Hz Ali; Hicretten yaklaşık yirmi iki yıl önce (m. 600) yılında Mekke’de dünyaya gelmiş Peygamber Efendimiz (sav)’in amcasının oğlu, damadı ve dördüncü halifesidir. Asıl adı Ali bin Ebu Talip olup 656 ile 661 yılları arasında Halifelik yapmıştır. Babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma Bint-i Esed, dedesi Abdulmuttalip’tir. Künyeleri Ebü’l-Hasan ve Ebû Türâb, lâkabı Haydar, ünvanı Emîru’l-Mü’minîn’dir. “el-Murtezâ: Kendisinden râzı olunan, Allah’ın rızâsını kazanmış” ve “Esedü’llahi’l-ğâlib: Allah’ın her zaman gâlip gelen kuvvetli arslanı” gibi lakapları da vardı.
Hz Ali; Mekkeli Kureyş kabilesinin Haşimoğulları (Haşimi) ailesinden kısaca Ebu Talip diye anılan ve Hz Muhammed‘in amcası olan Abdülmuttalip bin Abdülmenaf ile Eset kızı Fatma’nın oğlu, Hz Muhammed‘in amcasıoğlu ve damadıdır. Doğduğunda babası iş nedeniyle Mekke dışında olduğundan annesi ona Eset ya da Haydar adını koydu, fakat babası dönünce Ali adı verildi. O dönem Araplarında kendi adından başka bir kimlik (künye) adı taşımak gelenekti. Bu gelenek gereğince babasınınki Ebu Talip olduğu gibi Ali’nin kimliği (künyesi) de Ebu Hasan idi. Ayrıca Hz Muhammed‘in verdiği Ebu Turab, annesinin koyduğu adlardan ötürü Alevilerce Haydar, Esedullah (Tanrının Aslanı), Murtaza (Razı olan), Kuran’da geçen Seyfullah (Tanrının Kılıcı), yaygın biçimde kullanılan Emirül Müminin (İnananların Emiri) gibi takma adlarla anılır.
Ailesinin yeterince varlıklı olmaması nedeniyle Ali’yi Hz Muhammed yanına alıp büyüttü. Hz Ali, Hz Muhammed (sav)‘in Peygamberliğini kabul edip Müslüman olanlardan, Peygamberin eşi Hatice ile birlikte ya da ondan sonraki üç kişiden biridir. Bir söylentiye göre kendisi. “Peygambere peygamberlik pazartesi günü geldi, ben salı günü Müslüman oldum” demiştir. Aşere-i Mübeşşere (Cennete gidecekleri yaşarken müjdelenen on kişi) arasındadır. Hz. Muhammed‘in amcasıoğlu ve damadı olmasından başka mektupçusu ve Vahiy Kâtibi idi (inen ayetleri yazan).
Hz Muhammed (sav) Mekke’den Medine’ye göç ederken, ayrıldığını gizlemek ve üzerindeki birtakım emanetleri sahiplerine iletmesi için Hz Ali’yi seçti. Mekkeli karşıtları Hz. Muhammed‘i öldürmeye geldiklerinde onun yatağında Ali’yi buldular. Hz Ali Hicret’in birinci yılının (622) Muharrem ayında Hz. Muhammed‘in kızı Fatma ile evlendi. Medine’de Müslümanların Mekkeliler-le ilk savaşında (623) Peygamberin sancağını o taşıdı. Tebük dışında Peygamberin bütün savaşlarına katıldı ve en yakınında bulundu. Bedir ve Uhut savaşlarında yürekliliği, kılıç gücü, yararlılıkları ve özverisiyle öne çıktı, Müslüman güçleri birleştirdi ve kazanılan zaferlerin baş öğesi oldu. Fadek Bölgesi’ndeki Beni Sa’d adlı Yahudi kabilesi üzerine düzenlenen akında (627), Mekke’nin alınışında (628), Tay kabilesiyle yapılan savaşta, Medine yöresinin alınmasında vb görevli, komutan ve savaşçı olarak üstün kahramanlıklar gösterdi. Katılmadığı Tebük Seferi’nde Medine’de Hz. Muhammed‘ in yerine vekil kaldı (630). Mekkelilerle yapılan Hudeybiye Barışı’nda anlaşma belgesini Hz. Ali yazdı, Kâbe’yi putlardan temizlerken de Hz. Muhammed’in yanındaydı. Son Hac’da da Yemen çevresindeki görevini bırakıp yanında bulunması için Peygamber Hz. Ali’yi çağırdı, son günlerinde yanından ayırmadı.
Hz Muhammed (sav)‘in vefatından sonra her halife seçiminde Hz Ali, halifeliğin kendi hakkı olduğu, ötekilerin halifeliğini tanımaması yolundaki önerileri geri çevirdi; Ebubekir, Ömer ve Osman’a biat ederek çıkabilecek kargaşayı önledi. Ömer döneminde kadılık görevini üstlendi, Medine’den ayrılışında Ömer’e vekillik etti, Hicret’in takvim başlangıcı olmasını önerdi. Osman döneminde kadılığın yanı sıra eğitim-öğretim işlerini de üzerine aldı, halifeyle şikâyetçiler ya da başkaldıranlar arasında aracılık etti. Hz. Ali halifeliği, Osman’ın öldürülmesinden bir hafta sonra kabul etti (24 Haziran 656). Biat töreni Hz. Muhammed’in mescidinde yapıldı. O sırada Basra’da bulunan Hz. Muhammed‘in eşi Ayşe, Osman’ı öldürenlerin bulunup öldürülmesi gerekçesiyle Ali’ye biat etmedi. Önce biat eden Talha ve Zübeyr de sonradan Ayşe’ye katıldılar. Bu arada Şam Valisi Muaviye de Hz. Ali’ye başkaldırdı. Hz. Ali kendine bağlı güçlerle önce Basra üzerine yürüyüp Ayşe, Talha ve Zübeyr’in yönettiği karşıt güçleri Hureybe’de yendi (Ayşe bir deve üzerinde savaşa katıldığından Cemel Olayı denen bu savaşta Ayşe yanlısı 14 bin kişi öldü). Ayşe ile yanındaki kadınlar Mekke’ye gönderildi. Hz. Ali hazinedeki parayı halka dağıttı. Bu önemli zaferden sonra Muaviye’nin üzerine yürüyen Hz. Ali, Küfe ve Medain’e gitti, Rakka’da Fırat’ ı geçip Sıffin Ovası’nda Muaviye’nin ordusu ile karşılaştı (657). Savaşı Hz. Ali’nin ordusu kazanmak üzereyken Amr ibn-ül As’ın önerisiyle Muaviye’ nin ordusu ünlü hileye başvurdu: Askerler mızraklarına Kuran sayfalarını takarak “Hakem Kuran’dır” diye bağrıştılar. Hz. Ali de, Muaviye’nin anlaşmazlığın iki taraftan seçilecek birer hakem arasında görüşülüp çözümlenmesi önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Muaviye hakem olarak Amr ibn-ül As’ı, Ali de çevresinin baskısıyla Ebu Musa El-Aşari’yi seçti. Sorunun çözümünü iki hakeme bırakarak kendisi Kûfe’ye çekildi. Amr ibn-ül As, Osman’ın öldürülmesinden Ali’yi sorumlu tuttu. Muaviye’nin haklı olduğu ve Ali’nin halifeliğinin geçerli olmadığı konusunda Ebu Musa’yı kandırdı. Damadı Abdullah bin Ömer’in halife olabileceğini sanan Ebu Musa, böylece Hz. Ali’nin halifelikten düşürülmesini kabul etti (658), Amr ibn-ül As da Muaviye’yi halife ilan etti. Bu olay Müslümanları üçe böldü: Ali ve Muaviye yanlılarıyla Hariciler. Böyle bir sorunun hakem kararıyla çözülemeyeceğini ve hakem seçmeye razı olan iki tarafın da kâfir olduğunu savunan Hariciler, Halifeliğe karşı ayaklandılar. Hz. Ali, Hariciler üzerine yürüyerek Nehrevan’da çoğunu kılıçtan geçirdiyse de Muaviye’nin Mısır yönetimini ele geçirmesini ve Kudüs’te kendini halife ilan etmesini önleyemedi. Muaviye’nin üzerine sefer hazırlığı içindeyken Kûfe’de camide Abdurrahman bin Mülcem adlı bir Harici gönüllüsünün saldırısına uğrayan Hz Ali, başından aldığı zehirli kılıç yarasıyla 2-3 gün sonra şehit oldu. Gömüldüğü yerde sonradan Necef Kenti kuruldu. Bugün o bölgeye Meşhed-i Ali denir.
Hz Ali nasıl vefat etti?
Hz Ali, Kûfe’de 661 yılında bir Hâricî olan Abdurrahman bin Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın tesiriyle iki gün sonra 26 veya 28 Ocak 661’de şehit oldu. Bugün Necef diye bilinen Kûfe’ye defnedildi.
Hz Ali’nin Şemaili ve kişisel özellikleri
Ali bin Ebî Tâlib (r.a.), ortaya yakın kısa boylu, koyu esmer tenli, iri siyah gözlü olup sakalı sık ve geniş, saçları dökülmüştü. Yüzü güzeldi, gülümserken dişleri görünürdü. Kuvvetli bir vücut yapısı vardı. Omuzları geniş, elleri sertti.
Hz Ali (r.a.); âbid, kahraman, cesur, hayırda yarışan, takvâ sahibi ve son derece cömertti. Onun; cömertliği, insanîliği ve Resûlullah’a olan yakınlığıyla edindiği büyük manevî miras, kendisini asırlardır halk inançlarında dâsitânî bir kişiliğe büründürmüştür.
Hz Ali (r.a.) ölümden korkmayan bir cengâverdi. Ölümden neden korkacaktı ki? Allah Resûlü, onu Cennet’le müjdelemişti. Cennet’e gideceği kesin olan bir insan ölümden hiç korkar mı? Bu sebeple kiminle mübârezeye çıksa mutlaka onu mağlup ederdi.