Hızır Aleyhisselam, Hz Musa döneminde yaşamış ve peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir Allah dostudur. Hz Hızır hakkında İslâm alimleri değişik meseleler anlatmışlar, verdikleri bilgiler çok değişik olduğu için birlik sağlanamamıştır. Bir rivayete göre O, aslında Elyesa isimli Peygamberdir. Soyu Hz. Nuh’un oğlu Sâm’a dayanır. Alimlerin ekseriyetine göre bir peygamberdir. Kur’an-ı Ke-rim’de Hz. Musa ile olan çok ibretli yolculukları hikaye edilmiştir. Hz. Hızır’ın veli olduğunu söyleyenler de vardır. Peygamberimiz O’na Hızır denilmesinin sebebini anlatırken, “Hızır otsuz, kuru bir yere oturup da ansızın o otsuz yer yeşillenerek peşi sıra dalgalanırdı.” buyurmuştur (Buhari:C.9, S.144).
Bazı alimler onun hala hayatta olduğunu söylemişlerse de, Kur’an’ın ve hadisin beyanlarına göre kuvvetli olan rivayet hayatta olmadığı, vefat ettiği tarzındadır.
Şüphesiz ki Hz. Hızır âlim, fazilet sahibi, büyük bir Allah dostu idi. Hz. Musa gibi bir Peygamber bile O’ndan bazı hadiseler sebebiyle ders almıştır.
Hz Musa ile Hızır kıssası
İsrailoğullarının ardı arkası kesilmeyen isyan hareketleri Musa (A.S.)’ı iyiece sıkıntıya uğratmıştı. Birgün genç arkadaşına:
– “Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya, yahut yıllarca yürümeye kararlıyım” Seyahat etmek istediğini belirtti.
Bu aslında nefsi bir gezi değildi. Önemli bir nedeni ve hizmeti vardı. Musa (A.S.) bazı olayların arkasındaki hikmet perdelerini aralamak niyetindeydi. Bunu Rabbinden dilemiş, O da Musa (A.S.)’a bu geziyi emretmişti. .
Yanlarına yiyecek olarak bir balık alarak gittiler. İki denizin birleştiği yere (ya da bugünkü Bahreyn Ülkesine) ulaştıkları zaman balıklarını unuttular. Balık, bir yolunu bulup denize kayıverdi.
Yollarına devam ettiler.
Musa, yanındaki gence:
— “Azığımızı çıkar. And olsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük” dedi. O da:
— “Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuşum.
Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizi boylayıvermiştir.
Aslında genç arkadaşı garip şekilde balığın denize aktığını görmüştü. Fakat unutmuş Musa (A.S.)’a haber verememişti. Oysa Musa (A.S.)’m aradığı böylesine bir garip halin olmasıydı. Çünkü kendisini hikmet denizinde yüzdürecek olan zat’ı bulmaya bu olay yardım edecekti. Bu yüzden kızmak yerine sevindi ve genç arkadaşına şöyle seslendi:
— “İstediğimiz zaten buydu.
Yorgun olmalarına rağmen dinlenmeden “geldikleri yoldan izleri üzerinde geri döndüler.
Kayalıkta: kendisine rahmet verilen ve ilim öğretilmiş olan Allah’ın sevgili kullarından bir kul buldular müfessirler bu kula Hızır dediler.
Musa (A.S.) aradığını bulmuştu. Hiç durur muydu. Hemen sordu:
—“Sana öğretilen bilgiyi bana öğretmen için peşinden gelebilir miyim?
O;
— Sen, doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın. Bilgice kavrayamayacağın bir şeye nasıl dayanabilirsin?
Musa;
— İnşallah sabrettiğimi göreceksin. Sana hiç bir işte baş kaldırmayacağım.
O;
— O halde bana uyacaksan, ben sana anlatmadıkça herhangi bir şey hakkında bana soru sormayacaksın.
Musa (A.S.) ile (Hızır) arasındaki anlaşma tamamdı.
Bunun üzerine kalkıp gittiler; sonunda bir gemiye bindiklerinde O, gemiyi deliverdi. Musa:
— Gemiyi, içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!.. O;
— Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?
Musa;
— Unuttuğum için bana çıkışma, gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma, tutma.
Unutmak affedilirdi. Musa (A.S.)’m unutmaya dayalı hatası da o bilgin kişi tarafından anlayışla karşılandı.
Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, O hemen o çocuğu öldürdü. Musa;
— Bir cana karşılık olmaksızın masum bîr kimseye mi kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın.
O;
— Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?
Musa;
Bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma, o zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın Musa (A.S.) ikinci defa sabırsızlık etmişti. Sonunda kendi cezasını kendi tayin etti. Bir daha işe karışırsa, artık arkadaşlık etmesini isteyemeyecekti. Olayın sonu şöyle gelişti:
“Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı bu ikisini misafir etmek istemedi. îkisi şehrin içinde yıkılmaya yüz tutan bir duvar gördüler, Musa’nın arkadaşı onu doğrultuverdi.
Musa;
— Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin, dedi.
O, şöyle söyledi;
— İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor, dayanamadığın işlerin yorumunu sana antalacağım:
Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim; çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.
Oğlan’a gelince; onun ana-babası inanmış kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korkmuştuk. Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini vermesini istedik.
Duvar ise; şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hâzinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hâzinelerini çıkarmalarını istedi.
Ben bunları kendiliğimden yapmadım.
İşte dayanamadığın işlerin iç yüzleri bunlardır.
Musa (A.S.) hikmetler deryasındaki bu kısa yolculuğunda olayların ilahi takdire dayalı birer gerçek yönlerinin olduğunu bir tecrübe öğrenmiş, yenileşmiş ve güçlenmiş olarak milletine döndü.
Ancak O’nun bundan sonraki hayatı ve tevhid uğrunda verdiği mücadele Kur’-ân ‘da yer almadı.
îsrailoğullan Musa (A.S.) hayatta iken yaptıkları haktan ayrılış hareketlerini Musa (A.S.) dan sonra daha da arttırdılar. Tevrat’ta bir takım keyfi değişiklikler yaptılar. Azdılar, azdırdılar. Bu tip hareketleriyle Kur’an-ı Kerim’de sayfalarca yer aldılar.