Ludwig van Beethoven, günümüzde müziğin her dalındaki benzersiz yapıtlarıyla, üstün yetenekli bir besteci olarak tanınır. Oysa yaşadığı dönemde, piyanist olarak ona duyulan hayranlık, besteciliğinden önde geliyordu. Konserlerini izleyenler, Beethoven’in kafasının içinde yarattığı müziği piyanoda anında, içine doğduğu gibi seslendirebilmesini büyük bir şaşkınlık ve beğeniyle karşılarlardı. (Buna müzik dilinde doğaçlama denir.) Beethoven’in yazdığı müziğin dinlenmesi de çalınması kadar zordu. Ne var ki, zaman içinde gelmiş geçmiş bestecilerin en üstünlerinden biri olduğu kabul edildi.
Ludwig van Beethoven, Ren Irmağı kıyısında, bugün Almanya Federal Cumhuriyeti’nin başkenti olan Bonn’da dünyaya geldi. 17 Aralık 1770’te vaftiz edildi. Sert ve aylak bir adam olan babası Köln prensinin korosunda şarkıcıydı. Çok küçük yaşta piyano çalmaya başlayan Beethoven’in müzik yeteneğini gören babası, onu Mozart gibi bir harika çocuk olarak yetiştirip zengin olma hevesine kapıldı. Dört yaşındaki LUdwig’i gözyaşlarına aldırmadan bir odaya kapatır, saatlerce klavsen ve keman çalmaya zorlardı. Ludwig sekiz yaşına geldiğinde artık org da çalabiliyordu. 11 yaşındayken, saray orgçusu Christian Gottlob Neefe’nin yardımcılığına atandı ve ilk kez ondan sistemli müzik dersleri almaya başladı. Bir sonraki yıl ise, saray tiyatrosunun orkestrasında klavsen çalıyordu. Deneyimi artan Beethoven artık besteler de yapmaya başlamıştı.
1787’deki Viyana gezisinin Beethoven’in yaşamında önemli bir yeri vardır. Viyana’da Mozart’la tanıştı. Beethoven’in müziğini dinleyen Mozart, “Bu gence dikkat edin, bir gün gelecek dünya ondan söz edecek” dedi.
Annesinin ölümü üzerine çok geçmeden Bonn’a dönmek zorunda kalan Beethoven, orada yeni bir çevre edindi. Kendisine bir piyano armağan eden müziksever Kont Waldstein ve von Breuning ailesi, bestecinin ilk gerçek dostları oldu.
Babasının alkolik oluşu yüzünden kardeşlerinin geçimini üstlenmek zorunda kalan sanatçı, henüz 18 yaşındayken büyük bir sorumluluk altına girdi. Beethoven tıknaz, dış görünüşe aldırmayan, derbeder bir insandı. İnatçı, çabuk öfkelenen ve geçimsiz kişiliğine karşın, olağanüstü müzik yeteneği, özellikle de piyano çalmadaki ustalığı yüzünden, her zaman çevresindekilerden ilgi ve saygı gördü. Saray orkestrasındaki görevinden ve öğretmenlikten artakalan zamanlar, kırlarda uzun yürüyüşlere çıkar ve o sırada aklına gelen melodileri yanında taşıdığı küçük deftere not ederdi. Bu alışkanlığını yaşamının sonuna kadar sürdürdü. Sonat ve senfonilerini yazarken bu küçük notlardan yararlanırdı.
Beethoven 1792’de büyük besteci Joseph Haydn’dan kompozisyon dersleri almak üzere, bir kez daha Viyana’ya gitti. Bilgi ve yeteneğine aşırı ölçüde güvenen genç sanatçı ile kendi müziğiyle dolu olan Haydn’in çalışmaları pek verimli olmadı. 1794’te Haydn’in İngiltere’ye gitmesi üzerine Beethoven, St, Stephan Katedrali orgçusu Johann Georg Albrechtsberger’den ders almaya başladı.
Viyana’ya yerleşerek piyanist ve besteci olarak yaşamını kazanmaya çalışan sanatçı, bir yandan da dostları Kont Waldstein, Prens ve Prenses Lichnowsky’nin desteğine güveniyordu. 1790’ların sonuna doğru başlayan sağırlığının etkisiyle eskisine göre daha hırçınlaşmıştı. Dostlarından hizmetçilerine kadar herkesle kavga ediyor, hemen hemen her konuda sorun yaratıyordu.
1802’de hastalığı iyice ilerleyen besteci, umutsuzluğa kapılarak kendini öldürmeyi bile düşündü. “Heiligenstadt Vasiyetnamesi” olarak bilinen mektubunda, bu niyetini tüm ayrıntısıyla anlattı. Dostlarının ilgi ve desteğine karşın, müzikten başka bir avuntusu kalmayan besteci kabuğuna çekildi. Hiçbir zaman duyamayacağı en büyük yapıtlarını bu dönemde besteledi. 1824’te Dokuzuncu Senfoninin ilk seslendirilişinde sağırlığı öylesine artmıştı ki konserin sonundaki coşkulu alkışları, bir dostu yüzünü izleyicilere döndürmeseydi fark etmeyecekti. Yaşamının geri kalan bölümünü Viyana’da geçiren besteci 26 Mart 1827’de, 57 yaşında öldü.
Beethoven’in Müziği
Beethoven’den önce ünlenmiş olan Haydn ve Mozart gibi büyük bestecilerin müziği zarif, hoş, güzel ve çekici melodileri içeren, çok iyi planlanmış yapıtlardı. Beethoven’in müziği ise daha güçlü, daha romantik ve duygu yüklüdür. Sanatçı dinleyiciye, müziğiyle en dayanılmaz acıları, en büyük sevinçleri, coşkuyu, hatta kahkahayı duyumsatabiliyordu. O dönemde bu, müzikte devrim demekti. Yaşadığı sırada büyüklüğünün anlaşılamayışının nedeni bu olabilir. Beethoven’in güçlü ve dirençli kişiliği müziğinde de kendini gösterir.
Ağırlıklı olarak çalgı müziği besteleyen Beethoven’in İsa Zeytin Dağında adlı bir oratoryosu, piyano için bir solo bölümün yer aldığı Koral Fantezi’si ve Fidelio adlı bir operası vardır. Dokuzuncu Senfoni etkileyici bir koro bölümüyle son bulur. En görkemli yapıtları, 9 senfonisi ile yaylı çalgılar için bestelediği 17 dörtlüdür. Beethoven’in senfonileri sanat dünyasında olağanüstü yaratıcılık ürünleridir. Beethoven, bunların yanı sıra, uvertürler, beş piyano ve bir keman konçertosu, 32 piyano sonatı bestelemiş; başka birçok beste yapmıştır.