Teğabun Suresi, Kur’an-ı Kerim’in altmışdördüncü suresi olup Medine döneminde inmiştir ve 18 âyettir. Sûre, adını 9. âyette geçen “et-Teğâbun” kelimesinden almıştır. Teğâbun, aldanma demektir. İnanmayanların aldanışları, Kıyamet gününde açıkça ortaya çıkacağı için bugüne “Yevmü’t-Teğâbun (aldanma günü)” denmiştir. Sûrede, başlıca mü’min olsun, kâfir olsun herkesin eksiklik ve kusurlarının kıyamet günü açığa çıkacağı konu edilmektedir.
Teğabun suresi 11.ayet arapça yazılışı
مَآ أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۗ وَمَن يُؤْمِنۢ بِٱللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُۥ ۚ وَٱللَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ
Teğabun suresi 11.ayet okunuşu
Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu´min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey´in alîm(alîmun).
Teğabun suresi 11.ayet meali (anlamı)
Diyanet İşleri (Yeni) Meali: Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.
Ömer Çelik Meali: Başa gelen her musîbet, ancak Allah’ın izin vermesiyledir. Kim içten ve şuurlu olarak Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini doğruya ve gerçeği idrake açar. Allah her şeyi hakkiyle bilir.
Tegabun suresi 11.ayet tefsiri
Dünya hayatında insanın başına mal, can ve başka şeylerle ilgili musîbetler gelebilmekte; maddî, mânevî, sözlü veya fiilî hoşa gitmeyecek hâdiseler olabilmektedir. Gerek mü’min gerek kâfir hiç kimse bu gibi durumlardan uzak kalamaz. Gerçek şu ki, bunların hepsi Allah’ın izni, iradesi ve takdiri ile olur. Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin istemesiyle ve çalışmasıyla hiç kimseye bir musibet erişmez. Allah’ın müsaadesi olmadan bir yaprak bile yerinden kıpırdamaz. Ancak musibetlere tahammül bakımından inanmış bir gönülle inanmamış gönül arasında büyük bir fark vardır. Allah’a imanı olmayanlar, gelen musibetler karşısında sabredemez, feryat eder, ruhen ve bedenen kendilerini harap ederler. Allah’a imanı olanlara gelince, Allah onların kalbine o musibet esnasında en doğru düşünceyi ilham eder. Musibetin ancak Allah’ın dilemesiyle olacağını, kendisinin de Allah’a ait olup yine O’na döneceğini hatırlatır. Böyle olunca mü’min kul hemen: اِنَّا لِلّٰهِ وَ اِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ (innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn) “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” (Bakara 2/156) tesellisiyle gönlünü rahatlatır. İşi Allah’a havale eder ve O’na dayanıp güvenir. Bu musibetlerle imtihan edildiğini anlayarak sabreder. Belâların rüzgârına kapılıp Allah ve Rasûlü’ne itaati terk etmez. Bilakis, darlıkta ve zorlukta, genişlikte ve ferahlıkta tüm gücüyle Allah ve Rasûlü’ne itaat etmeye çalışır. Çünkü en büyük musibet, Allah ve Rasûlü’ne itaati terk etmektir. Bir insan için bundan daha büyük bir felâket düşünülemez. (Ö. Çelik tefsiri)