Karışık; ayrı nitelikteki şeylerden oluşmuş, içine niteliğini değiştirecek başka bir şey katılmış olan, saf olmayan, düzeni yada tertîbi bozulmuş, düzensiz, intizamsız, birbirine geçmiş, birbirinin içine girmiş, karmakarışık, anlaşılması güç olan, açık olmayan, muğlak, kargaşa içinde bulunan, huzur ve sükûnu bozulmuş olan gibi anlamlara gelir. İşte karışık kelimesi ile ilgili cümleler.
– Karışık bir iş vesselâm / Deli dolu yazar kalem / Yazdığı da ne bir sürü / İpe sapa gelmez kelâm. (O. V. Kanık)
– Küçük pâyitahtın karışık sokakları bugün çok kalabalıktı. (Ö. Seyfeddin)
– Faturalar çok karışık, sıraya konmalı.
– Cenuptaki uzak kıt’aların derme çatma ve karışık unsurlardan kurulduğunu söylerler. (Y. Kemal)
– İkinci hâtıra böyle karışık değildi. (A. H. Tanpınar)
– Teyzem, çok güzel karışık salata hazırlamıştı.
– Sorduğum şeylere dalgın bir tavırla karışık cevaplar veriyordu. (R. N. Güntekin
– Serin rüzgârlarını deniz kesti keseli /Tıkıyor göğüsleri kum karışık sam yeli. (F. N. Çamlıbel)
– Karışıklığı önlemek için, takımlar farklı renkler giydi.
– Önünde fermanların okunduğu devlet câmii Lala Paşa daha karışık, daha çeşitli halkla dolarmış. (A. H. Tanpınar)
– Tuhaf şey! Hakikaten karışık bir kadın. (P. Safa)
– Kızın karışık saçını güçlükle taradım.
– II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonraki karışık devirde hemen her büyük meselede Konya ahilerinin ve hükûmet teşkîlâtına mensup gençlerin yardımı istenir. (A. H. Tanpınar)
– Zihnim o kadar karışık ki… (A. M. Efendi)
– Bana ne, bu bir yığın ne olduğunu anlamadığım, karışık, dolambaçlı işten! (N. Cumalı)
– Bu karışıklık için sorumlu kişi Mustafa değil.
– Kaldı ki harp bir zarûret oldu artık… bu kadar karışık hesâbı ancak o temizleyebilir. (A. H. Tanpınar)
– Ağzından kanla karışık diş parçalarını, onu yumruklayanların suratlarına tükürdü. (H. Balıkçısı)
– Derin bir kederle, karışık ince bir sevinçle kabul ettim. (P. Safâ)
– Bu bağlar o kadar dolaşık ve karışık bir yumaktır ki… (H. Z. Uşaklıgil)
– Annem, karışık yün çilesini önüne almış öylece bakıyordu.