Kristof Kolomb, İtalyan asıllı bir gemiciydi. 1450 yılında Cenova’da doğmuş, orada büyümüş, babası fakir bir dokumacı olduğu için okuyamamış, tayfa olarak bir gemiye girmişti. Birçok ülkeyi, bu arada İskandinavya ve İzlanda kıyılarını dolaşmıştı. Sonra Portekizli bir kadınla evlenip Lizbon’a yerleşti. Karısının babası da birçok keşif gezisine katılmış bir denizciydi. Saatlerce, birbirlerine gezilerini anlatırlardı. O yıllarda, Dünya’nın yuvarlak olduğu düşüncesi birçok kimse tarafından kabul edilmişti ve Kolomb da buna inanıyordu. Kolomb “Dİaz, Ümit Burnu’na kadar giderek Hindistan yolunu arayacak yerde, batıya gitseydi, Dünya yuvarlak olduğuna göre Hindistan’a varırdı” diyordu. Kolomb orada yeni bir kıta bulunduğunu bilmediği için dünyayı daha küçük sanıyor, emrine birkaç gemi verilse, Atlas Okyanusunu aşarak Hindistan’a ulaşacağını düşünüyordu.
Kolomb’un hayal gücü çok büyüktü. Marko Polo’nun ”Harikalar Kitabı”nı okuduktan son ra, Hindistan’la, Çin’le ilgili hayaller kurmaya başlamış, bu ülkelere giderse oradan ünlü ve zengin olarak döneceğine inanmıştı. Deniz yoluyla batıya gidebilirse, Atlas Okyanusunun o zamana kadar hiç bilinmeyen yanlarını öğrenebilecek, belki yeni adalar keşfedecek, sonra Hindistan’a vararak Doğu ile Batıyı birleştirebilecekti. Bu düşüncelerle durmadan projeler hazırlıyor, bunları Portekiz’in ileri gelenlerine sunarak kendine bir imkân tanınmasını rica ediyordu. O sıralarda 45 yaşlarındaydı.
Kolomb nihayet Portekiz Kralı ile görüşmeyi başardı. Ama kral daha çok Afrika ile ilgileniyor, Ümit Burnu yolu İle Hindistan’a ulaşmayı istiyordu. Çünkü Diaz, Ümit Burnunu keşfederek Hindistan yolunu açmıştı. Kralın çevresindekiler de Kolomb’un projesinin bir serüvenden başka bir şey olamayacağını ileri sürünce, teklif reddedildi.
Bunun üzerine Kolomb İspanya’ya geçti. Orada bir papazın aracılığı ile İspanya kraliçesi İzabella ve Kral Ferdinand ile görüşmek fırsatını buldu. Portekiz’le İspanya rekabet halinde oldukları için, Hindistan’a Afrika’yı dolaşmadan, kısa yoldan gidebilmek düşüncesi kraliçenin hoşuna gitti. Kolomb’u desteklemeye karar verdi.
Kolomb 1492 yılında (3 ağustosta) Santa Maria, Nina ve Pinta adındaki üç gemiyle İspanya’nın Palos limanından yola çıktı. Üç gemide 88 kişi vardı. Bunların çoğu cezaevlerinden çıkarılmış hükümlülerdi. Bu seyahate çıkmak şartıyle bağışlanmışlardı. Kraliçe İzabella seyahat masraflarını karşılayabilmek için bazı mücevherlerini sattırmıştı. Kolomb’a amiral rütbesi verilmiş, yeni ülkelerden getireceği altın ve baharatın bir kısmı vaad edilmişti.
Yolculuk ilk iki hafta İyi gitti. Fakat günlerce yol aldıkları halde hiç bir kâra parçası görünmeyince tayfalar homurdanmaya başladılar. Bir ay sonra gemilerde isyan hazırlıkları görüldü. Tayfalar, ucu bucağı olmayan bir denizde yol aldıklarını ileri sürüyor, bir an önce geri dönüş kararının verilmesini istiyorlardı. Korku, onlara her şeyi unutturmuştu. Hatta Kolomb’u öldürüp, denize atarak ondan kurtulmayı ve rahatça geriye dönmeyi düşünenler bile vardı.
Kolomb, tayfalara yeni vaadlerde bulundu. Bazılarını cezalandırdı, bazılarını mükâfatlandırdı. Ama sonunda, üç güne kadar karayı görmezlerse geriye döneceklerini söylemek zorunda kaldı.
Bu üç gün İçinde önce denizde bazı kütükler ve dallar, sonra geminin çevresinde uçuşan kuşlar gördüler. Bunlar, karanın çok uzak olmadığını gösteriyordu. Kolomb, karayı İlk görecek olana büyük bir mükâfat vaat ettiği için, herkes gözünü dört açmıştı.
12 ekim günü ‘Kara göründü!’ sesleri yükseldi. Uzakta bir ada görünmüştü. Kolomb Hindistan yakınlarında bir adaya vardıklarını sandı. Sevinç topları atılmasını emretti. Sonra törenle karaya çıkarak İspanya kral ve kraliçesi adına “San Salvador” adını verdiği bu adayı İşgal etti. Bu sırada bazı yerliler uzaktan Kolomb’la adamlarını şaşkınlık İçinde seyrediyorlardı.
Kolomb, bu adada durmadı. Daha ilerlere, Hindistan’a varmak İstedi. Ama kaptan gemisi Santa Marla bir kaza sonunda batınca, bugün Haiti denilen adada duraklamak zorunda kaldı. Adamlarından bir kısmını “Hispanyola” adını verdikleri bu adada bıraktı. Bu sırada Pinta’nın kaptanı da gemiyi alıp kaçtığı için Nina adlı gemiyle İspanya’ya döndü. Dönerken yanlış olarak “Hintli” adını verdiği bazı yerlileri, papağanları, o zamana kadar Avrupalıların görmemiş olduğu garip bitkileri de yanına aldı.
Kolomb, İspanya’da törenle karşılandı. Getirdiği hediyeler çok hoşa gitti. Kral ve kraliçe umdukları altın ve mücevherleri bulamamışlardı ama yeni ülkelerin sahibi olmuşlardı. Papa batıda bulunan bu ülkelerin İspanya’ya ait olduğunu bir fermanla açıklamıştı. Hepsinden önemlisi Atlas Okyanusu ilk defa aşılmış, dünyanın yuvarlak olduğu ispatlanmıştı.
Ertesi yıl Kolomb, 17 gemilik büyük bir filo ve 1500 kişiyle yola çıktı. Yeni adalar boldu. Ama Hispanyola’da bıraktığı İspanyollar, yerliler tarafından öldürülmüştü. Kolomb bu defa Dominik adasını keşfetti. Bir süre orada oturdu, İzabella şehrini kurdu. Sonra altın aradı, bulamadı. İspanya’ya döndüğü zaman, bu seferin başarısızlıkla sona erdiği İleri sürüldü. “Kolomb, ne altın ne de asıl Hindistan topraklarını bulmuştu.” Bu yüzden altı gemiyle üçüncü sefere çıkarken, saraydan gördüğü itibar biraz azalmıştı. Üçüncü seferinde Trinidad‘a ulaştı. Sonra ilk olarak Güney Amerika kıyılarında, kıta toprağına ayak bastı. Ama bunun farkında değildi. Üçüncü ve dördüncü seferlerde köle ticareti yapması onu İspanya Sarayının gözünden düşürdü. Dördüncü seferden dönüşte ayaklarına zincir bile vuruldu. (1499) Bu olaydan yedi yıl sonra, terkedilmiş, unutulmuş ve yeni dünya keşfettiğini Öğrenememiş olarak 56 yaşında 1506 yılında Öldü.