Hüseyin Cahit Yalçın kimdir ve nerelidir? Ünlü şair, yazar, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi Hüseyin Cahit Yalçın eserleri, şiirleri ve edebi kişiliği bu sayfada derledik. İşte Hüseyin Cahit Yalçın hayatı kısaca.
Ünlü Türk gazeteci, yazar, çevirmen ve siyaset adamı Hüseyin Cahit Yalçın İstanbullu bir ailenin oğlu olarak 7 Aralık 1875 yılında babasının görevi nedeniyle bulundukları Balıkesir’de dünyaya geldi. Babası orta halli bir maliye memuru (Aşar Müdürü) Ali Rıza Efendi, annesi ise Fatma Neyyire Hanım’dır. Ağabeyi Hüseyin Suat da kendisi gibi yazar olmuş Servet-i Fünun topluluğunun üyelerinden birisi olmuştur.
Hüseyin Cahit Yalçın, Yazı hayatına Servet-i Fünun döneminde edebiyatçı olarak başlamıştır. II. Meşrutiyet, Atatürk, İsmet İnönü dönemlerinde her daim sert kalemiyle yazdığı polemik ve eleştirilerle ve aynı zamanda da kültürün yaygınlaşmasına destekleriyle akıllarda kalmış, gazeteci, yazar ve siyaset adamıdır.
Hüseyin Cahit Yalçın, ilköğrenimini İstanbul’da, ortaöğrenimini Serez Askeri Rüştiye’de tamamladı. Çocukluk günleri ve okuma merakının nasıl geliştiğini otobiyografik bir eseri olan “Edebiyat Anıları” adlı eserinde dile getirmiştir. İlk romanı Nadide’yi 1891’de lise öğrencisiyken yayımlayan Hüseyin Cahid Yalçın, Servet-i Fünun yazarları arasında öykü, roman ve eleştirileriyle ün yaptı. Yeni Edebiyat akımını ve Batı kültürünü savunun yazılar yazdı. 1908’de siyasal yazılar kaleme almaya başladı ve cumhuriyetten sonra da bu etkinliği sürdürdü. Hikaye, tenkit, makale, mensur şiir, çeviri, roman, fıkra gibi dallarda eserler vererek Servet-i Funun edebiyatının Halit Ziya dışında en önemli yazarı olmuştur. Hüseyin Cahid Yalçın, olaylara gerçekçi bir gözle bakmaya, iç ve dış gözleme önem vermeye çalışmış, düzyazı ve şiirlerinde yalın, yapmacıksız bir dil kullanmış, çeviri ve telif olarak altmışa yakın eser vermiştir.
Hüseyin Cahit Yalçın, 1889 yılında annesi ile İstanbul’a gelerek İstanbul’daki Dersaadet İdadi Mülkiyesi”ne kaydoldu. Lise yıllarında meşhur yazarlar Recaizade Mahmut Ekrem ile Ahmet Mithat Efendi hayranlığı ile büyüdü. 1893 yılında Mülkiye idadisini bitirdi. Daha sonra Mülkiye Mektebine devam etmeye başladı. Mülkiye’de Fransızca’ya ağırlık vermiş, Fransızca kitap ve dergileri okuyacak düzeyde Fransızca öğrenmişti.
Hüseyin Cahit Yalçın, 1896 yılında Mekteb-i Mülkiyeyi bitirdikten sonra Maarif Nezaretinde Mektubi Kalemi’nde memurluk yaptı. Arkadaşı Ahmet Şuayıp ile birlikte ücreti karşılığında saraya çeviri yapmaya başladı. 1897 yılından itibaren Vefa ve Mercan İdadilerinde Türkçe, Fransızca öğretmenliği ve idarecilik yaptı
Okulun son sınıfında dört arkadaşıyla “Mektep” adlı dergiyi çıkararak gazeteciliğe başladı. Cenab Şahabeddin’in şiirlerini de yayımlayarak basın hayatına girmiş oldular. Daha sonra Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılan Hüseyin Cahit, gazetecilik yaşamını Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan öyküleri, sanata ilişkin makalelerinin yanı sıra, Mütalaa, Tarik, Sabah ve Saadet gibi gazetelerdeki yazıları ile de sürdürdü.
Tevfik Fikret Servet-i Fünun Dergisi’nden ayrılınca bu derginin yönetimini üstlendi. Servet-i Fünun dergisinde 16 Ekim 1901 tarihinde çıkan sayıda ‘Edebiyat ve Hukuk’ başlığıyla Fransızca’dan çevirdiği makalesi yüzünden Servet-i Fünûn dergisi mahkemelik oldu ve bir süre sonra da dergi kapatıldı. Böylece Servet-i Fünun topluluğu da bir daha bir araya gelemeyecek şekilde dağılmış oluyordu. Dergi kapatılınca hayatını öğretmenlik yaparak sürdürmeye başladı. II. Meşrutiyetin ilanına kadar suskunluk dönemine girdi. Fakat bu süre içinde 1901-1908 yılları arasında dilbilgisi ve sözlük çalışması yaparak “Türkçe Sarf ve Nahiv” adında bir dilbilgisi kitabı hazırladı. II. Meşrutiyetin ilanından sonra memuriyetten ayrılıp gazeteciliğe ve siyasete başladı. İttihat ve Terakkinin isteğiyle Ağustos 1908’de Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım Kadri ile birlikte Tanin gazetesini çıkardı.
1908-1912 Osmanlı Meclisi Mebusanı ile 1912 Nisan-Ağustos Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda İstanbul milletvekili seçildi. 1911’de Düyunu Umumiye Dayinler vekili oldu. 1922 Mayıs’ında kadar Ankara hükümeti tarafından reddedilinceye kadar bu görevinde kalıp yüksek bir aylık almayı sürdürdü.
13 Nisan 1909 tarihinde olan 31 Mart Vakası sırasında gerici güçler tarafından matbaası basılarak öldürülmeye çalışılan Hüseyin Cahit, saklanıp kurtulurken Lazkiye milletvekili Mehmet Aslan Bey, Hüseyin Cahit sanılarak öldürüldü. Hüseyin Cahit ise Rus elçiliğinin yardımı ile Romanya’ya kaçtı ve sultan Mehmet Reşat’ın tahta çıkarıldığı 27 Nisan 1909’da ülkeye dönerek gazetesinin yayınını sürdürdü.
Hükümete yönelik eleştirileri yüzünden 1912’de gazetesinin kapatılması üzerine Viyana’ya kaçan Hüseyin Cahit, Bâb-ı Âli Baskını’ndan sonra İstanbul’a dönebildi. 31 Ocak 1913’te yeniden çıkartmaya başladığı Tanin’de eleştirilerini artık İttihat ve Terakki’ye yöneltti. Partiden gelen uyarıların sıklaşması üzerine Tanin’i 30 Ocak 1914’te partiye sattı.
1. Dünya Savaşı sonrası İstanbul’u işgal eden meclisi dağıtan İngilizler tarafından Şubat 1919’da yakalanıp “Bekirağa Bölüğü” adı verilen yerde 78 kişi ile tutuklamıştı. Diğer tutuklularla birlikte Haziran 1919’da İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. Sürgünlüğü sırasında İngilizce ve İtalyanca öğrendi. 16 Mart 1921 günü Türk ve İngiliz hükümetleri arasında imzalanan anlaşma ile serbest bırakıldı. Ailesi ile birlikte diğer Avrupa şehirlerini gezdikten sonra 15 Temmuz 1922’de işgal altındaki İstanbul’a döndü.
Hüseyin Cahit Yalçın, Malta’dan İstanbul’a döndükten sonra Tanin adıyla gazete çıkarmasına izin verilmeyince gazeteyi “Renin” adıyla çıkarmaya başladı. Bir yandan da çeşitli çeviri eserler yayınladı. gazetesinde Anadolu’da devam eden milli mücadeleyi destekleyici yazılar kaleme aldı ve bir süre sonra gazetesinin adını Tanin’e dönüştürdü. Her ne kadar yazılarıyla İstiklal Savaşı’na destek verse de Saltanatın kaldırılması, cumhuriyetin ilanı, halifeliğin kaldırılması konularındaki tutumu nedeniyle gazete Ankara hükümeti tarafından muhalif bir yayın organı haline gelmekle suçlandı ve Hüseyin Cahit muhalif gazeteci ilan edildi.
Lozan Anlaşması’ndan sonra Hint asıllı iki İngiliz’in İngiltere İslam Cemiyeti adına başbakanlığa gönderdikleri mektubu, henüz başbakanlığa ulaşmadan, 5 Aralık 1923 günü gazetesinde yayımlanması nedeniyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. Başka iki gazetenin daha (İkdam -Ahmet Cevdet Oran ve Tevhid-i Efkar -İbrahim Şinasi ) başyazar ve müdürlerinin yargılandığı duruşmalar Ocak 1924’e kadar sürdü ve mahkeme tüm gazetecilerin beraatine karar verdi.
13 Şubat 1925’te çıkan Şeyh Said İsyanı sonrasında İsmet İnönü önderliğinde kurulan yeni hükümet, Takrir-i Sükun yasasını çıkarmıştı. İsyanın sorumlusu olarak İstanbul basını gösterilince Takrir-i Sükun yasası ile kurulan iki İstiklal Mahkemesi’nden birisi İstanbul’a gönderildi ve çoğunluğu muhalif olarak tanınan birçok basın organı 6 Mart 1925 günü kapatıldı. Aynı gün Hüseyin Cahit Yalçın, bundan böyle siyasal yazılar yerine hatıra, ilmi makale ve hikayeler yazacağını duyurdu. Ne var ki Terakkiperver Parti’nin İstanbul Merkez Şubesinin 12 Nisan 1925 tarihinde aranmasını gazetede “Dün Gece Terakkiperver Fırka basıldı” biçiminde duyurunca, Tanin de 16 Nisan 1925 tarihinde süresiz kapatıldı. Gazetenin sahibi ve başyazarı olan Hüseyin Cahit Yalçın, 20 Nisan 1925 tarihinde Cebeci Hapishanesi’ne konuldu. 7 Mayıs 1925’te sonuçlanan dava sonucu Çorum’da ömür boyu sürgün cezasına çarptırıldı.
Hüseyin Cahit Yalçın, Çorum’da sürgün cezasını çekmekte iken İzmir’de cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK’e yönelik bir suikast girişimi ortaya çıkarıldı. Kurulan İstiklal Mahkemesi, suikastın arkasında eski İttihatçıların olabileceğini değerlendirerek 1923 yılında İstanbul’da Mehmet Cavit Bey’in evinde İttihatçıların yaptığı toplantıya katılanları Ankara’da yargılamaya karar verdi. Görülen dava sonucu 26 Aralık 1926’da Mehmet Cavit Bey, Dr. Nazım, Hilmi ve Nail Bey’lerin idamına karar verildi ve cezaları o gece infaz edildi. Davada yargılananlardan birisi olan Hüseyin Cahit Yalçın, beraat etti. İdam edilen arkadaşı Mehmet Cavit Bey’in eşine ve oğlu Şiar’a sahip çıktı.
Hüseyin Cahit Yalçın, 1926 yılında sürgün cezası kaldırılınca İstanbul’a döndü. Ne yeniden gazetecilik yapma olanağı ne de başka bir iş bulabildi; Malta sürgünü sırasında çevirdiği kitapları yayımlayarak geçim sıkıntısını hafifletmeye çalıştı.
26 Haziran 1929 Tarihinde verilen pasaportla yurt dışına çıktı. 1930 yılında Sanayi ve Maadin Bankası İdare Meclisi Başkanlığına atandı. 1933’te gerçekleşen I. Türk Dili Kurultayı’nda devlet müdahalesi ile dil değişikliği yapılamayacağını savundu. Dil konusundaki resmi görüşe karşı çıkması, bankadaki görevine son verilmesine neden oldu.
1933 yılında Akşam gazetesinde yazılar yazmaya ve cumhuriyetin 10. Kuruluş yıldönümünden itibaren Türk kültür hayatının önemli yayın organlarından biri olan Fikir Hareketleri dergisini yayımlamaya başladı. Fikir Hareketleri Dergisi, 1940 yılına kadar yayın hayatını sürdürdü, 364 sayı yayımlandı. Derginin tüm yazılarını Hüseyin Cahit yazdı, liberal demokrasiyi savundu. Siyasete atıldığı 1939 yılına kadar dergide iç politika ile ilgili güncel yazılar yazmaktan uzak durdu. 1935-1946 arasında Yedigün Dergisi’nde sohbet, deneme, gezi yazıları yayımladı.
Atatürk’ün ölümünden sonra, İsmet İnönü’nün teklifiyle tekrar politikaya dönmüştür. V. Dönem ve VI. Dönem Çankırı Milletvekilliği, VII., VIII. Dönem İstanbul ve IX. Dönem Kars Milletvekilliği yapmıştır. Milletvekilliği sırasında Birleşmiş Milletler Filistin Uzlaştırma Komisyonu üyeliği yaptı, partisinde Grup Başkan Vekilliğine seçildi, Türk Basın Birliği Başkanı oldu. CHP’nin siyasi görüşlerini savundu.
1943-1947 yılları arasında Tanin Gazetesi’ni tekrar yayınladı. Gazetede 3 Aralık 1945 günü yayımlanan makalesinde komünizm propagandası yapmakla suçladığı Tan Gazetesi’ni açıkça hedef olarak göstermiş, ertesi gün Sabiha Sertel’i Moskova’nın emrinde biri olarak tanıtmıştı. O gün, Türk basın tarihinde Tan Gazetesi Baskını diye anılan olay gerçekleşti. Tan Matbaası’nın basılmasıyla başlayan olaylar dizisinde Hüseyin Cahit Yalçın’ın makalesinin büyük rolü olduğu kabul edilir. Yalçın, bu olay sonrasında, olay hakkında hiçbir yorum yapmamıştır. Tanin, 14 Kasım 1947 günü 1542. sayısı ile yayınına son verdi.
Tanin Gazetesini kapadıktan sonra 11 Eylül 1948’den itibaren CHP’nin resmi yayın organ olma özelliği taşıyan Ulus Gazetesi’nde başyazarlık yaptı. En önemli polemiklerini Cumhuriyet’teki Nadir Nadi Abalıoğlu ile yaptı.
Ulus Gazetesi’nde yayınlanan yazıları sebebiyle milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırıldı. Demokrat Parti yönetimine karşı bir yazısından dolayı 1954’de 79 yaşında tutuklanarak hapse girdi ve kısa süre sonra Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından bağışlanarak çıktı.
Cezaevinden çıktıktan sonra da yazı yazmayı ve iktidarı eleştirmeyi sürdürdü. 1957 seçimlerinde tekrar milletvekili adayı oldu ancak seçimlerin sonucunu öğrenemeden 18 Ekim 1957 tarihinde 82 yaşında iken İstanbul’da hayatını kaybetti. Cenazesi, Feriköy Mezarlığı’na defnedildi.
Hüseyin Cahit Yalçın Edebi Kişiliği (Özet)
– Roman ve hikâyeci olarak ün kazanmış; sonraları siyasi yazarlığa geçmiştir.
– Roman ve hikâyelerinde şairane ve süslü bir üslup kullanmıştır.
– Fıkra, anı, eleştiri, mensur şiir türlerinde de eserler yazmıştır.
– Eski-yeni tartışmalarında yeni edebiyatın başta gelen savunucularından olmuştur.
– “Edebiyat ve Hukuk” makalesinden dolayı Servet-i Fünun dergisi kapatılmıştır.
Hüseyin Cahit Yalçın Eserleri :
Roman:
1891 – Nadide,
1901 – Hayal İçinde
Hikâye:
1899 – Hayat-ı Muhayyel (Hayal Edilen Hayat),
1909 – Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (Hayatın Gerçek Sahneleri),
1922 – Niçin Aldatırlarmış?
Hüseyin Cahit Yalçın Eleştiri-Polemik:
1910 – Kavgalarım
1908 – Türkçe Sarf ve Nahiv
1947 – Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47)
1951 – Seçme Makaleler
Hüseyin Cahit Yalçın Hatıra:
1935 – Edebî Hatıralar,
1975 – Siyasî Hatıralar
Biyografi:
1943 – Talat Paşa
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN ŞİİRLERİ (Birkaç şiiri)
Evimize Gidelim şiiri
Gözümde tüttüğünüz bir akşamüstü sezinledim
Yaz dönemi, hüzün kana karışmadan önce:
– anılar derin ve dar –
Düşlerimi okşardı mine gözlü bir gece
Çocukluğun soy adı, – evimize gidelim.
Aşklar, şairlerin yazdığı, beslediği evlerin
Avlusunda dilsiz mercanların seviştiği
– kollar nasıl da uzar –
Çok eskiden seninle – bağışlayın yüreğimi
Boş bakışlardan daraldı, evimize gidelim.
Göğsünüzde nilüferler ürperir elimi sürsem
Elveda yuvasız anka, çiçeksiz bahçe, anısız şiir
– serin göğüslü mezar –
Hangi hırkayı bürünsek ısınmaz gözlerimiz
Gündüzler mi kısaldı, evimize gidelim,
İlk evler, ilk evlilikler albümü, kırgınlıklar…
En çok kimi tükettikse, en çok kimi aradıksa
– dar çağlarda döndü zar –
Sırça gençliğimizin yabancı sınavlarda
Kırıldı kolu kanadı – evimize gidelim.
Maskeli balo bitti.. Arayan kim soran kim…
Çok eskiden sizinle buluşurduk törensiz
– sokakların gözü var –
Her köşede muskalı – kamçılı töreleriniz
Acı, çiğ hurma tadı – evimize gidelim
Gözümde tüttüğünüz her akşamüstü aynı resim:
Sayfalarda ellerin, solgun bir güllü desen
-hasret ne vakte kadar –
Kapatırken kitapları metal çağ, beni sizden
Başka hiç anlayan olmadı – evimize gidelim.
İmkansız Aşk şiiri
Sen hiç haykırdın mı sevdalının ismini,
Gecenin o zifiri karanlıklarına?
Bitmek bilmeyen bir arzuyla,
Koşmak,koşmak isdedin mi kollarına?
Çalarken ‘kemancı’ doldu mu,
Yağmurlar göz pınarlarına?
Ve o göz yaşların…
Mısra mısra ‘imkansız aşkımız’ yazdı mı hiç?
Gelmacağini bile bile,
Düşledin mi kapıdan girişini?
Hani olmaz ya,
Ellerini uzatıp da ‘ne olur gel’ deyişini.
Sokak lambaları,birken iki,
İkiyken üçleşti mi gözbebeklerinde?
İçtiğin sigaranın dumanında,
Hayal meyal de olsa,anımsadın mı,
O baştan çıkaran yeşil bakışlarnı?
Tam her şeyi unuttum derken,
Boğazında hıçkırıklar düğümlenip de,
Konuşamadığın oldu mu bazı bazı?
Yıllardır arayıp da bulamadığın,
Mutlu dakikaları,geceleri bir anda bulup da,
Sabahları bir hoş olduğun oldu mu hiç?
Ve……………….sen!
En çok sevdiğim,hatta taptığım,
Sen ki;
Annenin bile okşamasından kıskandığım…
Ve……………….yine sen!
Dinmek bilmeyen sancıların kucağında,
Benim gibi böylesine,
Oyuncak oldun mu hiç?
Bedbaht! Şiiri
Öyle dalgın oldum ki dostum
Şu son zamanlarda.
Ateşi elimle tutuveriyorum.
Sözün hayata kıydığını,
Kurşunun can aldığını
Bir an olsun unutuveriyorum.
Su umuyorum,susuzluğuma çölden,
Işık umuyorum,karanlığıma körden,
Ve,en fenası
Avuç açıp istiyorum nankörden.
Öyle daldın oldum ki dostum
Şu son zamanlarda.
Beyler Bağışlar
-Türkçe’nin bütün Bey’lerinin şerefine…-
Esirgeyen ve bağışlayan Bey’lerin aşkına
Kıyısız yaşamları kanatlarınızla alkışlayın
Gökyüzü şiir ömürlü çınarlara el verirken
Yeryüzünü cinayetsiz gecelere bağışlayın.
Dalga dalga açılan ipek albümdeki sevdalı yüzleri
Unutmayın, bir de Kars’ı, bir de kuş seslerini
Üstü kalsın, her dudak izinin kadehlerde/mendillerde
Ne demiş uçurumda açan çiçek: Beni Cemal Bey’e bağışlayın.
Nerde bir gün, bir çift Rosenberg havalansa
Anı’sıyla Melih Bey’in apansız kederlenin
Rakı için, karanfil saçın, Telefon’un öbür ucundaki
Oktay Bey’i San Markolu Güvercin’e bağışlayın.
Bir hikmeti varsa soluduğunuz kirli çağın
Düş gününüzü de emek harcıyla yaşayın
Anımsayın Nâzım Bey’i her alacakaranlıkta
Onurunuzu soğuk bir kelepçeye bağışlayın.
Ahmed Bey saçlarına kan gülleri takmış demleniyor
Kendi köklerini sevsin diye suladığınız çiçekler
Kore dağlarında paslanan tabakanın hatırı için
Son bir tutam tütününüzü Enver Bey’e bağışlayın.
Sayın ki Evler’in utancıdır çekilen acılar biraz da
Beşiktaş’ta solgun gölgesini izleyin Behçet Bey’in
Kandiller yakın Dar Çağ’ların aşksız odalarında
Kanatlarınızı ecelsiz bir pervaneye bağışlayın.
Yüzünüzü yıkayın artık, Büyük Saat’in vaktidir
Kamulaştırın sonsuz hüzünlerini Turgut Bey’in
Bir güzellik nasıl yudumlanırsa öyle ödeyin Edip Bey’in hesabını
Sevgi ile Sevda’nızı Kar Yangını’nın yerçekimine bağışlayın.
Dönüp geri bakın son kez İstanbul’dan Niksar’a doğru
Yakılan kitaplar, muskalı bozkırlarla tutsak Anadolu
Kulak verin, Cahit Bey’in türküsü halaylarla başlayacak
Yarın yüreğinizi üşüyerek ısıtan bir serçe’ye bağışlayın.
Benim Gibi şiiri
Denize karşı durup da,
Okudun mu yalnızlık şiirlerini?
Zaman zaman kaldırdın mı,
Duygularını tozlu raflara?
Bir kuş kanadı gibi,
Çarptı mı seninde yüreğinde yalnızlığın?
Ve haykırmak istedin mi,
O çıplak karanlığa?
Hiç sabah olmuyor gibi
Geldi mi sana da?
Ve çaresiz ürperdin mi hiç,
Çaktı mı senin de gözlerinde şimşekler?
Attın mı kendini ortalığa ağlayarak,
Aldın mı iki elinin arasına başını
Utanarak…
Ve zincirlemek geldi mi,
Dört duvarlar arasına kendini?
Son kez geçmek istedin mi,
Ağır ağır birbirinin içinden?
Ve okyanuslar küçük geldi mi,
İçindeki sevginden benim gibi?