Sezmek; anlamak, kavramak, idrak etmek, açık bir delil olmadığı halde bir şeyin varlığını, ne olduğunu veya ne olacağını duygu yoluyle anlamak, duyumsamak, hissetmek gibi anlamlara gelir. İşte sezmek kelimesi ile ilgili cümleler.
– Bir şeyi bir tanım aydınlığında sezmekle o şeyin tanımını yapmak aynı şey değildir.
– Yavaş yavaş bu gecenin garip tâlihini sezmeye başlamış ve ondan ürkmüştü. (A. H. Tanpınar)
– İkinci Dünya Savaşı’na doğru gittiğimizi en evvel sen sezmiştin. (R. H. Karay)
– Sen neden misafirlerin içeride olduğunu sezdirmedin hemen önlemini alırdık.
– Bâzan etrâfımızda o kadar esrarlı bir hâdise olur ki ince teferruâtına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak etmeyiz. (P. Safâ)
– Voltaire’in belki en dikkate lâyık tarafı târihte tekâmülü sezmiş olmasıdır. (Ü. Meriç)
– Polisin burada olduğunu sezdirince hemen toparlanıp gittiler.
– Düşüncelerinde en uzak bir şüphenin gölgesini bile sezmek mümkün değildi. (H. S. Tanrıöver)
– Devlet milletin hiçbir meselesini çözemiyor, hiçbir ülküsünü sezemiyor. (A. Kabaklı)
– Bunlara sorduğun şeyin ne olduğunu acaba kendin bilir misin? –Bilmem ama… –Ama… –Sezerim. (Ö. Seyfeddin)
– Bana kötü şeyler olduğunu sezdirmeye başladın.
– Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bunu derhal sezdiler ve aynı zamanda bu adamların Ankara’ya gelmelerinin bütün memleket için zararlı olacağını hissettiler. (H. E. Adıvar)
– Onun deli sayılmasının sebeplerini gizlice biz de sezerdik. (A. Ş. Hisar)