Kütük; ağacın genellikle dikine yükselen, üstü bir kabukla kaplı gövde kısmı, kalın odun, kesilmiş ağaç gövdesi, kesilmiş bir ağacın toprakta kalan kısmı, üzüm bağı fidanı, asma fidanı, arıların girip çıkarak bal yapacakları şekilde hazırlanan, çam ağacı gövdesinden çıkarılmış parça, resmî bilgilerin kayıtlı olduğu ana defter gibi anlamlara gelir. Kütük argo kelime olarak; çok görgüsüz, hiç incelmemiş, kaba kimse demektir. Kütük gibi ise; çok şiş, çok sarhoş anlamlarına gelir. İşte kütük kelimesi ile ilgili cümleler.
– Bu korkunç top siyaha boyanmış, kocaman bir kütükten başka bir şey değildi. (Ö. Seyfeddin)
– Bağ kütüklerinin üstünden atlayarak koşuyor, bahçenin etrâfında dört dönüyorum. (R. N. Güntekin)
– İptidâî ocağına kütükler, çalı çırpılar yığılmış bir oda… (H. E. Adıvar)
– Kütüklerin üstündeki koruklara otlar tırmanan bahçeyi bir daha geçiyoruz. (F. R. Atay)
– Geçen güz, yapraklarını birer kulak gibi kaldırıp altından olgun salkımlar seçtiğimiz kütük dallarını saç sobada berâber alevlerdik. (R. E. Ünaydın)
– Saatlerce oturulur mu o kütükle? (O. Kemal)
– Kütüğü bir kovuk olmuş, içi boşluk, ağlar. (C. Şahâbeddin)
– Çamlıkları yarıyoruz, ağaçların kütüklerinden atlıyoruz, ne bir köy ne bir ses var. (M. Ş. Esendal)
– Batu’nun uyku ilacı önerisine karşı çıkıyor öfkeyle. Sonra birkaç hap yutup, kütük gibi derin bir uykuya dalıyor. (A. Kutlu)
– Gece yanan ocakta bir kütüğün / Işıkları görünüyor duvarda. (O. S. Orhon)
– Biraz sonra bizim kütük, kanepenin üstüne oturmuş, ayaklarıyla yerdeki yaprakları eziyordu. (H. E. Adıvar)
– Kenara iri zeytin kütükleri istif edilmişti. (R. H. Karay)
– O bu yıl on kütük bal aldı. (O. Ş. Gökyay)
– Bir ağaç kütüğünün üzerine oturdu. (K. Nâdir)