Marco Polo 15 Eylül 1254 yılında Venedik’te dünyaya gelmiş ve 8 Ocak 1324 yılında Venedik’te ölmüştür. İşte dünyadaki birçok gezginin ve kaşifin tanıdığı Marco Polo kimdir kısaca bilgi.
Marko Polo için Çin’i ve o zamanlar bilinmeyen Asya ülkelerini ilk gezen Avrupalı derler. Ama bu doğru değildir. Marko Polo’dan önce babası ile amcası, Çin’e gidip dönmüşler, ikinci gezilerine o sırada 17 yaşında bir delikanlı olan Marko Polo’yu da götürmüşlerdir. Bu seyahat tam 24 yıl sürmüş, bunun yedi yılı gidiş ve dönüş için yollarda, 17 yılı da Çin’de geçmiştir, Marko Polo bir delikanlı olarak başladığı bu seyahatten 42 yaşında olgun bir adam olarak dönmüştür.
O devirde, yani on üçüncü yüzyılda, gerek Çin, gerek Çin’e komşu Asya ülkeleri Avrupalılar için ancak hayal edilebilen yerlerdi. İşte o yıllarda, Marko Polo’nun babası ve amcası olan iki Venedikli, ticaret amacı ile Türkistan’a kadar gidebilmişler, orada Kubilay Han’ın elçilerine rastlamışlar onların daveti üzerine Çin’e gidip Kubilay Han’ı görebilmişlerdi. Han, ilk defa gördüğü bu Avrupalılara iyi davranmış, onlara Papa’ya iletmek üzere bir mektup vermişti. İki Venedikli bu uzun geziden dönünce Papayı görmüşler, ona Kubilay Han’ın mektubunu sunmuşlar, ondan da tekrar Çin’e giderlerse Büyük Han’a verilmek üzere bir mesaj almışlardı. Papa, ayrıca iki papazı da onların yanına vereceğini söylemişti.
Marko Polo’nun gezileri de böyle başlamış, babası, amcası ve iki papazla beraber 1271 yılında Venedik’ten kalkarak Çin seyahatine başlamıştı. Ama papazlar yolda bu meçhul seyahatten korkup geri dönmüşler, Polo’lar ise yola devam etmişlerdi. İran, Afganistan, Türkistan, Pamir Yaylası, Gobi çölü bu yolculukta gezip gördükleri başlıca yerlerdi. Ama bu yerlerde haftalarca, bazen aylarca kalmışlar, insanlarını tanımışlar, âdetlerini öğrenmişlerdi. Kubilay Han’ın sarayına vardıkları zaman aradan dört yıla yakın bir zaman geçtiğini söylersek, bu yolculuk hakkında daha iyi bir fikir vermiş oluruz.
Kubilay Han, Polo’ları çok iyi karşılamış, akıllı ve enerjik bir genç olan Marko Polo’yu beğenerek hizmetine almıştı. Marko Polo sarayda Çinceyi öğrenmiş, Kubilay Han’ın verdiği bütün görevleri yerine getirerek, onun elçisi, hatta kısa bir süre de bir eyalette valisi olmuştu. Han gerek onu, gerek babası ile amcasını bırakmak istemiyor, ne zaman geriye dönmek isteseler, çeşitli hediyeler vererek biraz daha kalmalarını rica ediyordu.
Böylece 17 yıl geçmiş, Marko Polo, babası, ve amcası ancak hayal âleminde yaşanabilecek bir hayat sürmüşlerdi. Ama, Marko Polo’nun babası ile amcası da, Kubilay Han’da yaşlanmaktaydılar. Sonunda Kubilay Han’dan son bir elçilik görevi daha aldılar. Tebriz’deki İlhanlı hükümdarına gidecekler, oradan ülkelerine döneceklerdi.
Dönüş yolculukları da üç yıla yakın sürdü. Cava’ya, Sumatra’ya (Bugünkü Endonezya’ya) Seylan’a, Hindistan’a uğrayarak deniz yoluyla İran’a vardılar. Orada elçilik görevlerini yaptıktan sonra, Trabzon ve İstanbul yoluyla Venedik’e döndüler. (1295).
Akrabaları Polo’lan hem sevinç hem de şaşkınlık içinde karşılamışlar, günlerce onların hikâyelerini ağızları açık dinlemişlerdi. Hele getirdikleri hediyeler, mücevherler, kumaşlar inanılır gibi şeyler değildi. Öldü sandıkları bu üç adam, inanılmaz sanılan işleri başarmışlar, Avrupalı ilk büyük gezginler olarak masal ülkelerini dolaşmışlardı. Şimdi üçü de getirdikleri mücevherler sayesinde Karun gibi zengindi.
Ama, bir tesadüf olmasaydı, Venediklilerden başkaları bu büyük yolculuğu öğrenemezdi. Marko Polo, dönüşlerinden birkaç yıl sonra Venedik’le Ceneviz arasındaki bir deniz savaşına kumandan olarak katıldı. Venedik’le Ceneviz o sırada deniz ticaretini ellerinde tutan ve birbiriyle rekabet eden iki şehir devletiydi. Savaşı, Cenevizliler kazandılar. Marko Polo esir düştü. Ceneviz’de Pizalı bir yazar Marko Polo’nun anlattıklarını dinledi. Onları yazdı. Bu eser birkaç yıl sonra yayınlandı. Böylece bütün Avrupa, Marko Polo’nun serüvenlerini, bu arada Çin’in ve diğer Asya ülkelerinin durumunu, onların inşana masal gibi gelen zenginliklerini öğrendi.
Marko Polo serüvenlerini anlatırken, bazen hayalle gerçeği birbirine karıştırmış, başkalarından dinlediği olayları, hatta batı inançlarıda doğruymuş gibi hikâye etmişti, Kafaları köpeğe benzeyen insanlar, insan kafalı hayvanlar, Sibirya’da yaşayan ve gözleri güslerinde olan yaratıklar bunlardan sadece birkaçıdır. Bu yüzden çok kimse onun anlattıklarma inanmamış, hatta ona ‘Martaval’cı Marko’ diye isim takmışlardı. Ama yüzyıllar sonra, anlattıklarından birçoğunun doğru olduğu ispatlandı. Hatta, önceleri inanılmayan yanan taşların madenkömürü, yanan yağın ise petrol olduğu ortaya çıktı. Çin’le ilgili olarak anlattıkları ise tamamen gerçekti: Çinliler o sırada Avrupalıların bilmediği pusulayı, barutu kullanıyor, kâğıt yapıyor matematik ve astronomide daha ilerde bulunuyorlardı.
Marko Polo’nun serüvenlerini anlatan ‘Harikalar Kitabı’ adlı eser, yeni ülkelere gitmek, keşifler yapmak, zengin olmak isteyen birçok kimsenin başını döndürdü. Kristof Kolomb da bunlardan biriydi. Doğru, yanlış, Marko Polo’nun anlattıkları onu büyülemiş, Hindista’a Çin’e gitmek, altın ve baharat ülkelerine ulaşmak istemesinde bu eserin de büyük rolü olmuştu.