Sad Suresi, Kur’an-ı Kerim’in otuz sekizinci suresi olup Mekke döneminde inmiştir ve 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl peygamberlerin kıssaları, Davûd peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel görevi konu edilmektedir.
Sad Suresi 35. ayet arapça yazılışı
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكًا لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
Sad Suresi 35. ayet Türkçe okunuşu
Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâb(vehhâbu).
Sad Suresi 35. ayet meali (anlamı)
Ömer Çelik Meali: Şöyle yalvardı: “Rabbim beni bağışla ve bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat ihsân eyle! Şüphesiz bütün nimetleri bağışlayan, lutufları bol olan yalnız sensin!”
Diyanet İşleri (Yeni) Meali: Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Süleyman: “Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin.” dedi.
Sad Suresi 35. Ayet Tefsiri
Hz. Süleyman’ın tâbi tutulduğu imtihanla alakalı şu bilgiler nakledilir:
› Süleymân (a.s.), Mescid-i Aksâ’yı yaptırdığı sırada, getirdiği sanatkârlar içinde sanatların hîlelerini bilen birtakım şeytanların kurdukları bir ihtilâl yüzünden bir süre nüfûzunu kaybetmiş, yahut tahtından ayrı kalmış; böylece tahtında, ya kendisi kuvvetsiz bir ceset hâlinde hükümsüz kalmış, yahut tahtı da işgâl edilip yerine kırk gün kadar heykel gibi birisi oturtulmuştu.
› Süleymân (a.s.), hanımlarının her birinden oğlan çocuğu olmasını ve bunların da Allah yolunda kâfirler ile cihâd etmelerini istemişti. Fakat “inşallah” diyerek Allah’ın ismini anmayı unuttu. Bunun üzerine ancak bir hanımından sakat bir oğlu dünyaya geldi. (Buhârî; Enbiyâ 40; Müslim, Eymân 23)
› Hz. Süleymân, şiddetli bir hastalıkla imtihân edildi. Tahtının üstünde cansız bir ceset gibi kaldı.
Sonra Allah’ın lutfuyla kendisine tekrar eski hâli bahşedildi. Rabbine yöneldi, O’ndan bağışlanma diledi. Kendisinden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık istedi. Yalnız onun bu talebi, başkalarına karşı övünmek için değil; zamanındaki din düşmanı zâlim pâdişahları zelîl etmek içindi. Yine onun bu talebinin, öldükten sonra insanların “Dünya mülkünün vefâsı olsaydı, Süleymân’a olurdu!” demesi, böylece kimsenin dünya saltanatına hırs ve rağbeti kalmaması içindi. Çünkü asıl maksat dünya mülkü eğil, âhiret sermayesidir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Kim âhiret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de âhireti bırakıp sadece dünya kazancını isterse ona da ondan bir parça veririz; fakat onun âhirette bir nasîbi olmaz.” (Şûrâ 42/20)
Süleyman (a.s.), dünya mülk ve saltanatını da âhiret sermayesi yapma niyetiyle hareket ettiği için ilâhî lütfa nail oldu. (Ömer Çelik Tefsiri)