Muhammed İkbal kimdir? Muhammed İkbal şiirleri, eserleri, sözleri bu sayfada derledik. İşte Muhammed İkbal hayatı hakkında bilgi.
Büyük İslam alimi, şair, filozof, politikacı, düşünür ve yazarı Muhammed İkbal 9 Kasım 1877 yılında Pencap eyaletine bağlı Siyalkut şehrinde dünyaya gelmiştir.
Küçük yaşlardan beri büyük bir ilgi ve merak duyduğu ilme ve edebiyata, girdiği üniversitede başarılı bir şekilde devam etmiş ve aynı başarı ile de tahsilini bitirmiştir. Arapça, Farsça ve İngilizceyi öğrenmiş, hocalarının takdir ve sevgisini kazanmıştır. Bilhassa hocası Seyyid Mir Hasan’ın İkbal üzerindeki tesiri büyük olmuştur.
Sağlam bir aile terbiyesi altında büyüyüp gelişen İkbal yaşadığı dönemlerdeki İngiliz sömürgeciliğine baş kaldırmış ve Hindistan’daki İngiliz esaretinin son bulması için uzun ve yorucu çalışmalara başlamıştır.
Tahsilini ilerletmek için 1905 yılında Avrupa’ya gitmiş, orada felsefe sosyoloji dalında ihtisas yapmıştır. Bu arada yazdığı birbirinden güzel şiirlerde Hind müslümanları arasında takdir ve sevgi kazanmıştır. Artık en büyük düşüncesi Müslümanların İngiliz ve Hind esaretinden kurtularak müstakil bir devlet kurması fikridir. Güçlü kalemini bu kutsal mücadele için kullanmış, değerli eserler kaleme almıştı.
Avrupa’dan dönünce avukatlığa başlamış, 1930 yılında Hind Müslüman cemiyeti kongresine başkanlık yapmıştır. Bu arada Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah ile beraber olmuş, onun hem en büyük yardımcısı, hem de en yakın arkadaşı
olmuştur.
Muhammed İkbal 1934 yılında Boğaz Kanseri hastalığına yakalanarak 21 nisan 1938 yılında Lahor’da vefat etmiştir. Vefatından kısa bir süre sonra ömrü boyunca hayatının en soylu gayesi haline gelen Pakistan devleti de 1947 yılında resmen
kurulmuştur.
Mezarı Lahor’daki Mescid-i Sahi isimli caminin minaresi gölgesindedir. Ölüm için: “O korkulacak birşey değildir, o insana taze bir hayatın kapılarını açar. İnanmış bir insan, bir müslüman ölümü tebessümle karşılamalıdır” diyen büyük İslam şairinin “Ey şark milletleri uyanın‘, “Yolcu‘ Şarktan Haber‘, “Kölelik‘, “Armağanı Hicaz‘, “Esrar ve Rumuz‘ gibi değerli eserleri vardır. Pek çok yabancı dile tercüme edilen bu eserlerde İkbal, gerçek müslümanlığın ne olduğunu dünyaya bir kez daha ilan etmek istemiştir. Mevlana Celaleddin Rumi’ye karşı büyük bir sevgisi vardır. Kitaplarını Urduca, Farsça ve İngilizce olarak üç ayrı lisanla kaleme almıştır. Türk milleti çin Mehmet Akif’in yeri ne ise, kardeş Pakistan milleti için de Muhammed İkbal’in yeri odur.
Hz Peygamberin (sav) Huzurunda
1— Ey biz çaresizlerin tek varlığı (Hz. Muhammed) bu milleti ölüm korkusundan kurtar.
2— Eski Lât ve Menatı (Cahiliye devrinde Arapların taptığı putların ikisi) mahvedip eski dünyaya büyük bir inkilâp getirdin.
3— İnsanların ve cinlerin zikir ve fikir cihanında sabah namazı, ezan sesi sensin.
4— Yanış, heyecan, sevinç ancak (Kelime-i Tevhid) dan gelir. Tefekkür gecesinde nur yine Kelime-i Tevhidin ışığıdır.
5— Biz ne öküzden, eşekten ilahlar yaptık, ne de kâhinlerin önünde baş eğdik.
6— Ne ihtiyar mabudlar önünde secde ettik, ne de sultanıp, emirin sarayını tavaf ettik.
7— Bütün bunlar senin sonsuz lütfün sayesindedir. Bizim düşüncemizi senin ihsanın besleyip yetiştirmiştir.
8— Bizim zevk ve sevincimizin sermayesi seni anmaktır. Bu anış fakr içinde millete büyük bir gayret veriyor.
9— Ey her Tarikat salikinin ruhi ve fikri makamı ve menzili. Her salikin gönlünde senin caziben yer almıştır.
10— Bizim sazımız öylesine sustu ki tellerine mızrap ağır geliyor.
11— Acem, Arap diyarlarını dolaştım. Mustafa (Hz. Peygamber) ortada yok; buna mukabil bol bol Ebu Leheb (Peygamberin amcası ve en büyük düşmanı, müşrik).
12— Bu münevver Müslüman oğlunun kalbi kapkaranlık.
13— Gençlik, yiğitlik zamanında ipek gibi yumuşak, nazik… Gönlünde hep geçici esassız hevesler… bir idealin cefasına katlanacak yüreğe sahip değil.
14— Bu babadan, dededen köleye hürriyeti düşünmek haram.
15— Mektep onda din vecdi, heyecanı bırakmadı. Varlığı hiçbir şeye yaramaz hale geldi.
16— Bu kendi benliğini tanımaz, bu Frenge mest ve hayran… Frengin elinden arpa ekmeği dilenmekte.
17— Bu aç, temiz canı karşılığında ekmek satın aldı. Fakat bizi ise acı, iç yakıcı feryatlara verdi.
18— Hususi beslenen kuşlar gibi doyuruldu. Mavi gökleri tanımadı.
19— Hocası kültürsüz, görüşü kıt… Ona yüksek varlığını, benliğini tanıtmadı.
20— Frenklerin ateşi onu eritti. Ve başka bir kalıba soktu.
21— Mü’min fakat ölümün sırrını bilmez. Gönlünde Lâ galibe illallah (Allah’tan başka kudreti yenici, yoktur) âyetinin sırrını idrat edememiştir.
22— Göğsünün içindeki gönül öldü mü o artık sadece yiyip içmeyi, uyumayı düşünür.
23— Bir lokma ekmek için herkese haysiyetsizce kavuk sallar, bir midesi için yüzlerce kişiye minnettar olur.
24— Frenkten Lât ve Menat (put) satın alır. Mümindir ama aklı fikri putperest mabedindedir.
25- Benim iznimle kalk (Kum bi-izni) diyerek onu dirilt, günlündeki Allah’a ideal ve imanım dirilt.
26— Bizim hepimizi garp usulü terbiye büyülemiştir. Hepimizi Frenkler, hiç harbe lüzum görmeden öldürmüşlerdir.
27— Sen kadehi kırılan bir kavimdensin! Bir tane Allah aşkıyla sarhoş olmuş bir kul meydana çıkar.
28— Ta ki Müslüman bir kere daha kendini görüp tanısın. Bütün bir cihandan kendisini üstün olduğunu anlasın. (Muhammed İkbal’ın Üç Eseri, Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, s.110-112).
MUHAMMED İKBAL SÖZLERİ
– Aşk kılavuz istemez; tek başına yol alır.
– Uykuyu hafif ölüm, ölümü de ağır uyku bil
– Visal sevgiyi öldürür.
– Devletler şairlerin kalbinde doğar, politikacıların ellerinde büyür ve ölürler.
– İnsana sığabilene kainat, kainata sığamayana insan derim.
– Mevlânâ, aşkın rehberidir; sözleri susuzlara çeşme, vücudu vecd-ü heyecandır.
– Rûmî’yi takip ediniz, o nereye giderse siz de gidiniz ve bir müddet başkalıkları terkediniz.
– İlim, apaçık bir sualdir. Aşk ise gizli bir cevaba benzer.
– Harekette birlik olmazsa, fikirde birlik faydasızdır.
– Hayat bir şaraptır ki, en acısı en iyisidir
– Hiçbir köpek görmedim ki, başka bir köpeğin karşısında baş eğsin!
– İnci deniz dibinde; Çerçöp çıkmış sahile
– Kadeh olmadan şarap içilmez, amma bil ki İnsanı sarhoş eden şaraptır kadeh değil
– Şahin ölü sülün avlamaz
– Tehlike, kudreti imtihan eder
– Aynı gökte uçarlar ama, kuzgunun dünyası başka, şahinin dünyası başkadır
– Hâşâ ben ölümden korkmuyorum Çünkü ben Müslümanım. Her Müslümana yakışan da ölümü tebessümle karşılamaktır. Hakikaten ölüm ebedîyet âlemine açılan ilk perdedir son sözleri.
– En günahkâr Müslüman bana bir kâfirden daha yakındır
– Ona (hür insan) yaklaş, ona mahrem ol; bizlere yabancı kalabilirsin. Evin virân olsun, zararı yok; fakat ev sahibi ol. Bu dönüp duran felekten az şikayet et. O, diri insanın sohbetinden hayat kazan. Sohbet, kitaptan öğrenilen ilimden çok daha güzeldir. Hür insanların sohbeti, insan vücuda getirir.
– Ey genç, böyle bir gönlün (Allah sarhoşu bir gönül) eteğine yapış; köle doğmuş iken hür öl.
– Ben yolu sormuyorum, arkadaş arıyorum. Nasıl demişler: evvel arkadaş, sonra da yol.
– O, sulh zamanında meclisleri neşelendiren insandır, çemenin üzerinde bahar rüzgârı gibi eser. Mücadele anında o kendi kaderini bilir. Kendi mezarını kazar, hem de kendi kılıcı ile. Ey, çok sevdiğim, bizden ok gibi kaç; onun eteğine sarıl, hem de en derin bir acz içinde… Gönül tohumu su ve çamurdan yetişmez, onun için gönül sahiplerinin nazarı kâfîdir.
– Bir yâr, dîvâne, fakat akıllı bir yâr; şunu bunu düşünmeyen (mâsivâya yabancı olan) bir yâr.
– Allah dostlarının eli, Allah’ın elidir. İş becerir, iş yapar, işi halleder ve galip gelir.
– Ey gafil, dini kitaplarda arama! İlim ve hikmet kitaptan öğrenilir. Din ise ehlullâhın nazarından öğrenilir. Gönül hastalıklarını gönül sahipleri tedavi eder.
– Gönlü parlakların sohbeti bir iki ân sürer ama, bu ânlar varlık ve yokluğun sermayesidir.
– Ey sen ki, senin kutsiyete ermiş fertlerin (evliyan), peygamberler mertebesindedir. Senin aşkınla bağrı parça parça olanlar, gönülleri dokuyanlar, vücuda getirenlerdir… Bir pervaneden yanmanın inceliğini, derin mânâsını öğren. Ateş içinde bir saray bina et. Canına aşkı yerleştir. Mustafa ile olan ahdini tazele.
– Yıldızları mızrakla delip de ipe dizen kahramanların büyük, uyanık himmetine kul kurban olayım ben.
– Dosttan ayrılan gönül, medreseden, mektepten aldığı bilgilerle asla huzura ermez.
– Akıl, meşâlen midir? Onu bırak bir yere! Kadehin nedir; aşk mı? Onu sırra âşinâ bir kul ile beraber iç!
– Eğer bu âlemde böyle bir insanın eteğine sarılmazsan, on para etmezsin. (Bir çöpe değmezsin.)
– Eğer sevgiliden sen mahrem bakış istersen, O’na aşinaların eteklerine sarıl.
– Ey cahil! Sen de bir gönül ele geçirmeğe bak. Sevgiliye bir mahfe hazırla. İcabında kendini feda et. İcabında onu elinde tut. “Niyâz’ tuzağını kurup “nâz’ı yakala.
– Sinende dağlar yok; varlığın gecesinde. Kendini ancak onun ışığında tanırsın.
– Ateşli aşktan bahsedeceğim. Kabul et. Bir fakirden sultanlığın ruhunu, inceliğini, mânâsını öğren.
– Ele bir şişe geçir: onu hakimâne iç. Ve bu hayat bezminden öylece çekilip git.
– Hür adam, derin ve uçsuz bucaksız bir deryadır. Denizden su al, oluktan değil. Bu insanın göğsü, ateş üstündeki tencere gibi kaynar ve coşar. Onun nazarında heybetli dağlar bir avuç kum gibidir.
– Pîrlerin hırkaları altındaki testiler şimdi boşalmış gitmiş. Yazık ki gençlere has o şarabın yerini hiç kimseler bilmiyor.
MUHAMMED İKBAL ŞİİRLERİ
Benlik
Benliğinizi altın gümüş karşılığında satma,
Kıvılcım karşılığında alev vermezler.
Sürmesinden acemin gözü ince görüşlü olan
Ve hakikatleri gören Firdevsî şöyle der:
Para uğruna kötü ve alçak tabiatlı olma!
Para olmasa da iyi huyunu terkedenlerden olma!
(Çev.Yusuf Salih Karaca)
Yeryüzü Kimindir
toprağın derinliğinde tohuma can veren kim
deniz dalgalarından bulutları göğerten kim
ufuklardan bitkilere yaşam sunan rüzgârı estiren kim
yeryüzü kimindir, o baktığın güneşin ışığını gönderen kim
buğday başağının gözelerini inci ile dolduran kim
mevsimleri sırasıyla değişme özelliği veren kim
ey toprak ağası bu topraklara bir bak senin mi ki, değil
babanın tapulu malı değil, benim değil, bilirim kimdir kim
Görme Hevesi
yurdunu terk etmişti mecnun, çölü de terk etsin
söyleyin, görme hevesinde ise Leyla’yı da terk etsin
ey derviş, burada, olgunluğa erişince elde edilir erek
sen dünyayı terk etmişsin bir tek, öte dünyayı da terk et
öykünmekten daha iyidir kendini yok etmek
kendin ara yolunu, Hızır’ı beklemeyi terk et
sanki kalemsin dilin ellerin sözleriyle dolu
elin sözüyle gereksiz övünmeyi terk et
Özü Geçici Olan Güzeldir Gerçekten
tanrıya sordu bir gün güzellik:
sen beni niçin sonsuz kıldın ki dünyada
yanıt geldi: bir resim atölyesidir dünya
uzun bir yokluk gecesinin öyküsüdür
rengi ile ortaya çıktığından değişim
özü geçici olan güzeldir gerçekten
ay yakınlardaydı, duydu bu konuşmayı
söz yayıldı gökyüzünde, duydu seher yıldızı bile
yıldızlardan duyduğunu şebneme anlattı seher
göğün sözlerini iletti yerdeki ailesine
şebnemin haberiyle çiçeklerin gözleri yaşla doldu
goncanın küçücük yüreği gamdan kanla doldu
bahar ağlayarak çekip gitti bahçeden
gezmeye gelen gençlik, yaslara bürünüp gitti hemen