Ehemmiyet; maddî ve mânevî bakımdan üzerinde durulacak hal ve değerde olma durumu, mühim oluş, önem demektir. Ehemmiyet vermek ise; önemli sayıp üzerinde durmak, değer vermek demektir. İşte ehemmiyet kelimesi ile ilgili cümleler.
– Bu suâlin ehemmiyetini derhal anladım, ciddî bir danışma. (P. Safâ)
– Yağmura ehemmiyet verme. (R. N. Güntekin)
– Hastalığın ehemmiyet derecesini henüz bilmiyoruz.
– Nâlân ehemmiyetli bir zâtülcenp geçirmişti. (K. Nâdir)
– Söyleyeceğiniz sözleri de daha çok ehemmiyetle dinlerim. (A. M. Efendi)
– Hatta Nâzım Paşa’nın katlini ehemmiyetsiz bir vak’a gibi iki üç satırla yazmıştı. (P. Safâ)
– Bu kadarının hiç de ehemmiyeti yoktu. (N. F. Kısakürek)
– İşiteceğiniz garip rivâyetlere, dedikodulara hiç ehemmiyet vermeyiniz. (H. R. Gürpınar)
– Ekmek yedikleri yere, para kazandıkları yere biraz ehemmiyet versinler.
– Sizin için kıymetli olmayan bu ehemmiyetsiz şey bence heyecan verecek kadar mühimdir. (R. H. Karay)
– Rasülüllah Efendimiz, at sevgisine ehemmiyet verir bakımına dikkat ederdi.
– Devleti yönetmek ehemmiyet gerektiren bir durumdur.
– Randevu saatlerine ehemmiyet verir misiniz? (K. Tahir)
– Bana asıl ehemmiyetli gelen şey kendisiyle uğraşana toprağın gülmesiydi. (A. H. Tanpınar)
– En çok üzüldüğü şey kendisine ehemmiyet verilmediğini sezmesi idi. (S. Fâik)
– Ehemmiyetsiz bir kusûru var.
– Şehrin en ehemmiyetli çehresi. (R. N. Güntekin)
– Bu dosyaya kimsenin ehemmiyet vermemesi beni düşündürüyor.
– Devlet erkânı eğitime büyük ehemmiyet veriyordu.
– Bu işlerde yaşın ne ehemmiyeti olurmuş? (H. Taner)
– Büyük ehemmiyetini hâlâ öğrenemediğim Rızâ Göktekin Beyefendi yumuşak gözleriyle yine yüzüme bakacak. (Y. Z. Ortaç)
– Önce bu konuşmaya ehemmiyet vermeyerek ebeyi gözlemekte iken kendi ismimin söylendiğini işitince derhal kulak kabarttım. (K. Nâdir)