Stefan Zweig kimdir? Ünlü Avusturyalı yazar Stefan Zweig vikipedi (Stefan Zweig hayatı), eserleri bu sayfada derledik. İşte Stefan Zweig biyografi yani Stefan Zweig hakkında bilgi.
Avusturyalı ünlü romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı Stefan Zweig 28 Kasım 1881’de Avusturya Viyana’da dünyaya gelmiştir. Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, henüz küçük yaşta ciddi bir eğitim ile yetiştirilmiştir. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İngilizce, Latince, Yunanca, Fransızca gibi dilleri konuşabilen Zweig, henüz lise çağlarından şiir yazmaya başlamıştır. Stefan Zweig Hugo von Hofmannsthal’ın ve Rainer Maria Rilke’nin eserlerinin etkisiyle şiirlerini yazmıştır.
1901’den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire’in şiirlerini Almancaya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan’ı gezdi, bunu, 1911’deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko’yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika’ya Émile Verhaeren’in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı’nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana’da savaş karargâhında “Savaş Arşivi”nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya’ya dönerek Salzburg’a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg’da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg’in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig’ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg’da geçirdiği yıllar Zweig’ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach”a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg’da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig’in konuğu oldu.
Salzburg’da geçen yıllarında Zweig, Avrupa’nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927’de Almanya’nın Münih şehrinde “Duygu Karmaşası”, “Yıldızın Parladığı Anlar” ve “Tarihsel Baş Minyatür” adlı kitapları yayımlandı, yine 1927’nin 20 Şubat tarihinde “Rilke’ye Veda” başlıklı konuşmasını yaptı. 1928’de Leo Tolstoy’un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları’na katılmak üzere, Sovyetler Birliği’ne gitti.
1933’de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig’ın eserleri de yer alıyordu. 1934’te Gestapo’nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere’ye, Londra’ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937’de ilk karısı Frederike’den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz’e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich’ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939’da “Kalbin Sabırsızlığı” adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940’ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York’a, Arjantin’e, Paraguay’a ve Brezilya’ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya’ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü “Bir Satranç Öyküsü”nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941’de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve “Dünün Dünyası – Avrupa Anıları” adlı otobiyografisini kaleme aldı. “Dünün Dünyası” kitabı, 1900″lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa”nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler”in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Edebi Kişiliği
Bir aydın olarak da anılan ve savaş karşıtlığı ile bilinen Stefan Zweig, Nazilerin insanlık için yarattığı tehlikeyi ”Çok büyük bir felakete sürüklendiğimizin farkında olduğunuzu sanıyorum. Edebiyat yaşamımız yok olacak…”sözleri ile dile getirmiştir. Kitapların yakıldığı imha edildiği bir dönemde yazma işini bırakmayan Zweig, yaşamı boyunca oldukça fazla eser kaleme almıştır. Çok yönlü bir yazar ve şair olan Stefan Zweig, özellikle yazdığı biyografi kitapları ile önemli bir noktada durmaktadır. Biyografilerini yazdığı kişiler arasında Stendhal, Romain Rolland, Erasmus ve Nietzsche gibi öneli isimler bulunmaktadır.
Stefan Zweig Çalışmaları
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Türkçe”de Stefan Zweig
Yürek Çöküntüsü (Varlık Yayınları, 1970)
Herkesin Dostu Anton (Varlık Yayınları)
Dünün Dünyası (Can Yayınları, 1985)
Bir Kadının Yirmi Dört Saati (Oda Yayınları, 1986)
Yarının Tarihi (Can Yayınları, 1991)
Kendileri ile Savaşanlar (1. Cilt) (İş Bankası Yayınları, 1991)
Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski (2. Cilt) (İş Bankası Yayınları, 1991)
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy (3. Cilt) (İş Bankası Yayınları, 1991)
Lyon”da Düğün (Can Yayınları, 1992)
Yıldızın Parladığı Anlar (Can Yayınları, 1995)
Karışık Duygular (Milliyet Yayınları, 1995)
Satranç (Can Yayınları, 1997)
Günlükler (Can Yayınları, 1997)
Değişim Rüzgârı (Can Yayınları, 1998)
Calvin”e Karşı Castellio ya da Köleliğe Karşı Özgür Düşünce (Çiviyazıları Yayınları, 1998)
Fouche, Bir Politikacının Portresi (Can Yayınları, 1999)
Tehlikeli Merhamet (Babil Yayınları, 2000)
Amok Koşucusu (Can Yayınları, 2000)
Balzac, Bir Yaşam Öyküsü (Kabalcı Yayınları, 2002)
Magellan (Kabalcı Yayınları, 2002)
Freud ve Öğretisi (Papirüs Yayınları, 2003)
Yakıcı Sır (Evrensel Basın Yayın, 2004)
Ruh Yoluyla Tedavi (İmge Kitabevi Yayınları, 2005)
Mektuplaşmalar (Yordam Kitap, 2007)
Buluşmalar (Yordam Kitap, 2008)
Bazı Eserlerinden
Satranç
New York”tan Buenos Aires”e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic”e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu. Stefan Zweig”ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
Acı Duygular
“İki çeşit acımak vardır. Bunlardan, gerçekten kalbin sabırsızlığından başka bir şey olmayan, duygusal ve güçsüz biri, yabancı bir felaketin üzücülüğünden elden geldiğince çabuk kurtulmak ister; bu acımak, acıya ortak olmak değil, yabancı bir felaketten içgüdüsel olarak korunma çabasıdır. Duygusalllıktan uzak ama yaratıcı olan öteki ise gerçek acımadır; o ne istediğini bilir. Gücünün sonunda kadar ve hatta o sonun sınırlarını aşsa bile, tüm acılara katlanarak, o felakete ortak olmaya kararlıdır.” S.ZWEIG
Çoğu romanda olduğu gibi gerçek yaşamdan alınmış olmanın izleri bir hayli fazla. İkinci Dünya Savaşı patlak vermeden hemen önce, Avusturyalı genç ve tecrübesiz bir subay olan Teğmen Hoffmiller, yeni görevi gereği Viyana” nın küçük garnizon kasabalarındaki bir tabur birliğine gönderilir. Bu küçük kasabada iş haricinde yapacak birşeyler bulamamanın sıkıntısıyla yaşarken, kasabanın ileri gelen soylularından olan Kekesfalvalar ile tanışma olanağı bulur. Bu varlıklı ailenin konağına yaptığı sık ziyaretler, bir anlamda yaşamını ters-yüz eden ve kendisini sonu belirsiz girdaplara sürükleyen bir sonun da başlangıcıdır aynı zamanda.
Romanda acıma duygusunun işlenişi ise Hoffmiller”in Bay Kekesfalva”nın kötürüm olan kızını tanıması ve arkadaşlık kurmasıyla başlıyor. Sevgi ile acımak arasındaki ince ve belirsiz çizginin yorumlanması ve bunu yaparken Zweig” in kalemin adeta dansettirircesine yaptığı olağanüstü psiklolojik tahliller, en kötü okurda dahi kitabı okurken bir sonraki sayfayı çevirmek için sabırsızlık hissi uyandıracak nitelikte. Belinden aşağısı felçli olan bu kızla tanışması sonrası gelişen olaylar ağı, tamamen kahramanımız Hoffmiller” in istemi dışında örülmekte. Lanet olası (Hoffmiller” in deyişiyle) acımak duygusunun genç Teğmen” e yaşattığı şaşırtıcı sonların detaylarını sunmak istemiyorum; çünkü eminim ki sayfaları çevirirken sizi ani şoklara ve terleten heyecanlara sürükleyecek gelişmelerden çok daha fazla haz alacaksınız.
Romanın konusu ara sıra bir Türk filmi senaryosu havasına bürünebiliyor; ama bu ona kesinlikle bir kusur değil, çekicilik katıyor. Bu kitabı okumalısınız: yalnızca klasik olduğu için değil; sonsuz bir zevk alacağınız, yaşama karşı bakış açınızı bir kez daha gözden geçirmek isteyeceğiniz, ve Zweig ile Hoffmiller” e teşekkür etme arzusu duyacağınız için!
Fouche (Bir Politikacının Portresi)
nlü Avusturyalı yazar Stefan Zweig”ın biyografi yazarlığının en usta işi ürünlerinden biri olan, büyük Fransız İhtilalinin başlangıcından I. Napoleon döneminin sonuna kadarki renkli dönemi kapsar. Napoleon”un yaşamım boyunca tanıdığım en kusursuz aşağılık dönek diye nitelendirdiği Joseph Fouche, bütün bu dönem boyunca sergilediği siyasal tutumuyla, Machiavelli”nin Hükümdar adlı yapıtında sergilediği siyasetçi tipinin somut bir örneğini oluşturur. Fouchenin kişiliğinde Avrupa tarihinin çok önemli bir döneminin de çözümlemesini yapan Stefan Zweig, bu yapıtıyla kendilerini bütünüyle siyasete adayanların, sonunda geleneksel ahlak ve insan değerlerinden ne denli uzaklaştıklarının, erdem kavramından nasıl yoksun kaldıklarının somut bir belgesini sunar. Yazarın deyişiyle, sonunda ihanet edecek kimseyi bulamayınca kendi kendisine ihanet edecek kadar yoldan çıkan Fouche, siyaset ile insanlık arasındaki çatışmayı böylece belki de tüm zamanlar için kişiliğinde somutlaştırır.