Bastığın yer bayram olsun
İnsanlık adına en sevilen hoşgörü, sevgi, saygı, yardımseverlik vb. özelliklere sahip ol ki gittiğin her yerde insanlar seni gördükleri için mutlu olsunlar, sevinsinler.
Yerini bilmeyen, yılda bir kat urba eskitir
* Kişi neyle uğraşacağını, ne iş yapacağını, hangisinin kendisine uygun geleceğini bilmeli ve ona göre bir seçim yapıp çalışmaya başlamalıdır. Aksi takdirde bir işte tutunamayarak, sık sık yer değiştirecek, bundan ötürü de çok zarar görecektir.
* Sık sık yer ve iş değiştirenin çok masrafı olur. Hangi alanda çalışabileceğini önceden iyi kestirememiş olan kişi, sık sık yer ve iş değiştirmeyüzünden hayli zarar görür.
Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz
* Bir insanın gücü sınırlıdır, tek başına her işi yapamaz. Kimi zor işleri yapması için de başka insanların gücüne, işbirliğine ihtiyaç duyar. Güçler birleştirilince zor işlerin yapılması da kolaylaşır. Çünkü birlikten kuvvet doğar.
* İnsan bazı işleri tek başına halleder, üstesinden gelir. Bazı işler vardır ki; birkaç kişinin bir araya gelmesiyle yapılabilir. Ağır bir taşın yerinden kaldırılması nasıl birçok elin onu tutmasıyla mümkün ise, önemli meseleleride topluca, istişare ederek ancak hal yoluna koyabiliriz.
* İnsanlar arasında birliğin ve dayanışmanın iş başarma ve mutlu olma yolunda gerekli olduğuna inanan atalarımız “Bir elin nesi; iki elin sesi” demişler. Hayatın zorlukları ve doğal olaylar karşısında tek insan aciz ve kudretsizdir; silinmeye mahkumdur. Başkalarından uzaklaşan, yalnız kendilerine inanan insanların daima yenilgiye uğrayışları bu gerçeği ispatlamak için yeterlidir.
Yerdeki yüze basılmaz
* Ağırbaşlı, nazik, alçakgönüllü, ilişkilerinde ılımlı kimselere kimse hor gözle bakmaz; onları hırpalamaz, ezmeye çalışmaz. Bunun yanında felâkete uğramış, yenik düşmüş, muhtaç kimselere de merhametli davranılır.
* İnsanın kendini, haddini bilmesi kadar büyük erdem yoktur. Bundan dolayı alçakgönüllü olanları kimse hor görmez, tepelemez. Herkes onları korur
Yanık yerin otu tez biter
* İnsanlara büyük ıstırap veren olaylar, bir zaman sonra unutulur.
* Kişinin yüreğini yakan acı, az zaman sonra küllenir; yerini yeni ve neşeli duygulara bırakır.
* Hayat acı günlerle doludur. Bir gün birinin yüreğini yakan acı veya felaket, bir süre sonra unutulur; her şey normale döner. Hayat böylece devam edip gider.
Yerin kulağı vardır
* Ne kadar saklı tutulursa tutulsun, gizli konuşulan bir şey umulmadık bir yoldan başkalarınca mutlaka duyulur. Bu bakımdan elden geldiğince tedbirli olmalı, olur olmaz yerde konuşmamalıdır.
* Ağızdan çıkan söz sır olmaktan çıkar. Bir konu, iki kişi arasında gizli olarak konuşulsa bile duyulur. Çok geçmeden hiç hatır ve hayale gelmeyen kimselerin onu işittiği görülür. Sanki üzerinde yaşadığımız toprak, herkesin kulağıdır. Gizli yapılan işler ya da söylenen sözler bir süre sonra duyulur. Bu nedenle gizli bir iş yaparken ya da gizli bir şey söylerken, bunları başkalarının da öğrenebileceğini göz önünde tutmalı ve tedbirli olmalıyız.
* Bazı söyleyişler ve işler gizli gizli yapılsa da, bir gün nasılsa herkese yayılır ve bilinir duruma gelir. Bu nedenle konuşmalarımıza dikkat etmeli, herkese her şeyi anlatmamalıyız.
Yeğniği yel alır, ağır yerinde kalır
* Kişiliksiz, ağırbaşlı olmayan, züppe-hoppa, gayri ciddî, bir sözü diğerini tutmayan, hafif meşrep, zayıf karakterli kimseler bir varlık gösteremezler; bir yerde tutunamadıkları gibi onun bunun oyuncağı da olurlar. Ama ağır başlı, tavırlarında ciddî, sözünde duran, kişilikli, ahlâklı kimselere kimse ilişemez; onlar bulundukları yerde kolayca barınırlar, işlerinde başarılı oldukları gibi sevilip sayılırlar da.
* Uçarı, züppe kimseler hiçbir yerde barınamazlar. Böyleleri şunun bunun oyuncağı olurlar. Oysa ağırbaşlı, nerede nasıl davranacağını bilen kimse tedirgin edilemez.
Çağrılmadık yere çörekçi ile börekçi gider
* İnsanlar imkanları varsa davet edildikleri yere giderler. Davet edilmediğin, çağrılmadığın yere gitme. Sen çörekçi ya da börekçi gibi esnaf mısın ki satış yapacakmış gibi şu kapıya, bu kapıya çağrılmadan gideceksin.
* Çağrılmadığın yere gitme. Sen çörekçi ya da börekçi misin ki satış yapacakmış gibi şukapıya, bu kapıya çağrılmadan gidesin?
Çağırılan yere erinme çağırılmadığın yere görünme
* İnsanlar davet edildikleri yerlere mutlaka gitmelidirler. Çünkü davet eden kişi tarafından istenmektedirler. Çağrılmayan yere gitmek ise yüzsüzlük ve arsızlık olur.
* Kişi, çağrıldığı yere gitmelidir. Bu, en azından bir nezaket gereğidir; ödev de olabilir. Çağrılmadığı yere gitmemelidir. Gitmek, yüzsüzlük ve arsızlık olur.
Binde bir gelinen yere gül döşerler, her gün gelinen yere kül döşerler
* Birisine sık sık giderseniz ziyaretiniz sıradanlaşır, fazla ilgi görmezsiniz. Seyrek gidilen yerde daha çok ilgi, hürmet görür, iyi ağırlanırsınız.
* Nadir olarak gidilen yer her zaman kıymetlidir fakat sürekli olanın değeri olmaz anlamında..
Bal olan yerde sinek de bulunur
* Bir toplumda çalışkan ve başarılı insanların yanında başarısız ve tembel insanlar da bulunur, başka örnekle bir sınıfta saygılı, çalışkan ve başarılı öğrenciler olduğu gibi saygısız, tembel ve başarısız öğrenciler de bulunur.
* Güzel ve değerli olan nesnelerin yanında ondan yararlanmak isteyen fırsatçılar da eksik olmaz.
* Bal tatlı olduğu için sinek ondan yararlanmaya gelir. Bal değerli ve güzel olan nesneye ya da kişiye benzetilmiştir. Sinek de bundan faydalanmaya çalışan fırsatçıya benzetilmiştir. Her ortamda değerli insanların etkisinden faydalanmak isteyenler vardır.
Bağlı koyun yerinde otlar
* Nasıl ki bağlı koyun, bağlı olduğu ipin izin verdiği sınırların dışına çıkıp otlayamıyorsa, kimi insanlar da ellerinde olan imkânın dışına çıkıp iş göremezler; ellerindeki imkân ne kadarsa o kadar başarılı olurlar. Fazla imkânlara kavuşmak, becerikli insanların daha verimli ve başarılı olmalarına kapı aralar. Bu sebeple onlara gerekli olan imkân ve fırsat verilmelidir.
* Hayvanlar serbest dolaşır ve değişik otlar yerse semiz olur. İnsan, ne kadar yetenekli ve çalışkan olursa olsun bu yönleri ortaya koyabileceği bir ortam ve imkan bulamaz ise ilerleyemez, kendini gösteremez.
Ayağın sığmayacağı yere baş sokulmaz
* Seni tek başına kabul etmeyenlerin yanına, yakınlarınla hiç giremez ve sığamaz, kabul edilmezsin.
* Küçük ve dar olan yerlere, kütlece daha büyük şeyler koyulmaz, bunların oraya sokularak durması sağlanamaz. Ayrıca hayattaki olaylar gibi, küçük ve meşakatsiz bir işe çok daha büyük değerler yüklenemez. Örneğin küçük bir iş yerinin içine çok daha büyük bir iş yükünün eklenmesi gibi sağlıksız ve hatalı olur.
Ateşle barut bir yerde durmaz
* Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.
* Birbirine zıt karakterdeki insanların bir arada uyum içinde bulunmaları imkansızdır. / İkisinin bir arada bulunması çok tehlikeli olan şeyler birbirinden uzat tutulmalıdır.
* Zıt yapıda olan kişi ve düşüncelerin bir arada yaşaması istenmeyen sonuçlara yol açar.
* Yaşadığımız dünyada zıtlıkların olması doğaldır. Çünkü her şey zıttıyla bilinir. Gerçek değerlere zıtlık-larıyla ulaşırız. İyiliğin değerini bilmemiz için kötülüğü, güzeli bilmemiz için de çirkini tanımamız gerekir. Ancak bunların birlikte tutulmaması gerektiğini de unutmayalım. Kötüyü iyi, çirkini güzel kılmak için birlikte tutulmaları gerektiği yerler olabilir ancak, öyle zıtlıklar da var ki bunların bir arada bulundurulması, istenmeyen sonuçlar yaratabilir. Öylelerini tanımalı ve her ne pahasına olursa olsun ayrı tutmalıyız.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz
* Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı, belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir belirti varsa, olay veya durum da var demektir.
* Bir olayın gerçekten meydana gelip gelmediğini anlamak için, gizli kalamayan belirtisine bakmak gerekir. Bu belirti varsa olayda var demektir.
Ateş düştüğü yeri yakar
* Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı değil, gelip geçicidir.
* Felaket kimlerin başına gelirse asıl onlar etkilenir. Musibet kimin başına gelmiş ise sadece onu sürekli acı içinde bırakır. Başkalarının acıması, üzülmesi, gelir geçer.
Yiğidim yiğit olsun da yerim çalı dibi olsun
Eşi çok fazla kazanmasa bile sorumluluklarını yerine getirsin evi ile ilgilensin yeter anlamında az kullanılan bir atasözüdür.
Hekimsiz hakimsiz yerde oturma
* Sağlığımızı yitirdiğimiz, hastalandığımız zaman kapısını çalacağımız tek kişi hekimdir. Haksızlığa uğradığımız, can ve mal emniyetini kaybettiğimiz yerde başvuracağımız kişi de hâkimdir. Bu önemli iki kişinin bulanmadığı yerde oturmak son derece sakıncalıdır.
* Hayatı mutlu olarak sürdürmek için önce sağlık, sonrada adaletin tam olarak sağlandığı bir ülke gereklidir. Bu ikisi olmadan gönül huzuru ile yaşamak mümkün değildir. Sağlığın güvencesi hekim, toplumun güvencesi ise hakimdir. Bu iki güvencenin bulunmadığı yerde oturmak doğru değildir.
Hak yerde kalmaz
* Gerçek, doğru, adalet, insaf ve haklı kazanç hiçbir şekilde yok edilemez. Kişinin hakkı olan şey ya bu dünyada, ya da öbür dünyada kendisine verilir. Hakkı hor görenler, çiğnemeye kalkışanlar, inkâr edenler büyük bir aldanış içindedirler.
* Hak hor görülmez, çiğnenmez, inkar edilemez. Kimi insanlar kadir, kıymet bilmeseler bile, gün gelir insanın emeğini ve yeteneğini taktir edecek kimseler mutlaka karşısına çıkar. Bu olmasa bile, Allah kuluna sahip çıkar, onu umulmadık yerden rızıklandırır. Kısacası, emeğin, göz nurunun ve samimi gayretin karşılığı her halde ödenir.
* Emeğin karşılığı mutlaka alınır. İnsanın bir iş yapmak için harcadığı emek kutsal sayılır. Onu inkâr etmeğe kalkışmak insanlığa yakışmaz. Ayrıca inkâr edenler de kendilerini kandırırlar. Çünkü hak eden kişi her halde onu almak için çalışır ve alır. Yeter ki hakkını nasıl alabileceğini bilsin. Haklının hakkını alması için yardımcı olmak bir insanlık görevidir. Diğer taraftan, insanları iyi yola yönelten din kuralları da hakkı ve haklıyı koruduğu için hak kutsal sayılır. Dinimiz, emek harcayanın emeğinin alın teri kurumadan ödenmesini şart koşarak, hakka en büyük değeri vermiştir.
Hocanın vurduğu yerde gül biter
* Öğretmen ne yaptığını bilen adamdır. Eğer bir öğrenciye vurmayı gerekli görmüşse, bunu mutlaka eğitmek amacıyla yapmıştır. Sakın ola ki, bu tavrından ötürü ona darılıp gücenmeyiniz. Tam tersine onun bu tavrından ötürü sevininiz. Çünkü onun vurduğu yerde meydana gelen kızarıklık, öğrencinin yarın yapacağı yanlışlıklardan, edineceği kötü alışkanlıklardan kurtuluşunun bir işareti olarak görülmelidir.
* Öğretmen gerekli görürse çocuğu döver. Attığı dayağa, gücenmek şöyle dursun, nimet gözüyle bakılır ve dayağın yaptığı kızartı, vücutta açılmış gül diye nitelenir.
* Milletimiz, çocuklarını emanet ettiği öğretmenine büyük değer verir. O kadar ki, gönül meyvesi evladına kendisi bir fıske bile vuramazken, hocasının tokatını gül yerine koyar. İnsanımıza göre, öğretmen gerekli görürse çocuğu döver. Attığı dayağı, gücenmek şöyle dursun, nimet gözüyle bakılır ve dayağın yaptığı kızartı, vücutta açılmış gül diye nitelendirilir.
* Öğretmenin verdiği ceza, öğrencinin yararına olur. Öğretmen, kafası bilgilerle yüklü olup, bu bilgileri, öğrenmek için gelen öğrencilere vermek, onları kendi ailelerine, çevrelerine ve yurtlarına yararlı birer insan haline getirmek için çabalayan kişidir. Böylesine büyük bir görev yüklenen kişinin işi kutsaldır. Onun biçimlendireceği insanlar toplumu yönetecek, toplumun geleceğini belirlemede etkin olacaktır. Bu zorlu görevde amacına ulaşmak için ceza dahil olmak üzere her yola başvurması doğaldır. Çünkü amacı güzeldir. Yararlı olacağına inandığı cezaları verir. Öğretmenin vereceği cezaların insana yaraşır, insan onuruna dokunmayan cezalar olacağı muhakkaktır.
Hak yerini bulur
* Haksızlık er veya geç ortaya çıkar, bunun da hesabı kuşkusuz sorulur. Suçlunun cezalandırılması, hakkıyla hakkının verilmesi bu dünyada veya öbür dünyada mutlaka gerçekleşir.
* Bir anlaşmazlığı ortadan kaldıran yol, doğru yoldur. Bu her zaman üstün gelir. Haklıya hakkının verilmesi, suçlunun cezalandırılması da bu demektir.
Gön yufka yerinden delinir
* Hemen her iş, olay, durum ve konunun zayıf ve çürük bir yanı vardır. Bu yanın bilinmesi, dayanma ya da çökmede oldukça önemlidir. Düşman bu zayıf noktayı bulup yararlanmasını bilirse yenilgiyi kolay tattırır. Benzer şekilde bir zayıf noktasını bulup sağlamlaştıranlar, düşmanlarının zafer yolunu kapatmış ve güçlerini artırmış olurlar.
* Her iş en çürük yerinden patlak verir. Tabaklanmış, işlenmiş derinin incelen, aşırını hırpalanan yerindene delinmesi gibi, her işte sıkıntı en çürük yerinden patlak verir. Örneğin, ciğerinden rahatsızlık geçirmiş olan kişi, zayıf düşse hemen ciğerlerinden hastalanır. Toplumsal olaylarla da durum böyledir.
Gidilmeyen yer senin değildir
* Ulaşıp yanına varamadığımız, kendisinden yararlanamadığımız yer bizim olsa ne olur? Bizim dediğimiz yer, elimizde bizzat tutup kendisinden yararlandığımız yer olmalıdır.
* Gidemediğimiz, yararlanamadığımız yer, malımız olsa bile bir işe yaramaz. Böyle bir yerin bizim olmasıyla olmaması arasında ne fark vardır?
Eşek bilebir düştüğü yere bir daha düşmez
* İçine düştüğümüz kötü durumlardan, başımıza gelen felâketlerden ders almalı, zarar gördüğümüz işe bir daha bulaşmamalı, hata yapmaktan geri durup kendimizi korumalıyız.
* En aptal kişi bile uğradığı yıkımdan ders alır. O yıkıma yol açan şeylerden artık kendini korur. (En aptal insan bile uğradığı musibetten ders alır. O musibete yol açan şeylerden artık kendini korur.)
Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu olmaz
* Çocuk, bir sözün nereye varacağını bilmez. Onun için sözün gizlisi ya da saklısı da olmaz. Duyduğunu hiç umulmadık bir anda ve yerde lâf olsun diye söyleyip başkalarına aktarabilir. Bu korkuyla çocuğun bulunduğu yerde başkasını çekiştirme olmaz, dedikodu yapılmaz.
* Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu olmaz. Çünkü herkes çocukla meşgul olur, oyalanır ve dedikoduya fırsat bulamaz.
* Küçük çocuğun bulunduğu yerde başkasını çekiştirmeyi istesende başaramazsın. Çünkü herkesin ilgisi çocuğa yönelik olur, onunla ilgilenir, onu severler. Hiçbir kimse dedikodu yapmaya vakit bulamaz. / Konuşabilen çocuğun bulunduğu yerde – çocuk bu sözleri başkasına ulaştırabilir – korkusuyla dedikodu olmaz.
Çivi çıkar ama yeri kalır
* Birine yaptığımız kötülüğü ne denli gidermeye çalışırsak çalışalım, yine de o kötülüğün bir izi ve hatırası kalır. Bunun için kimseyi incitmemeye, kırmamaya gayret edelim.
* Başkasına yaptığın bir fenalığı kaldırıp gidersen bile kötü izini, anısını gideremezsin.
* Yağtığımız bir fenalığı kaldırıp gidersek bile kötü izi kaldıramayız. Kötülüğü telafi etsek, kişinin zararını karşılasak bile, anısını gidermemiz mümkün değildir.
Çatal kazık yere çakılmaz
* Bir işe, çok başlılık zarar verir. Çünkü her kafadan bir ses çıkar. Bir o yana, biri bu yana çeker. Dedikleri birbirini tutmadığı için iş bir türlü ortaya gelemez. Yapılmamış olarak öylece kalakalır.
* Bir işte istişare etmek, akıl danışmak gerekli ve güzeldir. Birçok görüş alınmalı, farklı sözler işitilmeli ama sonunda söz ve irade bir kişide toplanmalıdır. Birden çok kimsenin söz sahibi olduğu iş yürümez.
Oynamasını bilmeyen gelin yerim dar demiş
* Kimi beceriksiz, başarısız, kendisinden bekleneni veremeyen kişiler bazı bahanelerin arkasına saklanarak açıklarını kapatmaya çalışırlar.
* Kendisinden beklenen bir işi beceremeyen kimse mazeret ileri sürer, çeşitli engellerin işini güçleştirdiğini söyler, böylece yeteneksizliğini belli etmemeye çalışır.
* Yeteneksiz kişiler, çeşitli bahanelerle yeteneksizliklerini gizlemeye çalışır. Kişi kendisini olduğu gibi kabul edebilmelidir. Kendisini olduğu gibi kabul edenler, daha iyiye, daha bilgililiğe adım atmışlar demektir. Ama aramızda öylesi var ki yeteneksizliğine rağmen, farkedilmediği için öylece yaşar gider. Yeteneğini göstermesi gereken durumlarda ise yeteneksizliğini gizlemek için bazı etkenleri bahane eder. Bu etkenler de düzeltildiği zaman bu defa daha başka etkenlerin yeteneğini göstermesine engel olduğunu belirtir. Ama bu durumlarıyla kimseyi kandıramaz. Ortaya çıkan yeteneksizliğini kabul edip eksikliğini gidermeye çalışması yapacağı en doğru davranış olur.
Kurt kuzu kaptığı yeri dokuz defa yoklar
Haksız kazanç elde etmek için yöntem bulan kişiler, daha fazla kazanç elde etmek için aynı yöntemi tekrar tekrar denemekten çekinmezler.
Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler
* Bir şeyin çok kıymetlisi bulunmazsa daha aşağı değerde olan kıymet ve itibar kazanır.
* Ortamda tecrübeli veya ehil insanlar bulunmadığında, tecrübesiz veya toy insanlara hakettiğinin üstünde önem gösterilir” anlamında bir söz.
* Toplum hayatının düzenli işleyebilmesi nitelikli ve ehil insanların görev başında olmasına ve onlara fırsat verebilmesine bağlıdır. Bazen öyle olur ki, bir iş yada durum karşısında ehil ve gerekli insan bulunamaz. İşte böyle durumlarda fazla bir niteliği olmayan insan bile değer kazanır. Bir şeyin çok değerlisi ele geçmezse daha az değerlisi önem kazanır.
* Değerlilerin bulunmadığı yerde değersizler değer görür. Toplum içinde, kimi zaman değerli insan sayısı azalır. Onların yokluğundan yararlananlar, değersizleri, gelmeleri gereken işlerin başına getirirler. Öyle olunca da toplumda huzursuzluk oluşur. Halkın, kendilerine yol gösterecek, karşılaştıkları sorunları çözecek, onları yönetecek bilgili insanlara ihtiyacı vardır. Bu gibi insanları bulamadığı zaman, çaresizlikten bilgisizlere veya yeterli bilgisi olmayanlara sarılır. Onlara gerçekten değer vermezse de değer veriyor gibi görünmeye çalışır. Önemli olan bilgili görünmek değil, eksik bilgileri bilip onları bir an önce gidermeye çalışmak, toplumun istediği, bilgili kişi olmaktır.
Kesilen baş yerine konmaz
* Bir iş yapıldıktan sonra eski durumuna getirilemez. Bu bakımdan bir işe girişmeden, bir davranışta bulunmadan önce, işin nasıl sonuçlanıp sonuçlanmayacağını iyi hesapla; pişman olup olmayacağını iyi düşün taşın ve ondan sonra harekete geçip geçmeme konusunda karar ver.
* Kesin olarak yapılıp sonuçlandırılan iş, eski durumuna getirilemez. Onun için her davranıştanönce, bunun nasıl bir sonuç doğuracağını iyi hesap etmek, ondan sonra işe girişmeye, ya dagirişmemeye karar vermek gerektir.
* İnsan, bir iş sonuçlanınca onu başa döndüremez. Bütün tedbirimizi işin başında almalı, daha iş tam olarak kesinleşmeden gerekli değişiklikleri yapmalıyız. Kesin olarak yapılıp sonuçlandırılan iş, eski durumuna getirilemez. Onun için her davranıştan önce, bunun bir nasıl sonuç doğuracağını iyi hesap etmek, ondan sonra işe girişmeye yada girişmemeye karar vermek gerektir.
Kaz gelecek yerden Tavuk esirgenmez
* Büyük çıkarlar beklenen yer için küçük fedakârlıklar yapılmalı, kimi sıkıntılara girilmeli ve bundan kaçınılmamalıdır.
* Büyük çıkar sağlanan yerden ufak tefek özveriler esirgenmemelidir.
* Bir avuç tohum bir çuval doldurur. Bir gülümseme, insanın önüne ne büyük fırsatlar açar. Bütün bunlar küçük fedakarlıklarla elde edilmiştir. Büyük çıkar sağlanan yerden ufak tefek özveriler esirgenmemelidir.
* Büyük çıkar sağlanan yerden, küçük fedakârlıklar esirgenmemelidir. Akıllı kişi çıkar sağladığı yer veya kişinin değerini bilir, ona saygılı olur. Çıkarının sürmesi için kendisinden beklenen bir fedakarlık olduğu zaman çekinmeden gerekeni yapar. Bilir ki çıkar sağladığı yer veya kişiye gelecek bir zarar kendisini de etkileyecektir. Arzu edilen, yapılacak böylesi bir fedakarlığın çıkar düşünülerek değil, içten gelerek yapılmasıdır. Çıkar veya karşılık beklemeden yapılan fedakârlıkların bize olan saygıyı her zaman arttırdığım unutmamalıyız.
Kasap sevdiği postu yerden yere vurur
* Kişi kendisine yakın hissettiği, sevdiği dost veya akrabasına karşı açık sözlü davranır. Onların iyiliği için, hatalarını yüzüne söyler. Bazen sert bazen de kırıcı konuşabilir.
* Kendisinde bir yetenek görülen kimsenin üzerinde daha çok durulur. Onun iyi yetişmesi için sıkı bir eğitim ve çalışma uygulanır.
* İnsan sevdiği,değer verdiği kişilere karşı samimiyet ve sorumluluk duygusundan ötürü fazlasıyla eleştirel davranabilir.Bu onu kıracak olsa bile hatalarını söylemekten çekinmez.
Karnının doymayacağı yere açlığını bidirme
Kişi sıkıntı ve dertlerini olur olmaz yerde dile getirmemelidir. Bize maddi manevi olarak yardımcı olacağına inandığımız, güvendiğimiz kişilerle sıkıntılarımızı paylaşmak en doğru davranıştır.
Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır
* Meslek veya alışkanlık gereği olan bir sonuçtan kaçınılmaz. Daha önce kopup ayrılmış olsa da, kişi bağlı olduğu çevreye, işe veya bir alışkanlığa eninde sonunda, şu ya da bu sebepten ötürü döner.
* Bir kimse ne iş tutarsa tutsun, ne kadar gönlünce yaşarsa yaşasın, sonunda, bağlı bulunduğu çevreye, alışık olduğu ortama ve kendi öz işine dönmek zorunda kalır. İnsanlar alışkanlıklarına bağlıdır. Şu ya da bu nedenle işinden, çevresinden ayrı yaşamak zorunda kalan kimse, sonunda alıştığı işe ve çevreye döner. Bazı sonuçlar kaçınılmazdır.
* Kişi çevresinden ne denli ayrı kalsa da sonunda yine ona döner. İnsanın çevresinin, yaşamında büyük bir yeri vardır. Orada doğmuş, çocukluğu orada geçmiş, yaşama orada atılmıştır. İnsanları, havası, suyu başka yerdekinden farklı gelir. Çevre bütün özellikleriyle kişinin bir alışkanlığı haline gelir. Zaman zaman kişi yakın çevresinden, işinden usanır başka bir yere gitmeyi düşünür. Yalan çevresinden ayrı kaldığı süre uzadıkça, kendi çevresini aramaya, özlemeye başlar. Ne kadar dirense de sonunda kendi çevresine dönmekten kendini alıkoyamaz.
Taş yerinde ağırdır
* Herkes, her şey kendi çevresinde önem taşır. Çünkü kişi bulunduğu yerde tanınmış, kendisine bir çevre edinmiş, hatırı sayılır bir yere gelmiştir. Yabancısı olduğu bir yerde yeterince tanınmadığı gibi kıymeti de bilinmez.
* Kişinin değerini, kadir ve kıymetini en iyi bilenler, bu işle ilgili kimseler ile kendi çevresinde bulunanlardır. Bir insanı ve onun yaptıklarını yakın çevresi takdir eder.
Tarlayı taşlı yerden kızı gardaşlı yerden al
Taşlı tarlanın verimi daha güzel ve bol olur. Erkek kardeşi bulunan kız da hem sarkıntılıklara karşı korunmuş, hem de kardeşine hizmet ederek ileride kocasına nasıl hizmet edileceğine alışmış olur. Ayrıca kardeşler gelin kıza iş konusunda, destek ve yardımcı olurlar.
Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır
* Doğru olmayan yollara başvurarak çıkar sağlayan, gizli kapaklı işler çeviren kişi, bu kirli ve karanlık işleri çevirmesine imkân sağlayan şartlar ortadan kalkınca şaşırır; ne yapacağını bilemez olur, iş yapamaz hâle gelir.
* Kirli işler yaparak çıkar sağlayan kişi, buna elverişli olan durum sona erince sersemleşir, hiçbir iş yapamaz olur.
* Kötü işler yaparak menfaat sağlayan kimse, buna elverişli olan durum sona erince sersemleşir, hiçbir iş yapamaz olur.
Tabak sevdiği deriyi yerden yere çalar
* İnsanlar, ileride başarılı olmasını istedikleri kişileri kıyasıya çalıştırırlar.
* Kendisinde bir yetenek görülen kimsenin üzerinde daha çok durulur. Onun iyi yetişmesi için sıkı bir eğitim ve çalışma uygulanır.
Paraya nereye gidiyorsun demişler çoğun olduğu yere demiş
Az, her zaman çoğa uyar, ya da onun emrine girer. Büyük sermaye, küçük sermayeye, zayıf olana iş bırakmaz, azınlık, çoğunluğa boyun eğer.
İp inceldiği yerden kopar
* Bir durum, bir olay ve bir iş en zayıf yerinden, en çürük noktasından bozulur veya kopar.
* Bir yapı, malzemenin çürüdüğü kısmından; bir işletme, yönetim kademesinde meydana gelen acz ve çaresizlikten çöker. Bir toplum da, hassas olduğu konularda birbirine düşürülürse zayıf düşer ve dağılır. Sonuç olarak bir durum, en çürük, en zayıf yerinden patlak verir.
* İşlerimizin bozulmasına neden olabilecek zayıf noktalar bırakmamalı. Giriştiğimiz işlere gereken önemi vermeliyiz. Her iş belirli bir emek, bir güç harcanarak yapılmaktadır. Harcanan bütün çabalarm boşa gitmemesi için en küçük ayrıntılara bile değer vermeli, önemsizdir diye ihmal etmemeliyiz. Bir ipin her tarafının aynı kalınlıkta olması halinde kopmasının düşünülemeyeceği gibi, işimizin de bütün ayrıntılarına önem verildiğinde başarısızlığa uğranması düşünülemez. Baştan sağlam yaptığımıza inandığımız yönlerini de arada sırada kontrol etmeli, düzeltilmesi gereken yerleri düzeltmeliyiz.
İnsan doğduğu yerde değil doyduğu yerde yaşar
* İnsan doğduğu andan itibaren sosyal bir hayatın içine girer. Dolayısıyla herkes gibi o da yaşamak için çabalamaya başlar. Ne var ki, yaşadığı hayat şartlarının zorluğu, insanı doğduğu yerin dışına iter. İnsan da istemeden geçimini temin ettiği yerde kalır, orayı yurt edinir.
* İnsan mutlaka bir yerde doğar. Burası onun anayurdu, baba ocağıdır. Fakat insanoğlu, doğduğu yeri ne kadar severse sevsin, hayatını nerede sürdürebilecek nerede kazanabilecekse, oraya kadar gider ve orada hayatını sürdürür. İnsan doğduğu yeri değil, geçimini sağladığı yeri yurt edinir. Bu durum milletler için de aynıdır. Birçok kavimler, tarih içinde yer değiştirmişlerdir.
* İnsanın yurdu geçimini sağladığı yerdir. Kişi geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır. Bulunduğu yerde çalışma ortamı yoksa, başka yerlere gidip, oralarda iş bulmaya çalışır. İş bulduğu yer, karnını doyurduğu yer olur. İnsanın yurdu da karnını doyurduğu yer olduğuna göre, doğup büyüdüğü yer yurdu olmaktan çıkar. Herkesin kendi yurdunda iş kurması, kendi yurdu için çalışması, böylece eşinden dostundan ayrılmadan yaşaması arzu edilir. Ancak zamanımızda bunun gerçekleşmediği, değişen şartlar gereği, başka ülkelere bile çalışmaya gittiği görülmektedir. îster istemez öyle kişiler için yurt, geçimlerini sağladıkları yer olacaktır.
Herkesin yorulduğu yere han yapılmaz
* Bir yerde, bir düzende herkesin uymak zorunda olduğu genel kurallar vardır. Bunlar kişinin dileği doğrultusunda değiştirilemez.
* Bir işi yapmakla yükümlü olan kimseye, bu işi dilediği zaman yapması, dilediği gibiyapması, istemediği zaman yapmaması hakkı tanınmaz.
* Her iş bir kural ve düzen içinde yapılır. Bir işi yapmakla yükümlü olan kimseye, bu işi dilediği zaman yapması, dilediği gibi yapması, istemediği zaman yapması hakkı tanınmaz.
Varsa hünerin her yerde vardır yerin
* Bilgisi ve yeteneği olan kimseler, gittikleri her yerde geçimini sağlayacak bir iş bulmakta zorlanmazlar. Vasıfsızlar da geçimlerini sağlamakta zorlandıkları için üzüntü duyarlar.
* Hüner, kişinin her şartta en iyi yaptığı, başarılı sonuç aldığı yeteneğidir. Bunun içindir ki her kişi mutlak bir hüner sahibi olup hayata öyle atılmalıdır. Hünersiz kişi de nereye gitse işe yaramadığına, bir iş yapamadığına üzülür.
* Yetenekli olan kişiler toplumda saygın bir yer alırlar. Çünkü böyleleri toplumun birçok gereksinmelerine cevap verirler. Yeteneği gelişmemiş insanlar ise hiçbir iş tutamadıkları, hiçbir işe yaramadıkları için üzülürler. Hünerli kişinin toplum içinde her zaman iyi bir yeri vardır. Hünersiz kişi de nereye gitse işeyaramadığına, niçin bir iş yapamadığına üzülür.
* Hünerli kişinin toplum içinde her zaman iyi bir yeri vardır. Hünersiz kişi de nereye gitse işeyaramadığına, niçin bir iş yapamadığına üzülür.
Vardığın yer kör ise, sen de gözünü kapa
İnsan, çevresindekilerle iyi geçinebilmek için; bulunduğu ortama, çevresindeki kişilere uyum sağlamalı, mümkün olduğu kadar onların kusurlarını hoş görmelidir.
Üç göç bir yangının yerini tutar
* Bir yerden bir yere taşınma zahmetli ve ziyanlı bir iştir.
* Bir yerden başka bir yere taşınırken kimi eşya kırılır, dökülür, kaybolur. Öyle ki üç keztaşınma sonunda bu eşya, yangın artığına döner.
* Bir yerden bir yere taşınmak insan pahalıya patlar. Bir yerden bir yere taşınırken bazı eşyalar kırılır, dökülür yada kaybolur. Öyle ki üç defa yer değiştiren kimsenin ev eşyaları yangın artığına döner.
* Sık sık ev değiştirmenin eşyalara büyük zararı vardır. Değişen hayat şartları gereğince, kişinin, bazen sık sık ev değiştirmesi gerekebilir. Ev değiştirmede ev eşyaları sağlıklı yapılmayan taşımalar nedeniyle çok zarar görürler. Çünkü bu eşyaları genellikle taşıyıcılar araca taşımakta, bu işi de belirli bir ücret karşılığında yapmaktalar. Ne kadar uyarılsalar da taşıdıkları kendi eşyaları olmadığı için kendi eşyalarına gösterdikleri özeni asla göstermezler. Her taşımada ayrı ayrı zarar oluşacağı için üç ev değiştirme durumunda kalan kişilerin eşyaları işe yaramaz hale gelir.
Aslan yattığı yerden belli olur
* İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.
* Kişiyi yaşadığı yer anlatır ve davranışlarını açıklar” anlamında kullanılan bir söz.
* İnsanların yaşadıkları yer ve davranışları onların nasıl bir insan olduğunu ifade eder. Kirli ve pasaklı insanlar gerçek hayatında da bu şekilde, temiz ve titiz insanlarda gerçek yaşamlarında bu şekilde temiz ve titizdirler. Kötü niyetli insanlar ve iyi niyetli insanlarda bu şekilde sınıflandırılırlar.
Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır
* İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir. Gerek maddî, gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir. Orta bir yol izlemeye yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok yüksek hayat biçimi zarar verir.
* İnsan kendi durumuna uygun bir yaşayış sürmeli, arkadaşlarını ona göre seçmelidir. Çok aşağı yaşayış koşulları da, çok yüksek yaşayış koşulları da kendisine zarar verir.
* İnsan kendi durumuna uygun bir yaşayış sürmeli, arkadaşlarını ona göre seçmelidir. Çok aşağı yaşayış koşullarıda kendisine ve geçindirmekle yükümlü olduğu kimselere zarar verir. İnsanın mutlu bir hayat sürmesi, gelir düzeyine ve sosyal çevresine uygun bir yaşam biçimi sergilemesiyle mümkündür.
Diken battığı yerden çıkar
Zarar hangi yönden geldiyse ancak o yönden giderilir.
Aç yeri başka, acı yeri başka
İnsanın yüreği ne denli acıyla dolu olsa da yemek yemeyi ister.
Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz
Değerli kişi veya nesneler, ne türlü uygunsuz koşullar içinde bulunurlarsa bulunsunlar değerlerini ve niteliklerini yitirmezler.
Ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz
Davranışlarına engel olacak hiçbir takıntısı yok.
Ar kadar eri olanın, dağ kadar yeri olur
Çalışkan kişileri olan aile ve toplumlar her yerde bol kazanç elde ederler.
Ah yerde kalmaz
Kötülük cezasız kalmaz.
Alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır
Bilgili kimselerin bulunmadığı yerde cahil kişi bilgiçlik taslar.
Deve deve yerine çöker
Yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli şeyin yeri boş kalmaz.
Dağ ardında olsun da, yer altında olmasın
Yaşasın da uzakta olsun.
El beğenmezse yer beğensin
Çocuğun öldüğünde iyi anılması, yaşarken de beğenilir bir kişi olması için anne baba çocuklarının eğitimine çok önem vermelidir.
Anan güzel idi hani yeri, baban zengin idi hani evi
* Hayatta hiçbir duruma güvenilmez, kalıcı gözüyle bakılmaz. Bizim olan hiçbir şey, sürekli olarak elimizde kalmaz. Gençliğinde güzel olanlar, yaşlandıkça güzelliklerini yitirirler. Zenginlik içinde olanlar, gün gelir, evlerinden bile olabilirler.
* Hiçbir duruma güvenilmez. Bizim olan hiçbir şey, sürekli olarak elimizde kalmaz. Genç iken güzel olanlar, yaşlandıkça güzelliklerini yitirirler. Önce zengin olanlar, gün gelir, evlerinden olurlar.
Altın yere düşmeyle değer kaybetmez
Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri (makam-mevki) yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile değerinden bir şey kaybetmez.
Alçak yer yiğidi hor gösterir
* Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne kadar değerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini kanıtlayıp lâyık olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz görülmesine, etkisiz kalmasına, yitip gitmesine sebep olur.
* Basit bir çevrede yaşayan, önemsiz bir görevde çalışan değerli kişi, kendisini gösteremez;layık olduğu ünü kazanamaz; sıradan bir kimse sanılır.
Ağaç ne kadar yüksek olsa da yaprakları yere düşer
* İnsanoğlu her ne kadar soylu, asil ve zengin bir aileden geliyor olsa da, her varlığın ve zenginliğin mutlaka bir sonu vardır. Ağaç büyüdükçe yaprakları da yükselir büyür. Ancak bir gün yapraklar da yere düşüp sararıp solacaktır. İnsanoğlu da böyledir. Gün gelir soyluluk ve zenginlik de biter.
* Ne kadar yaşarsan yaşa,gene de öleceksin… Ya da ne kadar kuvvetli olursan ol, gene de belin bir gün bükülecek.. Ne kadar zengin olursan ol, bir gün malını başkaları sahiplenecek.. Ya da ne kadar güzel olursan ol, yaşlanıp güzelliğini kaybedeceksin.. Onun için elindeki şeyler ile gururlanıp kimseyi küçük görme.Kimseye peşin hükümlü olma.Kimseye yüksekten bakma ve kırma.
Ağaç ne kadar meyve verirse, dalı o kadar yere eğilir
* Faydalı eser veren, erdem ve bilgi ile donanmış olan insan, kimseye yüksekten bakmaz, kibirli ve gururlu olmaz, alçakgönüllü olur ve herkeze eşit ve adaletli davranmaya çalışır.
* Kişi ne kadar makam, mevki ve ilim sahibi olursa olsun, kendinden rütbe, makam ve mal olarak aşağı olanlara tepeden bakmamalı, tevazu ve hoşgörüden ödün vermemelidir.
* Alçak gönüllülük tam anlamıyla kibir ve gururun karşıtıdır.. Yetersizlik,korkaklık ve güvensizlik değildir..İnsanın kendini küçük görerek alçaltması da değildir.. İnsanın kendi değerlerini,yeteneklerini,olumlu ve olumsuz yanlarını iyice bilerek; kendini olduğundan başka türlü görmemesi ve göstermeye kalkışmamasıdır..
* İnsanın kendi değerlerini,yeteneklerini,olumlu ve olumsuz yanlarını iyice bilerek;kendini olduğundan başka türlü görmemesi ve göstermeye kalkışmamasıdır..
Adamını yere bakanından, suyun ağır akanından kork
* Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay karşısında duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli etmeyen, sessiz kalan kimseler de ağır akan suya benzerler. Sinsidirler, içlerinde besledikleri kötülükleri hissettirmezler, bu bakımından sakıncalıdırlar.
* Sessiz ve sakin insanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz anlamında kullanılan bir söz.
* Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.
Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz
* Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme, sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır.
* Adalet ile zulüm birbirine zıt şeylerdir. Biri olunca öbürü olmaz. Kurtla kuzu, ateşle barut nasıl bir arada bulunmaz ise, bir insan (yada yönetim) aynı anda hem zalim, hemde adil olamaz.
* Adalet ve zulüm birbirine zıt iki kavramdır. Gece ve gündüz gibi… Bir tarafta huzur, refah ve merhamet, diğer tarafta ise huzursuzluk, sömürü ve gayri insanî muameleler vardır.
* Adalet düzen ve huzurun temeliyken, zulüm bu temele yerleştirilmiş bir dinamittir. Adalet, Hakk”ı ve halkı hoşnut etmenin en güvenilir yoluyken, zulüm bu yolda yürekleri sızlatan bir felakettir. Bunun içindir ki bu iki şey aynı yerde olmaz.