Her cuma günü olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu haftanın Türkiye Geneli cuma hutbesi konusu belli oldu ve yayımlandı. Bu hafta okunacak olan Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından merkezi olarak hazırlanan Türkiye Geneli Cuma Hutbesinin konusu TAKVA, HAYÂ VE TESETTÜR. İşte 16 Eylül 2022 Cuma günü Türkiye geneli bütün camilerde okunacak Diyanet Cuma hutbesi ile cuma günü ve namazı hakkında bilgi.
Cuma namazı; Cum’a günü öğlen namazı vakti içinde bir hutbeden sonra cemaatle ve cehren kılınan iki rekat farz-ı ayn namazdır.
Cuma, müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde müslümanlar mabedlerde toplanırlar. Okunacak hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar. Sonra ya başka ibadetlerle uğraşır veya ziyaretlerde bulunur yahut günlük işleri ile uğraşmaya koyulurlar.
Bir hadis-i şerifde buyuruluyor:
‘Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Adem aleyhisselam O gün Cennet’e konulmuş, O gün Cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır.’
En güzel cuma mesajları 2022 sayfası için tıklayın!
Bütün bu olaylar, nice hayırları ve; hikmetleri toplamaktadır.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hicretleri zamanında Medine’ye yakın bulunan ‘Salim İbni Avf’ yurdunda ‘Ranuna’ denilen vadi içerisinde ‘Beni Salim Mescidinde’ ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır.
Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur. Camilere gidince önce aynen öğle namazının sünneti gibi, dört rekat cumanın ilk sünneti kılınır. Ondan sonra cami içinde bir ezan daha okunur. Minberde cemaata karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra ikamet alınarak cumanın iki rekat farzı cemaatle aşikare okuyuşla kılınır. Bir farzdan sonra yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi, cumanın son dört rekat sünneti kılınır. Bundan sonra da ‘Zuhrü ahir’ diye dört rekat namaz kılınır. Arkasından da ‘Vaktin sünneti’ niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır.
Cuma şartlarını kendilerinde toplayan kimseler için iki rekat cuma namazı ‘Farz-ı ayın’dır. Cuma namazının diğer namazlardan başka olarak kendisine özgü on iki şartı daha vardır. Bunların altısı vücubunun (farz olmasının), diğer altısı da edasının şartlarıdır.
16.09.2022 Türkiye geneli cuma hutbesi
TAKVA, HAYÂ VE TESETTÜR
Muhterem Müslümanlar!
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle seslenir: “Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise indirdik.” 1
Bu ayet-i kerime, giyinme ihtiyacımızı karşılayan nimetleri bize Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiğini ve O’na şükretmenin boynumuzun borcu olduğunu bildirir. Aynı zamanda giyinmenin bir güzellik ve zarafet gereği olduğuna işaret eder. Ayetin devamında ise şöyle buyrulur: “Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” 2
Aziz Müminler!
Takva elbisesi; imandır, edeptir. Takva elbisesi, bedeni örten giysilerin nasıl bir anlam taşıdığını idrak etmektir. Takva elbisesi, örtünmenin hakiki gayesini keşfetmektir. Takva elbisesi, bedenine zarar verecek ve ruhunu incitecek her türlü hatadan uzak kalarak erdemli yaşama bilincidir. Örtünme Allah’ın bir ayeti olduğuna göre, bizim onun hikmetini düşünmemiz ve Rabbimizden öğüt almamız gerekir.
Rabbimiz, insanı eşsiz bir yapıda yaratmıştır. Fıtrat dediğimiz bu yapı, iyi, güzel ve faydalı olana yönelmeye hazırdır. Bedenin mahrem ve dokunulmaz olduğu, giyinmenin doğru ve güzel olduğu, doğuştan gelen fıtri bir kabuldür. İlk insan Hz. Âdem ve eşinin cennetteki hali bunun en büyük ispatıdır. Onlar, Allah’ın emrini unutup kendilerine yasaklanan ağaçtan yediklerinde edep yerleri açılmış, mahcubiyet ve telaş içinde cennet yapraklarıyla örtünmeye çalışmışlardı. Bu utancın sebebi ise, onların fıtratında bulunan hayâ duygusuydu.
Kıymetli Müslümanlar!
Hayâ, insanın çirkin bir şey yapmaktan çekinmesi, günah işlemekten utanmasıdır. Hayâ, İslam ahlâkının özüdür; hayâ ilk peygamberlik öğretilerinden beri insanlığa seslenen ahlâkî bir davettir. İslam’da örtünmenin en büyük hikmetlerinden biri, hem kullara hem de Allah’a karşı hayânın gereği olmasıdır. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever.” 4 buyurmuştur. Çünkü hayâ, Allah’ın her an bizimle olduğunu bilmek, O’nun karşısında mahcup olacağımız şeyler yapmamaktır. O halde, örtünmenin ilahi bir anlamı ve değeri vardır. Örtünme, insanın daima kendisini gören, işiten ve koruyan ilâhî kudreti unutmamasıdır. Örtünme, Allah’ın sevdiği, istediği, emrettiği bir davranış olduğu için değerlidir. Tesettür küçümsenemez, itibarsız bir tercih gibi gösterilemez. Çünkü tesettür Allah’ın rızasını kazanmanın bir vesilesidir.
Değerli Müminler!
Tesettür, Allah ve Resûlü’nün gösterdiği istikamette yaşamaya dair kararlılığın dışa yansımasıdır. Tesettür deyince, kadını ve erkeği ilgilendiren ortak bir kavramdan, yüce bir erdemden söz ediyoruz. Örtünmenin sadece kadını ilgilendirdiğini ve başörtüsünden ibaret olduğunu zannetmek ciddi bir yanılgıdır. Zira örtünme, insanla ilgili bir ilkedir ve sınırlara saygının ifadesidir. Elbette kadın ve erkeğin tesettür sınırlarında İslam’ın belirlediği farklılıklar vardır. Ancak unutmayalım ki, kadın ya da erkek her mümin, hayâ bilinciyle örtünür ve bu saygınlıkla toplum içinde değer kazanır. Zira İslam’a göre insan, sureti ve imajıyla değil, ruhu ve şuuruyla kıymetlidir. Güzelliği haram çizgisinin ötesinde değil, helal dairesinde aramalıdır
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de, “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha nezih bir davranıştır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.” buyrulur. Bir sonraki ayette ise “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Kendiliğinden görünenler dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar.” buyrulmaktadır. Bu iki emrin peş peşe gelmesi, hayânın ve örtünmenin hem erkek hem de kadından beklendiğini gösterir. Her Müslüman kendi izzetini korumakla olduğu kadar, diğer insanların mahremiyetine saygı duymakla da yükümlüdür. Ne mutlu hür iradesiyle hayâ, hicap ve edeple yaşamayı seçenlere! Ne mutlu kulluk bilinciyle yaşayıp dünyada da ahirette de kazançlı çıkanlara!
Hutbemin sonunda Azerbaycan-Ermenistan sınırında vatanını müdafaa ederken şehit olan Azerbaycan ordusunun kahraman askerlerine Cenâb-ı Hak’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Dost ve kardeş ülke Azerbaycan halkının başı sağ olsun.
1 A’râf, 7/26.
2 A’râf, 7/26.
3 A’râf, 7/19-23.
4 Nesâî, Gusül, 7.
5 Müslim, Birr, 34
6 Nûr, 24/30, 31.
Cuma namazının sahih olmasının şartları nelerdir?
• Cumanın öğle vaktinde kılınması,
• Namazdan önce hutbe okunması,
• Cuma kılınan yerin herkese açık olması,
• İmamdan başka en az üç erkek cemaat bulunması (Hanefi mezhebine göre),
• Cuma namazını kıldıranın, devletin görevlendirdiği veya izin verdiği kişi olması,
• Cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde olması.
Cuma namazı kimlere farzdır?
Şu şartları taşıyan kişiye Cuma namazı kılmak farz olur:
1. Müslüman olmak,
2. Akıllı olmalı,
3. Ergenlik çağına gelmiş olmak,
4. Erkek olmak,
5. Hür ve serbest olmak,
6. Mukim olmak (misafir olmamak),
7. Sağlıklı olmak,
8. Kör olmamak,
9. Ayakları sağlam olmak.
Cuma Namazının Hükmü
Cuma namazı, farziyyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabit olan ve hutbeyi de ihtiva eden iki rekatlı, cemaatle kılınan bir namazdır. Yüce Allah, ‘Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allâh’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allâh’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.’ buyurmaktadır (Cumu’a 62/9-10). Hz. Peygamber, ‘Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.’ (Nesâî, Cumu’a, 2; Ebû Dâvûd, Taharet, 129), ‘Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler, ya bundan vazgeçerler ya da Allâh kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.’ (Müslim, Cumu’a, 12; Nesâî, Cumu’a, 2), ‘Allâh, önemsemeyerek üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler’ (Ebû Dâvûd, Salât, 210; Nesâî, Cumu’a, 2) buyurmaktadır. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca kılınmış ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir.
Cuma namazının hicretten önce farz kılındığına dair rivayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamber ilk Cuma namazını hicret esnasında Medine yakınındaki Rânûna denilen bir vadide kıldırmıştır.
Cumanın Sıhhat (Geçerlilik) Şartları
Fıkıh bilginleri, Cuma namazının geçerli olması için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Bu şartlardan hutbe, şehir ve cemaat şartlarının Kurulumuzca değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
1. Hutbe
Hutbe, Cuma ve bayram namazlarında, genel olarak, Allâh’a hamd, Rasûlüne salât ve Müslüman’lara nasihatten oluşan konuşmayı ifade eder.
Hutbe Cuma namazının geçerlilik şartlarındandır. Cuma suresinin 9. ayetindeki ‘Allâh’ı anma’ ifadesini, Hz. Peygamber’in hutbe ile ilgili hadislerini ve uygulamalarını göz önünde bulunduran müçtehitler, hutbenin cumanın sıhhatinin şartı olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/28; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/170-171; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/549; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâ’î, II/195-198; Nevevî, Mecmû’, IV/382383).
Hutbenin, Cuma vaktinde ve namazdan önce okunması gerekir. Zira Hz. Peygamber, hutbeyi Cuma namazından önce okumuştur (Ebû Dâvûd, Salât, 240; Abdürrazzâk San’anî, el-Musannef, III/222, H. No: 5413). Bu yüzden bütün fıkıh bilginleri hutbenin namazdan önce okunması gerektiği konusunda görüş birliği içindedirler. Günümüze kadar uygulama da bu şekilde olmuştur (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/28; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/170-171; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/549; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâ’î, II/195-198; Nevevî, Mecmû’, IV/382383).
2. Şehir
İslâm bilginleri Cuma namazının sahih olması için, Cuma namazının şehir veya şehir hükmünde bir yerleşim biriminde kılınması gerektiğini ileri sürmüşler, ancak şehrin tanımı konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Hz. Peygamber, ilk Cuma namazını, Mekke’den Medine’ye hicreti esnasında Salim b. Avf oğullarının ikamet ettiği Rânûnâ adı verilen bir vadide kıldırmıştır (İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III/22).
Buna göre, farzı eda edecek sayıda cemaatin bulunduğu mezra, köy, belde, şehir gibi büyük veya küçük tüm yerleşim birimlerinde kılınan Cuma namazı sahihtir. Nitekim Diyanet İşleri Reisliği Müşavere Heyetinin (Din İşleri Yüksek Kurulunun) 16/04/1933 tarih ve 190 sayılı kararında da bu husus vurgulanmıştır.
3. Cemaat
Cuma namazının sıhhat şartları arasında ileri sürülen cemaat şartı; cemaati oluşturan en az kişi sayısı ve bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazının kılınıp kılınamayacağı şeklinde iki yönden ele alınmıştır.
a) Cemaati oluşturan en az kişi sayısı
Cuma namazının sahih olması için cemaatin şart olduğu konusunda bütün bilginler ittifak etmekle birlikte, gerekli asgari sayının kaç olduğu hususunda farklı görüşler belirtmişlerdir.
Hanefi Mezhebinde, Cuma namazının kılınabilmesi için, Ebu Hanife ve Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî’ye göre, imamın dışında en az üç, Ebû Yusuf’a göre ise, iki kişinin bulunması gerekir (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/31; İbn Abidin, Reddu’l-Muhtâr, I/545). Şafiî ve Hanbelîlere göre, en az kırk (Şafiî, Ümm, I/328; Nevevî, el-Mecmû’, IV/353; Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, I/545; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/204); Malikîlere göre de on iki kişinin bulunması şarttır (Huraşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II/76-77).
Şafiîler ve Hanbeliler görüşlerini, Hz. Peygamber’in Medine’ye gelmesinden önce Es’ad b. Zürâre tarafından Medine’de kıldırılan ilk Cuma namazında kırk kişinin hazır bulunduğunu bildiren rivayetlere dayandırmaktadırlar (Ebû Dâvûd, Salât, 216; İbn Mâce, Salât, 78). Bu mezheplere göre, bundan sonra Rasulullah zamanında kılınan Cuma namazlarında sayı kırk kişinin altına düşmemiştir. Ayrıca bunlar, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe’den rivayet edilen ‘kırk kişi bulunan her yerleşim biriminde, Cuma namazı kılmak farzdır’ haberi ile Ömer b. Abdilaziz’in, Şam ile Mekke arasında bulunan ‘miyah’ halkına gönderdiği mektuptaki, ‘kırk kişiye ulaşınca Cuma namazını kılın’ ifadesini delil olarak ortaya koymuşlardır (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III/177-178, H.No: 5398, 5399).
İleri sürülen bu deliller, Cuma namazının farz olması için kırk kişinin bulunması gerektiğini ispata yeterli değildir. Zira, Hz. Peygamber’in Medine’ye gelmesinden önce, Medine’de kılınan Cuma namazında kırk kişinin hazır bulunması, bundan aşağı sayıda kişiyle Cuma namazı kılınamayacağını göstermez. Nitekim Mus’ab b. Umeyr’in, Hz. Peygamber’in emri ile Medine’de 12 kişiye Cuma namazı kıldırdığı rivayet edilmektedir (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III/179, H.No: 5407). Ayrıca Rasulullah’ın kıldırdığı bir Cuma namazında, ticaret kervanının geldiğini haber alan cemaatten on iki kişi haricindekilerin dışarı çıktığı rivayeti sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, Cumua, 38).
Öte yandan Hz. Peygamber’in, ‘Bir yerleşim biriminde, sadece dört kişi bulunsa bile, Cuma namazı kılmak farzdır.’ buyurduğu rivayet edilmektedir (Beyhakî, Sünen, III/179 H.No: 5406, 5407; Darakutnî, Sünen, II/8-9 H.No: 1-3; Azim Âbâdî, Avnü’l-Ma’bûd, III/283). Cuma cemaatinin asgari sayısı hakkında varit olan haberler genelde zayıf kabul edilmekle beraber, fiilî uygulama ile Cuma namazının farziyyetini mutlak olarak ifade eden ayet ve hadisler dikkate alınınca, bir sayı şartı olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Cuma namazının kılınabilmesi için 40 kişinin bulunması gerektiği konusunda Hz. Peygamber’den menkul bir rivayet bulunmamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de Cuma namazı mutlak olarak bütün mü’minlere farz kılınmıştır (Cumua 62/9). Hz. Peygamber bunlardan kimlerin muaf tutulduğunu hadislerinde belirterek ayetin genel hükmünü tahsis etmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 215; Beyhakî, Sünen, III/183-184, H.No: 5422, 5425, 5426; Darakutnî, Sünen, II/2, H.No: 2; İbn Ebî Şeybe, Musannef, I/446, H.No: 5148; ) ve O’nun dışında kimsenin, ayetlerin hükmünü tahsis etme yetkisi de yoktur.
Bu itibarla, bir yerleşim biriminde İmamla birlikte en az dört kişinin bulunması halinde Cuma namazı kılınması gerekir.
b) Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı
Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınıp kılınmayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Hanefi mezhebinde ağırlıklı görüşe göre, birden fazla yerde Cuma namazı kılınabilir (Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâî, II/191-192; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/14-15; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, I/541). Diğer üç mezhebe göre ise, zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır; bir ihtiyaç bulunması halinde ise, birden fazla yerde Cuma namazı kılınabilir. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin öğle namazını kılmaları gerekir (Şirbînî, Muğnî’l-Muhtâc, I/544; Nevevî, el-Mecmû’, IV/451-452; Sahnûn, el-Müdevvene, I/277-278; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/212; Hurâşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II/74-75).
Zuhr-i ahir namazı veya o günkü öğle namazının iade edilmesi konusu, bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazının kılınmasından kaynaklanmaktadır.