Henüz fotoğrafın var olmadığı bir sırada, XVIII. yüzyıl insanları, bir insan ya da hayvanın yaptığı hareketler zincirini, bu hareketleri ayrı ayrı gösteren bir dizi resimle canlandırarak eğleniyorlardı.
1832 yılında Belçikalı Joseph Plateau, «fenakistiskop»u icat etti. Bu aygıt, bir silindirin içine yerleştirilmiş resimlerin hızlandırılmış gösterisiyle, art arda hareketlerin meydana geldiği izlenimini verir. Fenakistiskopta seyredilenler, canlı resimlerden başka bir şey değildi. Gerçek sinema, fotoğrafın icadından sonra doğdu. Sinema yada Film, hareketli resimlerin seri şekilde gösterilmesi ile ortaya çıkan bir yapıttır. Filmler, gerçek insan ve objelerin kamerayla kayıt edilmesiyle veya animasyon teknikleri, özel efektler gibi teknikler ile her iki unsurun yaratılmasıyla ortaya çıkar.
Janssen’in 1874 yılında yaptığı astronomi tabancasını örnek alarak, Marey’in 1882 yılında gerçekleştirdiği fotoğraf tabancası, saniyede oniki fotoğraf görüntüsü elde etmek olanağını verdi. Raynaud’nun 1880 yılında beratını aldığı praksinoskop, hareketin görüntüsünü veriyor; ancak, fotoğraflar değil sadece canlı resimler göstermeye yarıyordu.
13 Şubat 1895 yılında Louis ve Auguste Lumiere kardeşler, sinematograf’ın beratını aldılar. Bu aygıt, hem art arda fotoğraf görüntüleri alabiliyor, hem de bunları bir perde üzerine yansıtarak, hareketi yeniden canlandırıyordu. İlk resmî gösteri, 22 Mart 1895 yılında yapıldı, ilk sinema, aynı yıl 22 Aralıkta, Paris’te, Grand Café’nin alt salonunda kapılarını halka açtı.