Federico Garcia Lorca, 5 Haziran 1898 yılında İspanya – Fuente Vaqueros’da dünyaya gelmiş şiir ve oyunlarıyla tanınan bir İspanyol yazarıdır. Federico García Lorca aynı zamanda ressam, piyanist ve bestecidir.
Yapıtlarının hemen hemen dünyanın her yerinde bilinmesinin nedeni Lorca’nın geleneksel İspanyol kültürü ile çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikli bir dille işlemesidir. Şiirlerindeki insan ve doğa sevgisini, yaşama coşkusunu, hüzün dolu duyguları her insan tanır ve kendine yakın bulur.
Federico Garcia Lorca’nın yapıtlarındaki bu olağanüstü başarıda çocukluğunun büyük payı vardır. Granada’nın Fuente Vaqueros kasabasında, varlıklı bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Lorca’nın babası ateşli, canlı, neşeli bir adam; annesi ise sessiz ve ağırbaşlı bir kadındı. Geniş akraba çevresi içinde yöre halkının şarkılarını, türkülerini dinleyerek oyunlarını seyrederek büyüdü. Şarkı söylemeyi çok seven Federico Garcia Lorca, daha dört yaşındayken bir düzine halk türküsünü ezbere biliyordu. Gitar çalmaya ilgi duydu ve halası İsabel’den ders aldı. Okul çağında ailesi Granada’ya taşınınca Lorca burada bir Cizvit okulunda okudu. Ama onu okuldan çok, Granada’nın halkı ve doğası etkiliyordu. Tek başına dolaşıyor, insanlarla konuşuyor, çayırlarda, tarlalarda, Çingenelerin arasında geziyor, yaşadığı ortamın ayrıntılarını tutkuyla gözlemliyordu. Zeki ve ateşli yaradılışı yaşamını yönlendiriyordu. Granada Hukuk Fakültesi’ne başladığı sıralarda sanat çevresine de girmiş, başta ünlü müzisyen Manuel de Falla olmak üzere birçok sanatçıyla dost olmuştu. Her akşam belli bir yerde buluşup şiirden, müzikten, oyunlardan konuşurlardı. Bu arada üniversitenin düzenlediği bir geziyle bütün İspanya’yı dolaştı.
Federico Garcia Lorca Granada’ya hayrandı, ama kent hızlı bir değişim içinde eski güzelliğini yitirince Madrid’e yerleşti ve burada üniversiteye kaydını yaptırdı. Çok geçmeden aralarında Luis Buñuel, Rafael Alberti gibi ünlülerin bulunduğu sanatçılarla dost olan Federico Garcia Lorca, ilk şiir kitabı olan Libro de Poemas’ı (1921; “Şiirler Kitabı”) yayımladı. İlk kitabı iyi bir etki yarattı, ama asıl ününü 1928 yılında yayımladığı Çingene Türküleri (Romancero Gitano) ile kazandı. Lorca bu yapıtında Çingene türkülerinin içeriğini, söyleniş ve biçimlerini, dilini ustalıkla değerlendirmiş, özgür Çingene yaşamı ile çağdaş insanın duyarlılığını birleştirmişti. Bu yapıtı kısa sürede, o dönem İspanya’sının en çok okunan kitabı oldu.
Federico Garcia Lorca arkadaşı, eski öğretmeni Fernando de Los Rios ile Paris, Londra, New York ve Küba’yı gezdi. New York onu büyülemişti. Müzeler, tiyatrolar, sinemalar, yoksul göçmen semtleri ve Siyahlar’ın caz müziğinden oluşan bir dünyanın üzerindeki etkilerini Ozan New York’ta (Poeta en Nueva York; 1930) adlı kitabındaki şiirlerine yansıttı.
Federico Garcia Lorca İspanya’ya döndüğünde, ülkesindeki diktatörlük sona ermiş ve halktan büyük destek gören Cumhuriyetçi hükümet işbaşına gelmişti. Bu değişim Lorca için heyecan verici bir dönüm noktası oldu. Atandığı gezginci tiyatro La Barraca’mn yöneticisi olarak, köy meydanlarında geleneksel İspanyol oyunları sahneledi. Topluluğuyla İspanya’nın dört bir yanını dolaştı ve çok ilgi gördü. Bu arada oyun yazmayı da sürdürdü. 1933 yılında Kanlı Düğün (Bodas de Sangre) Madrid’de sahnelendiğinde coşkuyla karşılandı. Federico Garcia Lorca aynı yıl Latin Amerika gezisine çıktı. Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te Kanlı Düğün’ün sahnelenmesi onun ününü Latin Amerika’ya da yaydı. www.huzursayfasi.com
1934 yılı Federico Garcia Lorca’nın yaşayan en büyük İspanyol şairi olarak anıldığı yıl olduğu kadar ülkenin ikiye bölündüğü, Cumhuriyetçiler’e karşı sağcı Falanj örgütünün bir iç savaş çıkarmak için başlattığı saldırıların tırmandığı yıl oldu. Federico Garcia Lorca Cumhuriyetçiler’in yanında yerini aldı. 1934 yılında Yerma adlı oyununu sahnelediğinde, sağcı basında şairi yeren, kötüleyen yazılar çıktı. Oyunu durdurmak için gösteriler bile yapıldı, ama halkın oyuna sahip çıkması saldırganların başarıya ulaşmalarına engel oldu. 1936 yılında Kız kurusu Gül Hanım ya da Çiçeklerin Dili (Dona Rosita la soltera, o el lengaje de las flores) adlı oyunu büyük başarı kazandı. Bu başarısının sevinci ile Granada’nın Falanj yandaşlarının eline geçişinin yarattığı burukluğu birlikte yaşadı. Ama ağustosta, çok özlediği Granada’ya tatile gitmekten de geri kalmadı. Oysa sağcılar Granada’yı bir ölüm kentine çevirmişlerdi. Cumhuriyetçiler peş peşe kurşuna diziliyordu. Bir gece Federico Garcia Lorca’yı da tutuklayıp bir yol kıyısında 18 Ağustos 1936 yılında kurşuna dizdiler. Benzersiz güzellikte şiirleri ve oyunlarıyla İspanyol edebiyatını doruğuna çıkaran, İspanyol halkının yaşamını tüm özellikleriyle yapıtlarına yansıtan Federico Garcia Lorca’nın öldürülmesi bütün dünyada nefretle karşılandı.
Federico Garcia Lorca şiirleriSezilmemiş Aşka Gazel
Karnındaki karanlık manolyanın
Kimseler anlamadı kokusunu.
Acıttığını kimseler bilemedi
Dişlerinle sıktığın o aşk kurşunu.
Binlerce Acem tayı uykuya yattı
Alnının ay vurmuş alanında,
O senin kar düşmanı göğsünü
Kucaklarken dört gece kollarımla.
Bakışın, tohumların solgun dalıydı
Alçılar,yaseminler arasından,
Aradım vermek için yüreğimde
O fildişi mektupları her zaman diyen,
Her zaman: acımın bahçesi benim
Gövden her zaman, her zaman şaşırtıcı
Damarlarının kanıyla dolu ağzım,
Ağzın ölümüm için söndürdü ışığını.
Atlının Türküsü
Kurtuba
Uzakta tek başına
Ay kocaman at kara
Torbamda zeytin kara
Bilirim de yolları
Varamam Kurtuba’ya
Ovadan geçtim yel geçtim
Ay kırmızı at kara
Ölüm gözler yolumu
Kurtuba surlarında
Yola baktım ama yol uzun
Canım atım yaman atım
Etme eyleme ölüm
Varmadan Kurtuba’ya
Kurtuba
Uzakta tek başına
Kaçışa Gazel
Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Yeni kesilmiş çiçeklerle dolu kulaklarım
Dilim sevgiyle, acıyla dolu.
Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi.
Kimse yoktur duymasın öpüşürken
Yüzü olmayan insanların gülümseyişini
Kimse yoktur dokunurken bir bebeğe unutsun
Durgun kafataslarını atların.
Çünkü aranır alında güller
O katı görünüşünü kemiklerin.
Başka işe yaramaz erkeğin elleri
Toprağın altındaki köklere benzemekten.
Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi
Birçok kere yitirdim denizde kendimi.
Gidiyorum aramaya, suyu bilmeden,
Beni çürütecek, ışık yüklü ölümleri.
Yararsız Şarkı
Geleceğin gülü ve bastırılmış damar,
dünün ametisi ve bugünün meltemi,
unutmak istiyorum bunları!
Kendi ortamında insan ve balık, yüzen şeyler altında,
umarak iskelede , yosunda gecesini,
unutmak istiyorum bunları!
Ben
Yalnız ben.
Kafamın hiç gitmeyeceği
yaylayı işleyen
Yalnız ben.
Başka Bir Yoldan
Kudurmuş geyik boynuzları koyuyor
akşamın ovasına ateş donanması.
Bütün vadi dinliyor. İncecik bir yel
sırtına biniyor atlayıp.
Hava billurlaşıyor duman altında.
– Bir kedi gözü, hüzünlü ve sarı-.
Gözlerimde dallarla dolaşıyorum ben.
Dallar dolaşıyor ırmağı.
Beliren binbir şey var önemli.
Nakaratı bunlar nakaratların.
Akşamın geç vakti ve sazlar arasında
Federico, ne tuhaf, benim adım!
Elveda
Ölürsem
açık bırakın balkonu.
Çocuk portakal yiyor.
(Balkonumdan görüyorum onu.)
Orakçı ekin biçiyor.
(Balkonumdan işitiyorum.)
Ölürsem
açık bırakın balkonu!
Su Kıyısında İki Gemici
I
Bir balık vardı kalbinde;
Çin denizlerinden getirmiş;
Ufacık, gelir geçerdi bazen
Gözlerinin içinden.
Gemici idi ama unutmuştu
Meyhaneleri, portakalları;
Gözleri suda.
II
Ötekinin sabun vardı dilinde;
Yıkadı sözlerini, sustu
Dünya dümdüz, deniz dalga dalga;
Yüzlerce yıldız ve gemisi;
Çeşmeler görmüştü Roma’da
Ve yanık yüzler Küba’da
Gözleri suda.
İçeri
Ne ozan olmak isterim
nede sevdalı.
Serildiğin çarşaflara aklığı!
Ne düşü bilirsin
ne gündeki parlaklığı.
Mürekkep balıkları gibi
koku mürekkebinde kör çıplaklığın.
Carmen
Olağanüstü Aşka Gazel
Bütün kireciyle
ötü kırların işte
bir aşk sazına dönmüştün, ıslak bir yasemine.
Güneyle ve aleviyle
kötü göklerin işte
bir kar uğultusu kesilmiştin içimde.
Gökler ve kırlar
zincir takıyordu ellerime.
Kırlar ve göklerse
kırbaçlardı ne kadar yara varsa gövdemde.
Ölü Çocuğa Gazel
Her akşam üzeri bir çocuk ölür,
her akşam üzeri Granada’da.
Her akşamüzeri yerleşir de su
dostlarıyla konuşur baş başa.
Yosundan kanatları var ölülerin.
Bulutlu yel ve duru yel yan yana
süzülen iki sülündür kuleler üstünde,
gündüzse yaralı bir oğlan.
Havada kalmazdı tek kırlangıç gölgesi
şarap mağarasında rastlayınca ben sana,
tek bulut kırıntısı kalmazdı yerde
sen ırmakta boğulup gittiğin zaman.
Yuvarladı vadi köpeklerle süsenlerini
bir su devi yıkılınca dağlara.
Gövden, ellerimin mor gölgesinde,
bir soğuk meleğiyle, kıyıda cansız yatan.