Hz İsmail kimdir? İsmail Aleyhisselam babası, annesi, soyu ve mucizeleri bu sayfada derledik. İşte İsmail Peygamberin hayatı.
Hz İsmail, Hz Hâcer’den dünyaya gelen, İbrahim aleyhisselâmın (İbrahim Peygamberin) ilk oğludur. Kendisine “Allah’ın kurbanı” anlamına “Zebihatullah” da denir. İsmail aleyhisselâm, uzun boylu, ak saçlı, güzel ve nur yüzlü, kırmızımsı tenli, kalın boyunlu, geniş omuzlu, uzun elli ve uzun ayaklı, küçükbaşlı, büyük gözlü, uzun burunlu, çok güçlü ve kuvvetli bir yapıya sahipti. İsmail aleyhisselâm, Peygamberimiz Hz Muhammed (sav)’in atasıdır. Aynı zamanda “Arab-ı müsta”ribe” denilen Arapların da atasıdır. Hz İsmail’in ismi Kur’ân-ı Kerîm’in sekiz sûresinde on iki (12) kere geçmektedir.
Hz İbrahim aleyhisselâm, Allah’tan aldığı buyruk üzerine eşi Sare ve kardeşinin oğlu Lût aleyhisselâm ile birlikte Filistin’deki Ken”an diyarına göçmüştür.
Yüce Allah’tan, bu ülkenin kendi soyuna verileceği müjdesini alan İbrahim aleyhisselâm, ülkede başlayan kıtlık yüzünden eşiyle birlikte Mısır’a gitmiş, orada Hâcer kendisine cariye olarak verilmiş, daha sonra tekrar Ken”an diyarına dönmüştür. Yine Tevrat’ın verdiği bilgilere göre İbrahim aleyhisselâmm Sare’den çocuğu olmayınca onun isteğiyle Hâcer’le evlenir ve seksen altı (86) yaşındayken ondan oğlu İsmail aleyhisselâm dünyaya gelir (Tekvin, 16/16,)
İsmail aleyhisselâmın dilinin Arapça oluşu, Arapların neslinin ona bağlanması, Hz İbrahim’in oğlu ve Hz Muhammed (sav)’in ceddi olması, Kâbe’nin inşasında babası İbrahim aleyhisselâm ile birlikte çalışması, kurban edilme olayında babası karşısındaki teslimiyet ve itaati, onun yerine kurbanlık edilmek üzere bir koç gönderilmesi, Resul-i Ekrem’in “Ben iki kurbanlığın oğluyum” diyerek onunla iftihar etmesi gibi konulara dayalı olarak müslümanlar, İsmail aleyhisselâma özel bir saygı duymuşlardır. (Firüzabadi c. VI, s. 39.)
Burada iki kurbanlıktan biri İsmail aleyhisselâm, diğeri de Hz Muhammed sallahu aleyhi ve sellemin babası Abdullah’tır. Muâviye b. Ebû Süfyân’ın naklettiğine göre, bir Arap, Resulullah’a “Ey iki kurbanlığın oğlu” diye hitap etmiş, Resûl-i Ekrem de bu söze tebessümle karşılık vermiştir. (Kastallani c. ı, s. 111.)
Zemzemin Çıkması
Hz İbrahim’in eşi Hz Hâcer’den İsmail adında bir oğlu olmuştu. İbrahim aleyhisselâm, Allah’tan aldığı bir işaretle eşi Hâcer ve oğlu İsmail’i Mekke’ye götürüp, Kâbe’nin yakınlarında tarıma elverişli olmayan, çorak bir vadiye yerleştirdi ve bu vadinin yerleşim merkezi ve güvenli bir belde haline gelmesi için Allah’a dua etti.
Bu konuda Yüce Kur’an’da şöyle buyurulmaktadır;
“Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Rabbim, bunu yaptım ki namazı kılsınlar! insanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver kİ şükretsinler!” (İbrahim 14/37.) (Kur’an Yolu: 111/290-291.)
İbrahim aleyhisselâm eşi ile birlikte oğlu İsmail’i Mekke’ye bıraktı. Hz Hâcer annemiz oğlunu bir ağacın gölgesine yatırdı. Bu ıssız ve çorak vadide bir miktar hurma, bir dağarcık su ve iki yaşındaki oğlu İsmail ile yalnız kalan Hz Hâcer, bu işin Allah’ın emri ile olduğunu anlayıp tevekkülle sabretti ve: “Allah bize yeter. O bizi korur, himaye eder. Bizi başıboş ve yalnız bırakmaz” dedi.
Su testisini ağaca astı. Hz Hâcer, oğlunu emziriyor ve testideki sudan içiyorlardı. Bir müddet sonra su bitmiş ve kendi sütü de kesilmişti. Küçük İsmail acıkmış ve susamıştı. Hâcer oğlunun susuzluk ve açlıktan dolayı ağlamasına dayanamıyordu. İsmail’in Öleceğinden şüphelenmeye başladı ve “ondan uzaklaşayım da ölümünü görmeyeyim” dedi.
(Buharî-Sahih e, 4, & 114; Taberî-Tarih e. 1, $.131; Kurtubi Tefsir c, 9, s. 369; Ebülfida-Elbidaye vetmihaye c. 1, s. 155 )
Çocuğun yanından uzaklaştı. Kendisine en yakın olan Safa tepesine çıktı. Bir gelen var mı, kendisini bir gören olur mu diye vadiye doğru baktı. Ne bir ses, ne de kendisini görecek birisi vardı. Eteğini toplayarak Safa tepesinden koşarak indi ve Merve tepesine geldi. Merve tepesinde de durdu ve sağa sola baktı. Yine kimsecikler yoktu. (Beyhakî-Delâil, c. 1, s. 323; Kurtubt-Tefsir c, 9, s. 369.)
Onun böyle tepeler arasında koşması hem bir çare araması ve hem de yavrusunun hazin sonunu görmek istemeyişidir. Bu arada oğlu İsmail’in yanına iki kere uğramış ve onu can çekişir görünce dayanamamış ve hemen Safa tepesine tekrar yönelmiştir. Hz Hâcer annemiz, Safa ile Merve tepesi arasında çaresizce yedi kere gidip gelmiştir. (Ahmed b. Hanbel-Müsned c. 1, s. 253; Buharî-Sahih c. 4, s. 114.)
İşte bunun anısına bugün hac ve umre ziyaretinde bulunanlar Safa ve Merve arasında yedi defa sa”y ederler. (İbn. Esir-Kâmil c. i, s,103;)
Hz Hâcer, son defa Merve tepesine çıktı ve oradan bir ses işitti. Kendi kendine: “Sus ve iyice dinle!” dedi. Sonra, dikkatle dinledi. Ses, bir insan sesine benziyordu. Hâcer annemiz: “Ey ses sahibi! Bize yardım edecek güce sahipsen yardım et!
Eğer yardım edemezsen yanımdaki yavrumla beraber helâk olup gideceğiz!” diye yalvardı. Cebrâil aleyhisselâm göründü. “Sen kimsin?” diye soran Cebrail’e Hâcer: Ben İbrahim’in buraya Allah’ın emri ile bıraktığı hanımıyım” dedi. (Kurtubî-Tefsir c. 9i s. 369.)
Cebrâil aleyhisselâm: “İbrahim, sizleri kime emanet etti?” deyince Hz Hâcer, “Bizi, Allah’a emanet etti” cevabını verdi. Cebrâil aleyhisselâm, “O sizi, en şerefli, en keremli ve yeterli Rabbe emanet etmiş!” dedi ve ayağının topuğu ile yeri eşince, zemzem suyu kaynamaya (fışkırmaya) başladı!
Hz Hâcer bir yandan, boşa akmasın diye suyu, havuz gibi toprakla çevirip gölet yapmaktan geri durmuyor, bir yandan da testisini doldurmaya devam ediyordu. Su ise avuç avuç alındıkça, yerden kaynayıp duruyordu. Hâcer annemiz: “dur! dur!” anlamına gelen “zem! zem!” kelimesini tekrar ederek suyun etrafını çevirmeye uğraşıyordu. Kim bilir belki Hz Hâcer öyle gölet yapmaya uğraşmasa idi bugün zemzem akıp giden bir ırmak oluverirdi.
Yüce Yaratıcının hikmetleri sonsuz, merhameti pek geniştir. İşte Mekke’de hâlâ durmadan kaynayan ve pek çok özellikleri olan mübarek su bu sudur. Hamdolsun O’nun nimetlerine. (Salebi-Arais s, 82.)
Hz İsmail’in Peygamberliği
İsmail aleyhisselâm, babası Hz İbrahim vefat ettikten sonra Kâbe ve hac hizmetlerine baktı. İlk olarak Kâbe’yi örtü ile örttü. Allah, İsmail aleyhisselâma peygamberlik ve hikmet verdi. Hz İsmail, elli yıl peygamberlik yaptı. Yüce Kuran şöyle buyuruymaktadır:
“İsmail, Elyesa’, Yûnus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. Onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını, evet onları da seçkin kıldık ve dosdoğru yola yönelttik. İşte bu Allah’ın hidayetidir; O, bununla kullarından dilediğini doğru yola ulaştırır. Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı yapa geldikleri iyi şeyler elbette boşa giderdi.
Onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şimdi onlar bu söylenenleri inkâr ederlerse muhakkak ki yerlerine, bunları inkâr etmeyecek bir topluluk getiririz. ” (Yakubi-Tarih c. 1, s. 221.; İbn. Hacer-Fethulbâri c. 3, s. 366.; Eh’am Sûresi, 86-89; Taberî-Tarih c. 1, s. 161.)
Yüce Allah, İsmail aleyhisselâmın kurban edilme olayını Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatmaktadır;
“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlât ver! Bunun üzerine kendisine akıllı ve iyi huylu bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm: düşün bakalım görüşün ne olacak” dedi. O da, “Babacığım! Sana buyrulanı yap, inşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın’ dedi.”
Her ikisi de İlâhî buyruğa teslim olunca ve babası onu yüz üstü yatırtınca, “Ey İbrahim diye ona seslendik, tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun’. îşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. Biz, oğlunun canına bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik.” (es-Sâffât 37/100-107.)
Hz İsmail’in Kurban Edilmek Üzere Götürülmesi
İsmail aleyhisselâm yedi yaşında iken babası onu rüyasında Allah’a kurban ettiğini görür. İsmail’i hemen annesinin yanından alıp: “Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Şu vadiye gidelim de ev halkına odun toplayalım” dedi.
Rabbinin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. İbrahim aleyhisselâm ve İsmail aleyhisselâm Şi”b vadisine doğru beraber yürümekte idiler. İnsan suretine giren şeytan Hz İbrahim’i bu işinden vazgeçirmeye çalıştı.
“Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun? diye sordu. Hz İbrahim: “Şu vadiye gidiyorum, biraz işim var!” dedi. Şeytan, “Sen, her halde İsmail’i boğazlamak istiyorsun!” dedi. Hz İbrahim:
“Sen hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?” diye sordu. Şeytan: “Evet, o baba, sensin!” dedi. Hz İbrahim: “Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?” diye sordu. Şeytan: “Sen, bunu Allah’ın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!” dedi. Hz İbrahim, “Allah, bunu yapmamı bana emretti ise, boyun eğip hemen O’nun emrini yerine getireceğim” dedi.
Şeytan: “Şeytan rüyanda sana gelip İsmail’i boğazlamanı emretmiştir. Sen de onu boğazlamaya gidiyorsun!” deyince Hz İbrahim onun şeytan olduğunu anladı ve: “Ey Allah düşmanı! Vallahi ben Allah’ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!” dedi.
Şeytan, Hz İbrahim’den yüz bulamayınca hemen küçük İsmail’e yöneldi ve ona: “Ey İsmail! Baban seni nereye götürüyor biliyor musun?” diye sordu. Hz İsmail: “Ev halkımıza şu vadiden odun toplayacağız!” dedi. Şeytan, Hz İsmail’e döndü: “Baban seni boğazlamaya götürüyor!” dedi.
Hz İsmail: “Babam beni ne için boğazlayacak? Sen, bir babanın çocuğunu boğazladığını gördün mü?” diye sordu. Şeytan: “İşte o, senin babandır!” dedi. Hz İsmail: “Babam beni ne için boğazlayacakmış?” diye tekrar sordu. Şeytan: “Rabbinin bu işi emretmesi üzerine” dedi.
Kur’an bu konuda şöyle der: “Çocuk (İsmail), babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, düşün bakalım görüşün ne olacak!’ dedi.”
Kendisinden can isteniyordu. Bu can Allah yolunda verilecekti. Daha küçuk yaşta idi. İsmail aleyhisselâm bu istek karşısında bakın babasına nasıl bir cevap verdi. “Babacığım! Sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.”
Şeytan, İsmail’in de kendisini dinlemediğini görünce hemen o sırada evinde bulunan annesi Hz Hâcer’e gitti. Ona, “Ey İsmail’in annesi! İbrahim’in, İsmail’i nereye götürdüğünü biliyor musun?” diye sordu.
Hz Hâcer: “Şu vadiden bize odun toplamaya götürdü” dedi. Şeytan, “O, İsmail’i boğazlamak için götürdü!” dedi. Hz Hâcer: “Bir babanın çocuğunu boğazlayabileceğini nasıl düşünebiliyorsun? Hayır! öyle değildir. O, oğluna karşı çok şefkatlidir!” dedi. Şeytan: “O, bunu Allah’ın kendisine emrettiğini söylüyor ve öyle sanıyor!” dedi.
Hz Hâcer: “Eğer, bunu Allah emrettiyse O’nun emrine boyun eğmek gerekir! Her nerede olursa olsun onun, Allah’a boyun eğmesi, O’nun buyruğunu yerine getirmesi gerekir.” dedi. Şeytan, Allah’ın emrine boyun eğen ve tam bir teslimiyet gösteren Hz İbrahim’e ve onun ev halkına bir şey yapamadığı için çok kızdı ve geri döndü.
Hz İbrahim, oğlu İsmail’le Sebîr vadisine gelince oğlu İsmail’i yüzü üzerine yere yatırdı. Kur ân-ı Kerîm’de: “Her ikisi de (İlâhî buyruğa) teslim olarak babası onu yüz üstü yatırdı” denilerek Allah, İbrahim aleyhisselâmın ve ailesinin göstermiş olduğu sadakat karşısında: “Ey İbrahim! Rüyana sadakat gösterdin! İşte sana oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!” buyurdu.
İbrahim aleyhisselâm başını kaldırıp bakınca, Cebrâil’in yanında iri boynuzlu bir koçun durduğunu gördü. “Kalk yavrucuğum! Sana, bir fidye indi!” dedi. O koçu orada, Mina’da kurban etti.
Hz İsmail ve Hac İbadeti
Haccı ilân görevi Hz İbrahim’e verilmişti. Cebrâil’in hac menâsikini (ibadet yerlerini ve usûllerini) öğretmesinden sonra HZ İsmail bunu Hicaz halkına duyurmuş, Kâbe’nin hizmet ve nezâreti ömrünün sonuna kadar onun sorumluluğu altında kalmıştır. (Zebîdî, Tecrîd Tercemesi, VI, 22:)
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; “İnsanlara hac ibadetini duyur, gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar. ” (el-Hac 22/27)
Bu âyetle hac ibadeti insanlara farz edilmiş oluyordu. İbadet maksadıyla Kâbe’yi ziyarete gelenler için orasını temiz tutma görevi de İbrahim aleyhisselâm ve oğlu İsmail’in üzerinde idi. Bu konudaki âyet şöyledir:
“İbrahim’i Beytullah’ın bulunduğu yere yerleştirdiğimizde de şöyle demiştik: Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükûya ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut.” (el-Hac 22/26.)
Diğer bir âyette de şöyle denilmektedir:
“O zaman biz beyti insanların gidip gelip ziyaret edecekleri bir makam ve bir güvenlik yeri yaptık. Siz de İbrahim’in makamından kendinize namaz kılacak bir yer edinin. İbrahim ve İsmail’e de, “Tavaf edecekler için ibadete kapanacaklar, rükû ve secde edecekler için evimi temiz tutun” diye talimat verdik (el-Bakara 2/125.)
Hz İsmail’in Ok Atıcılığı, Avcılığı ve At Sevgisi
İsmail aleyhisselâm, Cürhümiler’in çocukları ile büyümüş, onlardan ok atmayı da öğrenmişti. Yiğitlik çağına bastığı zaman Allah ona, Arap Yay’ını verdi. Onunla, ok atar, attığını vururdu. (İbn. Kuteybe-Maarifs. 16.; Yakubî-Tarih c. 1, s. 221.)
Hatta Hz Peygamber, Eşlem kabilesinden ok yarışı yapan bir grubu teşvik etmek amacıyla onlara: “Ey İsmail oğulları! Ok atınız; babanız da ok atıcı idi!” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel-Müsned c. 4, s.50.)
Cürhümîler, Mekke’de av etiyle geçinirlerdi. Bunun için Mekke’nin dışına çıkarak avlanırlardı. İsmail aleyhisselâm da onlarla birlikte gider ve avlanmaktan hoşlanırdı. Avları okla vurup düşürmeye çok müsaitti. (Ezraki-Ahbaru Mekke c. 1, s. 57.; Sâlebi-Arais s, 83.)
İsmail aleyhisselâm, ata binicilikte de çok meharetliydi (başarılıydı). Yabanî atları yakalayıp ehlileştiren ve onlara binen ilk insan olduğu rivayet edilir. Ehlileştirdiği atlar, geceleri kendi başlarına istedikleri gibi dolaşırlar, sonra Allah onları ona doğru sürer, atlar, İsmail aleyhisselâmın kapısının önünde sabahlardı.
Kendisi ve oğulları, tutup üzerine binmedik at bırakmamışlardı. Hz Peygamber’in de ata binmeyi teşvik ettiği ve bunu Hz İsmail’e ait bir gelenek için önemsediği yolunda bilgiler vardır. (Yakubî-Tarih c. 1, s. 221.)
Resûlullah Efendimiz: “At edininiz! Onu miras olarak alın ve miras olarak bırakınız! Çünkü bu size babanız İsmail’in mirasıdır” buyurmuştur. (Ebülfida-Elbidaye vennihaye c. 1, s. 192.)
Hz İsmail’in Sünnet Oluşu ve Arapça Öğrenişi
İsmail aleyhisselâm, on üç yaşında iken sünnet oldu. Cürhümîler’den de Arapça’yı öğrendi. İbrahim aleyhisselâmın oğullarından Hicaz’da Arapça konuşanların ilki Hz İsmail idi.
Peygamberimiz aleyhisselâma, sahâbîler: “Yâ Resûlallah! Sen bizim dilce en fasihimiz ve ifadece en açık ifadelimiz nasıl oldun?” diye sormuşlardı. Peygamber Efendimiz: “Arapça bozulmaya yüz tutunca Cebrâü, babam İsmail aleyhisselâmın lügatim, kendisinin konuştuğu gibi yepyeni ve taze olarak getirip bana telkin etti” buyurmuştur. (Aliyyülmüttakt-KenzüVummal c. 11, s. 490.)
Âdem aleyhisselâm ile Şîs, İdris ve Nûh aleyhisselâmın dillerinin Süryanca (Süryanice) olduğu, tûfandan sonra, Bâbil’de toplanan insanların da Süryanca konuştukları, İbrahim aleyhisselâmın ise Kûsa’dan ayrılıp Fırat’tan geçtikten sonra Yüce Allah tarafından İbranca (İbranİce. Yani günümüzde Yahudilerin konuştuğu dil) konuşmaya başlatıldığı rivayet edilmektedir. (Aliyyülmüttakî-Kenzül’ummal c. 16, s. 132.; Mes’ûdî-Ahbaruzzaman $. 80.; Ibtı. Sa’d-Tabakat c. 1, 50.)
Hz İsmail’in Evlenişi ve Hz Hâcer’in Vefatı
İsmail aleyhisselâm, erginlik çağına basmıştı. Arap kabilelerinden birine mensup bir kızla evlendi. İsmail aleyhisselâmın bu hanımdan çocuğu olmadı. Kadın, Sa’d’in kızı Cedda” veya Said b. Üsâme’nin kızı Umâre idi, İsmail aleyhisselâm yirmi yaşmda iken, annesi Hz. Hâcer vefat etti. O zaman, Hz. Hâcer doksan (90) yaşlarında olduğu bildirilmektedir. Bu durumda İsmail aleyhisselâm doğduğunda annesi yetmiş (70) yaşında olduğu anlaşılmaktadır. (Ezraki-Ahbaru Mekke c. 1, s. 57.; tbn. Sa’d-Tabakat c. 1,151-52.; Sûheylt-Ravdulünüf c. 1, s. 91.)
İsmail aleyhisselâm annesi Hâcer’i, bugün Kâbe’nin bitişiğinde yanm daire şeklinde bir duvarla çevrili olan ve Hicr denilen mübarek yere gömdü. (Bu mübarek Kâbe binasınm sağındadır.)
Hz İsmail’in Tekrar Evlenişi
Filistin’de yaşayan İbrahim zaman zaman Hâcer ile îsmail’i ziyarete gelir. İlk gelişinde o sırada ilk evliliğini yapmış bulunan İsmail’i evde bulamaz, gelini ise kendisini soğuk karşılamıştır. İbrahim, “Kocan geldiğinde kendisine selâmımı bildir, kapısının eşiğini değiştirmesini istediğimi söyle” der ve gider. Bu mesajı dikkate alan İsmail bu ilk hanımından ayrılır ve Cürhümlüler’den bir başka kadınla evlenir.
İkinci defa İsmail’i görmeye gelen İbrahim onu yine evde bulamaz, ancak bu defa yeni gelini kendisine iyi davranır. İbrahim ona dua eder; ayrıca kocası geldiğinde kendisine selâm söylemesini ister ve: “Kapısının eşiğini iyi tutsun” diye tembihte bulunarak yine oğluyla görüşemeden oradan ayrılır. İsmail olanları öğrenince: “O benim babamdır, sen de evimizin eşiğisin. Babam bana seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi emretmiş” der. Bu bilgiler yahudi kaynaklarında da mevcuttur. (Buhârî, “Enbiyâ”, 9.)
İsmail aleyhisselâmın bu ikinci eşinin Cürhümlüler’den Mudad b. Amr’m kızı Ra”le veya Seyyide olduğu ve kendisinin güler yüzlü, tatlı dilli, güzel huylu ve nezaketli olmakla tanındığı nakledilmektedir. (İbn. Hacer-Fethulbârî c. 6, s. 287-288.; İbn. İshak, İbn. Hişam-Sîre c. 1, s.5.; Ezrakî-Ahbaru Mekke c. 1, s. 77,81.; Tabert-Tarih c. 1, s. 131.) .
Hz İsmail’in Oğulları
İsmail aleyhisselâmın, ikinci evliliğinden on iki oğlu doğmuştu. Çocukların isimleri şöyle idi: Nâbit, Kaydar, Ezbel veya Ezbil, Mebşa veya Menşâ, Mişma’ veya Meşmae, Maşi, Duma, Ezer veya Ezür, Tayma, Yatur, Nebiş veya Neyiş, Kayzuma. (Buharî-Sahih c. 4, s. 115.; İbn. İshak, tbn. Hişam-Sîre c. 1, s. 5.; tbn. Sa’d-Tabakat c. 1, S, 51.)
Hz İsmail’in Vasiyeti ve Vefatı
İsmail aleyhisselâm ölüm döşeğinde iken, kardeşi îshak aleyhisselâma, kızı Nesîme’yi Âys adlı birine nikâhlamasını vasiyet ettiği yolundaki vasiyete ve bilgiye bakılınca onun başka çocuklarının, en azından bir kızının da olduğu anlaşılmaktadır, îshak aleyhisselâm, ağabeyinin bu vasiyetini yerine getirdi.
Babası İbrahim aleyhisselâmın vefatından bir süre sonra İsmail aleyhisselâm da vefat etti ve Hicr’de annesi Hz. Hâcer’in yanına gömüldü. İsmail aleyhisselâmın vefat ettiği zaman yüz otuz yedi (137) yaşında olduğu haber verilmektedir. Ona, âilesine ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun! (Taberî-Tarİh c. 1, s. 162.; İbn. Esir-Kâmil c. 1, s. 125,; îbn. Sa’d-Tabakat c. i, s. 52.; İbn. Kuteybe-Maarif s. 16-17.)