Ahmet Haşim 1884 yılında Irka’ın Bağdat şehrinde dünyaya gelmiş, sembolizmin öncülerinden ünlü Türk şairidir. Annesi ve babası Bağdat”lıdır. Uzun süre görevle Arabistan dolaylarında kalmış Alûsizadeler ailesinden olduğu ve küçük yaşta anasını yitirdiği için İstanbul’a geldiği yıllar (1895) yeterince Türkçe bilmediği, bir süre dil öğrenmek için Numune-i Terakki okuluna gittiği yazılıdır. 1906 yılında yatılı öğrencisi olduğu Galatasaray Sultanisi’ni bitirdikten sonra Reji İdaresi’ne memur oldu. 1908-1911 yılları arasında İzmir Lisesi Fransızca öğretmenliğini kabul edince hukuk öğrenimini yarıda bıraktı. Maliye Bakanlığı’ndaki çevirmenlik görevinden Birinci Dünya Savaşı içindeki yedek subaylıkla askerliğe ayrıldı, Anadolu’da çeşitli görevlerde bulundu. Savaştan sonra Düyun-ı Umumiye”de çalıştı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretmenlik yaptı, Osmanlı Bankasında görev aldı, ek olarak Harbiye ve Mülkiye okullarında Fransızca öğretmenliklerini yürüttü. 1924 ve 1927 yazlarını Paris’te geçirdi, 1928″de Anadolu Şimendiferleri Şirketi yönetim kuruluna seçildi. 1932’de böbrek rahatsızlığının iyileştirilmesi için Frankfurt’a gitti, dönüşünde bakımı için Alman Hastanesi’ne yattı, 4 Haziran 1933 yılında İstanbul’da öldü, mezarı Eyüp’tedir.
Şiire Galatasaray öğrenciliğinde başlayan ve ilk ürünlerini 1901’de yayımlayan Ahmet Haşim, önce öğretmeni Ahmet Hikmet (Müftüoğlu) ve yürürlükteki Servetifünun şiir akımının etkisine girdi. İzmir’deki öğretmenliği sırasında Fecr-i Ati topluluğuna katıldı ve eserlerini Servetifünun dergisinde yayımladı. Bu topluluğun dağılışından sonra bir süre sustu. Çeşitli dergilerdeki dağınık ürünlerinden sonra Dergâh (1921) sayfalarında düzenle yayımlanan şiirleri ilginç bir yankı ve etki yarattı. Bu süre içinde Akşam gazetesinde çıkan fıkralarıysa şiirle nesri kesinlikle ayıran tutumunun dikkate değer örneklerini yansıttı. Gününün hiçbir toplumsal sorununa yaklaşmadan yalnızca birey olarak insanın iç derinliklerini, âşk ve hüzünlerini, ayrılık ve yalnızlık duygularını, mutsuzluk ve umutsuzluk izlenimlerini, çocukluğa bağlı özlem ve yakınışlarını, doğa sevgisini dile getiren Ahmet Haşim, zamanının yaygın bir eğilimine, heceyle şiirler yazmak gereğine de yaklaşmadı, bütün şiirlerini aruzla yarattı. İlk kitabının başına eklediği manzum önsözde yaşamı hayal havuzunda izlediğini, bu yüzden var olan bütün taşları, bitkilerin kendisine renkli bir yansıma olarak geldiğini söyleyen Ahmet Haşim, tekil dünyasının dışına çıkmayan bu sembolist ve izlenimci ürünleriyle edebiyatımızda bağımsız bir yolun sözcülüğüne adanmış oldu. Şiir kitapları Göl Saatleri (1921) ve Piyale (1926) adlarını taşır. Gazete fıkralarını Bize Göre (1926), söyleşilerini Gurebâhâne-i Laklakan (1928), gezi notlarını Frankfurt Seyahatnamesi (1933) eserlerinde yayımladı. Bu son üç eser gerekli açıklama notlarıyla ve bir arada Prof. Mehmet Kaplan tarafından basıma hazırlandı (1000 Temel Eser, 1969). Bütün şiirleri, adını taşıyan çeşitli inceleme kitaplarında yer almaktadır.
Ahmet Haşim Eserleri
Şiir
– Göl Saatleri (1921)
– Piyale (1926)
Fıkra ve Sohbet
– Bize Göre (1926)
– Gurabahane-i Laklakan (1928)
Gezi
– Frankfurt Seyahatnamesi (1933)
Ahmet Haşim başlıca eserlerinin özetleri
Bize Göre, Fıkralar derlemesi (1928); yeni harflerle 1960 ve 1969’da da basıldı. İkdam gazetesinin sanat ve edebiyat sütunlarında yayımlananlardan 41’i ile “Bir Seyahatin Notları” bölümü (17 yazı) bir arada yayımlandı. Ahmet Haşim’in şiiri kadar etkili ve yoğun olan bu düz yazı ürünleri; zekâ buluşu, dikkat inceliği, imge yeniliği, yargı özgünlüğüyle değerini yitirmeden kalan eserler arasındadır.
Frankfurt Seyahatnamesi, Düzyazıyla yayımladığı üç kitabından sonuncusu, gezi yazıları (1933); her biri ayrı ve özel başlık taşıyan 21 yazıyı içerir. Yayım günlerinde “Türkçe”nin en güzel eserlerinden biri” (Ahmet Hamdi Tanpınar) diye tanıtılmış, şöyle nitelenmiştir; “göz kamaştırıcı fantezisi olan zengin nesir”, “eşya ve insanları doğaüstü gerçeklerinde yakalayan dikkat ve çözümlemeler”, “bütün çabasını zamanın üstüne çıkmak için harcamış bir zekâ…” (A.H. Tanpınar). Böbreklerinden rahatsız olduğu dönemde bakım için Almanya’ya giden yazarın yolculuk izlenimleri. Batı uygarlığı üzerine dikkat ve gözlemleri, değerlendirici yargılar. Şairin öteki düzyazı kitaplarıyla bir arada açıklayıcı notlarla yeniden basıldı (Hazırlayan Prof. Mehmet Kaplan, Milli Eğitim Bakanlığı 1000 Temel Eser dizisinde, 1969).
Göl Saatleri, İlk şiir kitabı (1921). Şairin şiir görüşünü açıklamakta ilk anahtar olan Mukaddeme (öndeyiş) adlı dörtlükle başlar; “Seyreyledim eşkâl-i hayatı/ Ben havz-ı hayalin sularında/Bir aks-i mülevvendir onunçün/Arzın bana ahcâr ü nebâtı” (Gözledim yaşam biçimlerini/ Ben duş havuzunun sularında/Bir renkli yansımadır o yüzden/Yerin bana taşları ve bitkileri). Göl Saatleri adlı ilk bölümde genellikle kısa 14 şiir yer alır; serbest müstezat nazımları bölümünde uzunlaşan 9 şiir arasında en ünlüsü O Belde’dir (İlk yay. 1909); Muhtelif Şiirler adlı son bölümde 10 şiir bulunur.
Çeşitli araştırmacıların (Şerif Hulusi, Rıfat Necdet Evrimer, Kenan Akyüz), derlediği, kitaplarına girmemiş ürünlerle birlikte Bütün Şiirleri adıyla en son Asım Bezirci’nin emeğiyle basıldı (Can Yayınları 1983, 1985).
Gurebahâne-i Laklakan, Düz yazıyla yayımlanan üç kitabından İkincisi (Leylekler Bakımevi) 1928. Yazarın fıkra ve söyleşilerinden 29’unun yer aldığı eser, sanat, düşün, kültür, ulusallık, geleneknekler, din gibi genel konulardaki yazılarıyla bazı güncel eleştirilerini içerir. Sanatçının kendine özgü, söyleyiş güzellikleri, bakış özgünlüğü, dikkat keskinliği, bileşim olduğu hemen göze çarpar. Milli Eğitim Bakanlığı 1000 Temel Eser Dizisi’nde Prof. Mehmet Kaplan’ın emeği ve açıklama notlarıyla üç kitap bir arada yayımlandı (1969).
Piyale, İkinci ve sonuncu şiir kitabı (1926); sözcük anlamı: Şarap bardağı, içki kadehi. Şairin ilk şiir derlemesi olan Göl Saatleri’ne (1921) göre birkaç bakımdan kesin değişiklikler gösterir: Şiirlerin hemen hepsi kısadır, hepsi aruz ölçüsüyle yazılmış olmakla birlikte dilce yalın, özleşme eğiliminde, terkipsiz ve süssüzdür. İlk basımında (1928) 63 sayfa boyutundadır. Başında ünlü mukaddeme’si, Abdülhak Şinasi Hisara ithafı ve Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar adlı düzyazıyla açıklaması yer alır. Mukaddeme, simgeciliğin, izlenimciliğin bir özeti gibidir; Türkçeleştirilmiş düzyazı biçimi: “Ben yaşamın biçimlerini düş havuzunun sularında izledim, gördüm; o yüzden taşları, bitkileri, bana renkli bir yansıma gibi görünür.” Ahmet Haşim’i konu edinen bütün eserlerde bu kitabın şiirleri çoğunluktadır, şairin asıl kimliğini bu ürünler belirler.
AHMET HAŞİM ŞİİRLERİ (Birkaç tane)
YARI YOL
Nasıl istersen öyle dinle, bakın,
Dalların zirvesindeyiz ancak.
Yarı yoldan ziyade yerden uzak,
Yarı yoldan ziyade maha yakın.
BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan;
Güller gibi… Sonsuz, iri güller,
Güller ki kamıştan daha nalân,
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar,
Tekrarını ömrün eder ilân,
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam,
Alemlerimizden sefer eyler?…
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam,
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam.
O BELDE
Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melal-i hasret-ü gurbetle ufku şama bakan
Bu gözlerinle, bu hüzünle sen ne dilbersin
Ne sen, Ne ben
Ne de hüsnünle toplanan bu mesa,
Ne de alam-ı fikre bir mersa
Olan bu mavi deniz,
Melalim anlamıyan nesle aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir mana,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermin
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitar ü istiğna
Sen ve ben Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz sessiz,
Topluyor büy-ı ruhunu güya
Uzak
Ve mavi gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbet bu yerde mahkumuz…
………
O belde
Hangi bir kıt’a-i muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dür ile mahdut
Bir yalan yer midir?
Veya mevcut,
Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hülya mı?
Bilmem… Yalnız “
Bildiğim sen ve ben ve mavi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehziz
Bende etvar-i hüzn ü ilhamı,
Uzak
Ve mavi gölgeli bir beldeden cüda kalarak,
Bu nefy ü hicre bu yerde mahkumuz…