Sultan Abdülaziz 8 Şubat 1830 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş, 32. Osmanlı padişahı ve 111. İslam halifesidir. Sultan Abdülaziz, II. Mahmud ve Pertevniyal Sultan’ın oğlu, Abdülmecid’in kardeşidir. Gerek babasının gerekse ağabeyi Abdülmecit’in dönemlerinde ciddi, bir eğitim görmedi, Abdülmecit’in kendisine tanıdığı serbesti içinde gençlik yıllarını av partileri ve spor yaparak geçirdi. Özellikle güreşe meraklıydı. 25 Haziran 1861’de ağabeyi Abdülmecit’in yerine tahta çıktı. Öncelikle iyice sarsılmış olan devlet bütçesine el attı. Yetkililere bu konuda buyruklar verirken, saray giderlerinin kısılması için yapılacak uygulamaya kendisinin de katılacağını bildirdi. Ancak eğlence yaşamına düşkün olduğundan bu sözünü fazla tutamadı. Saray harcamaları daha da arttı. Hatta devlet bütçesinin beşte biri oranına yükseldi.
Ekonominin bu kadar kötüye gittiği bir sırada, başgösteren ayaklanmalar, durumu daha da kötüleştirdi. 1860’da Karadağlılar ayaklandılar. Karadağ kuvvetleri, üzerlerine gönderilen Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı birliklerini yenilgiye uğratınca bundan cesaret alarak hızla ilerlemeye başladılar. 1861’de Hersekliler de ayaklanınca, Ömer Paşa komutasında 50.000 kişilik bir kuvvet ayaklananların üzerine gönderildi. Ömer Paşa 23 Ağustos 1862’de Karadağ kuvvetlerini Rijeka yakınlarında bozguna uğrattı. Bunun Üzerine Karadağ Prensi Nikola, Ömer Paşa’nın öne sürdüğü koşulları kabul etti ve bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre, 1859’da saptanan sınırların gerisine çekilen Karadağlılar içişlerinde serbest olacaklardı. Hersek de benzer koşullarla barışa razı oldu. Karadağ ve Herseklilerden sonra Sırplar, Belgrat’taki Türkleri atmak amacıyla olaylar çıkardılar. Bazı Avrupa devletlerini de kendi yanlarına çekerek 8 Eylül 1863’te İstanbul’da bir konferans toplatmayı başardılar. Konferans sonucunda Sahat ve Ujitze (Eskice) kalelerinin Sırbistan’a verilmesini, Müslümanların yalnız kalelerde oturmalarını ve Belgrat’taki Osmanlı karakollarının kaldırılmasına ilişkin bir protokol imzalayarak Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdiler. Bu olayların yanında Süveyş Kanalı’nın yapımı tamamlanmak üzereydi. Kanalın sağlayacağı yararları dikkate alan İngiltere ve Fransa’nın Mısır üzerindeki arzuları yeniden önem kazanmaya başladı. Halkının tamamı Müslüman olan bu ülkenin Osmanlı Devleti’ne daha sıkı bağlarla bağlanması düşünüldüğünden Abdülaziz’in Mısır’a bir gezi yapması istendi. Yavuz Sultan Selim’in fethinden sonra hiçbir padişahın gitmediği Mısır’a 3 Nisan 1863’te hareket eden Abdülaziz’e, Fuat Paşa, Bahriye Nazın Mehmet Ali Paşa, Veliaht Murat Efendi, Şehzade Abdülhamit, Şehzade Mehmet Reşat, Yusuf İzzettin Efendi, Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi de katıldılar. Bu gezi 3 Haziran 1863’te İstanbul’da son buldu.
Abdülmecit döneminde Eflak ve Boğdan’ın bir yönetim altında birleşmesinden sonra Prens Kuza, Ramanya’nın bağımsız bir devlet olması konusunda harekete geçti. Bükreş’i merkez seçen Kuza’nın toprak reformu yapmaya kalkışması, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Romanya halkıyla bazı Avrupa devletleri bu tutuma karşı çıktılar. Kuza buna karşın 14 Mayıs 1864’te Eflak ve Boğdan’ın birleşik meclisini feshedip diktatörlüğe başlayınca şiddetli bir muhalefetle karşılaştı, sonunda da tahttan indirildi. Romanyalılar, Paris Antlaşması’na aykırı olarak Prusya Hanedanından Prens Charles’ı (Karl von Hohenzollern) Romanya kralı seçtiler. Osmanlı Devleti kendine bağlı bir persliğin böyle bir oldu bittiyi yaratması üzerine, Abdülaziz askeri harekâta karar verdi. Ancak Girit olaylarının önem kazanması buna engel oldu. Romanya’da bu olaylar sürerken Yunan Kral I.Georgios Rusya’nın ve Fransa İmparatoru III.Napolyon’un desteğini sağladıktan sonra Girit Adasının kendilerine verilmesini istedi. 1964’te Yedi Ada’nın Yunanistan’a bırakılmasından, sonra, 1966’da Girit’te büyük bir ayaklanma çıkarmayı başardı. Karışıklıklar sürerken Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa, geniş yetkilerle adaya gönderildi. Alî Paşa’nın çabaları sonunda, adada yeni bir yönetsel düzenleme yapıldı (1687) ve geçicide olsa bir süre için barış sağlanmış oldu.
Abdülaziz’in yaptığı gezi sırasında, yarı bir bağımsız eyalet durumunda olan Mısır, yeni ayrıcalıklar elde etti. Mısır valileri hıdiv unvanını aldılar. Hıdiv İsmail Paşa iktidarın babadan oğula geçmesini sağladı. Bunun yanı sıra posta, gümrük ve transit ticarette serbest davranma hakkını kopardı. Böylece Mısır Valiliği, İmparatorluğun öteki valilerine göre daha üstün bir konuma yükseldi (8 Haziran 1966). Süveyş Kanalının açılış töreninde bağımsız bir hükümdar gibi davranan İsmail Paşa, Mısır Ordusu’na silah ve gemiler satın aldığı gibi çeşitli borç anlaşmaları da yaptı. Bu davranışları üzerine Abdülaziz 29 Kasım 1869’da İsmail Paşa’nın yetkilerini kıstı. Satın alınan gemiler, parası ödenerek Osmanlı Donanması’na katıldı. Borç anlaşmaları da geçersiz sayıldı. Böylece Mısır’ın bağımsızlık girişimi de önlenmiş oldu.
Mısır sorununun çözümünden sonra Abdülaziz, Fransa İmparatoru III. Napolyon’un çağrısı üzerine bir serginin açılışına katılmak amacıyla 21 Haziran 1867’de deniz yoluyla Paris’e hareket etti. 28 Haziranda Napoli’ye geldi. 29 Haziranda Toulon’da karaya çıktı. Bir gün sonra Paris’te görkemli bir törenle karşılandı. 10 Temmuza kadar Elize Sarayı’nda konuk edildikten sonra İngiltere Kraliçesi Victoria’nın çağrısı üzerine Londra’ya gitti. 12 Temmuzda Londra’da Buckingham Sarayı’nda konuk edildi. 23 Temmuzda Londra’dan ayrılıp Brüksel’e gitti. Goblentz’de Prusya Kralı I.Wilhelm ile bir görüşme yaptı. Temmuz sonunda Viyana’ya ulaştı ve İmparator Franz Joseph’in konuğu oldu. Daha sonra Budapeşte üzerinde İstanbul’a döndü (7Ağustos 1867). AbdUlaziz’in 47 gün süren bu gezisi umulan sonuçları getirmedi. Özellikle Balkanlar’daki sorunlara bir çözüm getirmesi beklenirken 1867’de Bulgarlar ayaklandı. Üzerlerine gönderilen Mithat Paşa, ayaklanmayı fazla yayılmadan bastırdı.
Bu arada Rusya, Prusya ile Fransa arasındaki savaştan yararlanarak Karadeniz’in yansızlığına ilişkin hükümlere, bağlı kalmayacağını duyurdu. Avrupa’daki savaş sonu durumundan da yararlanarak Karadeniz’in yansızlığına son veren 9 maddelik bir antlaşmayı Londra’da imzalamayı başardı. İç durumu oldukça karışık olan Osmanlı İmparatorluğu’nu zayıflatmak için Balkanlar’da giderek güçlenen milliyetçilik akımını körükleyen Rusya, Bulgarlardan sonra Hersek, Karadağ ve öteki azınlıklarıda kışkırttı. Haziran 1875’te vergilerin ağırlığından yakınan bir grup, Hersek’te ayaklandı. 1876 baharında ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Ahmet Muhtar Paşa, Nikşik’i kurtarmakla uğraşırken bu kez de Sırbistan Prensi Milan ile Karadağ Prensi Nikola, Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Ahmet Muhtar Paşanın çabaları sonunda Sırp kuvvetleri yenilgiye uğratıldı ve ateşkes imzalandı. Fakat Karadağ ile olan mücadele Abdülaziz’in saltanatının sonuna kadar sürdü.
Bu karışıklıkların yanında padişahtan hoşnut olmayan Mütercim Rüştü Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa ve Şeyhülislam Hasan Efendi’den oluşan dörtlü, Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye medreselerinde okuyan öğrencileri kışkırttılar. Aralarına halktan da kalabalık bir grubun katılmasıyla çoğaldılar. Babı ali önlerine gelen bu kalabalık sadrazamı istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine Abdülaziz, Mahmut Nedim Paşa’yı görevinden alarak yerine Mütercim Rüştü Paşa’yı atadı. Mütercim Rüştü Paşa’nın oluşturduğu yeni vekiller heyeti, padişahın kendilerine güvenmediğini bildiklerinden Abdülaziz’i tahttan indirip yerine Veliaht Murat’ı geçirme çarelerini görüşmeye başladılar. Bu düşüncenin önde gelen savunucularından Serasker Hüseyin Avni Paşa, devletin önde gelenlerinden bazılarını da AbdUlaziz’in tahttan indirilmesi gerekliliğine inandırdı. Bu amacın gerçeleştirilmesi için Hasan Hayrullah Efendi’den fetva alındı. Murat’ın tahta oturtulması için 31 Mayıs 1876 günü belirlenmiş ve tüm hazırlıklar buna göre düzenlenmişken, 29 Mayıs günü Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın bir sorunu görüşmek için saraya çağrılması üzerine, plan değişikliği yapıldı. Dolmabahçe Sarayı askeri birliklerce kuşatıldı ve kısa bir süre sonra V. Murat Osmanlı tahtına oturtuldu (30 Mayıs 1876). 15 yıllık bir saltanattan sonra tahttan indirilen Abdülaziz, Topkapı Sarayı’na getirildi ve III. Selim’in dairesine yerleştirildi. V. Murat’a gönderdiği kutlama mektubunda, buradan alınarak başka bir yere götürülmesini istedi. Bunun üzerine Ortaköy’deki Feriye Sarayı’na getirildi (2 Haziran 1876). Sinirleri iyice yıpranan Abdülaziz, sakalını düzeltmek amacıyla istediği bir makasla bilek damarlarını keserek intihar etti (4 Haziran 1876). Yandaşları intihar etmediğini ve öldürüldüğünü ileri sürdüler. Cenazesi Topkapı Sarayı’na getirildi ve gerekli törenlerden sonra babası II. Mahmut’un türbesine gömüldü.
Abdülaziz iri yapılı, güçlü, her türlü spora, özellikle güreşe meraklı bir padişahtı. Sporun yanı sıra güzel sanatlara, özellikle resme yakın ilgi duydu. Dolmabahçe Sarayı’nı süslemek amacıyla Rus kökenli ressam Ayvazovski’yi İstanbul’a çağırdı ve birçok resim yaptırdı. Ayrıca Polonyalı ressam Schelobovski de 9 yıl süreyle Dolmabahçe Sarayı’nda çalışarak Abdülaziz’in çeşitli resimlerini yaptı. Ney çalarak ve beste yaparak müzikle de ilgilendi.
Abdülaziz dönemini iki bölümde değerlendirmek gerekir. Ali Paşa’nın ölüm tarihi olan 1871’e kadar olan birinci on yıllık dönemde, Tanzimat ve Islahat Fermanı’nın uygulamaları sürdürüldü ve yönetim oldukça düzenli bir biçimde yürütüldü. Dönemin sadrazamları olan Ali ve Fuat Paşaların bu başarıdaki rolleri büyüktür. Bu dönemde deniz ticareti ve vilayet yasalarının yayınlanması, Şurayı Devlet’in kurulması ve Mecelle’nin yayımına geçilmesi, askeri örgütlemeyle bazı bayındırlık işlerinin gerçekleştirilmesi, devletin yenileştirilmesi konusunda yapılan başlıca çalışmalar oldu. Yine bu dönemde Avrupa devletleriyle daha sıkı ilişkilere girişildi, özellikle öğretim ve eğitim çalışmalarına büyük hız verildi. Bunların yanı sıra Kasımpaşa’daki Tersane modernleştirildi. Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yörelerinde bayındırlık çalışmaları yapıldı. Demiryollarının kurulması, Tuna ve Dicle ırmaklarında ulaşım ve taşıma amacıyla gemilerin işletilmeye başlaması ve Boğaziçi’nde çalışacak olan Şirket-i Hayriye’nin kurulması da bu döneme rastlar. Özgürlükçü basının giderek yaygınlaşması üzerine 1865’te basına sansür konulduğu görülür. Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa’nın Paris’e gitmesi ve orada bulunan bazı Osmanlı aydınlarıyla bir araya gelerek Yeni Osmanlılar adıyla edebi ve politik bir dernek kurmaları üzerine dıştaki muhalefet de yaptığı yayınlarla sesini duyurmaya başladı.
Abdülaziz saltanatının ikinci dönemini oluşturan 1871-1876 arasında hükümet daha çok sarayın isteklerine boyun eğdi, kendi aralarında da çıkar çatışmaları sürüp gitti. Bu dönemde özerllikle Rumeli’de başgösteren ayaklanma ve ihtilaller devleti çok yıprattı ve halkın yöneticilere olan güvenini sarstı. Bütün bu olumsuz gelişmeler Abdülazi’zin tahttan indirilmesine yol açtı.
Abdülaziz’in, Dürrünev, Hayrandil, Edadil, Nesrin ve Gevheri adlarında beş kadını vardı. Bunlardan pek çok çocuğu oldu. Hayradil, son halife Abdülmecit’in annesidir. Öteki erkek çocuklarıysa, Dürrünev kadından doğan Yusuf İzzettin Efendi, Edadil Kadın’dan doğan Mahmut Efendi, Nesrin Kadın’dan doğan Mahmut Şevket Efendi ve Gevheri Kadın’dan doğan Mehmet Seyfettin Efendi’dir. Kızlarysa, Saliha, Nazime, Emine, Esma, Emine ve Fatma sultanlardır.