.
Örnek: Sendika başkanı ikili oynuyormuş.
İleri geri konuşmak deyiminin anlamı
* Bir kimse hakkında arkasından kötü şeyler söylemek.
* Yersiz, kırıcı, yaralayıcı biçimde konuşmak yada başkaları hakkında ileri geri konuşarak insanları tedirgin etmek.
* Lafın nereye gideceğini bilerek yada bilmeyerek birisini kırıcı, incitici ve yaralayıcı şekilde yersiz şekilde lafla rencide etmek.
Örnek: Sağda solda benim hakkımda ileri geri konuşuyormuşsun. Bunu yapma artık.
İleri gitmek deyiminin anlamı
* Haddi aşmak, yapılmaması gereken ya da izni olmayan bir şeyi yapmak.
* Gelişme göstermek, ilerlemek.
* Söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak; gereksiz, aşırı davranışta bulunmak ve haddi aşmak.
* (saat için) hızlı işleyerek zamanın önüne geçmek, zamanı olduğundan, gerçeğinden daha ilerlemiş göstermek.
* Sözde, davranışta ölçüyü aşmak, aşırı davranışta bulunmak.
Örnek: O saygısız adamın daha fazla ileri gitmesine fırsat verilmemelidir.
İleri görüşlü olmak deyiminin anlamı
* Geleceği doğru tahmin edebilen, ileride olacak olaylar için hazırlık yapabilen.
Bu deyim, “kehanet” ile karıştırılmamalıdır. Kehanette İlahî bir sezgi varken ileri görüşlülükte mantık ve aklın yardımıyla geleceği tahmin etme söz konusudur.
Örnek: Sezai’nin özellikle dil konusunda son kerte ileri görüşlü olduğunu fark ediyoruz.
İlgiyi canlı tutmak deyiminin anlamı
* Bir konuda diğer kişilerin sıkılmasını engellemek.
Örnek: Okurun ilgisini canlı tutacak ilginç her türlü eylem ve durumun olduğu gibi aktarılmadığı, özetlenerek kolayca başkasına anlatılmayacak bir düzen içerisinde işlendiği öyküler yazmayı denedim.
İlk adımı atmak deyiminin anlamı
* Bir konuda ilk hareketi yapmak, başlatmak.
* Karşılıklı bir küslük durumunda ilk özür dileyen olmak.
Örnek: Böylece insan yeteneklerinin keşfedildiği bu çalışmalarla sanatta yaratıcılığa giden ilk adımlar atıldı.
İlk göz ağrısı deyiminin anlamı nedir
* Bir ailede ilk doğan çocuk ya da ilk sahip olunulan şey.
* İlk doğan evlat, ilk çocuk yada bir kimsenin âşık olduğu, sevdiği ilk insan, ilk sevgili, eski sevgili, ilk aşk.
İlk göz ağrısı deyiminin hikayesi
Eskiden savaşlar o kadar çok olurmuş ki Anadolu”nun hemen her köyünden, cephede savaşan bir asker olurmuş… Elbette bu askerlerin geride bıraktığı anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, sevgilileri olurdu. Geride kalanlar vatanını,dinini korumak için savaşan yiğitleriyle gurur duyarlar ama içten içten gözyaşı dökerlerdi. Bu gözyaşları, göz pınarlarını kurutupta gözleri çapaklandırmaya başlayınca dayanılmaz bir ağrı vermeye başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: “Senin sevgilin, senin kocan” diyemezler, utanırlarmış. Onun yerine “Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?” diye birbirlerine sorarlarmış… İşte “İlk Göz Ağrısı”buradan gelmiştir.
İn cin top oynamak deyiminin anlamı
* Issız, hiç insan olmayan yer, sSanki bahsedilen o yerde hiç kimse yaşamıyor, daha önce o yere kimse uğramamış manasında kullanılır.
* Issız, sessiz olmak, bir yerde hiçbir canlı yaratık bulunmamak.
Örnek: Adada in cin top oynuyordu sanki.
Örnek 2: Sizin köye geçenlerde yolumuz düştü. İnelim bir su içelim dedik, in cin top oynuyordu sanki. Kimseyi göremedik.
İşi sıkı tutmak deyiminin anlamı
* Bir iş için gerekenleri eksiksiz şekilde yapmak.
* Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak.
İşi şakaya vurmak deyiminin anlamı
* Ciddi yapılan bir davranışı çeşitli sebeplerle şaka yaparmış gibi göstermek.
* Ciddî bir söz ve davranışı şaka yoluyla geçiştirmek.
Örnek: İşi şakaya vurmaktan başka yapılacak bir şey kalmadığım anlamıştı.
İşi tıkırında olmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin düzenli olarak, yolunda gitmesi. Bir diğer şekli; işi yolunda gitmek.
* İşi çok uygun ve iyi olmak.
Örnek: O konuşmayacak da ben mi konuşacağım, işi tıkırında adamın.
İşi yokuşa sürmek deyiminin anlamı
* Bir işi zorlaştırmak.
* Güçlükler çıkarmak, işin olmaması için bahaneler yaratmak.
* Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek.
* Her hangi bir konuyu uzatmak ve o konuda sonuca ulaşamamak.
İşin içinde iş var deyiminin anlamı
* İşin, sorunun gerçek yönü, içyüzü başka, iş göründüğü gibi değil yada İşin dışarıdan görüldüğü gibi değil, herkesin bilmediği başka yönleri de var anlamında kullanılır.
Örnek: İşin içinde başka bir iş var; hiç böyle yapmazdı.
İşin içinden sıyrılmak deyiminin anlamı
* Bir sorunu çözmek, ayyuka çıkmak.
* Bir durum karşısında sorumluluğu üstünden atmak.
* Karışık bir işten kendini zararsız bir biçimde kurtarmak.
* Bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek. güç bir sorunu çözemeyince kestirip atmak. bir konudan veya işten uzak durmak, kaçmak.
Örnek: Sonunda o da işin içinden sıyrıldı. Bu karışık işten kendini kurtardı.
İşin üstesinden gelmek deyiminin anlamı
* Bir işi bitirebilmek, başarı ile sonuçlandırmak.
* Zor bir işi olumlu biçimde sonuçlandırmak, başarmak.
* Becermek, üzerine aldığı işi başarmak, yapmak.
Örnek: Bu konu üzerine günlerce çalıştı, sonunda işin üstesinden geldi.
Örnek 2: Hiç endişelenme sen, üstesinden gelecektir o işin.
İşinden olmak deyiminin anlamı
* Görevini yitirmek.
* İşinden atılmak, görevi elinden gitmek.
* Bir süredir yaptığı işi elinden gitmek, görevini yitirmek.
Örnek: Haydi canım, yoluna git de patronunla kavga etme; yoksa işinden olacaksın.
İşini bilmek deyiminin anlamı
* Bir durumdan nasıl çıkar sağlayacağını bilmek.
* Zor bir durumda kaldığından nasıl kurtulacağını bilmek.
* Yapacağı iş için gerekli bilgisi bulunmak, görevini yapma bilinci taşımak.
Örnek: Sen hiç merak etme, o işini bilir.
Örnek 2: İşini bilen bir insandır o.
Örnek 3: O işini bilir, aç kalmaz.
İşkembeden atmak deyiminin anlamı
* Uydurmak, bilip bilmeden konuşmak.
* incelemeye, araştırmaya, bilgiye dayanmayan şeyler söylemek, uydurmak.
* Uydurarak söylemek, tutarı olmayan sözler sarf etmek.
Örnek: Ona sakın inanmayın, işkembeden atıyor.
İşten el çektirmek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin görevi bırakmasına neden olmak.
* Görevden uzaklaştırmak.
* Bir kimseyi haklı veya haksız yere vazife üstünde bulunduğu görevden uzaklaştırmak, onun işini yapmasına engel olmak.
Örnek: Yolsuzluk yaptığı iddiası ile işten el çektirdiler ona.
Örnek 2: Sorumluları tespit edildi, işten el çektirildi. (M. Ş. Esendal)
İt ite buyurur itde kuyruğuna deyiminin anlamı
* Bir iş yapması söylenen kimsenin, o işi başka birine yaptırdığı zamanlarda söylenir.
* Tembel kişi kendisinin yapması gereken işi, tembel olan birine buyurur. O da buyruğu altındaki birine.
* Çalışmayı, iş yapmayı sevmeyeen tembel kişi kendisinin yapması gereken işi, kendisi gibi iş sevmez birine buyurur. O da buyruğu altında kimi bulursas ona buyurur.
İt sürüsü kadar deyiminin anlamı
* Çok kalabalık.
* Gereğinden fazla, oldukça çok, kalabalık.
Örnek: İt sürüsü kadar adam, nasıl başa çıkacağız bunlarla.
İte kaka deyiminin anlamı
* Zorlayarak, güçlükle.
* Kaba ve hoyrat bir biçimde iterek.
Örnek: Adamı ite kaka götürdüler.
Örnek 2: Böyle ite kaka sınıf geçirilmez.
Örnek 3: Adamı her sabah ite kaka işe götürüyoruz.
İyi etmek deyiminin anlamı
* iyi ve doğru bir davranışta bulunmak.
* Hastalıktan kurtarmak, sıhhatine kavuşturmak.
* Yerinde bir davranışta bulunmak.
* Bir şeyi gizlice almak, kendisine mal etmek.
İç gıcıklamak deyiminin anlamı
* İstek uyandırmak, huylandırmak.
* Bir şeyden rahatsız olmak.
İçi açılmak deyiminin anlamı
* Rahatlamak, huzura kavuşmak.
* İç sıkıntısı dağılmak, gönlüne ferahlık gelmek.
* Sıkıntısı dağılıp gitmek, ferahlamak.
İçi açılmak ile ilgili cümleler
– Denizi, kuşları, ağaçları seyre dalarım, böylelikle içim açılır, rahatlarım.
– Artık bu çehrenin karşısına geç. Bak, bak, için açılsın. (R. N. Güntekin)
İçi cız etmek deyiminin anlamı nedir
* Şiddetli bir biçimde üzülmek.
* Bir şey için içinde ansızın bir acı, sızı duyumsamak, çok üzülmek.
* Merhamet ve acı duygusunu aynı anda yaşayarak üzülmek, İnsanların aniden ortaya çıkan duygularından biri.
Örnek: O zavallı ihtiyarı birden bire karşımda görünce içim cız etti.
Örnek 2: Bu söylediklerinden sonra içim cız etti.
İçi dışı bir deyiminin anlamı
* Samimi, sır saklamayan, içinden geldiği gibi davranan. Bir diğer şekli; içi dışı bir olmak.
* İkiyüzlü olmayan, düşündüğünü açıkça söyleyen, art niyeti bulunmayan (kimse).
* İkircikli olmayan, iki yüzlü davranmayan, düşündüğünü açıkça söyleyen, özü sözü bir olan.
Örnek: İçi dışı bir olan insanlara her zaman güvenebiliriz.
İçi dışına çıkmak deyiminin anlamı
* Çok kusmak ya kusmaktan dolayı hâlsiz düşmek.
* Midesi bulanarak kusmaktan çok rahatsız olmak, çok kusmak.
* Bindiği taşıtın kötü yolda çok sarsması yüzünden çok rahatsız olmak.
İçi erimek deyiminin anlamı
* Çok üzülmek
* Çok beğenmek.
* Üzüntü verici bir durum olacak diye kaygı içinde bulunmak, çok üzülmek.
Örnek: Onun öldüğünü duyunca içim eridi.
İçi geçmek deyiminin anlamı
* Uyuyakalmak, bir an uykusu ağır basıp dalıvermek, uyuyuvermek.
* Yaşlılıktan, hastalıktan güçsüz duruma düşmek, isteksiz olmak, isteği, ilgisi azalmak.
* İşe yaramaz duruma gelmek.
İçi geçmek ile ilgili cümleler
– O artık içi geçmiş bir ihtiyardır.
– Artık onun içi geçmiş.
İçi gitmek deyiminin anlamı
* Çok istemek veya çok beğenmek, içi ısınmak, bir şeyi yapmayı, elde etmeyi aşırı ölçüde istemek.
* Hoşlanmak, sevmek.
* İçi sürmek, ishal olmak.
* Çok fazla istek duymak.
Örnek: ”… şiir sevenler bilir, şiir insamn içim ısıtır yerine göre serinletir.
Örnek 2: Vitrindeki kızarmış tavuklara içim gidiyordu ama param olmadığı için alıp yiyemiyordum.
Örnek 3: Vitrinde gördüğü ayakkabı için içi gidiyordu ama parası yoktu.
İbret almak deyiminin anlamı
* Kötü bir olayı görerek ya da yaşayarak ders çıkarmak yani bir şeyden ders çıkarmak, ders almak.
* Kötü bir olaydan etkilenerek ders almak.
* İnsan kötü bir olaydan veya kötü bir işten etkilenerek ondan ders ve örnek almak.
Örnek: Görmesini bilseydi ibret alırdı her hâlde.
Örnek 2: Başımıza gelen olaylardan ibret almalıyız.
İcabına bakmak deyiminin anlamı nedir
* Bir meseleyi halletmek, ne gerekiyorsa onu yapmak, gereğini yerine getirmek.
* Bir kimseyi ortadan kaldırmak, yok etmek.
Örnek: O adamın icabına bakarız, merak etme sen.
Örnek 2: Patron adamın icabına baktık.
İç çekmek deyiminin anlamı
* Sıkıldığını belli eder biçimde derin nefes alıp vermek.
* Üzüntüyle veya özlemle derin derin soluk alıp vererek duygulanmak.
Örnek: Yavrucağın iç çekişi dayanılır gibi değildi.
İç etmek deyiminin anlamı
* Bir malı ya da parayı zimmetine geçirmek.
* Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeden kendisine mal etmek, ortadan kaldırıp kimseye göstermemek.
Örnek: Babasına bildirmeden o kadar parayı iç etmiş.
İçi içine sığmamak deyiminin anlamı nedir
* Sevincini belli etmekten kendini alamamak.
* Çok sevinerek coşkunluk göstermekten kendini alamamak, aşırı ölçüde sevinmek.
* Çok heyecanlanmak, coşkunluk duymak ve sevincini belli etmekten kendini alamamak.
* Telâş, sabırsızlık, coşkunluk göstermekten kendini alamamak
İçi içine sığmamak ile ilgili cümle
– Annemi karşımda görünce ne yapacağımı şaşırdım, içim içime sığmıyordu, koşup boynuna sarıldım.
– Beni sevdiğini söyleyince içim içime sığmadı.
İçi kabarmak deyiminin anlamı
* Midesi bulanmak, kusacak gibi olmak, iğrenmek.
* Duygulanmak, heyecan duymak, taşkın bir ağlama isteği duyumsamak.
Örnek: Eski günlerimi düşününce içim kabardı.
Örnek 2: Ne berbat bir koku, içimiz kabarmadan kalkalım buradan.
İçi kan ağlamak deyiminin anlamı
* Başkalarına mutlu gibi görünüp aslında çok üzgün olmak.
* yüzünden belli etmeyerek içten içe çok üzülmek, çok acımak.
* İçten, büyük bir üzüntü duymak; dıştan belli etmeyerek çok acımak.
Örnek: Çocuğunun yüzüne bakarken içim kan ağlıyordu.
İçi kazınmak (kıyılmak) deyiminin anlamı
* Çok acıkmak.
* Çok acıktığından ötürü midesinde eziklik duymak.
Örnek: Sabahtan beri açtı, içi kazınıyor ama belli etmemeye çalışıyordu.
İçi parçalanmak deyiminin anlamı
* Çok üzülmek, yüreği parçalanmak.
* Çok acımak, karşılaştığı bir durum sebebiyle çok üzüntü duymak.
Örnek: Zavallının o hâlini görünce içim parçalandı.
İçi rahat etmek deyiminin anlamı
* Bir tehlikenin ortadan kalkması sonucu rahatlamak.
* Bir şeyin olmasıyla rahatlık duyumsamak, kaygılanacak bir şey olmadığını öğrenerek ferahlamak.
* Endişelenecek bir durum bulunmadığını öğrenerek sıkıntıdan kurtulmak, rahatlamak.
Örnek: Ne yapayım, ben anneyim, onlar sağ salim dönerlerse içim rahat edecektir ancak.
İçi sızlamak deyiminin anlamı
* Üzüntü hissetmek.
* Bir kimse, durum ya da şey için çok üzülmek, çok acımak.
* Bir şey veya kişinin içine düştüğü durum sebebiyle üzülmek.
Örnek: Hâlâ Kozluyu, o evi ve o dalga seslerini, özlemin içimi sızlatan acısıyla anımsarım.
İçi titremek deyiminin anlamı
* Çok üşümek.
* Özen göstermek, üzerine düşmek.
* Bir şeye zarar gelecek duygusu içinde bulunarak ona çok özen göstermek.
* Bir zarar gelecek korkusu içinde bulunmak.
Örnek: Hava iyice soğudu, içim titremeye başladı, haydi içeri girelim.
İçi yanmak deyiminin anlamı
* Büyük bir kayıp karşısında derin bir üzüntüye kapılmak, Acı verici bir olay nedeniyle çok üzülmek.
* Bir şeye ya da bir kimseye özlem duymak.
* Çok susamak.
Örnek: Kadın, durmadan ağlıyor, bir yandan da: “îçim yanıyor dostlar!”diye bağırıyordu.
Örnek 2: Sanki yalnız onun içi yanıyordu.
İçinden okumak deyiminin anlamı
* Ses çıkarmadan okumak. Dudaklarını kıpırdatmadan, hiç ses çıkarmadan okumak.
* Bir yazıyı sessiz bir biçimde, ses çıkarmadan, göz ile okumak.
* Ezberindeki bir şeyi, bir duayı, sessizce, aklından geçirerek yinelemek.
Örnek: Hikâyeyi şimdi de içinizden okuyacaksınız.
İçinden pazarlıklı deyiminin anlamı
* Sinsi, gizliden gizliye planlar yapan.
* Sinsi, yapacağı kötülükleri sezdirmeyen.
* Öfkesini, kinini kimseye sezdirmeyen, iyi görünüp kötülük yapan, iki yüzlü, çıkarıcı.
Örnek: Senin gibi içten pazarlıklı adamlarla iş yapmam ben.
İçine ateş düşmek deyiminin anlamı
* Çok üzülmek.
* Şüphelenmek.
* Büyük bir acı ve üzüntünün etkisi altına girmek, yüreği yanmak.
İçine atmak deyiminin anlamı nedir
* Üzüntüsünü kimseye anlatmamak, belli etmemeye çalışmak. (Dertlerini, sıkıntılarını kimseye söylemeyerek içinde taşımak)
* Yapılan bir kötülüğü unutmak. ”Kendisine yapılan kötülüğe sesini çıkarmamakla birlikte, bunu hiç unutmamak.”
Örnek: O her şeyi içine atar, bir gün kanser olacak diye korkuyorum.
Örnek 2: Öyle her şeyi kendi içine atma, bir gün kanser olacak diye çok korkuyorum.
İçine çekilmek (kapanmak) deyiminin anlamı
* Sosyal çevresinden uzaklaşarak yalnızlaşmak.
* Duygularını kimseye açmamak, çevresindeki kişilerle ilişkisini kesmek, yalnızlığa gömülmek.
Örnek: Kardeşinin ölümünden sonra içine çekildi, kimseyle görüşmüyor.
İçine dert olmak deyiminin anlamı
* Yaptığı bir şeyden ötürü uzun süre üzüntü duymak.
* Yapmak istediği bir şeyi yapamadığı için kaygılanıp üzüntü duymak.
Örnek: Hastahanedeki arkadaşımı ziyarete bir türlü gidemedim, bu da içime dert oldu.
İçine doğmak deyiminin anlamı
* Gelecekte olan bir şeyi doğru tahmin etmek, içine malum olmak.
* Hiçbir belirtisi yokken, bir şeyin olduğunu ya da olacağını bilmek, sezinlemek.
İçine doğmak ile ilgili cümleler
– Onun bize geleceği sanki içime doğmuştu.
– Kardeşimin, şehit olacağı, sanki içine doğmuştu.
– Evlenme teklifi alacağım içime doğmuştu.
– Çocuğunun erkek olacağı içine doğmuş.
İçine işlemek deyiminin anlamı nedir
* Alışmak.
* Çok üzülmek, üzülmek, etkilenmek.
* Duygulanmak, etkilenmek, dokunmak.
Örnek: Babamın o etkili sözleri âdeta içime işlemişti sanki.
İçine kurt düşmek deyiminin anlamı
* Kötü bir şey olduğundan ya da olacağından şüphelenmek.
* Kendisine zararı dokunacak bir durum doğacağından kuşkulanmak, kendisine zarar geleceğinden şüphe etmek.
İçine kurt düşmek ile ilgili cümleler
– Tilkiyi civarda dolaşırken gördüğü andan itibaren içine kurt düşmüştü.
– Abım hala gelmedı ve annemın içine kurt düştü.
İçli dışlı olmak deyiminin anlamı
* Çok şilinimi olmak, içten davranmak.
* Teklifsiz, çok samimi, sıkı fıkı, senli benli olmak.
Örnek: Biz Fatma’yla iyice içli dışlı olduk.
İçtikleri su ayrı gitmemek deyiminin anlamı
* Sürekli beraber zaman geçirmek, hep yan yana olmak, her işini birlikte yapan, birbirinden ayrılmayan kimseler.
* Çok sıkı fıkı olmak, sıkı fıkı görüşmek, çok yakın arkadaş, dost olmak.
İdare etmek deyiminin anlamı
* Az ya da yetersiz bir şey ile yetinmeye çalışmak, tutumlu kullanmak.
* Çekip çevirmek.
* Bir şeye göz yummak, onu hoş görmek.
Örnek: Bu parayı idare edin, arkası yok.
İfade vermek deyiminin anlamı
* Yetkili bir kurum karşısında sorgulamaya cevap vermek, bildiğini anlatmak.
* Bir olayla ilgili olarak gördüğünü, bildiğini yetkili oruna söylemek.
İflahını kesmek deyiminin anlamı
* Daha iyi bir duruma gelemez hâle getirmek.
* Gücünü tamamiyle yok edip bir daha karşı koyamayacak, düzelemeyecek, iş yapamayacak duruma getirmek.
Örnek: Ben adamın iflâhını keserim, anladın mı?
İfrit olmak deyiminin anlamı
* Çok öfkelenmek; aşırı ölçüde, kendini kaybedecek kadar sinirlenip kızmak.
* Çok sinirlenmek, öfkeden deliye dönmek, kendini kaybedecek kadar sinirlenerek kızma durumuna gelmek.
Örnek: İfrit oluyorum şu adamın hareketlerine.
Örnek 2: Beni ifrit etmeye ne hakkın var senin?
İğne atsan yere düşmez deyiminin anlamı
* “Çok kalabalık” anlamında kullanılan bir söz.
* Yer için aşırı ölçüde kalabalık.
* Çok kalabalık, yürünecek gibi değil.
İğne ipliğe dönmek deyiminin anlamı
* Bir deri bir kemik kalmak, çok zayıflamak.
* Aşırı derecede zayıflamak, kilo vermek.
Örnek: O iri yarı adam hapisten çıktı ki iğne ipliğe dönmüş.
İğneli söz deyiminin anlamı
* Dokunaklı, gizli bir anlamı olan söz.
* Dokunaklı, gücendirici, kırıcı, rahatsız edici söz.
Örnek: O iğneli sözlere ben bile dayanamazdım doğrusu.
İğne ile kuyu kazmak deyiminin anlamı
* Çok zor ve uğraştırıcı bir iş yapmak.
* Yetersiz araçlarla, küçük ama sürekli ve sabırlı çalışmalarla, çok güç olan, çok ağır yürüyen bir işi başarmaya çalışmak.
* Zor denecek bir işi yetersiz araç ve gereçlerle başarmaya çalışmak.
Örnek: Yirmi yıllık akademik hayatında iğneyle kuyu kazarcasına yürütmüştü çalışmalarını.
iki arada bir derede kalmak deyiminin anlamı
* İki karşıt durum arasında kalmak.
* Sıkışık, zor şartlar altında kalmak.
İki ayağını bir pabuca sokmak deyiminin anlamı
* Acele ettirmek.
* Bir kimseyi, bir işi yapması için zorlamak, sıkıntıya sokmak.
Örnek: Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz.
İki cami arasında kalmış beynamaza dönmek deyiminin anlamı
* Birden fazla seçim imkânı arasında bir tercih yapamayarak hepsini kaybetmiş kimse.
* Ne yapacağını bilememek, İki yoldan hangisini izleyeceğini kestirememek.
* İki yoldan hangisini tutacağını; şöyle mi, böyle mi yapacağını bilememek; şaşırıp bir şey yapamaz olmak.
İki çift laf etmek deyiminin anlamı
* Kısa süreli sohbet etmek.
* Biraz söyleşmek.
Örnek … Bir tanışla iş dönüşü karşılaşıp dostça iki çift laf edilmiş o eski sokağınızla hiçbir benzerliği bulunmaz bu sokağın.
Örnek 2: Rahat bırakırsanız iki çift laf edeceğiz.
İki eli kanda olsa deyiminin anlamı
* “Ne olursa olsun.” anlamında kullanılan bir söz.
* Ne kadar önemli olursa olsun, elindeki iş hiç bırakılamayacak derecede olsa bile.
* Ucunda ölümde olsa bile, ne kadar önemli olursa olsun, elindeki işi bırakılmayacak derecede hayati olsa bile.
Örnek: Söyleyin ona, iki eli kanda olsa da durmasın gelsin.
Örnek 2: Sen merak etme, sen zor durumda kalırsan, iki elim kanda olsa gelir sana yardım ederim.
İnce eleyip sık dokumak deyiminin anlamı
* Bir şeyi en ince detayına kadar incelemek.
* Seçim yaparken dikkatli olmak, en ufak kusuru kabul etmemek
* Titizlik göstermek, bir şeyi en ince ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden geçirmek.
Örnek: Senin her şeyi ince eleyip sık dokuduğunu herkes bilir.
Örnek 2: O kadar da ince eleyip sık dokunacak bir iş değil, kaygılanma.
Örnek 3: Annesinin bu meseleyi nasıl ince eleyip sık dokuyacağını biliyordu. (O. Kemal)
İnceden inceye hesap yapmak deyiminin anlamı
* Gizli gizli planlar yapmak.
* Çok detaylı planlama yapmak.
* En küçük ayrıntılarına değin inerek, çok dikkatle, titiz bir biçimde, titizlikle.
Örnek: Bu işi kabul etmeden önce inceden inceye hesaplar yapması gerekirdi.
İncir çekirdeği doldurmamak deyiminin anlamı
* Önemsiz olmak.
* Küçücük olayları büyüterek sorunlar çıkarmak.
* Pek az veya pek önemsiz olmak.
Örnek: İncir çekirdeğini dolduramayacak bir meseleden dolayı birbirlerine kırılmışlar.
Örnek 2: Ne akılsız adam bunlar, kavga etmelerine sebep olan mesele incir çekirdeğini doldurmaz bile, ayırın şunları.
İnsan evladı olmak deyiminin anlamı
* İyi, insanca davranan kimse.
* İyi, anlayışlı, ahlâk sahibi insan.
Örnek: İnsan evlâdı olmasaydı, tanımadığı birine onca yardım yapar mıydı?
İnsan sarrafı olmak deyiminin anlamı
* Tanıştığı kişilerin ruh hâllerini ve kişiliklerini kolayca anlayabilmek.
* Tecrübesi sayesinde insanların iyisini kötüsünü çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse.
Örnek: Sen üzülme, baban insan sarrafıdır, onun ne mal olduğunu kolayca anlar.
Örnek 2: Dedem insan sarrafıdır, onu bir görse ne biçim bir adam olduğunu hemen anlayıverir.
İnsanlıktan çıkmak deyiminin anlamı
* Çokça zayıflamış olmak.
* İnsana yakışmayan bir duruma gelmek, insan olma nitelikleri kalmamak.
Örnek: Üç beş kuruş için insanlıktan çıkanlar var.
İpe un sermek deyiminin anlamı
* Yapılmak istenmeyen bir davranış için saçma bahaneler bulmak.
* Bir isteği yerine getirmemek, bir işi yapmamak için geçersiz birtakım nedenler, engeller göstermek.
* Gevşemek,bahane uydurup işten kaçınmak
İpe un sermek fıkrası
Nasreddin Hocanın bir komşusu varmış. Ödünç aldığı her şeyi ya bozup ya kırıp iade eder, bazen hiç geri getirmezmiş.
Bir gün yine bu komşu Nasreddin Hocanın kapısını çalarak ondan urganını istemiş, Hoca, o anda un eleyen karısını görmüş ve aklına başka bir şey gelmediğinden, “Ey komşu, biz ipe un serdik, o yüzden şimdilik veremeyeceğim.” demiş. Buna şaşıran komşu “Ya Hoca, hiç ipe un serilir mi?” deyince, Hoca; “Vermeye gönül olmayınca ipe un da serilir.” diyerek durumun aslını açıklamış.
İpin ucunu kaçırmak deyiminin anlamı
* İstenmeyen bir durumun artık önlenemeyecek ya da durdur ulamayacak bir hâle geldiğini bildirir.
* Bir yeri yönetmede veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü kaçırıp, artık duruma hâkim olamamak; çıkmaza girmek.
* İşi düzgün bir biçimde, yolunca, gereğince yürütme olanaklarını yitirip artık duruma egemen olamamak, işte ya da bir şeyi kullanmada ölçüyü kaçırmak.
Örnek: Biraz daha dikkatli olmalıyız, yoksa ipin ucunu kaçıracağız.
Örnek 2: Dönemin başında derslerini sıkı tut, ipin ucunu kaçırırsan, toplayamazsın.
İpini koparmak deyiminin anlamı
* Kontrol edilemez bir hâle gelmek.
* Bağlı bulunduğu yer ya da kişi ile ilişkisini kesmek, aradaki anlaşmazlığı artırmak.
Örnek: Halil eşi ile iplerini koparmış.
İpiyle kuyuya inilmez deyiminin anlamı
* Güvenilmez anlamında kullanılan bir söz.
* Kendisine güvenilmez, ona güvenilerek bir işe girilmez.
Örnek: O ipiyle kuyuya inilmez adamla yola çıkmam ben.
İpiyle Kuyuya İnilmez deyiminin hikayesi
Eskiden Ali Usta adında bir ip ustası varmış. Ustanın adı çürük ipleriyle amin olmuş. Bir gün bir davet varmış. Bir çocuk koşarak gelmiş: “Yetişin, kuyuya bir koyun düştü! ” diye bağırmış.
Kuyu da derinmiş hani. Biri kuyuya inip koyunu çıkarmak için hazırlanmış. Ev sahibi beline bağlaması için kaim bir ip getirmiş. Adam, “Bu ip çürük, kesin Ali Usta”nın malıdır, onun ipiyle kuyuya inilmez” demiş. Başka bir misafir de: “Onun ipiyle kuyuya inilir de çıkılır mı, orası bilinmez” demiş, gülüşmüşler.
İple çekmek deyiminin anlamı
* Çok beklemek; zamanın gelmesini sabırsızlıkla beklemek veya çok istemek.
Örnek: Düğün gününü iple çekiyorum.
Örnek 2: Yarını iple çekiyorum.
İpsiz sapsız deyiminin anlamı
* Birbirini tutmaz, alakasız yani akla yatkın olmayan, birbirini tutmayan, saçma sapan, anlamsız söz veya davranış.
* İşsiz, ahlaksız, yersiz yurtsuz. (Bir işi bulunmayan, başıboş gezen, yeri yurdu belli olmayan, hayta kimse).
Örnek: İpsiz sapsız biriydi.
İpsiz sapsız deyiminin hikayesi
Eskiden Anadolu’dan İstanbul’a göç edenlerin içinde bir mesleği olmayanlar yanlarında, hamallık yapmak için bir ip ya da amelelik yapmak için kazma ya da kürek getirirlermiş. Bazıları ise bir meslekleri olmamasına rağmen bıınlan da getirmezlermiş. İşte bu tip adamlar için işverenler, “Bu ipsiz, sapsız bir adam, bunu hiçbir işte çalıştıramayız.” derlermiş. Bu söz bir süre sonra ‘”Bir işe yaramaz insan”” anlamında kullanılmaya başlamıştır.
İpucu vermek deyiminin anlamı nedir
* Bir sorunu ya da bilmeceyi çözmek için cevabı bulmayan kolaylaştıracak bir bilgi vermek.
* Aranan şeye ya da gerçeğe ulaşmayı sağlayabilecek birtakım küçük bilgiler vermek.
Örnek: Bir ipucu vermezsen bu bilmeceyi çözemeyeceğim.
İpucu vermek deyiminin hikayesi
Bir gün bir molla icazet alarak vaizliğe atanmış. İlk Cuma namazında, fetva vereceği zaman, orada eskiden beri fetva veren bir arkadaşına rica ederek. “Ben bileğime bir ip bağlayayım, ipin ucu da sen de olsun. Eğer bir şeyi yanlış söylersem sen ipi çekerek beni uyar” demiş.
İstifini bozmamak deyiminin anlamı
* Durum ve davranışını değiştirmemek.
* Herhangi bir davranışta bulunmasına yol açması beklenen bir olay karşısında eski durumunu değiştirmemek, hiç aldırış etmemek, davranışını hiç değiştirmemek.
* Bir olay karşısında aldırış etmemek, durum ve davranışını hiç değiştirmemek.
Örnek: Sarhoş, polisin bağırması karşısında istifini bozmadı, sallanarak uzaklaştı.
Örnek 2: Karşıma geçmiş avazı çıktığı kadar bağırıyordu, bense istifimi bozmadan bekledim.
Örnek 3: Ona seslendim ama hiç istifini bozmadan yoluna devam etti.
İş başa düşmek deyiminin anlamı nedir
* Bir işi kendi yapmak zorunda kalmak.
* Başkasının yardımından umudunu keserek işini kendi görmek zorunda kalmak.
* Beklediği yardım gelmeyince, kendi işini kendisi yapmak zorunda kalmak.
Örnek: İş başa düştü desene!
İş çığırından çıkmak deyiminin anlamı
* Bir işin kontrol edilemez bir duruma gelmesi.
* Bir iş asıl amaçtan çıkarak düzelmesi güç bir durum almak, bir bozukluk ve kargaşalık baş göstermek.
İş çıkarmak deyiminin anlamı
* Uğraştırıcı bir durum oluşturmak yani gereksiz, kötü, uğraştırıcı bir durumun ortaya çıkmasına yol açmak.
* Oldukça çok iş yapmış olmak.
Örnek: Oğlum çamurda oynama, sonra üstünü başını kirletip bana iş çıkarıyorsun.
Örnek 2: Mimar, iki günde çok iş çıkarmıştı.
İş inada binmek deyiminin anlamı
* Bir anlaşmazlıkta inat ederek çözüme ulaşmayı imkânsız hâle getirmek.
* Bir işi başarabileceğini göstermek ya da kendisine karşı olanı alt etmek için bütün güçlükleri göze alıp işi başarmaya çalışmak.
* Bir işi yapmakta direnmek.
Örnek: İş inada binmeseydi böyle çalışmazdı.
İş inada binmek deyiminin hikayesi
Adamın biri hayatında hiç namaz kılmamış. Bunu bilen bir arkadaşıda yahu şu mübarek ramazan bari bir-iki rekat namaz kıl demiş. O da tamam tamam kılarız. iki rekat deyip akşam teravih namazına gitmiş. Teravih başlamış, bir-iki-dört derken namaz devam ediyor. Camdan kafasını uzatıp cami önünde bekleyen oğluna ,evlat sen eve git bu iş inada bindi demiş.
İş yok deyiminin anlamı
* Bundan ya da buradan bir şey olmaz anlamında kullanılan bir söz.
* O şeyde yarar yok, faydası olmaz.
Örnek: O arabada hiç iş yok, almaya değmez.
İşe koşmak deyiminin anlamı
* Birini çalıştırmak.
* Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek.
Örnek: Babama varıncaya kadar hepimizi işe koşuyor. (R.N.Güntekin)
İşi ağırdan almak deyiminin anlamı
* Bir işi aceleye getirmemek, yavaş yavaş yapmak, gönülsüz ve isteksiz görünmek.
* Hemen karar vermemek.
Örnek: Hiç sebep yokken işi ağırdan almanı bir türlü anlamıyorum.
İşi Allah’a kalmak deyiminin anlamı
* Bir şey için hiç umudu kalmamak, bir mucize olması gerekmek.
* Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak.
* Kimsenin kendisine yardım etmediği, güç bir durumda bulunmak.
Örnek: Kime baş vurduysa bir sonuç alamadı, artık işi Allah’a kalmıştı.
İşi azıtmak deyiminin anlamı
* Yanlış yollara sapmak, aşırı gitmek, yanlış ve ölçüsüz davranmak.
Örnek: Bu çocuk da işi iyice azıttı.
İşi başından aşkın olmak deyiminin anlamı
* Çok meşgul, yapması gereken çok şey olan kimse.
* Pek çok iş arasında boğulup kalmak.
Örnek: Onun işi başından aşkm, birde bunlarla mı uğraşacak!
İşi bitmek deyiminin anlamı
* İşi kalmamak, işi sona ermek.
* Hali, gücü kalmamak, yaptığı işi sona ermek.
* Hırpalanıp artık iş yapamaz duruma gelmek, gücü kalmamak.
Örnek: Git de bak, babanın işi bitmiş mi?
İşi duman olmak deyiminin anlamı
* Bir işte hiçbir umudun kalmaması.
* İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak.
İşi düşmek deyiminin anlamı
* Bir şey için bir kimseye ihtiyaç duymak.
* Birinin yardımına ihtiyaç duymak.
Örnek: Eh, onun da bize işi düşecek bir gün.
Örnek 2: Ara sıra işim düşerek kalem odasına girdikçe ona nazik ve kibar bir arkadaş muamelesi ediyordum. (R. N. Güntekin)
İşi oluruna bırakmak deyiminin anlamı
* Kendi hâline bırakmak, denetleyip kontrol etmemek.
* Bir sorunu, bir işi önemsemeden, kendi akışıyla yürütmeye çalışmak, o konuda olabildiği kadarıyla yetinmek.
* Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak.
Örnek: Artık işi oluruna bırakmak istemiyordum.
Örnek 2: Artık oluruna bıraktık işi.
İşi sarpa sarmak deyiminin anlamı
* Bir işin başarılması çok zor bir hâle gelmesi.
* Bir iş, çözülmesi çok güç bir durum almak; zorluklar belirmek.
Örnek: İşler iyice sarpa sardı, nasıl kurtulacağız bundan.
DEYİM NEDİR?
Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.
Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.
“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.
“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.
– Ağzını aramak
– Bozuntuya vermemek
– Fikir yürütmek
– Ekmeğini taştan çıkarmak
– Elinden geleni ardına koymamak
3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.
İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.
Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.
Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.
Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek, suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.
Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.
(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)
4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik
Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak
Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek
Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsatı kaçırmak
Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak
Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu
5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.
Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)
Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.
Ayağının tozuyla: Gelir gelmez
Burun kıvırmak: Beğenmemek
Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak
Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak
6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.
Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.
İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.
Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey