Zahir; meydanda olan, görünen, açık ve belli olan (şey), bir şeyin görünen tarafı, dış yüzü, dış görünüşü, anlaşılan, görünüşe göre, gāliba, elbette, şüphesiz gibi anlamlara gelir. Ayrıca zahir, esmâ-i hüsnâdan (Allah’ın en güzel isimlerinden) olup, “Varlığı kâinatta tecellîsiyle âşikâr olan, açık olarak görünen” manasına gelir. İşte zahir kelimesi ile ilgili cümleler.
– İlmi bir zanâat gibi para kazanmak için öğrenen bir kimse zâhirde âlimlere benzese de âlim olmaz. (K. Çelebi)
– Bu taş cebînime benzer ki ayn-ı makberdir / Dışı sükût ile zâhir derûnu mahşerdir. (A. Hâmit)
– Zâhir derim, yüzümde kolayca aldatılacak bir adam olmadığımı belli eden bir şey var. (R. H. Karay)
– Bu parayı ödemeli zâhir, başka çâremiz yok.
– Seninle oldu Hakk’ın sırrı zâhir / Sen oldun menba-ı hikmet Muhammed. (Sezâî)
– Senin her şeyin zahirinde olup biteni bilmen çok önemlidir.
– Zahir, o anda başıma kan çıkmış, yüzüm kızarmış olacak ki… (S. M. Alus)
– İşte eğlence âlemi bu idi, zâhir artık böyle eğlenecektim. (R. H. Karay)
– Senin bu olayın zahirinde neler düşündüğün benim için çok önemlidir.
– Kanda bulur Hakk’ı inkâr eyleyen bu Mısrî’yi / Zâhir olmuşken yüzünde nûr-ı zât-ı kibriyâ. (N. Mısrî)
– Ben yanlış biliyormuşum zahir.
– Zahirde bu işin aslının ne olduğu da anlaşılıyor.
– Tabiî ki anladım, aptal değilim zâhir.
– İhsan ümîdi ile cüz’î tevakkuf ederse de bir şey zuhur etmeyince zâhir dışarıda verecekler diye huzurdan çıkar. (F. Reşat)
– Sensin bâtın sensin zâhir / Varlık senin buyruk senin. (A. M. Hüdâyî)