2. Abdülhamit kimdir? Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü olan 2. Abdülhamit dönemi, annesi, baabası, eşleri, çocukları kimlerdir bilgisini bu sayfada derledik. İşte 2. Abdülhamit hayatı ile ilgili tüm detaylar.
II. Abdülhamid, 21 Eylül 1842 yılında İstanbul Topkapı Sarayı’nda dünyaya gelmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. padişahı ve çöküş sürecindeki devlette mutlak hakimiyet sağlayan son padişahtır. II. Abdülhamid 1876-1909 yılları arasında padişahlık yapmıştır. Babası Abdülmecit, annesi Tirimüjgân Sultandır.
2. Abdülhamit, ağabeyi V. Murat ile birlikte eğitim gördü. Annesinin 3 Ekim 1852’de ölümü üzerine Perestu Kadın Efendi’nin korumasına verildi. Eğitimini özel hocalardan aldığı derslerle sürdürdü. Türkçe, Arapça ve Farsçanın yanı sıra Frasızca ile Batı müziği eğitimi de gördü. Ancak İslam kültürüyle Doğu müziğine olan ilgisi, Batı müziğini bir kenara bırakmasına neden oldu. Babasının sağlığında hem onda hem saray halkından ilgi görmedi. Abdülaziz’in padişahlığı sırasında Pertevniyal Valide Sultan ile iyi ilişkiler kurdu ve Abdülaziz’in Mısır ile Avrupa gezilerine katıldı. Böylece bilgi ve görgüsünü artırdığı gibi Avrupa ülkelerini de yakından tanıma fırsatını buldu. Abdülaziz’in ölümü üzerine tahta geçen ağabeyi V. Murat döneminde (1876) onun ruhsal bozukluğundan yararlanarak hükümet üyeleriyle İstanbul halkını yanına çekmeyi, Maslak Çiftliği’nde yapılalı bir toplantıda devlet adamlarına kendini özgürlük yanlısı göstermeyi de başardı. Sonuçta deliliği padişahlığı yürütemeyecek derecede artan V. Murat oybirliğiyle tahttan indirildi ve 31 Ağustos 1876 yılında yerine II. Abdülhamit Osmanlı tahtına çıktı.
II. Abdülhamit, Devletin güç koşullar altında bulunduğu bir sırada padişah oldu. Bosna-Hersek ve Bulgaristan ayaklanmaları ile Karadağ ve Sırbistan savaşları sürüyordu. Osmanlı Ordusu’nun Sırbistan’da zafer kazanmasına karşın Rusya bu devletle barış yapılmasına ilişkin ültimatom verdi; İngiltere Doğu sorununu görüşmek üzere İstanbul’da bir konferans toplanmasını istedi: dış sorunların ağırlığını dikkate alan II. Abdülhamit bunları kabul etti. Rusya’nın harekete geçmesine neden olacak derecede önem kazanan Sırbistan ve Bulgaristan savaşları, İngilizlerin İstanbul’da bir konferans toplanması isteği, Kanun-i Esasi‘nin hazırlıkları sırasında bunalan Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’nın yerine Mithat Paşa’yı ikinci kez sadrazamlığa atayan II. Abdülhamit, tüm bu sorunlar arasında bir yandan Kanun-i Esasi’nin hazırlanması için buyruklar verirken öte yandan da İstanbul Konferansı’nın açılmasını kabul etti. 23 Aralık 1876’da, 1856 Paris Antlaşması’nda imzaları bulunan devletlerin temsilcileri Haliç Tersanesi’nde bulunan Bahriye Nezareti’nde, Doğu sorununu görüşmek üzere bir araya geldiler. Bu toplantıda Rumeli’de yapılacak olan yeni düzenlemelere ilişkin yabancı devletlerin önerileri görüşüldüyse de bir sonuç alınamadı. Birinci Meşrutiyet’in ilanı gününe rastlayan ve 29 gün süren konferansta varılan tutarsız kararlar, daha sonra 18 Ocak 1877’de Babıali’de yapılan bir üst düzey toplantısında görüşülerek reddedildi.
İstanbul Konferansı sürerken, daha önceden hazırlığına başlanan ve Sadrazam Mithat Paşa’nın çabalarıyla olugunlaştırılan ilk Osmanlı Anayasası tamamlandı. II. Abdülhamit, Anayasa’ya hükümdarlık haklarına ilişkin çok önemli maddeler koydurdu. Birinci Meşrutiyet, 23 Aralık 1876’da ilan edildi. 12 bölüm ve 119 maddeden oluşan ilk Osmanlı Kanun-ı Esasisi, yasa tekniği bakımından çağdaş anayasalara uygundur. İki meclisten ve 80’i Müslüman, 50’si de Müslüman olmayan milletvekillerinden oluşan bu ilk Osmanlı Meclisi, 19 Mart 1877’de ilk toplantısını yaptı. Meşrutiyetin ilan edilmesinde önemli bir rol oynayan Mithat Paşa, 5 Şubat 1877’de görevinden alındı ve sürgüne gönderildi. Meclis-i Mebusan’a ise dokunmayarak çalışmasına izin verdi. Birinci dönemde üç buçuk ay, kısa bir aradan sonra da bir buçuk ay daha etkinliğini sürdüren ilk Osmanlı Meclisi, bu süre içinde 86 toplantı yaptı.
Bu sırada İstanbul’da Haliç Tersanesindeki toplantıda alınan kararları Osmanlı Devleti’nin reddetmesi üzerine Rusya, Avrupalı bazı devletlerle Londra’da 31 Mart 1877’de bir protokol imzalayarak İstanbul Hükümeti’nden, görece hafif sayılabilecek yeni önerilerde bulundu. Buna göre Osmanlı Devleti Karadağ’a bir miktar toprak bırakacak, Bosna-Hersek ve Bulgaristan’da ıslahat yapılacak ve Osmanlı Ordusu savaş durumundan çıkarılacaktı. Fakat II. Abdülhamit bu önerileri de kabul etmedi. Bunun üzerine Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Osmanlı tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan ve tarihimizde 93 Harbi olarak bilinen bu savaş (1877-78) Rumeli ve Anadolu’da olmak üzere iki cephede birden başladı. Osmanlı Devleti böyle bir tehlike karşısında dahi, Paris Antlaşması‘nda Romanya’nın yansızlığı ilkesine uyarak, Tuna gerisinde bir savunma hattı kurmayı planladı. Ancak Rusya bu maddeyi açıkça çiğneyerek Romanya’ya asker yığdı ve Osmanlı topraklarına saldırdı. Görünüşte İstanbul ve Londra konferanslarında saptanan kararları Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmek amacıyla savaşa giren Rusya’nın asıl amacı, Balkanlar’ı Osmanlı İmparatorluğundan ayırarark küçük Slav devletçikleri haline getirip kendi amaçları doğrultusunda kullanmaktı. Ruslar bu amaçlarını gerçekleştirmek için 24 Nisan 1877’de Romanya’nın yansızlığını çiğneyerek Kalas’tan Tuna’ya geçtiler. Maçin’i aldıktan sonra Dobruca’nın güneyine doğru ilerlediler. İkinci bir Rus Ordusu ise 27 Haziranda Tuna’yı geçtikten sonra Rusçuk ile Niğbolu arasından Osmanlı topraklarına girdi. Osmanlı kuvvetleri Ziştovi’de karşı koymak istediyse de başarılı olamadı. Bütün cephede saldırıya geçen Rus kuvvetlerine karşılık Osmanlı Ordusu kalelerde savunma bekleyişinde kalmayı yeğ tuttu. 1 Temmuzda Tımova, 19 Temmuzda Şipka düştü. 16 Temmuzda alınan Niğbolu’dan sonra Ruslar, Gazi Osman Paşa’nın savunduğu Plevne önlerine geldiler. Tarihimize destansı bir olay olan Plevne Savunması 10 Aralık 1877’de kırıldı. Gazi Osman Paşa da Rusların eline tutsak düştü. Doğu Anadolu’da da Erzurum’dan Kars’a kadar uzanan alan Rusların eline geçti. Plevne’nin düşmesi üzerine Ruslar Edirne’ye doğru harekete geçtiler. Her iki cephede de durumun kötüleşmesi üzerine Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. 31 Ocak 1878’de Edirne’de ateşkes imzalandı. 26 Ocak 1878’de Edirne’ye giren düşman, Şubat başlarında Ayastefanos’a (bugün Yeşilköy) kadar ilerlemişti. 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Karadağ, Sırbistan ve Romanya’ya toprak verilerek tam bağımsızlık tanındı. Bulgaristan’ın temelleri atıldı. Bosna-Hersek’e bağımsızlık verildi. Kars, Ardahan, Batum ve çevresi Rusya’ya bırakıldı. Ayrıca yüklü bir savaş tazminatı ödenmesi karara bağlandı.
Avrupa devletleri Ayastefanos Antlaşması’na şiddetle karşı koyarak Berlin’de bir konferans toplanmasını istediler. 13 Temmuz 1878’de imzalan Berlin Antlaşması ile Rusya’nın istekleri sınırlandırılıyor, ıslahat yapılması koşuluyla Makedonya ve Trakya Osmanlı Devleti’ne geri veriliyor, Bosna-Hersek geçici olarak Avusturya yönetimine bırakılıyor, Teselya’nın bir bölümüne Yunanistan sahip oluyordu. Ermenilerin oturduğu vilayetlerde ıslahat yapılması koşulu olduğu gibi kalıyordu. Bu arada donanmasını İstanbul’a kadar göndererek Ayastefanos Antlaşması’nın değiştirilmesinde etkin bir rol oynayan İngiltere, 4 Haziran 1878’de imzalanan bir antlaşmayla, Kıbrıs Adası’nın yönetimini ele geçirdi.
93 Harbi’nin ağır faturası, II. Abdülhamit tarafından Meclis’e yüklendi ve Meclis-i Mebusan Şubat 1878’de süresiz kapatıldı. Bu arada V. Murat’ı yeniden tahta geçirmek amacıyla harekete geçen karşıt bir grup, gazateci Ali Suavi önderliğinde Çırağan Sarayı’nı bastı. Ancak Ali Suavi de öldürülerek olay kanlı bir biçimde bastırıldı (18 Mayıs 1878).
II. Abdülhamit dış sorunları bir sonuca bağladıktan sonra içi sorunlara yöneldi. Meclisi kapattıktan sonra ülkeyi Yıldız Sarayı’ndan yönetmeye başladı. Bu dönemde amcası Sultan Abdülaziz’in intihar etmediğini, öldürüldüğünü ileri sürerek önemli bir tartışmayı gündeme getirdi. Bir konunun aydınlığa çıkarılması için Yıldız Sarayı’nda bir mahkeme kuruldu. Mahkeme sonucunda birçok kişi suçlu görülerek idam edildi. Yine idama mahkûm edilen Mithat Paşa 1884’te Taifte öldürüldü. II. Abdülhamit kişisel yönetimini güvence altında almak için geniş bir hafiye (gizli polis) örgütü kurdu ve bundan böyle ülkeyi tam bir baskı altında yönetmeye başladı.
İçte bu olaylar yaşanırken dışta da durum pek iyi değildi. 1830’larda Cezayir’e yerleşmiş olan Fransa, Akdeniz’deki durumunu güçlendirmek için Tunus’u işgal etti (12 Mayıs 1881). Osmanlı Devleti buna karşı çıktıysa da sonuç değişmedi. Boylece Tunus da Osmanlı yönetiminden çıkmış oldu. Tunus’un bir oldu bittiyle elden çıkması üzerine lngilizler de 11 Temmuz 1882′ de Mısır’ın tümünü işgal ettiler. Bu işgalle yüzyıllardır Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan Mısır da elden çıkmış oldu. Bu arada Bulgarlar Doğu Rumeli Vilayeti’ni işgal ettiler. Osmanlı Devleti, sorunu barış yoluyla çözmeye çalıştı. 24 Mart 1886’da bazı toprakların Bulgaristan’a bırakılması koşuluyla bir antlaşma imzalandı.
II. Abdülhamit döneminin önemli konularından biri de Ermenilerin çıkardığı olaylardır. Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarından sonra Osmanlı topraklarında yaşayan bazı Hıristiyan ulusların bir bir bağımsızlıklarını kazandıklarını gören Ermeniler, Avrupa devletlerinin kışkırtmalarıyla harekete geçtiler. Gizli örgütler kurarak karışıklıklar çıkarmaya çalıştılar. Ancak tüm eylemleri başarısızlıkla sonuçlandı. İçte Ermeni, dışta da Yunan sorunuyla uğraşmak zorunda kalındı. 1892’de Girit’te ayaklanan Yunanlılar, durumu bir savaşın eşiğine getirdiler. Yıllarca süren bu ayaklanma durumundan sonra Yunanlılar 16 Şubat 1897’de Yunanistan’a kattıklarını duyurdular. Bu arada Telselya ve Makedonya’daki Osmanlı topraklarına saldırdılar. Bunun üzerine Osmanlı Devleti 17 Nisan 1897’de Yunanistan’a savaş açtı. Hızla ilerleyen Osmanlı Ordusu Atina’ya dayandı. Kötüye giden bu durum karşısında yine Avrupa devletleri araya girdi. İstanbul’da toplanan bir konferans sonunda 4 Aralık 1897’de Osmanlılar açısından elverişsiz bir Osmanlı-Yunan antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Teselya’da birkaç küçük yer geriye alındı. Kazanılan zaferin yanında elde edilenler çok küçük kaldı. Osmanlı – Yunan Savaşı’ndan sonra bu kez Bulgarlar ayaklandı. Bulgarların yanı sıra Yunanlılar da Teselya ve Makedonya’ya saldırdılar. Az sonra bu ayaklanmaya Ermeniler de katıldı. Osmanlı Ordusu bu ayaklanmayı güçlükle bastırdı. Bu olayların sonunda Selanik, Kosova ve Manstır’da ıslahat yapılması için dış baskılar artırıldı. Yapılan iyileştirmelere karşın, bu bölgedeki olaylar II. Abdülhamit’in saltanatının son günlerine kadar sürdü. 21 Temmuz 1905’te Ermeniler Yıldız’da cuma selamlığına gelen padişaha karşı bombalı bir suikast düzenlediler. II. Abdülhamit yara almadan bu suikasttan kurtuldu.
II. Abdülhamit’in saltanatının sonlarına doğru baş gösteren Akabe sorunu, Osmanlı-İngiliz ilişkilerini gergin bir duruma soktu. Ancak Osmanlı Devleti savaşı göze alamadığından Akabe’den el-Ariş’e kadar uzanan sınır yeniden saptanarak sorun çözümlendi. 93 Harbi sırasında Meşrutiyet’i kaldırıp, meclisi kapatarak yönetimi baskı rejimi biçimine dönüştüren II. Abdülhamit’e içte gizli bir muhalefet ve hoşnutsuzluk ortaya çıkmıştı. Önce Abdülaziz döneminde ortaya çıkan Yeni Osmanlılar (Jön Türkler), Abdülhamit döneminde çalışmalarını daha da hızlandırdılar. Bu gizli çalışmalarda kimi etkin kalemlerin yazılan, özellikle yüksekokul öğrencileri arasında geniş etkilenmelere yol açtı. II. Abdülhamit bu çalışmaları yapanları sıkı bir biçimde izleterek yakalatıyor ve sürgüne gönderiyordu. Tüm çabalara karşın istediği sonucu alamayacağını anlayan padişah, içteki kaynaşmaları yatıştıracağı umuduyla 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’i ilan etti ve Kanun-ı Esasi’yi yeniden uygulamaya koydu. Yeni Meclis 17 Aralık 1908’de açıldı. Bu arada Bulgaristan tam bağımsızlığını ilan etti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da Bosna Hersek’i ülkesine kattığını bildirdi. Ülke içindeyse, özellikle basın özgürlüğü, yasaların üzerinde bir anlayışla uygulamaya konunca din, dil ve ırk bakımından oldukça karışık olan halkın arasındaki çekişmeleri artırdı. Abdülhamit yanlısı başıbozuklar ayaklandılar; 31 Mart Olayı parlak verdi (13 Nisan). Tüm bu olumsuz gelişmeler üzerine Selanik’ten hareket eden Hareket Ordusu İstanbul üzerine yürüdü. Başkente giren bu ordu, kısa sürede duruma egemen oldu. II. Abdülhamit 27 Nisan 1909’da Yeşilköy’de toplanan Mebusan ve Ayan meclislerinin aldığı bir kararla tahttan indirildi. Yerine kardeşi Mehmet Reşat padişah oldu. Tahttan indirildikten sonra Selanik’e gönderildi ve Alatini Köşkü’ne yerleştirildi. Balkan Savaşı çıkınca 1912 sonlarına doğru İstanbul’a getirildi ve Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi. Ölümüne kadar burada yaşadı. II. Abdülhamid, 10 Şubat 1918 yılında İstanbul Beylerbeyi Sarayı’nda hayatını kaybetti. Divanyolu’ndaki II. Mahmut Türbesi’nin yanına gömüldü.
33 yıl saltanat süren II. Abdülhamit, hükümdarlığının ilk yıllarında içte yumuşak bir politika izlerken, 93 Harbi’nin getirdiği olumsuz hava, ek olarak Meclis-i Mebusan’ın kapatılması, muhalefetin giderek çoğalmasına yol açtı. 1889’da İttihat ve Terakki adlı gizli bir cemiyetin kurulmasıyla bu muhalefet daha da güçlendi. Bunun üzerine II. Abdülhamit baskı yönetimi uygulamaya başladı. Tahttan indirildiği güne kadar bu uygulamasını sürdürdü.
II. Abdülhamit döneminde eğitim alanında da bir dizi çalışmalar yapıldı. Birçok yüksekokul bu dönemde kuruldu. Bu okullar arasında Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Hukuk, Hendese-i Mülkiye sayılabilir. Yeniden örgütlenen Darülfünun’un yanında Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar Akademisi) de öğretime açıldı. Aynı dönemde ülkenin bayındırlığında da önemli atılımlar görülür. Devletin zayıf bütçesine karşın birçok resmi yapı, yollar, köprüler ve demiryolları yapıldı. Almanların yaptığı Bağdat Demiryolu bunlardan biridir.
II. Abdülhamit, marangozluk ve kuyumculuğa meraklıydı. Kendi eliyle yaptığı çeşitli eşyalar, müzelerde ve saraylarda bulunmaktadır.
II. Abdülhamit’in Bedir-Felek, Nur-Efzun, Nazik-Eda ve Bidar adlarında dört kadını vardı. Bedir-Felek başkadınıydı. Bu kadınlardan sekizi erkek, dokuzu kız olmak üzere on yedi çocuğu oldu.
Erkek çocukları;
Selim Efendi (1870-1937), Abdülkadir Efendi (1878-1945), Ahmet Efendi (1878-1954), Burhanettin Efendi (1885-1948), Abdürrahim Efendi (1894-1954), Nurettin Efendi (1901-1950), Bedrettin Efendi (1901-1904), Mehmet Abit Efendi (1904-?)
Kızları ise şunlardır;
Ulviye Sultan (1868-1872), Zekiye Sultan (1871-1952), Naime Sultan (1876-1945), Naile Sultan (1884-1956), Şadiye Sultan (1887-?), Ayşe Sultan (1887-1960), Refia Sultan (1891-1945), Hatice Sultan (1897-1953), Samiye Sultan (1907-1908).